20 Temmuz 2007 Sayı: 2007/28(28)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçim sonuçları üzerine
  Seçimler tamam, saldırıya devam!
İşbirlikçi asalaklar seçim sonuçlarından memnun!
Huzurumuz huzursuzluğunuz olacak!
Sermayenin ücret politikası...
Sınıf hareketinden...
  Özelleştirme mi yıkım mı?* - Yüksel Akkaya
  22 Temmuz seçimlerinin ardından
  BDSP’nin seçim faaliyetinden...
  BDSP’nin seçim şenliklerinden...
  Siyonistler Filistin’deki çatışmayı derinleştirmek için kolları sıvadı!
  Dünyadan...
  Bodrum’da rant yangınları
  Vedat Demircioğlu’nu saygıyla anıyoruz!
  Halkın parlamenter avanaklığı ve sınıfsal kutuplaşmanın zorunluluğu - A. H. Yalaz
  Binali Soydan’la dayanışmaya eylemlerinden...
  Seçim sonuçları üzerine M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

22 Temmuz seçimlerinin ardından

Cumhurbaşkanlığı seçimi krizinin ürünü olarak gündeme gelen erken seçim yapıldı. AKP, seçimlerden bir zaferle çıktı. Meclisteki koltuk sayısı 340 olan AKP, tek başına hükümet kurabilecek. 2002 genel seçimlerine göre, oylarını yüzde 12’den fazla arttırarak yüzde 46,6’ya ulaştıran AKP, meclise yeni giren MHP ve bağımsızlara rağmen, seçim öncesi son duruma göre yalnızca 12 koltuk kaybetti. Ordu eksenli kampın CHP-MHP hükümeti hayali hüsranla bitti. DTP’nin desteklediği bağımsız milletvekilleri ise meclise girmeyi başardı.

AKP’nin ardından yüzde 20,9 oy oranıyla ikinci parti olan CHP, 2002’ye göre oy oranında yüzde 1,5’luk bir artış sağlasa da, mecliste 37 koltuk kaybederek 112 koltukla yetinmek zorunda kaldı. Son duruma göre mecliste, oylarını yüzde 6 arttırarak yüzde 14,3’e çıkaran MHP’nin 71, bağımsızların da toplam 28 koltuğu olacak. Bu rakamlar, her iki kesim tarafından da seçim öncesinde beklenen rakamların oldukça altında yer alıyor. Sonuçlar, DTP’nin mecliste grup kurabileceğini gösteriyor. Sonuçlara göre, uzlaşma sağlanabilirse, AKP diğer partilerle birlikte cumhurbaşkanını seçebilecek.

Oylarını ülke genelinde yüzde 12’den fazla arttıran AKP, Kürdistan’da oylarını yüzde 24 oranında artırıp yüzde 54’e ulaşarak rekor kırdı. AKP’nin oy oranı, Karadeniz ve İç Anadolu’da da yüzde 53-54 oldu. CHP’nin oyları ise, İç Anadolu ve Kürdistan’da düştü. DTP’yi “Türkiye partisi olmamakla bölge partisi olmakla” suçlayanlar, kendileri bölge partisi durumuna düştüler. Ülkenin bir bölümünden oy alamadılar.

2002 seçimlerinde meclise girememekle birlikte, aldıkları yüksek oranlarla dikkat çeken ve hazine yardımı alan dönemin Doğru Yol Partisi (Demokrat Parti) ve Genç Parti ise, bu seçimde yüzde 4’er küçülme yaşayarak gerilediler. DP’nin oy oranı yüzde 5,4 olurken, GP yüzde 3’te kaldı. Sonuçların açıklanmasının ardından DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, parti başkanlığından istifa ettiğini açıkladı.

AKP, İstanbul’da yüzde 45,27 ile birinci parti olurken, CHP, yüzde 26,7 ile ikinci oldu. CHP’nin İstanbul’da Türkiye genelinin üzerinde bir oranla oy alması dikkat çekti. Öte yandan, her iki partinin de İstanbul’dan çıkardığı milletvekili sayısı düştü. 2002 yılında İstanbul’dan AKP 43, CHP 27 milletvekili çıkarırken; 2007 seçimlerinde bu rakamlar AKP için 39, CHP için 22 oldu.

