29 Eylül 2006 Sayı: 2006/38 (38)
  Kızıl Bayrak'tan
   İnsanlığın geleceğini
emperyalist barbarlık değil, sosyalizm
temsil etmektedir!
  Ekonomik kriz beklentisi ve kan pazarlığı
  Sendika bürokratları da çelişkilerin üstünü din ile örtmeye çalışıyor
  Devlet kamu emekçileriyle alay ediyor
  Yardım rezaletlerine son! Herkese iş, tüm
çalışanlara iş güvencesi!
Eylem ve etkinliklerden
Eğitimin ve eğitim emekçilerinin durumu
giderek kötüleşiyor!
BJ Tekstil işçileri mücadelelerine devam ediyor!
Eylem ve etkinliklerden
AB'nin yolları taştan, sosyal şart sen
çıkaramadın beni baştan!/ Yüksel Akkaya
"Günümüz üretim ilişkilerinin eleştirel
marksist perspektiften değerlendirilmesi"
sempozyumu
 Metal TİS'lerinde 3. tur görüşmeler tamamlandı.. Kazanmak için “müzakere” değil militan mücadele! / Orta sayfa
  Gençlik emperyalist işgale ve ticari eğitime geçit vermeyecek!
  Geleceğimizi mücadeleyle kazanacağız!
  Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden mektup
  Devlet terörü ülke çapında sürüyor!.
Saldırılara karşı birleşik direniş ve devrimci dayanışma!
  Beyrut mitingi: Emperyalizme, siyonizme
ve işbirlikçilerine meydan okundu
  İsviçre'de ırkçılık yasallaştı!
  Taylandída generaller 20. kez darbeyle
yönetime el koydu
  “Koordinatörlük” ve boş hayaller
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

AB'nin yolları taştan, sosyal şart sen çıkaramadın beni baştan!..

Yüksel Akkaya

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliği ile birlikte pek çok alanda olduğu gibi çalışma ilişkileri alanında da iyileşmeler olacağı, bunun işçi sınıfı lehine bir takım olanaklara yol açacağı ileri sürülmektedir. Özellikle İlerleme Raporları'nın iktidarlar üzerinde bir “basınç” oluşturacağı, bu nedenle genelde sosyal politika konularında, özelde sendikal haklar konularında önemli adımlar atılacağı belirtilmektedir. Ne yazık ki, sermayenin egemenliğini temsil eden AKP hükümeti de bu beklentiler içinde olanları düş kırıklığına uğratmış, Avrupa Sosyal Şartı'na (ASŞ) konulan çekinceleri sürdürmüş, böylece bu tür hakların mücadele ile kazanılacağını bir kez daha göstermiştir. Bu süreci tarihsel gelişimi içinde alarak değerlendirmek, beklentilerin ne kadar anlamsız ve boş olacağını, bu hakları edinmek için güçlü bir emek mücadelesine ihtiyaç olduğunu gösterecektir.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 1950 yılında hazırlanmış, bu temel metin ancak 11 yıl sonra 1961 yılında hazırlanabilen Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) ile tamamlanabilmiştir.

ASŞ, insan hakları alanında uluslararasılaşan sosyal hakları bölgesel düzeyde güvenceye bağlamak isteyen, AİHS'nin ertelediği sosyal haklar alanındaki boşluğu tamamlamak amacıyla kabul edilen, ancak kendinden önceki belgelere oranla ileri kurallar getirmeyen, yalnızca içerik yönünden değil yapısı ve denetim sistemi yönlerinden de yetersiz bir sözleşme olup, sosyal hakları hem daha gecikmeli olarak hem de daha etkisiz bir koruma sistemi ile güvenceye bağlamıştır. (1)

Çalışma hayatına yönelik önemli düzenlemelerden bir kısmı 18 Ekim 1961'de, Avrupa Konseyi (AK) üyesi 16 devlet temsilcisi tarafından imzalanan Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) ile yapılmıştır. 26 Şubat 1965'te yürürlüğe giren ASŞ'nı, Türkiye 14 Ekim 1989 tarihinde onayladı. Onay, 24 Aralık 1989'da yürürlüğe girdi. Ayrıca, Türkiye, 1987 yılında Komisyon'a bireysel başvuru hakkını, 1989 yılında da Divan'ın zorunlu yargı yetkisini tanımış bulunmaktadır.

