10 Ağustos 2007 Sayı: 2007/31(31)

  Kızıl Bayrak'tan
   Sandıktan çıkan başarının ve istikrar beklentisinin sınırları
  Cumhurbaşkanı seçememe krizi sürüyor
Anayasa değişikliği tartışmaları neyi gizliyor?
Meclise kapağı atan liberal solun burjuva siyasetinde konum arayışı
Sendika bürokratları sermaye hükümetinden umutlu!
Tekstil’de grev kapıda...
  THY çalışanları kazanacak!
  Telekom işçilerinden mücadele kararlılığı!
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Seçimler ve yeni dönem - 1
  Bir yeni korku: Küresel ısınma ve susuzluk -
Yüksel Akkaya
  “Bilim üssü”mü, sermayenin arka bahçesi mi?
  İşgalci ordular Sudan’a gitme hazırlığına başladı!
  Ortadoğu halklarına saldırı hazırlığı
  Kasap Şaron’un hayali revaçta - Abu Şehmuz Demir
  Filistin, Irak ve Lübnan’da mikro ve kanton devletler kuruluyor... / 2 - Volkan Yaraşır
  Rejim, seçimler ve AKP… - M. Can Yüce
  24-25-26 Ağustos’ta Mamak 4. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  Nagazaki ve Hiroşima’da ölen kimdi?
  Günlük Kızıl Bayrak sitesinin Temmuz ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BM Güvenlik Konseyi Darfur’a “barış gücü” gönderecek...

İşgalci ordular Sudan’a gitme hazırlığına başladı!

2003 yılından beri kanlı boğazlaşmaların hüküm sürdüğü Sudan’ın Darfur bölgesi, bir süredir insani felaketin eşiğinde duruyor. 200 bin insanın ölümüne, 2 milyon kişinin mülteci durumuna düşmesine, 4 milyon yoksulun hayatta kalmak için gıda yardımına muhtaç hale gelmesine yol açan çatışmalar halen sürüyor. Gerici Sudan rejimiyle birlikte çatışmaların tarafı olan emperyalist güç odakları, “Darfur’u insani felaketten kurtarmak” adı altında bölgeye asker ve sivil polislerden oluşan 26 bin kişilik işgalci bir ordu göndermeye hazırlanıyor.

ABD-İngiltere-Fransa patentli bir karar tasarısını oy birliği ile kabul eden BM Güvenlik Konseyi, Darfur bölgesine “barış gücü” gönderilmesinin önünü açtı. Bölgeden parsa alma peşinde olan Çin de, karar tasarısında yapılan bazı değişikliklerin ardından olumlu yönde oy kullandı.

Darfur’a işgalci asker sevkiyatının Ekim ayında başlaması, yıl sonuna dek tüm askerlerin bölgeye ulaşması planlanıyor. “Sivilleri ve yardım görevlilerini saldırılardan korumakla görevli olacağı” öne sürülen sözkonusu işgalci güç, gerekirse silah da kullanabilecek.

Bush liderliğindeki neo-faşist çeteye yakınlığıyla bilinen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, oylamanın ardından yaptığı konuşmada, yeni barış gücünü, “tarihi ve benzeri görülmemiş” olarak niteledi.

Reuters haber ajansının bildirdiğine göre, Unamid adıyla anılacak olan “barış gücü”, yılda 2 milyar dolara mal olacak.

Sudan yönetimi, “çirkin ve berbat” olduğu gerekçesiyle önceki karar tasarısı taslağını reddetmişti. Yeni tasarıyla ilgili açıklama yapan Sudan’ın BM Büyükelçisi Abdülmahmud Abdülhalim Muhammed ise, “yaptırımlara gerek kalmadan yeni karara harfiyen uyacağız” diyerek emperyalist güçlere güvence verdi. Bu güvence, Sudan yönetiminin gelinen yerde emperyalist güçlere teslim olduğunu gösteriyor.

Bölgedeki silahlı güçlerin, “Darfur’a özerklik ve doğal kaynakların paylaşımından daha büyük pay alma” istemiyle isyan bayrağını açması, gerici Sudan rejimi tarafından kirli savaşla karşılanmıştı. Cancavid adı verilen silahlı güçlerini Darfur’un üstüne salan Sudan rejimi, bu dönemde kabileler arası çatışmaları da kışkırtmıştı.

Çatışmaların başlamasında emperyalist güç odaklarının rol oynamış olma ihtimali de yüksektir. Zira “Sudan yönetimi Darfur’da soykırım yapıyor” diye bağıran emperyalist güçlerin derdi, hiç de Darfur’daki insani felakete çözüm üretmek değil. Asıl sorun, hem stratejik yönden önemli, hem de doğal kaynaklar bakımından zengin olan Sudan üzerinde egemenlik kurmaktır. Nitekim hayatta kalmak için gıda yardımına muhtaç olan 4 milyon Darfur’lu dururken, onlar yılda 2 milyar dolar harcayarak bölgeye işgalci bir güç yerleştirmekle meşguller.

Yapılan görüşmeler ve ilan edilen ateşkeslere rağmen somut bir anlaşmaya varamayan isyancı güçlerle Sudan yönetimi de, Güvenlik Konseyi kararını destekleyen bir tutum aldılar. Buna karşın başkent Hartum’daki rejim şeflerinin Darfur’a “barış gücü” yerleştirilmesi kararını sevinçle karşıladıkları söylenemez.

