20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim sonuçları üzerine
  Seçimler tamam, saldırıya devam!
İşbirlikçi asalaklar seçim sonuçlarından memnun!
Huzurumuz huzursuzluğunuz olacak!
Sermayenin ücret politikası...
Sınıf hareketinden...
  Özelleştirme mi yıkım mı?* - Yüksel Akkaya
  22 Temmuz seçimlerinin ardından
  BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  BDSP’nin seçim şenliklerinden...
  Siyonistler Filistin’deki çatışmayı derinleştirmek için kolları sıvadı!
  Dünyadan...
  Bodrum’da rant yangınları
  Vedat Demircioğlu’nu saygıyla anıyoruz!
  Halkın parlamenter avanaklığı ve sınıfsal kutuplaşmanın zorunluluğu - A. H. Yalaz
  Binali Soydan’la dayanışmaya eylemlerinden...
  Seçim sonuçları üzerine M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siyonistler Filistin’deki çatışmayı derinleştirmek için kolları sıvadı!

Filistin’de Hamas ve El Fetih arasında yaşanan çatışmalar gün geçtikçe boyutlanarak devam ediyor. Filistin hareketinin önemli bir bölümüne hakim olan bu iki örgüt arasındaki çatışma ise emperyalist-siyonist bloğun Ortadoğu hakimiyetine hiçbir dönem olmadığı kadar güçlü bir zemin yaratıyor. Zira emperyalist-siyonist blok, çatışmaları “birbirlerini yesinler” diyerek dışarıdan takip etmiyor. Aksine dört bir koldan sürece müdahil olarak çatışmanın süreklileşmesi için var gücüyle çalışıyor.

Şu an Filistin’de yaşanan tabloya kısaca göz attığımızda emperyalist saldırganlıkla iç savaşın birarada sürdüğünü görüyoruz. Bir yandan Ortadoğu’nun kalbine çöreklenmiş İsrail mikrobunun eliyle sürdürülen saldırıları göğüslemeye çalışan Filistin, diğer yandan El Fetih ve Hamas arasında dozu her geçen gün artan iç çatışmalarla başa çıkmaya çalışıyor. Emperyalistlerse bu iç çatışma sürecinin kendisini direniş ruhunun ve bilincinin yerle bir edildiği, Hamas’ın etkisinin kırıldığı, El Fetih’in ise bütünüyle emperyalist-siyonist bloğun uşağına dönüştürüldüğü bir sürece evriltmeye çabalıyor.

Hamas ve El Fetih arasında Haziran ayında derinleşen çatışmaların ardından El Fetih liderlerinin hükümeti feshetmesi ile beraber adeta iki ayrı Filistin devleti/hükümeti oluştu. Hamas’ın Gazze’de kontrolü sağlayarak yönetimi ele geçirmesinin ardından, El Fetih de Batı Şeria’ya Hamas’ın Gazze’deki hakimiyeti ölçüsünde olmasa da egemen oldu. İç çatışmaların böylesi bir sürece bağlanması ise emperyalist-siyonist dünyanın fırsatını uzun zamandır beklediği müdahale zeminini yaratmış oldu. Bir süredir gündeminden birleşik özgür Filistin mücadelesini ve direnişini çıkarmış, bu parçalı tablo içerisinde sözde iktidara kilitlenmiş olan El Fetih’i, direniş ve hükümeti birarada götürmeye çalışan ve El Fetih’e göre biraz daha diri duran Hamas’a tercih etti. Emperyalist-siyonist bloğun planı açıktı. İç çatışmanın taraflarından birini, diğerini bütün dünyanın gözü önünde terörist ilan ederek meşru bir zemin de yaratıp desteklemek ve bu sürecin sonunda iç huzursuzlukların da artmasıyla kitle desteğini kaybetmiş ve marjinalleşmiş bir Hamas ve tümüyle örgütsüz kalmış bir Filistin yaratmak. Ki bugünkü haliyle sözkonusu Filistin, Batı Şeria, Gazze gibi sınır kontrolleri ve aralarındaki toprak parçasının da İsrail’de olduğu ayrı ayrı kentler anlamına gelecektir.

