10 Ağustos 2007 Sayı: 2007/31(31)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sandıktan çıkan başarının ve istikrar beklentisinin sınırları
  Cumhurbaşkanı seçememe krizi sürüyor
Anayasa değişikliği tartışmaları neyi gizliyor?
Meclise kapağı atan liberal solun burjuva siyasetinde konum arayışı
Sendika bürokratları sermaye hükümetinden umutlu!
Tekstil’de grev kapıda...
  THY çalışanları kazanacak!
  Telekom işçilerinden mücadele kararlılığı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem - 1
  Bir yeni korku: Küresel ısınma ve susuzluk -
Yüksel Akkaya
  “Bilim üssü”mü, sermayenin arka bahçesi mi?
  İşgalci ordular Sudan’a gitme hazırlığına başladı!
  Ortadoğu halklarına saldırı hazırlığı
  Kasap Şaron’un hayali revaçta - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 2 - Volkan Yaraşır
  Rejim, seçimler ve AKP… - M. Can Yüce
  24-25-26 Ağustos’ta Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Nagazaki ve Hiroşima’da ölen kimdi?
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Temmuz ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu halklarına saldırı hazırlığı

16 Temmuz’da yaptığı konuşmada, “Ortadoğu Barış Konferansı”nın toplanması için çağrı yapacağını söyleyen savaş çetesinin şefi Bush, ABD emperyalizminin Irak bataklığından çıkabilmek için bölge halklarına karşı yeni bir saldırı furyası başlatacağının işaretlerini vermişti. Dışişleri bakanı Condoleezza Rice ile savunma bakanı Robert Gates’i yaklaşık bir hafta süren bölge gezisine gönderen Bush yönetimi, Ortadoğu halklarını hedef alan bu geniş kapsamlı saldırının ilk adımlarını atmış oldu.

“Barış konferansı” toplayarak bölgenin sorunlarına çözüm bulma söylemi, kapsamlı saldırıya uydurulan bir kılıftan ibarettir. Nitekim bu söylem ABD’nin savaş borazanı medya tekelleri tarafından bile ciddiye alınmıyor. Bu girişimin esas olarak neyi hedeflediğini veciz sözlerle dile getiren Bush yönetiminin bir yetkilisi, “ABD, Ortadoğu’da 60 yıldır var, bundan sonra da uzun yıllar olacak.” diyor.

“İki devletli çözüm”mü, bir taşla birkaç kuş vurmak mı?

Ocak 2006 seçimlerinden Hamas’ın zaferle çıkmasından sonra vahşi bir kuşatma ile Filistin halkını aç bırakarak terbiye etme saldırısını başlatanlar, gelinen yerde “çift devletli çözüm”den söz etmeye başladılar. Filistin’de iç savaşı kışkırtarak Gazze Şeridi ile Batı Şeria’nın fiilen birbirinden kopmasını sağlayan emperyalist-siyonist güçler, artık “Filistin devleti”nin kurulması için koşulların oluştuğunu vaaz etmeye başladılar. ABD-İsrail ikilisinin istediğini yapabilecek kadar soysuzlaşan El Fetih lideri Mahmut Abbas’la ekibi de, Batı Şeria’nın yaklaşık %50’sinden ibaret bir üstü açık hapishanede “devlet” kurmaya hazır görünüyor.

“İki devletli çözüm”e ulaşmak için “barış konferansı” toplayacağını söyleyen Büyük Ortadoğu/büyük İsrail projesinin mimarları, ne Filistin halkının giderek derinleşen acılarıyla, ne de 60 yıldır devam eden bu acıların kaynağı İsrail işgalinin bitirilmesiyle ilgililer. Olmaları da mümkün değil. Zira bu güçler Filistin halkının en acımasız cellatlarıdır aynı zamanda. Bunların öncelikli hedeflerinden biri Filistin direnişini tasfiye etmektir. Mahmut Abbas’la ekibinin katkılarıyla bu hedefe ulaşma hesabı içinde bulunan emperyalist-siyonist güçler, bu hamle ile hem Batı Şeria’nın yarıya yakınını hem de Doğu Kudüs’ü İsrail’e katmayı da umuyorlar. Son günlerde“Hamasistan” diye anılmaya başlanan Gazze Şeridi ise tam bir kuşatma/izolasyon altına alınarak boğulmaya çalışılacak. Nitekim kapsamlı bir saldırıya zemin hazırlamak için savaş kundakçıları ile onlarla aynı dili kullanan Mahmut Abbas, “Hamas, El Kaide’yi Gazze’ye buyur ediyor” türünden sözler etmeye başladılar.

Adına “Filistin devleti” denecek sözkonusu ucubeyi kurmaya çalışan savaş kundakçıları, bu sayede, halklarının basıncı altında bulunan gerici Arap rejimlerinin ABD-İsrail ikilisi ile suç ortaklığına daha rahat girebileceği hesabı içindedir.