ASŞ'nın koruma altına aldığı haklar arasında adil çalışma hakkı, güvenli ve sağlıklı çalışma hakkı, adil ücret hakkı, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi haklar da bulunmaktadır. Ancak, AK'ye üye ülkeler ASŞ'nın hükümlerinin tümünü onaylamak zorunda değildir. Nitekim Türkiye, kuruluşunda üye olduğu AK'nin 1961 yılında kabul ettiği bu önemli belgeyi, 28 yıl sonra, listeden seçmeli onay sisteminin verdiği olanaktan yararlanarak, onay için zorunlu olan alt sınırı yalnızca bir madde ya da bir fıkra (paragraf) geçerek onaylamış, toplam 11 madde ya da yarısı zorunlu çekirdek olan 46 fıkra ile kendini bağlı tutmuştur. Türkiye, ASŞ'nın adil çalışma koşullarını düzenleyen 2., güvenlik ve sağlıklı çalışma koşulları hakkını düzenleyen 3., çalışanların kadınların korunması hakkını düzenleyen 8., bedensel ya da zihinsel özürlülerin mesleksel eğitim hakkı ve mesleksel ve yeniden uyum hakkını düzenleyen 15. maddeleri ile zorunlu çekirdek sayılan maddelerden, örgütlenme hakkını düzenleyen 5. Madde (2) ve toplu pazarlık hakkını düzenleyen 6. Maddeye (3) çekince koymuştur. Bu en temel hakların yanı sıra, çalışma hayatı ile ilgili temel hakların kapsamını bir ölçüde genişleten 5 Mayıs 1988 tarihli ASŞ'na Ek Protokol ile 2 Nisan 1996 tarihinde kabul edilip, 1 Temmuz 1999'da yürürlüğe giren Gözden Geçirilmiş ASŞ'yı da imzalamamak için güçlü bir direnç göstermiştir. Bugün gösterilen direnç de bu direncin sermaye cephesi adına ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Oysa ASŞ'yı onaylamanın temel nedenlerinden bir tanesi de AB'ye giriş başvurusunun yapılmış olması, bu nedenle de sosyal normlarımızın AB sosyal normlarına uygunluk sağlaması zorunluluğu idi. Türkiye, AB'ye giriş aşamasında ASŞ'yı onaylamış görünmektedir, ama en temel haklar ile ilgili madde ve fıkralara çekince koyarak. Dipnotlarda tam metni verilmiş olan 5. ve 6. maddelerin onayından kaçınan bir ülkenin, AB'ne üye olunca benzeri bir yolu izlemeyeceğinin garantisini kim verebilir? Kuşkusuz, bir tek emekçilerin baskısı, yoksa üyeliğin kendisi değil. Görüldüğü gibi, AK'ye üyelik böyle bir şeyin kendiliğinden gerçekleşmesine yol açmamaktadır.

Hukuki yapısı gereği ASŞ, kişilere bir bireysel koruma sağlamamakta, sadece onaycı devletlerin nesnel yükümlülüğünü düzenlemektedir. Türkiye de yukarıda belirtilen maddelerle ile ilgili onayın devletlere herhangi bir borç yüklemediğini düşünerek ASŞ'yı onaylamıştır. Bağlayıcılık iki yılda bir rapor sunmaktan ibarettir. Rapor değerlendirmeleri sonucunda ise bir yaptırım yoktur. ASŞ'nın 21-29. maddelerinde düzenlenen denetim mekanizması, rapor sunma temeline dayanmaktadır. Buna göre, her Sözleşmeci Taraf, ASŞ'nın İkinci Bölümü'ndeki kurallardan kabul ettiklerinin uygulanmasına ilişkin bir raporu iki yılda bir Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği'ne göndermekle yükümlüdür. İki yılda bir rapor sunma sistemi 1992'ye değin uygulandı. 1992-1997 arasındaki bir deneme dönemi boyunca, ASŞ'nın belirli maddeleriyle ilgili kısmi rapor sunma yöntemi uygulandı.

ASŞ'nı yeni onaylayan Türkiye gibi devletler için birinci iki yıllık raporun sunulması 1992'de, ikincisi 1994'de öngörüldü (4). Bakanlar Komitesi'nin 9-11 Eylül 1996 tarihli toplantısında kabul edilen ve XIV. Denetim döneminden (30 Haziran 1997) başlayarak yürürlüğe giren yeni rapor sunma yöntemine göre ise, tüm devletlerin aynı kurallar konusunda ve aynı referans dönemleri için raporlarını sunması öngörüldü. (5)

Türkiye, ASŞ'nın onaylamasını izleyen on yıl içinde, dönemsel raporlara dayalı sistem çerçevesinde Bağımsız Uzmanlar Komitesi'nce XIII. ve XIV. Denetim dönemlerinde beş kez denetlenmiştir. Türkiye'nin 1992, 1994, 1995 ve 1997 yıllarında ASŞ'nın onayladığı madde ve fıkralara ilişkin raporları Komitece incelenmiştir. Yetersiz bulunan konularda, Komitece sürekli olarak “aşamalı olarak (giderek) daha yüksek (ileri) bir düzeye taşımak için çaba göstermek” önerisi dile getirilmiştir.