Bu çerçevede emperyalistler El Fetih’den hiçbir desteği esirgemiyorlar. Bugün itibariyle artık El Fetih uzun süredir ilerlediği uşaklık yolunda geri dönüşsüz bir mesafe katetmiş ve adeta siyonist dünyanın kuklası haline gelmiştir. Siyonistler tarafından Hamas’a ulaşan para kaynaklarının tümünün önü kesilmiş, El Fetih’e ise resmi (!) yardımlarda bulunulmaktadır. Dahası El Fetih militanlarına Hamas’la olan çatışmalarda işlerine yarayacak sınırda da olsa silah yardımında da bulunulmaktadır. Tony Blair’e emperyalist-siyonist dünyanın Ortadoğu düşünde yeni düşen görev de Filistin’in göbeğindeki bir sırça köşkten bu çatışmayı derinleştirmek ve El Fetih’in çatışma içerisinde bocalamamasını (!) ve gerekli rotada ilerlemesini sağlamaktır. Yani kısacası yıllarca kırbaçla eğittikleri uşağı bu kez diplomatik olarak eğitmek, yetiştirmek gerekmiştir ve bu göreve de Tony Blair layık görülmüştür.

Uşaklık konusunda kafası açık olmakla beraber birleşik (elbette çoktandır El Fetih için birleşik Filistin bizim anladığımız anlamda işgal altındaki bütün toprakların kurtarıldığı bir Filistin değildir) Filistin hedefi ile bugünkü konumlanışı arasında ciddi bir çelişki de oluşmaktadır. Emperyalist-siyonistlerin müdahalesiyle Gazze bütün dış dünya ile bağlantısı kesilmiş ve maddi açıdan tümüyle desteksiz kalmış bir haldedir. Buna karşın bütün kaynaklar El Fetih’e akıtılmaktadır. El Fetih ise bu çerçevede bir tercih yapmakla karşı karşıyadır. Ya Gazze’ye Hamasla olan bütün çatışmalara karşın maddi yardımda bulunacak ya da bulunmayacaktır. Ancak burada sorun maddi yardımda bulunmadığında işgalin bugüne kadar El Fetih tarafından kabul edilmeyen kısmının birleşikliğinden de vazgeçtiği anlamına gelecektir. En azından yardım etmemenin objektif sonucu bu olacaktır. Yardım ettiğinde ise emperyalist-siyonist dünyanın şimşeklerini üzerine çekecek ve uşaklık işinden bütünüyle çıkarılmayacak olsa bile çalışma koşulları ağırlaşacaktır. El Fetih bugüne kadar bu konuda net bir tutum açıklamamakla beraber, emperyalistlerle girdiği pazarlıklar sonucunda peşin aldığı bir takım rüşvetler karşılığında birleşik Filistin mücadelesini esasında satmıştır.

Geçtiğimiz haftalarda basına yansıyan ve İsrail’in 255 Filistinli tutsağı serbest bıraktığını işleyen haberlerde esasta bu bütünlüklü tablo içerisinde bir yere oturmaktadır. Ve El Fetih’in aldığı rüşvetlerden salt bir tanesidir, hatta İsrail hapishanelerinde 10 bine yakın Filistinli tutsak olduğu düşünüldüğü yerde çok da önemli değildir. 255 Filistinli’nin serbest bırakılması örneğinin rüşvet olduğu sonucuna varılmasına yol açan veri ise özgürlüğüne kavuşan tutukluların tamamının El Fetih militanı olmasıdır. Hamas karşısında emperyalist haydutlarca El Fetih’in sırtı sıvazlanmıştır.

Bu tablo eni sonu Hamas’ı da etkileyecektir. Hamas ya iyiden iyiye güçsüzleşecek ya da o da emperyalistlerle masaya oturduğu bir zemine çekilecektir. Zira Hamas’ın emperyalizme karşı mücadelesinin sınırı kendi toplam çizgisi ve Hamas örgütünün karakterinden kaynaklı budur. Bu tablo içerisinde Filistin halkının emperyalist-siyonist dünyadan da, El Fetih gibi açıktan mücadeleyi satanlardan da, Hamas’tan da daha büyük düşmanı emperyalizme karşı mücadeleyi doğru bir temelde örebilecek ve yükseltebilecek devrimci bir örgütten yoksun oluşudur. Zira artık Filistin sorununda Hamas’ın da El Fetih’in de oluşturabileceği zerre bir çözüm kalmamıştır. Onlar en fazla bir takım koşulların iyileştirilmesi açısından emperyalistlerle masaya oturup kalkabilmekle sınırlı kalabilirler. Ki Filistin’deki iç çatışmanın emperyalistlerin Ortadoğu’daki toplam projeleri çerçevesinde gerekli olduğu da düşünüldüğü yerde masa başında küçük de olsa bir takım adımların atılabileceği beklentisine girmek de yersiz olacaktır. Zira artık çözülme tablosu Filistin’in içinde ve dışında hiç olmadığı kadar hissedilmektedir ve bu noktada emperyalistler için atılacak adım salt bu çözülmeyi derinleştirecek olandır.