DTP’nin bağımsız adaylarla girdiği seçimlerde, oylarında bir düşüş olduğu da dikkat çekti. DTP pek çok ilde oy kaybına uğradı. Bağımsız adaylarla seçime girmiş olmanın yüzde 10’luk baraj engelini de ortadan kaldırmasına rağmen Kürt halkı beklenen desteği vermedi. Aralarında DTP tarafından desteklenmeyen adayların da bulunduğu bağımsızlar, toplam yüzde 5,2 oranında oy aldılar. Oysa, DTP’nin önceli konumundaki DEHAP, 2002 seçimlerinde tek başına yüzde 6,14 oranında oy almıştı. Örneğin, DTP adaylarının tamamının seçildiği Diyarbakır‘da, HADEP 2002 seçimlerinde 236 bin oyla yüzde 56 oranında iken 22 Temmuz seçimlerinde dört adayın toplam oyu 199 binde kaldı. 37 bin oy kaybının yaşandığı Diyarbakır’daki bu tablo diğer illerde de farklı olmadı. 2002’de 105 bin oy alınan Van‘da 22 Temmuz’da DTP’nin bağımsız adayları 93 bine geriledi. 20.119 oy ve yüzde 32 oranıyla 2002’de birinci parti olduğu Iğdır‘da bu seçimde 17 bine düşerek birinciliği de AKP‘ye kaptırdı.

DTP’nin Kürt göçmenlerin yoğunlaştığı illerde gösterdiği adaylar da beklenen desteği alamadı. Adana‘da 79 binden 50 bine; Mersin‘de 64 binden 48 bine; İzmir‘de, birinci bölgede 56 binden 37 bine, ikinci bölgede ise 40 binden 23 bine düştü. İstanbul‘da da tablo farklı değil. Birinci bölgede 96 binden 81 bine gerileme yaşanırken, ikinci bölgede 72 binden 45 bine düşüş yaşandı. Üçüncü bölgede de beklenenden çok daha az oy alındı; 2002’de 118 bin oy alınan bu bölgede oy sayısı 90 binde kaldı.

Seçimler için dikkat çekici bir nokta da öncekilere göre, seçimlere katılımın yüksek olmasıdır. 42,6 milyon seçmenden yaklaşık 36 milyonu sandık başına gitti. Bu da seçimlere katılımın yüzde 85’lere ulaştığını gösteriyor. Seçimlerden önce yürütülen gerilim stratejilerinin de önemli ölçüde etkisiyle, 2002 seçimlerinde 13 milyonu bulan oy kullanmayan seçmen sayısı bu seçimlerde 7 milyona düştü.

AKP’nin aldığı son seçim galibiyetiyle, eski DP Genel Başkanı Adnan Menderes’in ardından ilk defa üst üste, artan oylarla tek parti hükümetleri kurulmuş olacak. Hatırlanacağı üzere Menderes, 1950 seçimlerinde yüzde 52,7 oranında oy alarak tek başına hükümet kuran DP, 1954 seçimlerinde oylarını daha da arttırarak yüzde 57,6’ya çıkarmıştı.

AKP’nin Türkiye tarihinde Menderes’ten sonra, hükümetteyken oylarını artıran tek parti olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan, sonuçlara “Şımarmayacağız, reformlara devam. Tek bayrak, tek devlet, tek millet!” şeklinde konuşup kendilerine oy vermeyenlere de seslenerek “kapsayıcı” bir tutum takındı. TBMM Başkanı Bülent Arınç ise, “CHP ve MHP bizim aldığımız oyların toplamını elde edemedi” yorumunda bulunurken, AKP’nin aldığı sonuçları DP döneminde Menderes’in başarısına benzetirken, “bu sonuçlarla siyaset yeniden dizayn edilecektir” dedi. Arınç, AKP’nin seçimde büyük başarı sağladığını vurgularken, “Bu halkın muhtırasıdır. Halkın cevabıdır, davranışıdır. Muhtıra, birilerine hatırlatmaktır’‘ dedi.

Seçim sonuçlarını başarısızlık olarak tanımlayan CHP’liler arasında tartışma çıkartı. Deniz Baykal’dan açıklama gelmemesi partideki gerilimi artırdı. Seçim sonuçları ardından, basın açıklaması yapmak isteyen Genel Sekreter Önder Sav, parti önündeki CHP’liler tarafından yuhalanarak konuşturulmadı. Önder Sav “Muhalefete devam edeceğiz” dediği an partililer, “İstifa!” diye slogan attılar. Sav, gazetecilerin “olağanüstü genel kurulu toplayacak mısınız?” sorusuna ise, cevap veremedi. İki gün bekledikten sonra Deniz Baykal, basının karşısına geçerek istifa etmeyeceği mesajını verdi.

Bağımsız milletvekili adayları ile seçimlere katılan DTP ise “uzlaşı ve barış çağrısı”nda bulundu. Diyarbakır’dan bağımsız olarak Meclis’e giren Aysel Tuğluk ve Akın Birdal, “Gerilim için değil, barış için geliyoruz. Kürtler için değil, Türkiye için umut olacağız. Cumhurbaşkanlığını da kriz konusu olmaktan çıkaracağız” dediler. Tuğluk, “Hükümetlerin itici gücü muhalefettir. Cumhurbaşkanlığını da kriz konusu olmaktan çıkaracağız. Genelkurmay’la TBMM arasında kriz oldu. Ama irade Meclis’te olmalı ve sorun çözülmelidir. Yarı başkanlık sistemi olabilir, yetkiler dağıtılabilir ve Meclis’e asıl görev verilebilir” şeklinde konuştu. DTP Diyarbakır İl binasının önünde yapılan kutlamada konuşan Diyarbakır bağımsız milletvekili  Aysel Tuğluk, “Özgür demokratik bir Türkiye ve Kürtler’in de temel hak ve hukukuna saygı duyulacak bir ülke için mücadele edeceğiz. Sağduyulu ve bilimsel olacağız” dedi. DTP Başkanı Ahmet Türk ise, “AKP’nin birçok yerde çok yüksek oy alması biraz hesaplarımızı altüst etti” dedi.

AKP’nin seçim başarısına en çok işbirlikçi burjuvalar ve emperyalistler sevindi. Onlar, İMF’ci politikalar ve emperyalizme uşaklık bir beş sene daha sürecek diye ellerini ovuşturuyor. Seçim sonuçlarını ilk değerlendirenlerden biri Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı olurken, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı da burjuvazi adına ilk konuşanlar arasında yer aldı. Bu burjuvaların ortaklaştıkları nokta, “sonuçların demokrasi adına sevindirici” (!) bulunması oldu. Güler Sabancı, AKP’nin 4,5 yıllık iktidarından sonra, oylarını ciddi bir oranda artırıp yeniden iktidar olduğunu kaydederek, ‘’Oyların dağılımı, AKP’nin, artık yalnız bir kesimin değil, merkezin partisi olduğunu göstermektedir’’ dedi. Oğuz Satıcı ise, seçimlerde piyasaların beklentileri doğrultusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “uzlaşmacı” mesajlar vermesinin AKP’yi tekrar iktidara taşıdığını vurguladı. Satıcı, “Sonuçlar AKP’yi merkez sağın tek partisi durumuna getirmiştir. MHP de ileri dönük olarak umut vaadetmiştir” dedi. Satıcı,  “DTP’nin desteklediği bağımsız adayların Meclis’e girmesinin, halkın, terörün Meclis’te çözülmesini istediğini gösterdiğini” belirtti.

AB ve ABD temsilcilerinden ilk gelen açıklamalarda sonuçlardan duyulan memnuniyet,   “demokrasi ve istikrar” vurgusu öne çıktı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu üst düzey yetkilisi Matt Bryza, “Türkiye’de yapılan genel seçimlerin, Türk demokrasisi için büyük bir başarı olduğunu” söyledi. Avrupa Parlamentosu Sosyalist grup adına yazılı açıklama yapan başkan yardımcısı Jan Marinus Wiersma “askeri baskıya ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Türkiye’ye olan düşmanlığına karşı duran Türk halkını kutladığını” belirtti. Marinus Wiersma, “Türkiye’deki seçim sonuçlarının, halkın ülkeyi AB’ye yaklaştıran hükümete destek verdiğini gösterdiğini” söyledi. Avrupa Parlamentosu’nun Karma Parlamento Eşbaşkanı Joost Lagendijk, “seçim sonuçlarının, AKP’nin bundan sonra da son derece başarılı olan ekonomi politikalarını ve demokratik reformlarını sürdürebilmesi anlamına geldiğini” söyledi.

Lagendijk ayrıca, “Bundan sonra AKP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir uzlaşı bulmasını bekliyoruz. Ayrıca kazandıkları bu zaferle AKP’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısının tehlike altında olduğundan endişelenenlere bu korkularının yanlış olduğunu ve AKP’nin de laikliğe güçlü bir şekilde bağlı olduğunu göstermesi gerekiyor. Son olarak bağımsız Kürt milletvekillerinin de bir grup oluşturabilecek bir sayıyla Meclis’e girebileceklerini umut ediyorum. Mecliste Kürt politikacıların olması, Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulunmasını kolaylaştıracaktır” ifadelerini kullandı.

22 Temmuz seçimleri şeriat korkutmaları, şovenizmle ve milliyetçilikle halkı zehirlemek isteyenlerin istedikleri sonuçları alamadığını gösteriyor. Bu yanı ile militarist söylemleri seçim propagandasının merkezine oturtanların, halktan prim görmediği söylenebilir. MHP’nin oyunu bir parça artırmış olması ya da DSP ile birleşen CHP’nin yüzde birbuçuk fazla oy alması bu gerçeğin üstünü örmekten uzaktır. Halka “kitlesel reflesk” çağrıları yapan, gece yarısı muhtıralar yayınlayan ordunun ise seçimlerin diğer bir mağlubu olduğu açıktır.

AKP hükümeti sosyal yıkım politikalarını pervasızca uygulamış, bu dönem reel ücretler düştüğü için işçi ve emekçilerin yaşam standartlarının daha da kötülediği bir 4 yıl olmuştur. Buna rağmen seçim sonuçları göstermektedir ki AKP kitleler gözünde hala yeterince yıpranmış bir durumda değildir. Bunda uluslararası sermayenin desteği ile devamı sağlanabilen ve aslen yüksek faizdan beslenen sıcak para girişlerinin ekonomik bir krizi engellemiş olması, saldırı politikaların çoğunun bir önceki hükümetin uygulamalarının devamı niteliği taşıması, AKP tarafından uygulanan yıkım programlarının ise henüz sonuçlarını yeterince göstermemiş olması başlıca nedenler olarak sayılabilir. Yaşanan yıkıma karşı tepki duyan kesimler için ise ortada AKP’den daha fazla güven veren bir başka alternatif yoktur. İşsizlerin, reel ücretlerin düştüğünün farkında olanların ya da soyal yaşamı kötürümleştirilenlerin AKP yerine CHP ya da MHP’ye yönelmeleri için bir neden yoktur. Bu düzen cephesinde AKP’nin herşeye rağmen alternatifsizliğini anlatmaktadır. Tüm bu tabloya eklenen ordu merkezli kampla yaşanan krizler, ordunun siyasete müdahaleleri hükümet olan ama sanki eli kolu başka güçler tarafından bağlanmış ve böylece bir takım mecburiyetlerle karşı karşıya bırakılan AKP tablosu görüntüsü yaratmaktadır ki, bu da AKP üzerinden kitlelerin ümitlerinin tükenmesini engelleyen başka bir etkendir. Ordu merkezli kampla AKP arasındaki gerilim sadece bu açıdan değil aynı zamanda mağduriyet görüntüsü adı altında herşeye rağmen mevcut statüko ile mücadele eden bir AKP yanılsamasına da bazı kesimlerin kapılmasına neden olmuştur. AKP’nin oy oranını artırdığı kesimlerin başında orta sınıflar gelmektedir. Burada orta sınıflar ile AKP’yi birleştiren etken olarak da var olan ekonomik sistem ile aralarındaki “kredi” bağını görmek gerekiyor. Kredi ile bir ev ya da araba almış olan bir orta sınıf mensubu için “istikrar” da bu kredi dengesinin sarsılması olasılığıyla gündeme gelecektir. Koalisyon iktidarlarının istikrarsızlıklara yol açtığı propagandası yanında, bunun çeşitli örneklerinin yaşanmış olması da, AKP’ye yönelişi açıklayan etkenler arasında sayılabilir.

Gençlerin AKP’ye yönelişinde ise, statükoyu temsil eden “eski moda” partilere kıyasla, AKP’nin çekiciliği henüz tükenmemiş dönemsel bir marka olarak iş gördüğünü atlamamak gerekir.

Güney Kürdistan’a karşı açılan sefer çağrılarına, AKP’nin katılmıyor görüntüsü vermesi, Kürt halkından da aslında haketmediği oyları almasına yol açtı. AKP genel olarak yaklaşık beş yıllık uygulamalarının faturasını ödemek yerine, yeni gerici politikaları için onay almış oldu. Kuşkusuz ki bu, halkın AKP’nin önceki politikalarını onayladığı değil, demokratik istemleri savunduğu görüntüsüne oy verdiği anlamına gelmektedir.

