28 Temmuz 2006 Sayı: 2006/29 (29)
  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırıları devrimci sınıf cephesini örerek, halkların devrimci dayanışmasını yükselterek karşılayalım!
  "Yeni Ortadoğu" halkların anti-emperyalist anti-siyonist direnişiyle yaratılacaktır!
  Türk ordusu emperyalist ordulara piyonluğa hazırlanıyor
  Düzen kalemleri emperyalist savaşın gönüllü neferliğine soyunuyor
  Direnen Ortadoğu halklarıyla dayanışma eylemlerinden...
Çelebiler'in siyaseti ve sendikacılığı üzerine
Eylem ve etkinliklerden
Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - V / Yüksel Akkaya
  Dünün devrimcileri ile dünün reformistlerinin bugün aynı safta buluşması / Orta sayfa
  Pamukova hızlı tren katliamının 2. yıldönümü
  Gizli anayasa ve devletin gizli "hukuk"u
  Emperyalistlerden medet umanların hüsranı
  Hahamlar ve hocalar aynı safta; Din adamları siyonist barbarlığa destek veriyor
  Emperyalist-siyonist barbarlık dünyanın dört bir yanında lanetleniyor
  Hatırlanan tek şey kızıl olacak!
  Burjuvazinin ÖSS sıfırları
  Bir metal işçisi ile İstanbul İşçi Kurultayı üzerine röportaj
  OSİM-DER'in kreş kampanyası sona erdi
  Direnişteki Akmercan işçisi ile röportaj
  Yılmaz Erdoğan'a açık mektup; "Genç ölümlerden" sen de sorumlusun!
  Hürriyet "Aile içi şiddeti" önleyecekmiş!
  İsrail'in gerçek amacı / Uri Avnery
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hürriyet “Aile içi şiddeti” önleyecekmiş!

Akdeniz Parlamenterler Asamblesi Kadın Hakları Komisyonu'nda yer alan AKP milletvekili Zeynep Karahan Uslu, “Medya ve kadın” konulu raporun raportörlüğüne seçilmiş. Uslu, raporun Türkiye bölümünde medya kuruluşları eliyle sorunları çözecek girişimlere dikkat çekerken, Hürriyet gazetesinin sürdürdüğü “ödüllü!” “Aile içi şiddete son!” kampanyasını da rol-model olarak tanıtacakmış.

Uslu, Hürriyet'in yürüttüğü kampanyayı “medyada kadının konumlanışı” açısından önemli ve özel bir örnek olarak tanımlıyor. Ayrıca “Medya ve kadın” konulu raporun raportörlüğüne seçilmesini ise “Türkiye'nin kadın hakları konusundaki hassasiyetini açık bir biçimde ortaya koymak için uluslararası platformda önemli bir konumlanış” olarak tanımlıyor. Biz bu hassasiyeti daha birkaç ay öncesinde karısını döven bir milletvekili ve olayı izlemekle yetinen bir parti olarak AKP'de yeterli açıklıkta gördük. Şimdi bu olmayan hassasiyete dikkat çekip, kadının medya ve ilgili burjuva medya kuruluşu olarak Hürriyet gazetesi için ne ifade ettiğine bakalım.

Bu soruya yanıt vermeden önce, yapılan bir başka araştırmanın verilerine bakalım.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Mine Gencel Bek'in hazırladığı “Medya ve Toplumsal Katılım” projesi çerçevesinde Ocak-Ekim 2005 tarihleri arasında Sabah, Hürriyet, Akşam ve Vatan gazetelerinde 10 ay içine 18 bin 310 haber inceleniyor. Bu haberlerin 13 bin 776'sı kadınlarla ilgili.

Kadınlarla ilgili haberlerin yüzde 32.3'ü eğlence ve magazin, yüzde 17.4'ü suç ve şiddet içerikli. Cinsel içerikli haberler “diğer” haberlerden 15 kat daha fazla ve cinsellikle ilgili haberlerde de kadın ilk sırada. 10 ay içinde yayınlanan cinsellik içerikli haberlerin 126'sı kadınlarla ilgili.