Ortadoğu’da yeni bir ortaoyunu sahnelenmektedir. Ve tablonun bu hale gelmesinden El Fetih kadar Hamas da sorumludur. Filistin’deki vahim tablo, direnişçi halkla dayanışmanın önemini her zamankinden bir kat daha arttırmaktadır. Filistin direnişiyle dayanışma, Hamas-El Fetih arasındaki gerici çatışmaları da mutlaka mahkum etmelidir. Zira bu çatışmalar sona erdirilmeden ve Filistin halkı emperyalizme karşı mücadeleyi anti-emperyalist ve devrimci bir temelde ele alan bir örgüte kavuşmadığı ölçüde Filistin direnişinin eski görkemine kavuşması mümkün değildir.


ABD’ye işgal için neden çok!

ABD Afganistan’la başladığı teröre karşı yolculuğunda başladığı yere geri döndü. ABD’de Bush yönetimince yayımlanan resmi “Ulusal İstihbarat Tahmini” (NIE) raporunda, “El Kaide’nin, ABD topraklarında yeni saldırılar düzenlemeye çalışacağı” iddiasına yer verildi.

ABD’de Irak işgalinin tartışıldığı döneme denk gelen raporda “El Kaide’nin kapasitesini yeniden inşa ettiği ve ABD’de 11 Eylül benzeri büyük bir saldırı hazırlığı yaptığı” iddia edildi. Bush’u, çekilme takvimi belirlemesi için sıkıştıran Demokratların kontrolündeki Temsilciler Meclisi, geçen hafta askerlerin çekilmesi için son tarih olarak 1 Nisan 2008’i kabul etmişti. ABD’nin dünyayı daha güvenli bir yapmak üzere başlattığı “Haçlı Seferi” böylece boşa düşmüş oldu. Ancak Bush yine de doğru bir iş yaptığı konusunda ısrarcı bir şekilde “El Kaide’nin hâlâ güçlü olduğunu, ancak Washington’un kararlı politikaları sayesinde örgütün, 11 Eylül’e oranla gücünü bir ölçüde kaybettiğini” belirtti.

Raporda ayrıca “ABD’yi hedef alabilecek radikal örgütler” arasında Hizbullah da sayıldı. Pakistan’da ise, El Kaide ile mücadelenin, “başarısızlığa uğradığının” belirtildiği raporda ABD, Pakistan’dan ülkedeki İslamcılar’a ve aşiret bölgesine “daha emin ve sert adımlar” atmasını da istedi.

Raporda ayrıca, ABD’nin Irak’tan kısa sürede çekilmesi durumunda, “Kürtlerin, Kerkük’ü ele geçirme ve özerkliklerini genişletme çabalarının, Türkiye’nin askeri müdahalesine yol açabileceği” de iddia edilerek, “Iraklı Kürtlerin, Kerkük için sistematik şekilde çalıştığına” işaret edildi.

Aradan geçen 6 yıl ve iki işgal değişen bir şey yok. Açık ki ABD’nin dünya üstünde estirdiği terör henüz bitmedi ve yakın bir sürede de bitecek gibi gözükmüyor.


Bush’tan sorgulamaya imza

Herşey 11 Eylül 2001’de başladı. ABD yıllardır kaybetmiş olduğu gölge düşmanı yeniden yaratmış olmanın heyecanı içinde “teröre” sarıldı. Artık ABD vatandaşlarını korkutarak baskı altında tutmanın ve deniz aşırı operasyonlara ikna edebilmenin yeni bir yolunu bulmuş oldu. ABD’nin kanlı işgalleri ve insan hakları ihlallerine uluslararası kamuoyu nezdinde meşru bir zemin yaratma olanağı doğmuş gibi görünmesine rağmen ABD yine de meşruluğunu askeri gücüne yaslanarak yarattı. İşte ABD’de ardı arkası kesilmeyen “terörle savaş taktiklerine” geçtiğimiz gün bir yenisi daha eklendi.

ABD Başkanı George Bush, terör şüphelilerinin sorgulanma tekniklerini yeniden düzenleyen bir kararnameyi imzaladı. Kararname özetle sorgu tekniklerini içeriyor.

Kararnamede “terör” şüphelilerine kötü ve insanlık dışı muamele yapılması ya da dini inançlarından dolayı küçümsenmeleri yasaklanarak öncesinde uygulandığı kabul ediliyor.

Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) Başkanı Michael Hayden yaptığı açıklamada, bu kararnamenin, şüphelilerin gözaltı ve sorgulanma süreçleri için yeni şartlar içerdiğini kaydetti. Hayden, bu yeni şartların ayrıca, CIA’nin sorgu müfettişlerine, haklarında yapılacak suçlamalar karşısında yeni yasal koruma hakları verdiğini de belirtti. Yani hakaret yasaklanıyor ancak CIA’nın diplomalı, takım elbiseli işkencecilerine kimsenin dokunamaması sağlanıyor.