Hal böyleyken anlaşmaya varan silahlı güçlerle Hartum yönetimi, yapılacak müzakerelerin çerçevesi ve takvimi konusunda uzlaşmaya vardıklarını duyurdular. Silahlı güçlerle Sudan yönetimi temsilcilerinin katılmıyla Tanzanya’nın Aruşa kentinde yapılan görüşmede, hükümetle müzakerelerin üç ay içinde başlaması gerektiği konusunda görüş birliği sağlandığı bildirildi.

Varılan anlaşmaya göre müzakereler beş ana başlık altında yapılacak. Bunlar arasında iktidar paylaşımı, güvenlik ve toprak gibi konular bulunuyor.

Bölgedeki silahlı güçlerden beşi, bir süre önce Darfur’daki soruna çözüm bulmak için güç birliğine gittiklerini açıklamışlar, yeni ittifaka “Kurtuluş ve Kalkınma İçin Birleşik Cephe” adını verdiklerini ilan etmişlerdi. Sudan rejimiyle anlaşmaya varan, bu cepheyi kuran güçler.

Gerici Sudan rejiminin Darfur bölgesinde ayrımcı/baskıcı bir politika uyguladığına kuşku yoktur. Silahlı isyana kirli savaşla karşılık vermesi de, bu ayrımcı politikanın göstergelerindendir. Buna karşın silahlı güçlerin ABD, İngiltere, Fransa gibi emperyalist güçler tarafından kayırılması, sözkonusu güçleri zan altında bırakmaktadır. Bu örgütlerin programlarına dair somut bilgi olmamakla birlikte, emperyalist güçlerin Sudan’a müdahalesi için vesile oluşturan, bundan da herhangi bir rahatsızlık duymayan bu silahlı güçlerin, anti-emperyalist bir çizgiden uzak oldukları anlaşılmaktadır.

Böylesi bir çatışma haklı bir toplumsal zeminde boy verse bile, emperyalist güçlerin devreye girmesiyle gerici bir niteliğe bürünmektedir. Çatışmanın bu niteliği, dört yılda içinden çıkılması zor bir insani felaketin baş göstermesinde de önemli bir rol oynamıştır.

Darfur’daki trajik tablo, haklı ancak devrimci önderlikten yoksun bir davanın, kısa sürede halkların yoksul kesimlerinin felaketine dönüşebildiğini somut olarak gösteriyor. İşgalci orduların “sorunu çözmek” için devreye girmesi ise, ancak yeni felaketlerin habercisi olabilir.

Bir kez daha belirtmek gerekiyor ki, ezilen halklar emperyalizme ve gericiliğe karşı devrimci direniş bayrağını yükseltmeden özgürlüğe kavuşamaz!



 

Güney Asya’da kapitalizmin felaketi

Güney Asya’da Muson yağmurlarının neden olduğu seller yüzünden 1400 kişi yaşamını yitirdi. 26 milyon kişi de yaşadıkları yerleri terketmek zorunda kaldı. Yapılan açıklamalara göre Hindistan’da 1120 kişi ölürken, Bangladeş’te 120 kişi, Nepal’de ise 84 kişi yaşamını kaybetti.

Sel felaketi yoksul halkı etkilerken, gıda ve su sıkıntısı baş gösterdi. Bölgede yardım ve kurtarma çalışmaları yapıldığı iddia ediliyor. Ancak milyonlarca insan kötü koşullara teslim edilmiş bulunuyor.

Pakistan’ın Belücistan vilayetine bağlı Turbat kentinde ise bin kadar sel mağdurunun düzenlediği eyleme polis vahşice saldırdı. Hükümeti derhal göreve çağıran eylemcilere polis göz yaşartıcı bomba kullandı. Havaya açılan ateş sonucu 6 kişi yaralandı.

Her yıl Temmuz ve Eylül aylarında gerçekleşen Muson yağmurlarının etkileri bilinmesine, geçmiş dönemlerde bölgede sel baskınları yaşanmasına ve ağır kayıplar verilmesine rağmen, Güney Asya devletleri önlemler almadığı gibi bu faturayı yoksul emekçilere ödettirmeye devam ediyorlar. Milyonlarca insan yaşam alanlarından uzakta açlık, susuzluk içinde hastalıklarla boğuşuyor. Kayıplar çok daha az olacakken, binlerce kişi yaşamını yitirebiliyor.

Her doğa faciası, asıl felaketin kapitalizmin kendisi olduğunu bir kez daha gösteriyor.



Alman demiryollarında grev yasağı!

Nürnberg iş mahkemesi, kısa süre önce lokomotif sürücüleri ve işçilerin 9 Ağustos günü Almanya genelinde yapmayı planladıkları grevi Eylül sonuna kadar yasakladığını açıklamıştı. Mahkeme yasaklama kararını Almanya ekonomisinin en yoğun olduğu bir dönemde zarara uğrayacağı bahanesi ile gerekçelendirmişti. Sendika mahkeme kararına itiraz edeceğini açıkladı.

Alman Lokomotif Sürücüleri Sendikası’nın 8 Ağustos akşamı yaptığı çağrı üzerine 9 Ağustos günü Berlin ve Hamburg kentlerinde tramvay sürücüleri iki saatliğine iş bırakacaklar.

Mahkeme sendikanın itirazını 10 Ağustos günü görüşecek. Sendika davayı kazansa da, Pazar gününe kadar şehirlerarası yolculuk ve yük taşımada greve gitmeyeceğini açıkladı.

Demiryolları yönetimi sektörde örgütlü olan farklı iki sendika ile diğer demiryolları çalışanları için % 4,5 ücret artışı, artı bir sefere mahsus 600 Euro ödemek üzerinden anlaşmıştı. GDL, %31 oranında zam ve lokomotif sürücüleri ile personel için ayrı toplu iş sözleşmesi talep ediyor.