10 Ağustos 2007 Sayı: 2007/31(31)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sandıktan çıkan başarının ve istikrar beklentisinin sınırları
  Cumhurbaşkanı seçememe krizi sürüyor
Anayasa değişikliği tartışmaları neyi gizliyor?
Meclise kapağı atan liberal solun burjuva siyasetinde konum arayışı
Sendika bürokratları sermaye hükümetinden umutlu!
Tekstil’de grev kapıda...
  THY çalışanları kazanacak!
  Telekom işçilerinden mücadele kararlılığı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem - 1
  Bir yeni korku: Küresel ısınma ve susuzluk -
Yüksel Akkaya
  “Bilim üssü”mü, sermayenin arka bahçesi mi?
  İşgalci ordular Sudan’a gitme hazırlığına başladı!
  Ortadoğu halklarına saldırı hazırlığı
  Kasap Şaron’un hayali revaçta - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 2 - Volkan Yaraşır
  Rejim, seçimler ve AKP… - M. Can Yüce
  24-25-26 Ağustos’ta Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Nagazaki ve Hiroşima’da ölen kimdi?
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Temmuz ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cumhurbaşkanı seçememe krizi sürüyor

Basında ve siyasi çevrelerde cumhurbaşkanının nasıl seçileceği tartışmaları seçimler öncesi kaldığı yerden devam ediyor. Zaten meclisin bir anlamda ilk sınavı da bu olacaktır. Yüzde “47 oy aldık” diye böbürlenen AKP, buna rağmen generallerin diş göstermesi nedeniyle Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamaktan kaçınıyor. Abdullah Gül’ün adaylığından vazgeçilmesi uzak bir olasılık değil. Zira, temel siyasal konularda son söz sermaye düzeninin kollayıcısı generallere ait. Bu da, bu ülkede “demokratik düzen”in nasıl işlediğini gösteriyor.

Türkiye yine cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanırken, AKP yönetiminden Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik olumsuz sesler artmaya başladı. AKP Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) yapılan değerlendirmede, bazı üyeler, Gül’ün adaylığının ve Köşk’e çıkmasının yeni gerilimler üretebileceğine dikkat çekerek, “aday olmamalı” mesajını verdiler. AKP kulislerinde MYK’dan çıkan “olmasın” mesajının Gül’ün kararını etkileyeceği, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da elini kuvvetlendireceği konuşuluyor.

AKP’nin yaklaşık beş saat süren MYK toplantısında, cumhurbaşkanlığı seçim süreci değerlendirildi. Başbakan Erdoğan, MYK üyelerine cumhurbaşkanlığı seçimi ve Gül’ün olası adaylığına ilişkin görüşlerini sordu. Toplantıda söz alan üyelerin bir kısmı, Gül’ün adaylığına güçlü bir itiraz yönelterek, adaylığının yeni dönemde yaratabileceği gerilimlere işaret ederek, kriz çıkabileceği uyarısında bulundu.

Gül’ün adaylıkta ısrarının seçim sonrasında yapılan “uzlaşma” çağrılarına aykırı bir içerik taşıdığına işaret edilen konuşmalarda, Gül’ün aday olmaması ve yeni bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşma sağlanması gerektiği vurgulandı. Buna karşılık bazı MYK üyelerinin de Gül’ün adaylığından vazgeçilmesinin partiyi taban nezdinde zor durumda bırakacağına dikkat çektikleri ve adaylığın devam etmesinin zorunlu olduğunu anlattıkları kaydedildi. Bu görüşleri dinleyen Erdoğan’ın hiçbir yorumda bulunmadığı ve anlatılanları not etmekle yetindiği söyleniyor.

