13 Aralık 2007 Sayı: SİKB 2007/46 (48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırıyı püskürtmek için tabana dayalı
meşru–militan mücadele!
  İşçi ve emekçiler bir mücadele programı
etrafında harekete geçirilmelidir!
IMF–TÜSİAD patentli saldırı bütçesine karşı
mücadeleyi yükseltelim!
AKP’nin iktidar stratejisi mi, islamın planlı kuşatması mı?
Yüksel Akaya
İnsanca yaşamaya yeten ücret için mücadeleye!
Yeni bir kontra saldırının startı verildi...
  AKP’nin “Alevi açılımı”...
  Sansürle, baskıyla ve tehditle kirli cinayetlerini örtmeye çalışıyorlar...
  Güven Elektrik işçilerinin ücretli kölelik düzenine öfkesi büyüyor...
  Ekim Gençliği’nin “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyası etkinliklerinden...
  2. Tersane İşçileri Kurultayı coşkulu bir atmosferde gerçekleşti!
  Tersane cehenneminde grev ateşi!
  Kitlesel ve devrimci bir gençlik mücadelesi için...
  Genç-Sen üzerine....
  Filistin İntifadası 20. yılında…
  “Yeni bir paket”...
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yeni bir kontra saldırının startı verildi...

Hak ve özgürlük bilinci saptırılmak isteniyor!

Önce Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ardından eski Terörle Mücadele Özel Temsilcisi, emekli Orgeneral Edip Başer ve bir başka emekli, Tümgeneral Armağan Kuloğlu konuştu. Sonra konuşan emekliler gerçi Büyükanıt’ın sözlerini teyit ve taklit etmiş, fakat böylece de konuyu pekiştirmiş oldular.

Generallerin bir ağızdan dile getirdikleri, psikolojik savaşta sergiledikleri zaaflar... İnsan hakları haftası vesilesiyle olmalı, özellikle insanların hakkı, hukuku, özgürlüğü konularını “teröristler”in kullandığını, fakat kendilerinin “maalesef” bu yüce değerleri hakkıyla kullanamadıklarını itiraf ediyor, yakınıyorlar.

Aslında kendilerine çok fazla haksızlık yapmaları gerekmiyor. Kontrgerilla faaliyetinin psikolojik harekat dedikleri kısmını fazlasıyla uyguladılar, uyguluyorlar. Hatta bu konuda öyle ileri gittiler ki, ABD’deki hocalarına bile parmak ısırtmayı başardılar. Yalan haber yaymaktan toplu katliam yapıp ‘teröristler’in üstüne yıkmaya kadar, işkenceden adam kaçırıp kaybetmeye kadar, kulak burun kesmekten ceset sürüklemeye kadar tüm kirli yöntemleri kullandılar.

Bir tek insan hakları ve özgürlükleri konusunu kullanamamışlar. Bunu kendileri itiraf ediyor. Başka eksiklerden değil, sadece bunlardan söz ediyorlar. Ama konuşmalarda altını önemle çizdikleri gibi, halkın bu konulardaki cahilliğinden kaynaklanmıyor onların sorunu. Tersine, kontrgerillaya kullanım alanı bırakmayan, hak, hukuk, özgürlük konularındaki bilinçtir. Adı işkencecilikle, kontrgerillacılıkla, çetecilikle, Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşla tescillenmiş bir devletin ‘halkı’, artık izin verin de bu kadarcık bilinçlenmiş olsun.

Generaller sadece yakınmakla kalmıyorlar elbette. Bu eksiğin giderilmesi için gerekenleri, pek arzuladıklarını da sıralıyor, sağa sola direktifler yağdırıyorlar.

Eğitimle (ama sadece okullarda değil, evde, sokakta) halkın hakları konusunda bilinçlendirilmesinden (demek ki bir bilinç saptırmadan) söz ediyor, bu konuda STÖ’inden yardım ve destek beklediklerini duyuruyorlar. Sözünü ettikleri arasında kuşkusuz, örneğin, İnsan Hakları Derneği bulunmuyor. Çünkü, bir demokratik kitle örgütü olarak kurulan İHD, henüz sivil toplum örgütü haline getirmedikleri arasında yer alıyor. Kendilerinin kurduğu/kurdurduğu kontra derneklerle, örneğin, cumhuriyet kadınları, cumhuriyet okurları, kanaltürk camiası gibi STÖ’lerle, STÖ’leştirilmiş sendikalar birliği Türk-İş türünden ‘örgüt’leri kastediyorlar.

Elbet en başta, kontracı düzenin kontracı medyası geliyor. Anlaşılan önümüzdeki süreçte, elbirliğiyle, hak ve hukuk konularının iğdiş edilmesi ve bu yolla halkın bilincinin çarpıtılması için bir ‘eğitim seferberliği’ düzenleyecekler. Kürt sorununun çözümünde gide gide vardıkları nokta burasıdır. Bu da gösteriyor ki, çözüm umudunu çoktan yitirmiş durumdadırlar. Kendi yöntemleriyle çözüm umudunu, çünkü yeni yöneldikleri yol, artık klasikleşmiş bir Amerikan formülüdür. Yani, Amerika’nın Irak’ı özgürleştirdiği türden bir özgürleştirmeyi, Kürt halkına karşı uygulama hayali... Gerek Irak halkı, gerekse de dünya halkları, ABD’nin bu özgürleştirme oyununa ne kadar inandıysa, Kürt halkıyla birlikte Türkiye ve dünya halkları Kürtlerin özgürleştirilmesi oyununa da o kadar inanabilir.