“ABD barışı” için 63 milyar dolarlık silah vaadi

Haydutbaşı Bush’un “barış konferansı” toplama “müjdesi” vermesinin hemen ardından, Washington’dan yayılan haberler, emperyalist Amerikan rejiminin nasıl bir hazırlık içinde olduğunu dünyanın gözleri önüne serdi. ABD medyasında yer alan haberlerde, Bush yönetiminin önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail’e 30, Mısır’a ise 13 milyar dolar değerinde silah yardımı yapma kararı aldığı, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine ise 20 milyar dolar değerinde silah satacağı duyuruldu. Nitekim Condoleezza Rice de Ortadoğu turuna çıkarken, ABD’nin “bölge ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için” askeri destek paketini hazırladığını belirtti.

Salt resmi olarak açıklanan rakamlara göre 10 yılda 63 milyar dolarlık silah bölgeye akacak. Daha da vahim olanı bu silahların yaklaşık yarısının zaten kitle imha silahları deposu olan İsrail’e gidecek olmasıdır. Bu silahlanma hamlesiyle siyonist rejim hem daha da küstahlaşacak, hem de bölge halkları için ciddi bir tehdit olmaya devam edecektir.

Amerikancı rejimler hizaya giriyor!

Bazı görüşmeleri birlikte, bazılarını ise ayrı ayrı gerçekleştiren ABD’li bakanlar, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Körfez ülkeleri (Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri) yetkilileriyle bir araya geldi. Ardından İsrail ve Filistin’e giden Rice, ülkesinin “Arap müttefiklerini İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah’ın artan etkisine karşı birleştirmeyi amaçladıklarını” söyledi. Basın önüne çıkan Rice, “İran’ın ABD’nin bölgedeki çıkarları ve bizim görmek istediğimiz Ortadoğu’ya yönelik en büyük tehdidi oluşturduğuna şüphe yoktur” dedi.

Haydut takımına göre ne 60 yıldır Filistin topraklarını işgal altında tutan siyonist İsrail, ne de bir milyon Irak’lıyı katleden ABD emperyalizmi bölge halkları için tehdit oluşturuyor. Tehdidin tek kaynağı var; o da saldırganlığa karşı kendini korumaya çalışan İran ve ırkçı-siyonist işgale karşı direnen Lübnan ve Filistin halklarıdır! Hal böyleyken, gerici Arap rejimleri Washington’dan gelen direktiflere uyarak, İran karşıtı cephede yer almaya hazırlanıyorlar

Başını Suudi Arabistan’la Mısır’ın çektiği bu “ılımlı Sünni eksen”in Amerikan savaş arabasına binmesi, ABD-İsrail kaynaklı saldırganlığa halklar arası boğazlaşmaları ekleyecektir. Zira emperyalist-siyonist güçler hem mezhep çatışmalarını kışkırtıyor, hem de Arap ülkelerini tetikçi olarak İran’a karşı kullanmak istiyor. Silah almak için sıra bekleyen gerici rejimlerin, göründüğü kadarıyla kanlı olması kaçınılmaz olan bu maceraya atılmaları, halklara karşı tarihlerinin en büyük ihanetleri olacaktır.

Haydut takımının planını bozmak hayati bir önem taşıyor!

Körfez sularında 3 uçak gemisi ile 200’ün üzerinde savaş gemisi bulunduran ABD emperyalizmi ile suç ortağı siyonist İsrail’in uygulamak istedikleri bu kirli planlar mutlaka bozulmalıdır. Hem mezhep çatışmalarını yaygınlaştırmayı, hem de İran ile Arap ülkelerini karşı karşıya getirmeyi hedefleyen bu planın uygulanabilmesi, bölge halklarının felaketi anlamına gelecektir. Ortadoğu, kelimenin gerçek anlamında Balkanlaşacaktır.

Bu uğursuz planı savaş kundakçılarının suratında parçalamak bölgenin gerici rejimlerinin başarabileceği bir şey değildir. Dahası onlar suç ortaklığına hazırlanıyor. Dolayısıyla bu sorumluluk, ilerici-devrimci/anti-emperyalist/anti-siyonist güçlerin omuzlarındadır. İşçi sınıfı ile emekçi halklar bu saldırı furyasına karşı kararlılıkla mücadele etmekle yükümlüdürler. Zira sözkonusu olan tüm bölge halklarının geleceğidir.


 

İsrail’de gençler askere gitmiyor

Bölgede Ortadoğu halklarının kalbine saplanmış bir bıçak gibi duran İsrail’de gençlerde askerlikten kaçma oranı arttı. ABD emperyalizmine sırtını dayan Ortadoğu’nun en terörist devleti İsrail’de askerlik hem kadınlar için hem de erkekler için zorunlu bir “görev”! Bu görevin karşılığı Filistin topraklarını işgal etmek, halkını katletmek.

Ancak giderek daha çok sayıda İsrailli genç bu kanlı politikalara alet olmak istemiyor. Özellikle zengin kesimlerde Filistinliler’e yönelik işgal politikalarından bıkan gençler, dini eğitim veya ruh sağlıklarıyla ilgili sorunları ileri sürerek askere gitmek istemiyorlar. İsrail’de kadınların yüzde 43’ünün, erkeklerin ise yüzde 25’inin askere gitmediği ortaya çıktı.

Kuşkusuz bu tepkilerin bir anlamı var. Ancak Ortadoğu’daki kanı durduracak, Filistin topraklarındaki işgale son verecek olan başta İsrail olmak üzere tüm dünya halklarının eylemli dayanışması olacaktır.