Gül’ün MYK’da dile getirilen görüşleri ve adaylığına ilişkin itirazı doğru okuyarak, yeni bir değerlendirme yapacağına kesin gözüyle bakılıyor. “Gerilim ve kriz çıkar” itirazının partinin yönetim organında ifade edilmiş olması ve Erdoğan’ın bu değerlendirmelere sessiz kalması dikkat çekici bulunuyor. Bütün bunlar, Gül’ün son kararının “adaylıktan feragat” edeceği yorumlarını kuvvetlendiriyor. AKP kulislerinde MYK’dan çıkan itirazın Gül’ün adaylığına ihtiyatla yaklaştığı konuşulan Başbakan Erdoğan’ın da elini güçlendirdiği ifade ediliyor. Erdoğan’ın, “parti içinde uzlaşma” olmamasını gerekçe göstererek Gül’e aday olmaması telkininde bulunabileceği kaydediliyor.

Son birkaç yıldır yaşanan, politikaya müdahaleleri de kapsayan gelişmelerin sadece bir boyutu olan genel seçimler geride kalmış bulunuyor. Fakat, 2007’nin Mart-Nisan aylarında yapılan müdahalelerle ülkeyi erken seçime zorlayan güçler, bulundukları mevziyi tutmaya hala devam etmektedir. Ülkeyi “cumhurbaşkanı seçememe” krizine iterek, erken bir genel seçimi zorlayan ordu merkezli burjuva kamp, seçimden istedikleri sonucu alamamış, özellikle de CHP oynadığı rolü devam ettiremeyecek bir köşeye itilmiştir. Ama bu güçlerin, seçimin sonuçlarına bakarak köşelerine çekileceğini beklemek fazla hayalcilik olur.

Nitekim, ordu merkezli burjuva kamp, cumhurbaşkanlığı konusunda hazır bekliyor. Bu çerçevede Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan tarihinde düzenlediği basın toplantısında, “laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde bağlı olmak” sözlerinin geçerliliğini koruduğunu belirterek, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşleri günlük olarak değişmez. 12 Nisan’daki sözlerimizin arkasındayız” dedi. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise, Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde yargılanabileceğine işaret etti.

Aynı konuda, daha seçimin ikinci haftasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “Cumhurbaşkanı konusunda uzlaşma olmazsa çatışma çıkar” demiş, ardından CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz partisinin yaklaşımını “Gül aday olmazsa gerginlik de olmaz” diyerek özetlemişti. Cumhurbaşkanının krizsiz seçileceğini, AKP’nin uzlaşma arayacağını söyleyen, “Belki de Abdullah Gül’ün adaylığı ortadan kalkacak” diyen Topuz, AKP’nin kendi içindeki görüşmeleri de bu yönde bir arayışın ürünü olarak değerlendiriyor.

Kontrgerilla kalemlerinden Radikal gazetesi yazarı Mehmet Ali Kışlalı ise, tam bir açıklıkla seçim sonuçlarının önemsizliğine vurgu yaparak, “Nisandan bu yana yaşadığımız gerginliğin temelinde Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçtirilmesi için yapılan girişimler yatarken, AKP’nin seçim neticelerinin herşeyi değiştirmesi olası mı?” diyor. Kışlalı, AKP’nin yeni hükümet döneminde en önemli amacını, “ülkenin anayasal kurum ve kuruluşları” olarak kodladığı sivil ve askeri bürokrasinin “gönüllerini ve kafalarını kazanmak olmalıdır” diye tanımlıyor. Ve yazısını bir uyarıyla sürdürüyor: “Bu hedefe varmak toplumun yarısını kazanmaktan daha zordur. Ama bunu göreceli de olsa sağlamadan AKP’nin sahip olduğu oy çoğunluğuna dayalı iktidarının tadını tam çıkarması olası değildir.”

“İçindeki ses”in generallerin sesi olduğundan kuşku duyulmaması gereken Ertuğrul Özkök de, aynı koroya katılarak,“İçimden bir ses diyor ki, tanıdığım Abdullah Bey, fazlasıyla hakettiği bu koltuğu, kendi arzusu ile reddetmelidir. Ülkesi kendisinden bu zarif jesti beklemektedir” diyor.