Araştırmayı yapan Mine Bek şu yorumda bulunuyor: “Kadınlarla ilgili haberlerde ağırlıklı temalar, eğlence ve magazin ile suç ve şiddet. Kadın bedeniyle hiç ilgisi bulunmayan haberlerde dahi kadın bedeninin teşhir edildiğini görüyoruz. Kadınlar haberlerde daha çok görüntüleriyle, güzellikleriyle varlar. Çoğu zaman bir sağlık haberi bile kadın bedenini teşhir eden fotoğraflar eşliğinde sunulabiliyor. “

Kapitalist sistem için insanın hiçbir değeri yoktur. Sistemin sahiplerinin tek derdi kasaları ve kârlarıdır. Bu durum, sistemin 4. kuvveti olarak ifade edilen medya için de geçerlidir. Onlar için herşey alınır satılır, para için her şey yapılır, tüm insani değerler ayaklar altına alınır ve çiğnenir. Rating için herşey mübahtır. Yalanlar söylenir, gerçekler çarpıtılır, senaryolar yazılır, bir gece içinde herşey aksine bile çevrilir.

Tüm bu tablo içinde kadın da değersizleştirilir. Bu sistemin kadına verdiği değer, en açık haliyle medyaya da yansır. Kadın bedeni medya için rating aracıdır, kârdır, paradır. Kadın cinsel obje olarak sunulur, fiziksel yanı öne çıkartılır.

Kadına yönelik şiddet meşrulaştırılır. Daha fazla ilgi dikkat çekme, rayting kaygısıyla “olmayan haberlerle” gerçekler çarpıtılır.

Burjuva medya şiddeti önleyebilir mi?

Kadına yönelik şiddeti engellemek, kadının aşağılandığı sisteme son vermeyi istemekle, değersizleşmesine karşı çıkmakla doğrudan bağlantılıdır. Peki, bu şartlar bir burjuva gazetesi olan ve sayfalarında her gün kadının cinsel bir obje olarak sunulduğu Hürriyet için geçerli olabilir mi?

Kadını küçümseyeceksin, haberleri veriş tarzınla, yaptığın programlarla, yalanlarınla, dolanlarınla şiddeti meşrulaştıracaksın, kışkırtacaksın, olmayanları olmuş göstereceksin! Sonra “Aile içi şiddete son!” kampanyası düzenleyip iyi niyet gösterileri yapacaksın.

Ne söylerse söylesinler, ne yaparlarsa yapsınlar, gerçekleri kaba bir şekilde çarpıtmaktan öteye geçemezler.

Yukarıda araştırmaya dayanan veriler o açıdan hayli çarpıcı, yaşamdaki örnekleri ise fazlasıyla ürkütücüdür. Gerçekleşen töre cinayetlerinin kışkırtıcı niteliğine, kadın programlarının ardından cinayetlerin yaşanmasına, taciz-tecavüz haberlerinin şova dönüştürülmesine, reklamlardan programlara kadar kadın bedeninin meta olarak sergilenmesine kadar, her gün onlarca izlediğimiz, okuduğumuz olay vardır. Bu yaşananların asli sorumlusu çürütücü, yıkıcı yanıyla bu sistemin ta kendisi ise, suç ortağı da medyadır.

Kadının gerçek kurtuluşu da çürümüş medyasıyla birlikte kapitalist sistemin tarihin çöplüğüne atılmasından geçmektedir. Bunun için de herkesten önce kadınlar mücadelenin en ön saflarında yeralmalıdır.

---------------------------------------------------------------------------------------

İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerden yana bir müzik!

Grup Su olarak 14-16 Temmuz tarihleri arasında bir müzik kampı gerçekleştirdik. Çalışmanın yanısıra kampta yaptığımız verimli tartışmalar ve sohbetler bizi birçok konuda netleştirdi.

