20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim sonuçları üzerine
  Seçimler tamam, saldırıya devam!
İşbirlikçi asalaklar seçim sonuçlarından memnun!
Huzurumuz huzursuzluğunuz olacak!
Sermayenin ücret politikası...
Sınıf hareketinden...
  Özelleştirme mi yıkım mı?* - Yüksel Akkaya
  22 Temmuz seçimlerinin ardından
  BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  BDSP’nin seçim şenliklerinden...
  Siyonistler Filistin’deki çatışmayı derinleştirmek için kolları sıvadı!
  Dünyadan...
  Bodrum’da rant yangınları
  Vedat Demircioğlu’nu saygıyla anıyoruz!
  Halkın parlamenter avanaklığı ve
sınıfsal kutuplaşmanın zorunluluğu
A. H. Yalaz
  Binali Soydan’la dayanışmaya eylemlerinden...
  Seçim sonuçları üzerine M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

CHP emekçi kitlelerin seçeneği olmaktan çıktı... Sadece iki seçenek var...

Ya barbarlık, ya sosyalizm!

Ardındaki onca silahlı ve sivil ‘kuvvet’ desteğine rağmen, CHP’nin son seçimlerden hezimet denecek bir oy oranıyla çıkması, düzen cephesinde epeyce sıkıntı yaratmış görünüyor. Ve, ilk etapta görünen bir başka gerçek de, yenilgi faturasının Baykal’a kesilmek istenmesidir.

Oysa, ne Baykal CHP’ye rağmen bir yön belirlemiştir, ne de CHP’de bu yeni yönelişe muhalif ciddi bir tepki söz konusudur. Geçmiş kurultaylarda Baykal’ın karşısına çıkan/çıkarılan muhalif adayların, sosyal demokrasinin yeni yolu ve işlevi konusunda en küçük bir muhalefeti sözkonusu değildi. Yani parti içindeki muhalefet, en az, CHP’nin parlamentodaki muhalefeti kadar bir gerçekliğe sahiptir. CHP’nin, hükümet partisinin uyguladığı programa ne kadar itirazı olduysa, CHP içindeki muhalefetin de Baykal’a ve yönetime ancak o kadar itirazı oldu. Diğer düzen partileriyle aynı programda birleşip aynılaşınca, CHP, yönetimi/muhalifiyle, merkez sağa oynamaya çalıştı. Ama orası, gerçek sağ partiler tarafından zaten önceden doldurulmuş olduğundan açıkta kaldı.

Olan biten bundan ibarettir. Fakat düzen kalemleri, bu son derece basit gerçeği, çok ‘derin’ tahliller eşliğinde alabildiğine karmaşıklaştırmaya, anlaşılmaz kılmaya, bütün bunların yardımıyla, iflas edenin CHP şahsında sosyal demokrasi olduğunu kitlelere empoze etmeye çalışıyor. Bunun için kullandıkları çok işlevsel bir başka malzeme de, AKP’nin aldığı oylar üzerinden geliştirdikleri, ‘Türk toplumunun muhafazakarlığı’ argümanıdır. Yıllardır pompalanıp duran ‘yükselen milliyetçilik’ argümanıyla birarada ele alındığında, milliyetçi/muhafazakar bir toplumda yaşadığımızı, dolayısıyla, bunun gerektirdiği yönetim tarzını kabullenmemiz gerektiğini anlıyoruz.

Oysa, AKP’nin kuruluşundan yükselişine kadar -buna tüm terbiye operasyonları da dahildir- baştan sona bir emperyalist müdahaledir sözkonusu olan. ABD’nin ‘ılımlı islam’ projesi kapsamında, başta darbeci-kontracı generallerin yönetimindeki ordu olmak üzere, düzen cephesinin elbirliğiyle ve adım adım hazırladığı bir yönetim tablosudur karşımızdaki.

CHP’nin, daha genelde sosyal demokrasinin geldiği noktayı da bu proje kapsamında değerlendirmekte yarar var.

Sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde, ‘sosyal’likle de, ‘demokrat’lıkla da uzaktan yakından ilgisi kalmadığı halde, yine sermaye düzeninin ihtiyaçları çerçevesinde sosyal demokrat etiketini taşımaya devam eden CHP, hükümet imkanları çerçevesinde, işçi ve emekçi kitlelere çoktandır arkasını dönmüştü. Destek umduğu ve beklediği tek güç, orduydu. Ve büyük ihtimalle, nasıl yapıldığı kuşkulu anketlerin ‘en güvenilen kurum’ ilan etmesi üzerinden, en azından bu son seçimlerde daha yüksek bir oy beklentisi içindeydi. Öyle ki, bu kanadın akıl hocası kesilenler, seçimlerin hemen öncesinde bile, ciddi ciddi, bir CHP-MHP koalisyonu pişirmeye çalışıyordu.