AKP, sivil ve askeri bürokrasinin “gönlünü ve kafasını kazanma” görevini idrak etmiş görünüyor. Nitekim, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Genelkurmay Başkanı’nın değerlendirmesiyle ilgili olarak, “Ancak takdirle karşılanabilecek bir davranıştır” diyerek Büyükanıt’ın sözlerini, “Cumhuriyetimize sahip çıkma ve Cumhuriyetimiz konusunda hassasiyet belirtme, ancak takdirle karşılanabilecek bir davranıştır. Bu tür beyanlar, ‘sadece Cumhuriyetimizin temel nitelikleriyle birlikte geleceğe daha sağlam adımlarla yürüsün’ düşüncesiyle sarf edilmiş beyanlardır. Bunları eleştirmek değil, takdir etmek gerekir” şeklinde yorumlayabiliyor.

Gelinen yerde, krizi ve orduyla çatışmayı göze alamayan AKP, “halk seçsin”den çark ettiği gibi, Gül’ün adaylığı konusunda da kendi içinde bölünmüş bulunuyor. Fakat, AKP seçim meydanlarında cumhurbaşkanını halk seçecek propagandası yapmış, Erdoğan, miting miting dolaştırdığı Gül’ün adaylığında ısrarcı oldukları mesajını vermişti.

Abdullah Gül’e itirazların başında; önceki meclisin görev süresinin sonuna gelmiş olduğu, dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçiminin seçimden sonra oluşacak meclise bırakılması; bundan önceki meclisi belirleyen seçimde oylarının yaklaşık yarısının temsil edilmiyor olması öne sürülmüştü. Bu gelişmelerin ardından, 22 Temmuz seçimleri, bir tür “referandum” hüviyetine bürünmüştü. Sonuçta, 22 Temmuz’da Abdullah Gül’ü 27 Nisan günü aday göstermiş olan AKP, yüzde 47 dolayında oy aldı. 27 Nisan günü, Cumhurbaşkanı seçimini krize sürükleyenler, ağır bir yenilgiye uğradı. Önceki “itiraz gerekçeleri” de aslında 22 Temmuz’da düştü. Fakat AKP, meclisteki sayısal üstünlüğüne rağmen Abdullah Gül’ün adaylığını tercih etmeyen bir izlenim verebiliyor.

Neden iki kişiden biri AKP’ye oy verdiği halde, hala Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Erdoğan’ın biraraya geldiği “Dolmabahçe görüşmesi” ve son olarak Büyükanıt’ın “Söylediklerimizin arkasındayız” açıklaması Cumhurbaşkanlığı tartışmalarında belirleyici olabiliyor? Cevabı basit. Eski Genelkurmay başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu’na “28 Şubat bin yıl sürer” dedirten teamüller yürürlüktedir. Bu gerçek her siyasal gelişmeyi belirlemeye devam etmektedir. Ezici bir milletvekili çoğunluğu ile meclise giren bir partinin kendi içinden gönül rahatlığı ile bir aday seçemeyişi, ordunun siyasal yaşamdaki ağırlığı ile ilgilidir.

Anlaşılan o ki, Başbakan Erdoğan da “Dolmabahçe protokolü”nün basıncı altında. İkinci hükümet döneminde ordudan gelecek olası müdahalelerin önünü kesmek için Erdoğan, muhtemelen Gül’ün adaylığının tartışmalar ve ihtiyatlı yaklaşımlarla yıpranmasına zemin hazırlayarak başka bir ismi hazırlıyor. Seçim sonuçları ve parti içi dengeler ile ordunun dayatmaları arasında sıkışan Erdoğan’ın kararının ne olacağını göreceğiz.

Düzen güçleri, konumlarını güçlendirmek, güç dengesini kendi lehlerine çevirmek için cumhurbaşkanlığı konusunda dalaşmaktadırlar. Bu dalaşmadan işçi sınıfı ve emekçi kitleler yararına bir şey beklemek, ölüden gözyaşı beklemektir. Bu durumdan işçi ve emekçiler için kurtuluşun tek yolu bulunmaktadır. Bu yol, kendi aralarında kavgalı ama işçi-emekçi düşmanlığında ortak olan hükümetiyle, ordusuyla, burjuvazisiyle tüm düzen güçlerini ve onların arkasındaki emperyalistleri hedef alan devrimci mücadele yoludur.