29 Eylül 2006 Sayı: 2006/38 (38)
  Kızıl Bayrak'tan
   İnsanlığın geleceğini
emperyalist barbarlık değil, sosyalizm
temsil etmektedir!
  Ekonomik kriz beklentisi ve kan pazarlığı
  Sendika bürokratları da çelişkilerin üstünü din ile örtmeye çalışıyor
  Devlet kamu emekçileriyle alay ediyor
  Yardım rezaletlerine son! Herkese iş, tüm
çalışanlara iş güvencesi!
Eylem ve etkinliklerden
Eğitimin ve eğitim emekçilerinin durumu
giderek kötüleşiyor!
BJ Tekstil işçileri mücadelelerine devam ediyor!
Eylem ve etkinliklerden
AB'nin yolları taştan, sosyal şart sen
çıkaramadın beni baştan!/ Yüksel Akkaya
"Günümüz üretim ilişkilerinin eleştirel
marksist perspektiften değerlendirilmesi"
sempozyumu
 Metal TİS'lerinde 3. tur görüşmeler tamamlandı.. Kazanmak için “müzakere” değil militan mücadele! / Orta sayfa
  Gençlik emperyalist işgale ve ticari eğitime geçit vermeyecek!
  Geleceğimizi mücadeleyle kazanacağız!
  Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden mektup
  Devlet terörü ülke çapında sürüyor!.
Saldırılara karşı birleşik direniş ve devrimci dayanışma!
  Beyrut mitingi: Emperyalizme, siyonizme
ve işbirlikçilerine meydan okundu
  İsviçre'de ırkçılık yasallaştı!
  Taylandída generaller 20. kez darbeyle
yönetime el koydu
  “Koordinatörlük” ve boş hayaller
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Beyrut mitingi: Emperyalizme, siyonizme ve işbirlikçilerine meydan okundu

Yüzbinlerin katılımıyla zafer kutlaması gerçekleştiren Hizbullah, İsrail bombardımanıyla önemli ölçüde tahrip edilen Güney Beyrut'u büyük bir eylem alanına çevirdi. Nasrullah'ın İsrail saldırısının başlamasından bu yana ilk kez kitle karşısına çıktığı mitingde “İsrail'e karşı zafer” kutlandı.

Miting tarihi ilan edildiğinde, Filistin ve Lübnan direniş hareketinin önderlerini suikastlarla katleden İsrail'in, Hasan Nasrullah'ı hedef alıp almayacağı tartışması başlamış, Kasap Şaron'un selefi Olmert, mitinge katılması halinde, Nasrullah'ın hedef olarak görülüp görülmeyeceği sorusuna yanıt vermemişti. İsrail'de yayınlanan Ma'ariv gazetesine verdiği demeçte de “Nasrullah'ı medya aracılığıyla, ne yönde hareket edeceğimiz konusunda bilgilendirmem için sebep yok'” diyerek açık ifadelerden kaçınmıştı.

Mitingde yaptığı 1,5 saatlik konuşmada konuya değinen Hizbullah lideri; “Onlar bu meydanı bombalayacaklarını, konuşma yapılacak yere saldıracaklarını söyleyerek sizi korkutmak istediler; ama siz bu geniş katılımınızla cesur bir millet olduğunuzu ispat ettiniz. Sizin karşınızdayım, beni ve sizi büyük bir tehlikenin tehdit ettiğini biliyorum; fakat şunu belirteyim ki içimden geçenleri siz Lübnan halkına kameralar aracılığıyla aktaramazdım” dedi.

Miting alanına zafer işareti yaparak giren Nasrullah, yüzbinlerce kişinin coşkulu tezahüratıyla karşılandı. Konuşmasında, İsrail'e karşı kazanılan başarının “ilahi zafer” olduğu türünden kimi dini vurgular olmakla birlikte, Hizbullah'ın ulusal ve uluslararası bazı sorunlar karşısındaki tutumunu net bir şekilde ifade eden vurgular ön plandaydı.

Son teknoloji ürünü savaş araçlarıyla donanmış kara, hava, deniz birliklerinden oluşan 40 bin kişilik İsrail ordusuna karşı direnen birkaç bin gerillanın zafer kazandığını vurgulayan Nasrullah, bu zaferin bir mezhebe maledilmesine karşı çıktı. Zaferin Şii, Sünni, Dürzi, Müslüman, Hıristiyan tüm Lübnanlar'ın, hatta dünyadaki tüm ezilenlerin hanesine yazıldığını ifade eden Nasrullah, Hizbullah'ın tüm Lübnan adına direndiğini, Lübnan halkının da direnişi desteklediğini söyledi.

ABD-İsrail tarafından kışkırtılan mezhep çatışmalarına meydan verilmemesi gerektiğini sık sık vurgulayan Hizbullah lideri, ayrılıkların mezhepsel değil siyasal olduğunu ve kurulacak “ulusal birlik hükümeti” ile bu sorunların çözülebileceğini söyledi. Konuşmada, federasyon isteğini dile getirenlerin ABD-İsrail diliyle konuştukları dile getirilirken, Lübnan'ın birliğinden taviz verilemeyeceğinin altı çizildi.

UNIFIL'e bağlı birliklerin İsrail'i korumak için Lübnan'a geldiğini hatırlatan Nasrullah, bu şartlarda Hizbullah'ın silah bırakmasının sözkonusu olmadığını ve işgal altında tek bir karış Lübnan toprağı olduğu sürece direnişin meşru temelde devam edeceği vurgulandı.

İsrail saldırısının direnişi zayıflattığı iddialarını ise şöyle yanıtladı: “20 binden fazla füzemiz var. Direniş, bu büyük savaşın bitmesinden çok kısa bir süre sonra tüm gücünü yeniden yapılandırdı ve silah gücünü takviye etti. Direniş, savaş zamanından çok daha güçlüdür. Çünkü bir savaş tecrübesini geride bıraktık, yeni iradeye ve yeni güce sahibiz. Direnişin zayıfladığını ifade edenlere bir kez daha söylüyorum: Yanılıyorsunuz, direniş bugün her zamankinden daha güçlüdür.”

Bu güce ve halkın verdiği desteğe dayanarak Şeba Çiftlikleri, Kefer Şuba Tepeleri ve bu bölgenin etrafındaki tüm köyler dahil, işgal altındaki Lübnan topraklarının kesin olarak kurtarılacağı sözü veren Nasrullah, İsrail zindanlarındaki tüm esirlerin de evlerine döneceğini, zira bu hedeflere ulaşmadıkları sürece, tüm dünya gelse bile iki İsrail askerinin serbest bırakılmasının söz konusu olmayacağını söyledi.

Konuşmada, Arap rejimleri de sert ifadelerle eleştirildi. Arap ülkelerindeki yönetici kesimlerin koltuk/taht peşinde koştukları, oysa işgal altındaki Filistin topraklarını kurtarmak için çaba harcanması gerektiği ifade edildi.

ABD ve İsrail'le işbirliği yapan bazı Lübnanlı güçlerin, UNIFIL'e bağlı birlikleri direnişle karşı karşıya getirme hesapları içinde olduğuna dair istihbarat aldığını bildiren Nasrullah, bu güçlerin direnişi karalama kampanyası da yürüttüğünü, ancak bu tür girişimlere uzun süre sessiz kalmayacaklarını söyledi.

“Eğer Lübnan devleti ve hükümeti ülkeyi ve milleti koruma görevinde kusur gösterirse, halk tıpkı 1982'de olduğu gibi kendi görevini yerine getirecek ve ikinci defa sorumluluğu üstlenecektir” diyen Nasrullah, direnişçi güçlerin her an harekete geçmeye hazır olduğunu hatırlattı.

İşgalci güç UNIFIL birliklerinin varlığı; bu güçlerle işbirliği yapmaya hazır Lübnan büyük burjuvazisinin siyasi temsilcilerinin hesapları; ABD ve İsrail'in bu gerici ittifaktan beklentileri ve bu beklentilere ulaşabilmek için girişecekleri saldırı ve provokasyonlar, bütün bunlar Lübnan'da dengelerin bıçak sırtında olduğunu gösteriyor. Bu tehlikenin farkında olan Hizbullah liderliğinin ise, olası çatışmaları önleme çabasının nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki süreç gösterecektir.

---------------------------------------------------------------------------------------

Siyonist çapulcular yine işbaşında!

Kapitalizmin ürünü ne kadar iğrençlik varsa, hepsini en berbat biçimiyle siyonist İsrail devletinde bulmak mümkündür. ABD emperyalizminin Ortadoğu'daki “baş tetikçisi” olarak iş gören Irkçı İsrail rejiminin sergilediği arsızlık, ABD ile batılı müttefikleri tarafından “özel koruma” altına alınmış olmasından kaynaklanıyor. İsrail'in pervasızlığı sadece yakıp yıkmak, tek tek veya toplu cinayet işlemekle sınırlı değil. Yanısıra, soygundan yağmaya, çalıp çırpmaktan adi hırsızlığa kadar uzanan oldukça kabarık bir sicili mevcuttur.

Siyonizmin yağmacı/soyguncu çirkin yüzü, Filistin bankalarıyla döviz bürolarının basılıp soyulmasıyla bir kez daha kendini gösterdi. 20 Eylül günü sabaha doğru Batı Şeria'daki çok sayıda kent ve kasabaya eşgüdümlü olarak baskın düzenleyen işgalci İsrail ordusu, milyonlarca doları gaspetti. Düzenlenen baskında İsrail polisiyle iç istihbarat örgütü Şin Bet'in çapulcularını da yanına alan siyonist ordu, dünyada eşi benzeri bulunmayan soyguncu bir güç olduğunu bir kez daha sergiledi.

Filistinli kaynaklar Ramallah, Nablus, Tulkarem, Cenin gibi kentleri de kapsayan baskında, 24 banka ile mali kuruluşun hedef alındığını bildirdi. Döviz bürosu sahipleri ise, İsrail askerlerinin kendilerini yataklarından kaldırıp, silah zoruyla dükkanlarını açmaya götürdüğünü anlattılar.

