Türk ordusu emperyalist ordulara piyonluğa hazırlanıyor...
Emperyalizme ve yağma savaşlarına karşı mücadeleyi yükseltelim!
Komşu halkların katliamdan geçirildiği, bölgenin kan gölüne döndürüldüğü bir süreçte, kamuoyu, bir hafta boyunca “operasyon” hikayeleriyle oyalandı. İlgiler buraya çekilmeye, emperyalist-siyonist barbarlığa karşı tepkiler törpülenmeye çalışıldı. En kötüsü de, katliamların bilediği anti-emperyalist bilinç, “şehitler” edebiyatı ve Kürt düşmanlığı üzerinden okşanan şoven duygularla bulandırılıp bozulmaya çalışıldı. Sözünü ettikleri operasyona güçleri yetmedi ama, halklarımıza karşı giriştikleri bu operasyon halen sürüyor.
Sadece işin rengi bir nebze değişmiş durumda. O çok derin tartışmaların ardından, nihayet operasyon yapılamayacağına kanaat getirmiş olmalılar ki, bir kez daha ABD'nin verdiği sözler öne çıkarılıyor. Yok, “hükümetin sert çıkışıyla ABD işin ciddiyetini anlamış!”mış, yok, Bush Erdoğan'ı, Rice Gül'ü aramışmış, yok büyükelçi Wilson sözlerine “sizi temin ederim” diye başlamışmış!.. Bütün bunlar başkalarına gülünç gelebilir ama, uşak takımı için ne kadar önemli olduğunu da anlayabilmek gerekiyor. ABD'nin direktif yağdırmak yahut azarlamak dışında uşak takımını aradığı nerede görülmüş?
İşte nihayet aradılar ve onları anladıklarını söylediler. Bir de söz verdiler, daha etkili adım atacaklarına dair. Daha dün, hükümeti yıpratma operasyonu kapsamında AKP ve kurmaylarına demediğini bırakmayan düzen medyası, iş hükümeti aşıp düzen meselesi haline gelince, düzenin hatırı için de olsa, hükümete sahip çıkma ihtiyacı duydu. Gene de tümüyle değil elbette. Aslında sahip çıktıkları düzen ama, bu iş hükümeti aşar, demiyorlar. Erdoğan ortalıkta ne kadar atıp tutsa da operasyon yapılamayacağını bildikleri için ve sonucun olumsuzluklarını hükümetin sırtına yıkmanın da bir yöntemi olarak, süreci tümden hükümet üzerinden açıklamaya çalışıyorlar. Eleştirilerini tümüyle hükümete yöneltiyorlar.
Böylece kanlı düzenleri ve onun en kadim kurumu olarak ordu (ki askeri bir operasyon konusunda doğrudan ve tek muhataptır) uşaklığın imkansızlık, çaresizlik, eli mahkumluk eleştirilerinden muaf tutulmuş oluyor.
Oysa aynı ordu, kan ve şehit edebiyatıyla, milli çıkarlar yaygarasıyla gündeme taşınan sınır ötesi operasyonu yapamıyor ama, Ortadoğu'da emperyalizme piyonluk yapmaya dünden hazır. Operasyon yapamayacaklarını yeni öğrenmediklerine göre, sınıra yığılan orduyu başka biçimde açıklamanın imkanı yok.
ABD medyası kamuoyunu şimdiden hazırlamaya başladı bile. Emperyalist medyanın en etkin gazetelerinden Washington Post, geçtiğimiz cumartesi günkü sayısında, İsrail bombardımanı altındaki Lübnan'a gönderilmesi gündeme gelen barış gücünde ABD askerlerinin yer almayacağı, Türkiye ve Fransa'nın olası barış gücüne liderlik yapabileceğinden dem vururken; Newsweek, PKK ile ilgili olarak, “Ankara'nın sabrı her an taşabilir” “uyarı!”sı yapıyordu. Newsweek'in bu sözde uyarısını ABD'nin Ankara Büyükelçisi Wilson'un “teminat”ı izledi. Onu da üçlü görüşmeler haberleri...
Sözde, Türk ve ABD askeri yetkilileri, Kuzey Irak'taki PKK varlığı ile mücadelenin detaylarını görüşüyor, iki ülke askeri makamları arasındaki görüşmelerden biri Ankara'da diğeri Irak'ta olmak üzere iki koldan yürütülüyordu. Ankara'daki görüşmeler, ABD'nin Türkiye'deki en yüksek düzeyli askeri temsilcisi General Peter Satten ile Genelkurmay Harekat ve İstihbarat Başkanlıkları arasında yapılıyor, Irak'takiler de ABD komutanlığıyla Irak'lı yetkililer arasında yürütülüyor, ABD'nin Irak kuvvetleri komutanı General George Casey'in yardımcılarından biri sadece PKK konusunda atılacak adımların belirlenmesine yönelik görüşmeler için görevlendirilmişti. Irak'taki görüşmelerin bir bölümü Türkiye'nin de askeri temsilci bulundurduğu Bağdat'taki ABD karargahında yapılırken, bir bölümü de Irak'ın kuzeyindeki Türk Özel Kuvvetleri'nin irtibat görevlileriyle gerçekleştiriliyordu, vb, vb…
Görüleceği gibi, hükümet gelişmelerin tümüyle dışındadır. Görüşmeler askeri yetkililerce yapılmaktadır. Yani, düzen medyası ne kadar çabalarsa çabalasın, sorumluluğu hükümetin üstüne yıkma imkanı bulunmuyor.
Ortada bir “pazarlık” döndüğü açık. Ancak bu, yansıtılmaya çalışıldığı gibi, hiç de PKK pazarlığı değildir. Daha doğrusu, PKK'ye karşı Ortadoğu'da emperyalizmin gönüllü piyonluğu rolünün üstlenildiğini söylemekte hiçbir sakınca kalmamıştır. Türk ordusu en sonunda Ortadoğu'ya gönderilmeye hazırlanılıyor. Dün Irak'a yollayamadılar, bugün Lübnan'a, Filistin'e, yarın İran'a, barış gücü ve benzeri kıyafet altında Amerikan piyonluğu yapmaya gönderilecek. Tüm hazırlıklar buna yönelik, tüm demagojiler bu hazırlığın üstünü örtme amaçlıdır.
Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitleler bu yakın tehlike konusunda uyarılmak, emperyalist savaşa karşı halkların kardeşliği için mücadeleye sevkedilmek zorundadır. Ortadoğu halkları arasında emperyalizme ve gericiliğe karşı bir dayanışmanın gerçekleştirilebilmesi, Türkiye devrimci hareketinin kitleleri bu yönde ne oranda sevkedebileceğiyle yakından ilgili olacaktır. |