AKP’nin son seçimlerden oylarını artırarak çıkması, istikrarı tek parti hükümetinde arayan düzen cephesinde bayram havasıyla karşılandı, ama diğer yandan da, CHP’den boşalan yer kaygısı belirgin biçimde kendini gösteriyor. Bayram havası, en fazla 4-5 yıllık bir devrenin kurtarıldığı düşüncesinin ifadesidir. Yoksa, sürekli saldırılarla işçi ve emekçi kitleleri sonsuza dek baskı altında tutma imkanı olmadığını, düzenin sahipleri de gayet iyi biliyor. Bu da, CHP’li yahut CHP’siz, kitlelerin önüne kendi ‘sol’ seçeneklerini sürmelerini gerektiriyor.

Sol güçlerin, seçim sonuçları üzerinden sunulan, ‘muhafazakar-milliyetçi’ Türkiye tablosuna itibar etmemeleri gerektiği açıktır. Seçimlerin ortaya koyduğu tabloya, bir de, sınıf hareketinin son derece durgun olduğu koşullar üzerinden bakabilmek gerekiyor. Kaldı ki, hareketin oldukça yüksek olduğu süreçlerdeki seçimler tablosu hiç de bugünden iç açıcı değildir. Örneğin, 70’li yıllardaki yükseliş sosyal demokrasiyi hükümete taşımıştır ki, bu, ne kadar yükselirse yükselsin, sınıf hareketinin hala düzen suyunda ilerlediğini gösterir.

Bugünkü seçim tablosu ise, AKP’nin yükselişiyle birlikte sosyal demokrasinin iflasını da ortaya koyduğu oranda, en azından, durumun düne göre daha kötü olmadığını anlatır.

Devrimci hareket, düzen solunun bu iflasından sonuna kadar yararlanmayı bilmelidir. Bundan böyle işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sadece iki seçeneği olduğu bir kez daha görülmüştür; ya barbarlık, ya sosyalizm!..


Babadan oğula devren vekil sandalyesi!

Meclise yeni giren vekillerin çoğu esasında baba mesleğini sürdürüyor. Daha önce vekillik yapmış kimi isimlerin şimdi de çocukları, yeğenleri vekil olarak karşımıza çıkıyor. Bu isimlerden biri Tuğrul Türkeş. Faşistlerin başbuğu Alparslan Türkeş’in hem oğlu Tuğrul Türkeş, hem de damadı Hamza Hamit Homriş vekil sıfatı kazandılar. Doğal olarak onlar mecliste milletin değil Alparslan Türkeş’in vekili konumunda olacaklar.

Yine 50’lerde siyaset dünyasında oldukça iyi tanınan Osman Bölükbaşı’nın oğlu ve büyükelçi Deniz Bölükbaşı da vekil olarak meclise girmiş durumda. Yine eski başbakanlardan Ferit Melen’in (12 Mart’ın başbakanı) oğlu Mithat Melen de meclise MHP’den girenlerden. 12 Eylül döneminde bakanlık yapan İlhan Öztrak’ın oğlu Faik Öztrak, eski bakanlardan Sadettin Bilgiç’in oğlu Süreyya Bilgiç ve son olarak eski milletvekillerinden Ali Rıza Septioğlu’nun oğlu Faruk Septioğlu da yeni dönemde babalarından bayrağı devralanlar arasında. Babası eski Anap milletvekili Galip Demirel olan Güldal Akşit bu seçimlerde de milletvekili seçildi. Hatta ve hatta herkesin popüler magazin alanından tanıdığı Osman Yağmurdereli’nin de babası eski bir milletvekili olan (DP/AP) Zeki Yağmurdereli.

23. mecliste şimdiye kadar neredeyse her dönem mecliste “temsil edilen” Zeydan aşiretinden bu kez baba Mustafa Zeydan yerine oğlu Rüstem Zeydan yer aldı.

Bu tablo ne mi anlatıyor? Birileri politikayı baba mesleği yapmış, ailecek yıllardır bizlerin sırtından geçiniyorlar!


İHD: CHP Sosyalist Enternasyonal’den atılsın

İHD, CHP Beyoğlu İlçe önünde 19 Temmuz günü bir basın açıklaması düzenleyerek CHP’nin Sosyalist Enternasyonal’den çıkarılmasını istedi. Birçok akademisyen, sanatçı, insan hakları savunucusu ve aydının imzasının bulunduğu metni Şaban Dayanan okudu. Basın metninin okunmasının ardından Eren Keskin de bir açıklama yaparak “CHP’nin demokrasiyi temsil edemeyeceğini” söyledi. Eyleme Genç Siviller de destek verdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul