29 Eylül 2006 Sayı: 2006/38 (38)
  Kızıl Bayrak'tan
   İnsanlığın geleceğini
emperyalist barbarlık değil, sosyalizm
temsil etmektedir!
  Ekonomik kriz beklentisi ve kan pazarlığı
  Sendika bürokratları da çelişkilerin üstünü din ile örtmeye çalışıyor
  Devlet kamu emekçileriyle alay ediyor
  Yardım rezaletlerine son! Herkese iş, tüm
çalışanlara iş güvencesi!
Eylem ve etkinliklerden
Eğitimin ve eğitim emekçilerinin durumu
giderek kötüleşiyor!
BJ Tekstil işçileri mücadelelerine devam ediyor!
Eylem ve etkinliklerden
AB'nin yolları taştan, sosyal şart sen
çıkaramadın beni baştan!/ Yüksel Akkaya
"Günümüz üretim ilişkilerinin eleştirel
marksist perspektiften değerlendirilmesi"
sempozyumu
 Metal TİS'lerinde 3. tur görüşmeler tamamlandı.. Kazanmak için “müzakere” değil militan mücadele! / Orta sayfa
  Gençlik emperyalist işgale ve ticari eğitime geçit vermeyecek!
  Geleceğimizi mücadeleyle kazanacağız!
  Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden mektup
  Devlet terörü ülke çapında sürüyor!.
Saldırılara karşı birleşik direniş ve devrimci dayanışma!
  Beyrut mitingi: Emperyalizme, siyonizme
ve işbirlikçilerine meydan okundu
  İsviçre'de ırkçılık yasallaştı!
  Taylandída generaller 20. kez darbeyle
yönetime el koydu
  “Koordinatörlük” ve boş hayaller
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İsviçre'de ırkçılık yasallaştı!

24 Eylül'de halk oylamasına sunulan yeni yabancılar ve iltica yasası onaylandı. İltica yasası yüzde 67.8, yabancılar yasası ise yüzde 68 oyla kabul edildi. Bu oran birçok çevrede haklı olarak şaşkınlık yarattı. Çıkan sonuç nedeniyle Avrupa'nın birçok ülkesinde, “İsviçre en sert yasalarla Avrupa'da yolu açtı” değerlendirmesi yapıldı.

İsviçre'de yasanın gündemde olduğu aynı süreçte Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika vd. belli başlı Avrupa ülkelerinde de ırkçılık ve yabancı düşmanlığı politik gündemde belirgin bir yer tutuyordu. Dolayısıyla “İsviçre yolu açtı” değerlendirmesini tersten “Avrupa burjuvazisi İsviçre üzerinden yolu düzledi” biçiminde de yorumlamak mümkün. İsviçre toplumsal ve sosyal sorunların büyümesine rağmen, mevcut durumda sosyal çelişki ve çatışmaların zayıf olduğu, devleti sahiplenme duygusunun güçlü olduğu özgünlükleri olan bir ülke. Bu, yabancıların İsviçre halkının refahını, iş imkanlarını ve toplumsal “barışlarını” tehdit ettiği inancıyla birleştiği ölçüde, ırkçı yasa bu ülkede yaşam hakkı bulabilirdi. Şimdi öteki Avrupa ülkeleri aynı yolda yürüme kararlılığını göstereceklerdir. Zaten bu konuda çeşitli denemeler yapılmış ve küçümsenmeyecek mesafeler alınmış bulunuyor.

İsviçre'deki gelişmelere sonuç üzerinde bakmak yanıltıcıdır. Sonuç sadece İsviçre'deki ırkçı potansiyelin fark edilmeyen yanının açığa çıkmasıdır. Şaşkınlık yaratan da, İsviçre gibi “demokratik, hümanist, insan haklarında hassas ve sosyal” bir ülkede ırkçılığın bu denli güçlenmesinin farkedilmemesidir. İsviçre'de irili-ufaklı aktif olan bir dizi ırkçı-faşist örgütlenme bulunmasına rağmen gündelik yaşamda şiddet olaylarına öteki ülkelerde olduğu gibi pek rastlanmamaktadır. Bu bir yanılsama yaratmış ve ırkçı gelişme küçümsenmiştir. Sonuç sadece şaşırtıcı değil, aynı zamanda ürkütücüdür de.

İsviçre'de neredeyse her yıl, özellikle de iltica yasasında yeni düzenlemeler yapılıyor ve her biri bir öncekini geride bırakan sert önlemler içeriyordu. Bu yabancılar yasası için de geçerlidir. Yani ırkçılık sistemli bir şekilde kışkırtılıp geliştirilerek sonuca adım adım varılmış ve bu güvencelenmiştir. Bu derece ırkçı bir yasayı gündeme alma cesaretinin ve bunun kabul göreceği inancının gerisinde bu vardır ve bu inancın temelsiz olmadığı kanıtlanmıştır. İsviçre burjuvazisinin toplumda kışkırttığı ırkçılığın aldığı boyutu ve ırkçı-faşist akımların sürekli yükselen grafiğini çok iyi bildiğine kuşku yoktur.

İsviçre burjuvazisi Blocher hükümeti aracılığıyla gündeme aldığı ırkçı yasayı en etkili ama aynı zamanda akılcı bir şekilde propaganda etmeyi başarmıştır. Sorunu kaba bir yabancı düşmanlığı üzerinde değil, fakat sokaktaki İsviçreli'nin, daha genel planda İsviçre halkının bilinç ve duyguların esir almayı hedefleyen ve bunu kendi sınıf tarzıyla sözüm ona bir nesnelliğe oturtmaya çalışan bir tutum izlemiştir. Yapılan propagandanın içeriğinden öne çıkarılan şiar ve sloganlara kadar bu böyle olmuştur. Örneğin “Yasalarımızın ve olanaklarımızın kötüye kullanılmasını durduralım!” sloganı propagandanın ana teması olarak kullanılmış ve gündelik yaşamdan örneklerle bunu kanıtlanma yolu tutulmuştur. Bu amaçla yabancılar arasındaki şiddet olayları, aile içi şiddet, çalışmadan lüks yaşadıkları, sosyal hakları kötüye kullandıkları, topluma uymakta ayak direttikleri, toplumsal dokuyu bozdukları, yabancı gençler arasında uyuşturucu ve adli suç oranının sürekli yükseldiği vb. çerçevesinde bir propaganda faaliyeti etkili bir şekilde yürütülmüş ve bunun inandırıcı bir şekilde sunulması başarılmıştır.

İsviçre'de büyüyen toplumsal sorunlar, artan işsizlik, tırpanlanan haklar ve yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısının bir milyonu aşması, meslek yeri bulmayan gençlik kitlesinin büyümesi ırkçı propagandanın etkili olmasında rol oynayan toplumsal gerçeklerdir. Bu gerçekler televizyonlardaki tartışma programlarında ve yazılı-sözlü medya aracılığıyla toplumda panik ve korku yaratacak şekilde sunulmuştur. Irkçılık da bu toplumsal gerçekler zemini üzerinde ve bunun başarılı kullanılması sayesinde boy vermiştir.

Irkçı yasa gündeme geldiği andan itibaren sendikalar, demokratik kurum ve kuruluşlar, kiliseler, ilerici ve sosyalist yapılar, sosyal demokratlar ve hatta bir kısım patronlar karşı bir kampanya örgütlediler. 700 yazar, sanatçı, sinema, tiyatro oyuncusu ve aydın, ortak bir açıklamayla yasanın reddedilmesi gerektiğini deklere ettiler. Fakat bu çaba sonucu degiştirmeye yetmedi. 170 bin imza toplanarak yasanın halk oylamasına sunulması başarılmış, ama yasanın geçmesi engellenememiştir.

Sonuç, burjuvazinin toplumsal sorunları ve onun yol açtığı toplumsal hoşnutsuzluğu, devrimci seçeneğin yokluğu koşullarında, ırkçılığı geliştirmenin imkanına çevirmeyi başardığını kanıtlamıştır.

