1 Temmuz 2006 Sayı: 2006/25
  Kızıl Bayrak'tan
   Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...
  Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...
  İETT otobüs zammı geri alınsın!
  İğneden ipliğe her şey zamlanıyor... Sermaye faturayı emekçilere kesiyor!
  DTP 1. Kongresi… Seçim gündemli bir samimiyet sınavı!
  Devşirme yeni bir “sol” parti kuruluyor
Şeker özelleştirmeleri ertelendi...
HAS Alüminyum’da eylemli süreç devam ediyor
Direnişlerden
Bahçelievler Belediyesi işyeri temsilcisi Şenol Karakullukçu ile TİS süreci üzerine konuştuk...
10 Haziran tarihli BMİS Genel Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin gösterdikleri…
  Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I - Yüksel Akkaya
  “Zeytin Dalı”: Ölü doğmuş politikanın aydınlattığı gerçekler
  ÖDP’nin “Bir arada yaşamı savunalım” kampanyası üzerine
  Halkevleri temsilcisi İlknur Birol ile sınıfın mücadelesi ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  “Uygar batı”nın ikiyüzlülüğü!
  Sömürge valisinden suç itirafı: “Irak’ta durum vahim!”
  Engellemelere rağmen Küba BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçildi...
  Dünyadan...
  Sivas katliamının 13. yılında: Yine semahlar dönülüyor, yine türküler söyleniyor!
  Trabzon’da yeni bir linç girişimi daha...
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -V-
M. Can Yüce .
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali’ni birlikte örgütleyelim!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Nepal burjuvazisi gerillaları bir an önce silahsızlandırma telaşında…

Komünist Partisi/Maoist ile hükümet arasında anlaşmazlık!

Monarşik yönetimin devrilmesinden sonra kurulan Nepal hükümetinin ilk işi, Nepal Komünist Partisi/Maoist (NKP/M) gerillalarının silahsızlandırılması sürecini başlatmak oldu. Gerilla lideri Prachanda ile görüşen Nepal Başbakanı Girija Prasad Koirala, soruna verdiği önemi ortaya koymuştu. Nitekim Mayıs ayı başında kurulan yeni hükümet, zaman geçirmeden ateşkes ilan etmiş, gerillalar da ateşkesi kabul etmişti.

Bazı çevreler Prachanda-Koirala görüşmesini “tarihi buluşma” olarak niteledi. Devam eden görüşmeler neticesinde her iki taraf da yetki paylaşımı konusunda anlaşmaya varıldığını açıklamış, varılan anlaşma çerçevesinde parlamentonun feshedilip NKP/M’nin de görev alacağı geçici bir hükümet kurulacağı bildirilmişti. Bu anlaşma öncesinde hükümet, terörle mücadele yasasını kaldırdığını, böylece hapisteki yüzlerce gerillanın serbest kalacağını duyurmuş, bu yasa uyarınca hakkında dava açılan çok sayıda devrimciye atılan suçlamaları da düşürmüştü.

NKP/M’nin bir sözcüsü de, hükümetin 350 kişiyi serbest bırakma sözünü teyit etmiş; terörle mücadele yasasının iptaline, İçişleri Bakanı Krishna Sitaula ile gerilla lideri Prachanda ve yardımcısı Baburam Bhattarai arasında yapılan görüşmede karar verildiğini bildirmişti.

Ancak son günlerde yaşanan gelişmeler, sorunun yansıtıldığı gibi pürüzsüz bir şekilde hallolmadığını gösterdi. Nitekim NKP/M’nin, silah bırakmak için yeni anayasayı hazırlayacak meclisin belirleneceği seçimlere kadar bekleme kararı, liberal burjuvaziyi rahatsız etti. Nepal İçişleri Bakanı Prasad, silah bırakmadıkları sürece gerillalarla yönetimi paylaşmayacaklarını ilan ederek, “Maocular silah meselesini halletmeden geçici hükümet kurulamaz” açıklaması yaptı.

Gerillaların sözcüsü Krişna Bahadur Mahara ise, silahların idaresi konusunda taraflar arasında görüş ayrılıkları bulunduğunu, buna karşın silahlı güçlerini dağıtmaya hazır olduklarını, ancak şimdilik beklemeyi tercih ettiklerini açıklayarak yanıtladı bakanı. Dikkat çekici olan, anlaşmazlığa düşen her iki tarafın da sorunun çözümü için Birleşmiş Milletler’den yardım istemesidir.