Kuşkusuz ki 22 Temmuz seçimleri, Türkiye’de son birkaç yıldır yaşanan, politikaya müdahaleleri de kapsayan gelişmelerin bir uzantısıdır. Zira, 2007’nin Mart-Nisan aylarında yapılan müdahalelerle, ülkeyi erken seçime zorlayan güçler, bulundukları mevziyi tutmaya hala devam etmektedir. Ülkeyi cumhurbaşkanı seçememe krizine iterek, erken bir genel seçimi zorlayan güç odakları, seçimden istedikleri sonucu alamamışlar, özellikle de CHP oynadığı rolü oynayamayacağı bir köşeye itilmiştir. Ama bu güçlerin, seçimin sonuçlarına bakarak tümüyle köşelerine çekileceğini beklemek saflık olur.

Seçim süreci boyunca, Güney Kürdistan’a bir askeri sefer için ortamı oluşturmaya çalışan güçlerle cumhurbaşkanı seçememe krizi yaratan güçlerin aynı olduğu biliniyor. Bu yüzden de meclisin toplanmasından hemen sonra gündeme getirilecek bu iki konu, hem AKP’nin, hem de ordu merkezli burjuva kampın seçimin sonuçlarını nasıl okuduklarını gösterecektir. Şimdi AKP, “herkesi kucaklayan parti” rolünde etkisini artırmaya çalışmaktadır. Ordu merkezli burjuva kamp da bir süre belki biraz alttan alır görünecektir. Ama, cumhurbaşkanı seçimi ve Güney Kürdistan’a yönelik seferi de kapsayan tutumlar; hem AKP’nin hem de ordunun yeni yönelimlerini ortaya çıkaracaktır.

Toparlarsak, yeni meclis, bir yandan cumhurbaşkanı seçimi krizini çözme diğer yandan da Güney Kürdistan’a yönelik nasıl bir tutum alacağı sorunuyla yüzyüzedir. Bu iki sorunun bugün için kolay bir çözümü yoktur ve bunun son derece çetin ve çatışmalı olacağını şimdiden söylemeliyiz. Özellikle de son olarak AKP’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Abdullah Gül’ün ısrarlı olacağının işaretini verdiği ve emekli general Edip Başer’in “cumhurbaşkanını belirlemede durum raydan çıkarsa, ordu yine müdahale edebilir” sözleri dikkate alınırsa.

Ama artan istikrarsızlık unsurlarına rağmen, oyları burjuva düzen partilerinin aldığı da bir gerçektir. Emekçi kitleler, gönülsüzce ve hatta düzen partilerine küfür ederek de olsa, onlar tarafından bir kez daha aldatılıp “oy deposu” olarak kullanılmayı kabullenmişler; burjuvazinin kendi açısından onarmayı ve istikrarsızlığını gidermeyi esasta başaramadığı, düzenin dışarıdan ve cepheden yönelecek saldırılarla zayıflatılmasına zemin oluşturamamışlardır. Sermaye düzeni ve onun siyasal partileri, emekçilere, bir kez daha emekçilerden aldıkları oyları kullanarak saldıracaktır. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler açısından asıl sorun buradadır. Yoksa, sermaye sınıfının nasıl bir hükümete mahkum kalması değil.

Yeni hükümete ilişkin iki sıkışma noktasını bugünden tanımladıktan sonra, gerek cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanacak olan krizin, gerekse sınır ötesi operasyonun faturasının emekçi kesimlere dün olduğundan daha yüklü bir biçimde kesileceği kesindir. Bu haliyle sermaye düzeni seçim öncesi suni bir kamplaşma yaratarak işçi ve emekçileri sandık başına çekmiş ve kötünün iyisini seçmeleri dışında farklı bir çıkış olmadığı noktasında güçlü bir manipülasyon yaratmıştır. Şimdi de işçi ve emekçilere, 22 Temmuz’da aldığı icazetten güç alarak saldırıların hazırlığını yapmaktadır. Sermaye çevrelerinin bugünden ağızları kulaklarında gezmeleri de bundandır.

Sonuç olarak; bir genel seçimi daha geride bırakırken, bundan sonra yapılması gereken, erken seçimin amacını oluşturan işbirlikçi tekelci sermayenin, işçi ve emekçilere yöneltmeyi tasarladığı kapsamlı saldırılara karşı devrimci, birleşik, militan bir hatta mücadeleyi yükseltmektir.