-------------------------------------------------------------------------------------

Lübnan hezimeti Olmert'e güç kaybettiriyor

İsrail'de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinde yer alan kamuoyu yoklaması, İsrail halkının Başbakan Ehud Olmert'e verdiği desteğin belirgin bir biçimde azaldığını ortaya koyuyor. Ankete göre başbakanı destekleyenlerin oranı yalnızca yüzde 22. Oysa altı hafta önce bu oran yüzde 45'in üstündeydi. Lübnan'da yaşanan savaş fiyaskosu Olmert'e verilen desteğin azalmasının temel nedeni. Seçimlerin üzerinden 8 ay geçmediği halde, koalisyon senaryoları konuşulmaya başlanmış durumda.

Hükümet yükselen kitle tepkisi nedeniyle, Lübnan savaşında yaşanan hezimetin sorumlularını açığa çıkarmayı amaçlayan bir soruşturma açmak zorunda kaldı. Ancak soruşturmanın ne getireceği konusunda da İsrailliler ikiye bölünmüş durumdalar. Ankete göre, bugün seçimler yapılsa, muhalefetteki sağcı Likud Partisi yüzde 24 ile en yüksek oy oranını elde edecek. Olmert'in Kadima Partisi ise yüzde 16 oy oranıyla ikinci sırada yer alıyor.

--------------------------------------------------------------------------------

İsviçre/Bern'de 25 bin kişilik işçi gösterisi

Yeni yabancılar ve ilticacılar yasası saldırısı ile sendikaların ücret zammı ve sosyal hakların korunması talebi son dönemlerde İsviçre'nin iki önemli politik gündemi arasında yer alıyor. İlkine karşı uzun süreden beri geniş bir yelpazeyi kapsayan karşı bir kampanya örgütleniyor.

Sendikal hakların korunması ve ücret zammı talebi ekseninde yürütülen çalışma ise 23 Eylül günü Bern'de düzenlenen bir yürüyüş ile sonuçlandı.

Sendikalar tarafında merkezi olarak örgütlenen ve çeşitli kentlerde sendikalar tarafında tutulan tren ve otobüslerle Bern'e akan işçiler oldukça coşkuluydu. İsviçre gibi bir ülkede 25 bin kişilik bir işçi gösterisi sanıldığından da büyük bir önem taşıyor. (Bu, polisin ve burjuva medyanın verdiği rakamdır.) ‘90'lardan itibaren önemli bir değişim yaşansa da son derece durgun ve belli bir yaşam standartına sahip olan bu ülkede artık sosyal hoşnutsuzluk belirginleşmeye, sosyal mücadele olgunlaşmaya başlıyor. Artık İsviçre'nin belli kentleri zaman zaman değişik vesilelerle sayıları 50 binlere varan işçi gösterilerine, G-8 örneğinde olduğu gibi 100 bine varan kitle protestolarına sahne olabiliyor.

Sendikaların yeterli bir çaba göstermemesine rağmen 25 bin kişilik bir işçi gösterisi mücadele istek ve kararlılığın göstergesidir. Yürüyüşteki coşku bunu ayrıca kanıtlar niteliktedir.

İsviçre BİR-KAR olarak “Sosyal hakların gaspına ve özgürlüklerin kısıtlamasına karşı mücadeleye!” başlıklı Almanca ve Türkçe bildiri hazırladık ve geniş bir kitleye taşımaya çalıştık. Yürüyüş alanında Almanca “Kapitalist sömürüye, işsizliğe ve sosyal hak gasplarına karşı mücadeleye!” sloganının yer aldığı BİR-KAR imzalı pankartımızla yerimizi aldık. Ayrıca yine Almanca “Emperyalist savaşa ve kapitalist sömürüye karşı bütün ülkelerin işçileri birleşin!” sloganının yer aldığı TKİP pankartı taşındı. Irkçı yasaya ve sosyal hak gasplarına karşı Almanca ve Türkçe bildirilerimizi yürüyüş boyunca yaygın bir şekilde dağıttık.

İsviçre BİR-KAR olarak siyasal çalışmaya konu ettiğimiz ilticacılara karşı yasa bugün halk oylamasına sunuldu ve kabul edildi.

BİR-KAR/İsviçre