10 Ağustos 2007 Sayı: 2007/31(31)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sandıktan çıkan başarının ve istikrar beklentisinin sınırları
  Cumhurbaşkanı seçememe krizi sürüyor
Anayasa değişikliği tartışmaları neyi gizliyor?
Meclise kapağı atan liberal solun burjuva siyasetinde konum arayışı
Sendika bürokratları sermaye hükümetinden umutlu!
Tekstil’de grev kapıda...
  THY çalışanları kazanacak!
  Telekom işçilerinden mücadele kararlılığı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem - 1
  Bir yeni korku: Küresel ısınma ve susuzluk -
Yüksel Akkaya
  “Bilim üssü”mü, sermayenin arka bahçesi mi?
  İşgalci ordular Sudan’a gitme hazırlığına başladı!
  Ortadoğu halklarına saldırı hazırlığı
  Kasap Şaron’un hayali revaçta - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 2 - Volkan Yaraşır
  Rejim, seçimler ve AKP… - M. Can Yüce
  24-25-26 Ağustos’ta Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Nagazaki ve Hiroşima’da ölen kimdi?
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Temmuz ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sendika bürokratları sermaye hükümetinden umutlu!

İşçi ve emekçileri zorlu bir dönem bekliyor. 22 Temmuz seçimlerinin ardından 341 milletvekili çıkaran AKP, önümüzdeki günlerde yeni kabineyi oluşturacak. Seçimlerden başarıyla çıkması ve sermayeden güçlü bir destek alması, AKP’nin önümüzdeki dönemde saldırı programlarını daha pervasızca uygulamasını sağlayacak.

Seçimlerin hemen ardından TİSK, yeni hükümetin rotasını çizmiş bulunuyor. TİSK, bir basın açıklaması ile, kıdem tazminatının kaldırılmasını, esnek çalışmanın hayata geçirilmesini, patronlar üzerindeki vergi ve sigorta primlerinin düşürülmesini, iş güvencesi yasasında patronlar aleyhine boşlukların düzeltilmesini, özelleştirmelerin tamamlanmasını istedi.

Geçtiğimiz dönemde AKP sermaye için canla başla çalışmış, ancak onun asıl ihtiyaç duyduğu düzenlemeleri hayata geçirmede hızlı davranamamıştı. Bu nedenle sermayenin sözcüleri, AKP’nin yeniden ve tek parti olarak hükümet kuracak olmasından büyük sevinç duyarken, İMF-TÜSİAD programlarının hayata geçmesi konusunda da kesin bir kararlılık sergiliyorlar. Bu da, AKP’nin bu dönemde çok daha kararlı, çok daha saldırgan ve pervasız davranacağı anlamına geliyor.

AKP, sermaye düzeninin has partilerinden biridir. Sermayenin programlarını, karşısına güçlü bir sınıf ve kitle hareketi engeli çıkmadıkça, harfiyen uygulayacaktır. Tüm bunlar ortadayken, bir yandan patronlar saldırı emirleri yağdırırken, diğer tarafından hükümet sözcüleri önümüzdeki dönem saldırılara devam edeceğini ilan ederken, sendika bürokratları kafalarını kuma gömmeye devam ediyorlar.

Sendika bürokratları, AKP’nin bu denli açık ve net sınıfsal tutumuna ve bu doğrultuda yapılan açıklamalarına rağmen hükümetten beklenti içindeler.

Bunlardan biri Süleyman Çelebi. Sosyal-demokrat sendika başkanı, seçimler sonrasında yaptığı açıklamalarda, bir yandan AKP’nin iş güvencesini ortadan kaldırmayı, işverenlerin işçi üzerindeki tahakkümünü artırmak istediğini söylerken, diğer yandan hükümetin eski tavrını değiştirmesini, Başbakanın herkese daha adaletli yaklaşmasını istiyor. Ardından da “iyi politikalar ortaya konduğu, doğru uygulamalar yapıldığı takdirde her zaman hükümetin yanında yer alacakları”nı ifade ediyor. Oysa Çelebi gibi bürokratlar çok iyi biliyorlar ki, Başbakan, işçinin üzerindeki tahakkümü daha da artıracak, iş yasalarını daha da beter hale getirecek, herkese eşit davranmayacaktır. Çünkü o sermaye sınıfının temsilcisidir, onun çıkarlarını savunacaktır.

Hükümetten beklentilerini ifade eden Çelebi, CHP’ye de saymayı da ihmal etmiyor. CHP’ye küskün başkan, CHP’yi sosyal politikaların üretilmemesi ve bunun için “ortaklıkların sağlanmasında gerekli çabanın gösterilmemesiyle” (yani kendilerini sürece katmamakla) eleştiriyor. Emekçilerin yüzlerini mücadeleye değil, bir kez daha parlementoya, ya da has sermaye partisi olan CHP’ye dönmeye çağırıyor.

Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’ın durumu ise daha vahim. Salih Kılıç, AKP’nin başarısını, halkın iradesinin başarısı olarak değerlendiriyor. Başarının faktörlerinden birini “istikrarın korunması” olarak görüyor. Oysa, son 4,5 yıllık süreçte Türk-İş üyesi işçiler “istikrarın” sonuçlarını gördüler. Özelleştirilmeyen az sayıda kamu işletmesi kaldı. Özelleştirilenler de büyük oranda Türk-İş’e bağlı işyerleri idi. Yine düşük ücret dayatmasını ve esnek çalışmayı da Türk-İş üyesi işçiler bu dönem daha yakından tanıdılar. Geçtiğimiz dönemde “istikrarlı” bir saldırıyla karşı karşıya kaldılar.