ASŞ'ya kabul edilmesinden 28 yıl sonra, AB'ye (o günkü adıyla Avrupa Topluluğu) tam üyelik başvurusunun yapıldığı ve UÇÖ denetim organlarınca sendikal haklardaki yasak ve kısıtlamalar nedeniyle sorgulandığı, kara listeye alınmasının söz konusu olduğu bir sırada taraf olan Türkiye'nin, esnek onay sisteminden en geniş şekilde yararlanarak üstlendiği yükümlülüklerini de yerine getirmediği belirtilmektedir (6). Nitekim, 1990-1998 döneminde Türkiye'nin sunduğu 5 rapor Komite tarafından değerlendirilmiş, onay kapsamındaki 46 fıkradan sadece 8'inden doğan yükümlülükler için “olumlu sonuçlar” dile getirilmiştir (7). Üstelik, aralarında sendika hakkı ile grev hakkını da içeren toplu pazarlık hakkını kapsayan diğer maddeler de onay kapsamı dışında tutulmuştur.

ASŞ'ye konulan çekinceler, Avrupa Konseyi üyeliği sürecinde yaşananlar eğer niyet ve içten sınıfsal bir zorlama yoksa, herhangi bir Komisyon'a ya da Birliğe girmenin kendiliğinden ya da kurumların düzenlemelerinden kaynaklanan haklar yaratmayacağını göstermektedir. Sendikal özgürlük, toplu pazarlık hakkı ve özerkliği ile grev hakkı konusunda ASŞ'de bir ilerleme gerçekleşmemiş olması bunun en açık kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. Bu ise, AB'ye üyelik ile Avrupa iş hukuku normlarının Türkiye hukukuna otomatik olarak uygulanacağını ileri sürenler için önemli bir uyarıdır. Bu tutum, bize bir kez daha hangi parti iktidara gelirse gelsin, sermayenin sözcülüğünü üstlendiği, çıkarlarını savunduğu sürece bu tür hakların verilmeyeceğini göstermektedir. Tersine, bu süreçte Terörle Mücadele Kanunu (TMK) adı altında yapılan düzenlemeler ile emekçilerin hareket alanının kısaltılacağını göstermektedir. Limter-İş ve Tekstil-Sen'e yapılan baskınlar ve yöneticilerinin tutuklanması ASŞ'ye konulan çekinceler ile birlikte bir turnusol kağıdı olarak karşımızda durmaktadır. Sınıfın çıkarları boş ve hoş beklentilerden değil, büyük bir mücadeleden geçerek elde edilir. İşçi sınıfının tarihi bu açıdan çok büyük dersler bırakan eylemlere ve mücadelelere tanıktır. Yapılacak olanlar için bu tarihe bakmakta yarar var; ilerleme raporlarına bakmakta ve bu nedenle AB'den bir şeyler beklemekte değil.

---------

1 ) Mesut GÜLMEZ, “Avrupa Sosyal Şartı Koruma Sistemi ve Türkiye”, Türk-İş Yıllığı ‘99, Cilt 2, Ankara, 1999, s. 83-84.

2 ) “Madde 5: Akit taraflar, çalışanların ve çalıştıranların ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak için yerel, ulusal ve uluslararası örgütler kurma veya bu örgütlere üye olma özgürlüğünü sağlamak veya geliştirmek amacıyla ulusal mevzuatın bu özgürlüğü zedelemesine veya zedeleyici biçimde uygulanmasını önlemeyi taahhüt ederler. Bu maddede öngörülen güvencelerin, güvenlik güçleri için hangi ölçüde uygulanacağı ulusal yasalarla veya düzenlemelerle belirlenir. Bu güvencelerin silahlı kuvvetler mensuplarına uygulanmasına ilişkin ilke ile bu kesime hangi düzeyde uygulanacağı, yine ulusal yasalar veya düzenlemelerle saptanır”.

3 ) “Madde 6: Akit taraflar, toplu pazarlık hakkının etkin biçimde kullanılmasını sağlamak üzere: 1- Çalışanlar ve çalıştıranlar arasında ortak görüşmeleri geliştirmeyi; 2- Gerekli ve uygun olduğu durumlarda, toplu sözleşme yoluyla iş koşullarının düzenlenmesi amacıyla çalıştıranların veya çalıştıran örgütlerinin çalışanların örgütleriyle özgürce görüşmeleri yöntemini geliştirmeyi; 3- İş uyuşmazlıklarının çözümü için uygun uzlaştırma ve isteğe bağlı hakem sisteminin kurulmasını ve işletilmesini geliştirmeyi; taahhüt ederler ve, 4- Menfaat uyuşmazlığı durumunda çalışanların ve çalıştıranların, bir önceki toplu sözleşmelerden doğabilecek yükümlülükler saklı kalmak üzere grev hakkı dahil, ortak hareket hakkını tanır”.

4 ) Mesut GÜLMEZ, a.g.m., s. 88-89.

5 ) A.g.m., s.90.

6) M. GÜLMEZ, a.g.e., s. 128.

7 ) A.g.m.