Grup Su son yıllarda Avrupa'da birçok politik ve kültürel etkinlikte yer alan bir müzik grubu olarak biliniyor. İlk günden beri ısrarla belirlediği yolda yürüyen grubumuzun artık kısa bir tarihi var. 1998'de Paris Gençlik Korosu olarak kurulduktan sonra Grup Su adı altında çalışmalarımıza devam ettik. Grubumuz sadece Paris'le sınırlı kalmadı, Almanya'nın Bielefeld kentinden katılan arkadaşlarla daha de gelişti.

Paris Gençlik Korosu'nu ve daha sonra Grup Su'yu Avrupa'da yaşanan kültürel yozlaşmaya bir tepki olarak kurduk ve aynı hedefle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Paris'in banliyölerinde yaşayanlar olarak bulunduğumuz yoz ortamın dışına çıkabilmek için hedefli bir çalışma ihtiyacını gördük. Müzik grubu kesinlikle kendimiz için bir müzikal kariyer hayali değildi, aynı zamanda çevremizde bulunan gençlere asgari bir bilinç aşılama kaygısı taşıyordu.

Grubumuz ortaya koyduğu çalışmalar ve seslendirdiği parçalarla politik tavrını belirledi. Sadece müziğe yoğunlaşmakla kalmadık, yurtdışında düzenlenen bütün etklinliklerde, festivallerde ve gençlik kamplarında etkin olarak yer aldık. Müzik çalışmalarının yanında politik bir eğitimin gerekliliğini fark ettik ve bu konuda adımlar attık. Bütün bunlar üzerinden grubumuzun kimliğini oluşturduk; işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin yanında yer almayı ve onların müzik alanında sesi olmayı hedefledik. Yaşanan haksızlıkları teşhir ederek, dostluğu, eşitliği, paylaşımı ve mücadeleyi söylediğimiz parçalarla ifade etmeye çalıştık, çalışıyoruz. Bu nedenle insanlık için olan bir sistem, yani sosyalizm için mücadele eden ve marksizm-leninizmi rehber edinen komünislerin bayrağı altında yerimizi almış bulunuyoruz. Politik tavrımızı sadece söylediğimiz türkülerle ve katıldığımız etkinlikler vesilesiyle ifade etmiyoruz, mücadelenin bir parçası olarak hareket ediyoruz.

Grubumuzun kısa tarihi bize gösterdi ki, kolektif bir çalışmanın sürdürülebilmesi, ortak kaygıları ve ortak bir bakışaçısına sahip olmayı gerektiriyor. Müzik veya sanatın hangi dalı olursa olsun, üretimin bir sınıfa hizmet etmesi gerektiğinin bilincinde olunması da başka bir temel önemde gerçeklik. Sanat için sanat değil, topluma devrimci değerler kazandıran bir sanattan yana olmayı seçtik. Müziğimizle insanların duygularına tercüman olup aynı zamanda topluma umut taşımamız gerektiğini düşünüyoruz.

Kapitalist düzen gençliği yozlaştırmak için müziği özellikle kullanmakta, küçük yaştaki çocuklarımızı yoz bir müzikle zehirlemektedir. Mirasımızı yozlaştırmadan, türkülerimizi barlarda meze yapmadan, halaylarımızı diskolarda biçimsizleştirmeden topluma sağlıklı bir müzik sunmak bir görev olarak duruyor önümüzde.

Müziğe ilgi duyan gençlere özellikle hatırlatmak istiyoruz ki, müzik kalitesinden ve virtüozlükten daha önemlisi yapılan müziğin ruhudur. Neden ve kim için yapıldığı, neye hizmet ettiği de bir o kadar önemlidir. Biz Grup Su olarak, işçilerin birliği ve halkların kardeşliği için, kendi gücümüz ve birikimimizle, inandığımız misyon doğrultusunda ısrarla yürüyoruz, yürüyeceğiz.

Grup Su (Paris-Bielefeld)