Ama Salih Kılıçlar’ın tuzu kuru. Onlar da geçtiğimiz dönemde ihanetlerinin ödüllerini aldılar. Sermayeyle kolkola girerek işçileri sattıkları için, hükümet gerekli destek ve övgüyü aldılar. Bu nedenle sonuçlardan gayet memnunlar. Seçim sonuçları üzerinden düşünce belirtenleri saygılı olmaya çağırıyorlar.

Bu hainler, saldırı programları karşısında işçi ve emekçilerin tepkisini örgütlemeleri, örneğin önümüzdeki günlerde görüşülecek Kıdem Tazminat Yasası’yla ilgili tasarıya karşı çıkmaları, özelleştirmelere karşı mücadeleye hzırlanmaları gerekirken, şimdiden yeni kurulacak hükümetle ilişkileri iyi tutmanın ve nimetlenmenin yollarını arıyorlar.

Yüzünü sermayeye dönen ve devletten hak dilenen sendika bürokratları işçi ve emekçilerin mücadelesinin önündeki en önemli engellerden biri durumundalar. Bünyesinden bu ihanetçi sendikal bürokrasiyi söküp atacak olan tabanın örgütlü gücüdür. Saldırıları da ancak sınıfın birleşik, örgütlü, militan mücadelesi püskürtebilir.


 

Sermayeden hükümete saldırı emri

22 Temmuz seçimlerinin ardından sermaye sınıfının sözcüleri sonuçlar üzerinden memnuniyetlerini dile getirdiler. Neden hoşnut olmasınlar ki! AKP hükümeti 4,5 yıllık icraatı boyunca emperyalist merkezlerin ve işbirlikçi asalakların emir ve isteklerini eksiksizce yerine getirdi, bir dediğini iki etmedi.

Bu nedenle sermeyenin gönlü çok rahat. Seçimlerin ardından sermayenin ilk işi AKP’yi destekleyen açıklamalar yapmak oldu. TİSK, 1 Ağustos günü yaptığı açıklama ile 60. hükümetten beklentilerini dile getirdi.

TİSK’in açıklaması, sermayenin kârlarını arttırmayı, işçi ve emekçilerin sefaletini derinleştirmeyi amaçlıyor.

Patronların yeni hükümetten beklentileri şöyle:

Kıdem tazminatı kaldırılsın!

Sermaye sınıfı uzun süredir kıdem tazminatı yükünden kurtulmak istiyor. Yeni İş Yasası’nın çıkarılması ile birlikte birçok hak gaspedildi. Asalak patronlar kıdem tazminatından bir an önce kurtulmak için emir verdiler. Daha fazla bu “yük”e katlanmak istemiyorlar. Bu nedenle kıdem tazminatının bir an önce kaldırılması görevini hükümetin önüne koyuyorlar.

Esnek üretim yaygınlaştırılsın!

TİSK, esnek üretimi “istihdam ve büyüme artışı” için zorunlu görüyor. Tabii ki büyümekten kastedilen sermayenin kârıdır. İşçi ve emekçiler içinse esnek üretim, kuralsız çalıştırma, düşük ücret ve geleceksizlik demektir. Ancak TİSK o kadar pervasız ki, 4857 sayılı İş Yasası’nda esnekliği içeren maddeleri “kısıtlı” buluyor ve bu haliyle bile uygulamaya geçirilemediği için sitem ediyor ve 60. hükümeti bu konuda daha kararlı davranmaya çağırıyor.

Patronların üzerindeki “yükler” kaldırılsın!

Bu yüklerin başında vergi ve sigorta primi geliyor. Bu yüklerin asgariye indirilmesi hedefleniyor. Ayrıca patronlar, yasalardaki “özürlü, eski hükümlü” vb. çalıştırma zorunluluğundan da kurtulmak istiyorlar. Ancak bugüne kadar bu konuda atılan adımları da yeterli bulmuyorlar. Bu nedenle, 60. hükümetin önüne bunu da bir görev olarak koyuyorlar.

İş Güvencesi Yasası’nda yeni düzenlemeler yapılsın!

Asalak patronlar bu yasadan da rahatsız. Onları rahatsız eden ise “her işten çıkarılanın mahkemeye başvurması” ve 50 bine yakın davanın sürüyor olması. Patronlar “iş güvencesi” yasasının işyerlerinde “huzur ve barış ortamını” tehdit ettiğini belirterek hükümeti göreve çağırıyorlar.

Yarım kalan uygulamalar tamamlansın!

Sosyal güvenlik reformu ve özelleştirme saldırısı sermayenin önemsediği diğer iki saldırı alanı. TİSK, bir an önce yarım kalan çalışmaların hızla tamamlanması için çağrıda bulunuyor.

AKP hükümeti yıkım ve soygun hükümeti olacak. AKP’nin ise tek seçeneği var: İMF-TÜSİAD saldırı programını harfiyen uygulamak.

Sermaye sınıfının saldırıları karşısında işçi ve emekçilerin de tek seçeneği var: Birleşmek, örgütlenmek ve mücadele etmek!