Sonuçta denedikleri tüm yöntemler gibi, bu yöntem de başarısızlığa baştan mahkumdur. Kürt sorununun çözümü konusundaki tek başarı, Kürt halkının kendi kaderini kendisinin tayin etmesiyle gelecektir. Ancak sanılacağı gibi, bu, sadece Kürt halkı için değil, tüm Türkiye halkları ve bölge ve dünya halkları için bir başarı anlamına gelecektir. Çünkü sadece ve sadece kendi kaderini tayin hakkının özgürce kullanılması sayesinde, halkların kardeşliğini inşa etmek mümkün olacaktır. Gerisi düşmanlıktır, kaostur, kargaşadır. Emperyalizmin kadim ‘böl, parçala, yönet’ taktiğinin icrasıdır. Emperyalizm bu taktiği, kimi yerde bizzat kendi elleriyle, kimi yerde de uşaklarını kullanarak uygulamaya sokuyor. Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe, aynı zamanda emperyalist planlar penceresinden bakabilmek gerekiyor.


 

Yeni anayasa için TÜSİAD’ın önerileri…

Gerçek demokrasi işçi–emekçi cumhuriyeti ile kazanılacak!

Yeni anayasa hazırlığı ortalığı tam bir karnavala çevirmiş durumda. Aylardır siyasi partilerin o meşum ahırdaki tepişmesini izliyoruz. Şimdi de sözde “sivil toplum örgütleri” çıktı sahneye. Madem ‘sivil’ anayasa yapacaksınız, o zaman ‘sivil’ toplum örgütleri de sözünü söylemeli dediler. Sanayinin baronları boş durur mu, TÜSİAD da güya hem ‘sivil’ hem de bir toplum örgütü olduğuna göre, çalıştay onlar da sözlerini söylemeli. Hatta, sivil toplum içinde tuttukları yer göz önüne alındığında, herkesten önce söylemeliler.

Biz bu darbe düzenleyicilerinin demokrasi havariliği oyunlarına çok tanık olduk. Herşeyi vesile ederek aynı oyunla sahne alıyorlar. Anayasa için çıktıkları sahnede de yine bildik oyunlarını sergiliyorlar.

TÜSİAD önerilerine kabaca bir göz atmak bile, senaryoyu tümden okuma zahmetinden kurtaracaktır.

Bu bay ve bayanların olmazsa olmazlarının başında, “kişi hak ve özgürlükleri” ve elbette “eşitlik”leri geliyor. Yeni anayasada bunların güvenceye alınmasını istiyorlar. Eşitlikten kasıtları yanlış anlaşılmasın diye de açılımını vermeyi ihmal etmiyorlar. Kadın-erkek, din-mezhep eşitliği istiyorlar. Yoksa, eşit bölüşüm gibi siyasi, demokratik, sosyal ve insani bir hak ve eşitlik değil. Onların anladığı insan hakları arasında, örneğin, çalışanların insanca yaşamaya yeterli ücret isteme ve alma hakkı bulunmuyor. İşçinin sendikal örgütlenme özgürlüğü de...

Elbette eşitlik derken, patronlarla işçilerin eşitliğini kastedecek değiller. Böyle bir eşitliğin olamayacağının herkes tarafından kabullenildiği görüşünün rahatlığıyla davranıyorlar.

Bunu en iyi bilenlerin başında sosyalist işçilerin geldiğini ise unutmuş görünmeyi tercih ediyorlar.

Biz kimseden eşitlik ve özgürlük dilenmiyoruz. Özgürlüğümüzü mücadele içinde kazanıyor, eşitliği ise sosyalist düzenimizde sağlamayı planlıyoruz. Eşitliği sağlayacağız, işçi devletinin korumasına alacağız. Ancak açıkça belirtmekte yarar var, bizler burjuvazinin sahte demokrasi havarileri kadar ‘özgürlükçü’ değiliz. Sosyalizmde herkesin her istediğini yapma özgürlüğü olmayacak. Mesela, bugünün kapitalist patronları işçiyi soyup soğana çevirme özgürlüğünü yitirecekler. Sınıf mücadelesini kanlı darbelerle bastırma özgürlüğünü de... Kadehlerini devrimci kanıyla doldurma özgürlüğünü, işçinin, tüyü bitmemiş yetiminin hakkını emperyalist ortaklarıyla birlikte yağmalama özgürlüğünü de… Kapitalist olarak işçi ve emekçiye karşı kullandıkları tüm hak ve özgürlükleri yitirecekler.

Bu kuşkusuz onların en büyük kabusudur. Milyonlarca işçi ve emekçi için kurtuluş umudu olan büyük atılım/küçük düzenlemeler, bir avuç asalağın korkulu rüyası oluyor. Hayatın tezatı bu ve biz bu tezatı o milyonlarca işçi ve emekçi lehine mutlaka çözeceğiz. Dünya halkları ve işçi sınıfları bir kez gördüler, yine görecekler; gerçek demokrasi işçi sınıfının diktatörlüğü altında yeşerecek. Çünkü o diktatörlük, demokratik hak ve özgürlüklerin önündeki sermaye engelini parçalamak için çalışacak.