ÖSS’de milyonları etkileyen küçük hata!

ÖSS sonuçlarının açıklandığı sırada kamuoyunda OKS’de ortaya çıkan skandal tartışılıyordu. Diploma notlarının hatalı hesaplanması sonucunda OKS’ye giren birçok çocuğun sıralaması etkilenmiş ve bu durum ciddi tepkilere yol açmıştı. Şimdi ise aynı “teknik” hata ÖSS’de ortaya çıkmış oldu. Diploma notlarının yanlış hesaplanmasından dolayı AOBP’lerde hatalar ortaya çıkmış ve bir dizi öğrencinin sıralamasını doğrudan etkileyecek önemde bir sorun yaşanmaktaymış!

Konu ÖSS olunca küçük bir puan hesaplaması hatası dahi büyük krizlere yol açıyor. Zira bilindiği üzere ÖSS’de 1 puan onbinlerce kişinin önüne geçmeniz yahut önünüze geçmesi sonucunu doğurabiliyor. ÖSYM yetkilileri kendilerinin bir sorumluluğunun olmadığını, okul puanlarının kendilerine liseler tarafından bilgisayar üzerinden iletildiğini, bu haliyle sorunun kaynağının da okullar olduğunu iddia ediyor. Ayrıca Temmuz sonuna kadar kendilerine başvurulduğu taktirde düzeltme yapacaklarını da ifade ediyor. Düzeltmenin ne kadara mal olacağına dair henüz kamuoyuna bir haber yansımadı. Ama OKS’de inceleme ve düzeltme başına 10 YTL alınmıştı.

Burjuva eğitim sistemi her açıdan çöküyor. Hem yüzbinlerce öğrenciye ÖSS’yi hayatlarının en önemli olayıymış gibi lanse ediyorlar, hem de sözde bu en önemli olayda bütün sıralamayı baştan aşağı değiştirebilecek önemde hatalar yapıyorlar! Birçok öğrencide ciddi travmalara yol açacağını henüz boyutlarını öğrenemesek bile ifade edebileceğimiz bu ÖSYM’ye göre “küçük” hatadan doğan sorumluluk ise, ne tek başına lise idarelerinde, ne ÖSYM’de ama bir bütün olarak çürüyen eğitim sistemi ve bu eğitim sistemine karakterini kazandıran kapitalizmdedir.


OKS skandalı sürüyor!

Birkaç gün önce açıklanan OKS sonuçlarında yaşanan skandal devam ediyor. Puanların yanlış hesaplanması ile mağdur olanların sayısı 477’ye yükselmiş durumda.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer yaptığı açıklama ile skandalı kınadı. Açıklamada Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yapılan yalnışlıkları “okyanusta su damlasına” benzetmesini eleştiren Dinçer, bakanın skandalı küçümsemesinin hükümetin eğitime bakışıyla ilgili olduğunu belirtti. Küsuratlı puanların bile sıralamada büyük önem taşıması, mağduriyetin boyutlarını artırırken bu durumun geçiştirilmeye çalışılması velilerin de tepkisine neden oldu.

Dinçer, açıklamasının devamında, tüm sorumluluğun Milli Eğitim Bakanlığı ve bakanlığa bağlı bir birim olan Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nde (EĞİTEK) olduğunu belirtti. Bu kurumların skandalı okul müdürlüklerine maletmesini de eleştiren Dinçer, itiraz eden öğrencilerden de kağıtlarının tekrar okunması için alınan 10 YTL’nin haksızlığına vurgu yaptı. Hükümetin nedeni olduğu sorundan dahi para kopartmaya çalışması ancak tüccar zihniyetinin bir göstergesi olabilir.

Dinçer, son birkaç yıldır yapılan OKS, ÖSS gibi sınav sonuçlarının ortaya çıkardığı en çarpıcı sonucun eğitim sisteminin çöküşü olduğunu belirtti. Eğitim alanındaki çarpık politikaları eleştiren Dinçer şöyle dedi: “Eğitimin biliçli olarak ticarileştirilmesi ve dershanelere endeksli hale getirilmesinin yanında bu çöküş ırkçı-gerici eğitim politikalarının desteklemesinin sonucudur. Bu politikalardan vazgeçilmelidir.”

Dinçer açıklamasının sonunda, Eğitim-Sen’in her türlü hukuksuzluğun, eşitsizliğin karşısında olduğunu vurguladı. Mağdur olan öğrencilere ve velilerine her türlü desteği vereceklerini işaret eden Dinçer, mağdurların bakanlığa tazminat davası açabileceklerine dikkat çekti.