Filistinli güvenlik yetkilileri, yağmacı İsrail ordusunun milyonlarca doları gaspetmekle yetinmediğini, askerlerin bilgisayar ve evrakları da çaldığını bildirdi.

Bu arada, İsrail'le işbirliği yapan çürümüş Ürdün rejiminin Milli Bankası da soygundan payını aldı. Banka yöneticileri, İsrail askerlerinin şube binasını soyup tahrip ettiğini ve ana bilgisayar servis sağlayıcısını beraberlerinde götürdüğünü söyledi.

İsrail ordusu daha önce de Filistin bankalarına baskınlar düzenlemiş ve on milyonlarca doları gaspetmişti. Son olarak 2004 yılında da iki bankayı basıp 9 milyon doları çalmıştı. 1982'de de Beyrut'u işgal eden İsrail ordusu bankaların yanısıra elektronik ve beyaz eşya satan mağazalar başta olmak üzere, Beyrut'u vahşi bir şekilde yağmalamıştı.

Mart ayından beri Filistin yönetiminin aylık 50 milyon dolar gümrük gelirini gaspeden İsrail, banka ve döviz bürolarını da soyarak, emperyalistlerle birlikte uyguladığı “aç bırakarak teslim alma” saldırısına yeni bir boyut eklemiştir. ABD ve AB emperyalistleri ile petro-dolarla palazlanan Ortaçağ kalıntısı Arap rejimleri de, Filistin'e yaptıkları “yardımı” keserek siyonistlerle halen suç ortaklığı içindeler.

Siyonist rejimin bu icraatları iğrenç olmakla birlikte, şaşırtıcı değil. Zira İsrail devletinin üzerinde kurulduğu toprakların yüzde 80, burada yaşayan Filistin halkının katledilmesi veya sürgün edilmesi sayesinde gaspedilmiş topraklardan oluşuyor. Toprak gaspı, dünyanın farklı ülkelerinden devşirilen ırkçı-faşist Yahudiler'in kurduğu yerleşimler aracılığıyla devam ediyor.

Siyonist rejimin silahlı bekçilerinin yalnızca soğukkanlı birer katil değil, aşağılık birer hırsız oldukları bir kez daha görülmüştür.

--------------------------------------------------------------------------------------

Dünyadan...

Paraguaylı köylüler reform istiyor

Dünyanın dördüncü büyük soya ihracatcısı olan Paraguay'da, geniş çaplı soya ekimi nedeniyle her yıl 90 bin küçük çiftçi topraklarından atılıyor ve bunun sonucu olarak şehirlerde yaşayan işsiz ve yoksul kitlelerin sayısı giderek artıyor.

Paraguay'da büyük toprak sahipleri nüfusun yüzde 1'ini oluşturmasına rağmen toprakların yüzde 80'ini elinde tutuyor. 42 milyon hektar toprağın 20 milyon hektarı çok uluslu firmalar tarafından kontrol ediliyor. Tarım reformu sözü vererek hükümete gelen partiler ise emperyalizmin ve büyük toprak sahiplerinin çıkarları doğrultusunda hareket ediyor.

26 Eylül günü Duarte hükümetinin tarımda reform için verdiği vaatleri yerine getirmemesini protesto eden 2 bin köylü Asuncion'da eylem yaptı. Ulusal Köylüler Birliği lideri M. Gomez, “Hükümetin şikayetlerimize somut bir cevap vermesini talep ediyoruz. Bu nedenle Çarşamba gününe kadar Asuncion'da bekleyeceğiz” dedi. Gomez'e Paraguay'ın 11 bölgesinden gelen delegeler eşlik ediyor. Çiftçilerin acınacak koşullar içinde yaşadığını, içme suyu sıkıntısı çektiğini ve ekim yapabilmek için yeterli kaynaklara sahip olmadıklarını söyleyen Gomez, tarım reformundan sorumlu enstitü ile de görüşme talebinde bulundu.

Şili'de eğitim emekçileri hakları için yürüdü...

Şili'de eğitim sisteminde yaşanan sorunları protesto etmek amacıyla biraraya gelen binlerce öğrenci ve öğretmen “Halk başka bir eğitim istiyor!” şiarıyla çeşitli yerlerde yürüyüşler düzenledi.

Şili'de öğretmenler hükümetin ücretler için dayattığı %5 artış ile emeklilik yaşının yükseltilmesine yönelik düzenlemeleri protesto ediyorlar. Yanısıra Pinochet döneminde çıkarılan Eğitim Yasası'nın iptal edilmesini talep ediyorlar.

Eylemi sağlık emekçileri, üniversite ve lise öğrencileri ile kamuda çalışan işçiler de destekledi.

Santiago'da 7 bin kişinin katıldığı yürüyüşte çıkan çatışmada çok sayıda kişi gözaltına alındı. Valparaiso'daki yürüyüşe ise 3 bin kişi katıldı. Çıkan olaylar sırasında gözaltına alınan 3 öğrenci tutuklandı.