Görünen o ki, Nepal burjuvazisi, gerillaları silahsızlandırma karşılığında vereceği tavizleri belli bir sınırda tutma hesabı içindedir. Gücü yettiğinde bu tavizleri geri almak için saldırıya geçeceğini bilen burjuvazi, gelecek için işini kolaylaştırmak istiyor. Bu gerici manevrayı boşa düşürmek NKP/M’nin tutumuna bağlı olacaktır. Bu ise, monarşiye karşı verilen çetin mücadelenin burjuvaziye karşı çevrilerek yeni koşullara uyarlanmasını, yani egemenlerle anlaşmayı değil fakat mücadeleyi yeni hedefler üzerinden sürdürmeyi zorunlu kılan bir tercih olacaktır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Toplama kamplarına tıkılan göçmenler açlık grevinde

Emperyalist güçlerle soysuz işbirlikçileri tarafından yağmalanan bağımlı ülkeler dipsiz bir karanlığa sürüklenirken, bu ülkelerin genç kuşakları eğer açlıktan, AIDS’ten veya tüketici çatışmalarda ölmemişse, göçmen kafilelerine katılarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Göç yollarına düşenler ise, kapalı tır kasalarında havasızlıktan ölmemiş, tıka-basa dolu çürük tekneler batıp denizde boğulmamışlarsa, nihayet AB topraklarına ayak basabiliyor. Bu “cennet mekan”a ulaşanların çoğu ise, Manş boğazını aşıp Britanya adalarına “kapağı atma”nın yollarını arıyor.

İşte bütün bu vartaları atlatacak kadar “şanslı” olanlar, adaya ayak basar basmaz İngiltere’nin meşhur kamplarına tıkılıyorlar. Bu tür kamplar çoğu zaman bir sorun alanıdır. Ancak “teröre karşı savaş” adı altında polis devletine koşan Britanya burjuvazisi, mızrağın sivri ucunu genelde göçmenlere, özellikle de kamplarda bulunan son göçmen dalgasının sürüklediği insanlara çevirmiş durumda.

Asya, Afrika, Ortadoğu gibi bölgelerden gelen gençler için bu kamplar birer kölelik ve eziyet merkezi olurken, İngiliz burjuvazisi için bir gelir kaynağıdır. Zira sözkonusu kamplar özel şirketler, hatta bu şirketlerin taşeronları tarafından idare edilmektedir. Geri gönderdikleri her göçmen için “prim” alan şirketler, elden geldiği ölçüde koşulları cehennemi hale getirip, prim kazançlarını arttırmanın yollarına bakıyorlar.

Irkçılık, baskı, kölece muamele, yıllar boyu süren bekleyişler göçmenlerin beden ve ruh sağlığını bozmaktadır. Ölümle sonuçlanan onlarca, yaralanmayla sonuçlanan yüzlerce intihar vakasının yaşanması, bu kölelik kamplarındaki vaziyet hakkında bir fikir verebilir.

İşte bu ırkçı eziyete karşı, Oxford yakınlarındaki Kidlington’da bulunan Campsfield Göçmen Gönderme Merkezi’nde, 14 Haziran’da 80 kişi açlık grevine başladı. Halen devam eden eyleme katılım artarak 120 kişiye ulaştı.

Kamplardaki koşulların düzeltilmesini ve iltica taleplerinin işleme konulmasını isteyen göçmenler, maruz bırakıldıkları kölece koşullara karşı mücadelede kararlı görünüyorlar.

--------------------------------------------------------------------------------------

Danimarka’da ırkçı tehdit mektupları

Danimarka’nın Alborg şehrinde son aylarda ırkçı tehditler alan mülteci ve yabancıların sayısı 110’u geçti. Üzerinde Nazi liderleri Adolf Hitler ve Rudolf Hess’in bulunduğu tehdit mektuplarının gönderildiği kişilerden, derhal ülkeyi terk etmesi isteniyor. Son iki ayda iki kez tehdit mektubu alan Suriyeli Mahmut Al Şahabi, artık tek başına dışarı çıkmaktan korkar hale geldiğini, 3-4 kişilik gruplar halinde okula ve şehir merkezine gittiklerini söylüyor.

Alborg emniyeti yetkilileri, daha önce benzer ırkçı tehditlerin yaşandığını, ancak ilk kez organize bir durumla karşı karşıya kaldıklarını açıkladı.

Tehdit mektuplarında ağır hakaretler bulunuyor. “P.., sen bu ülkeye ait değilsin. Ülke içindeki işbirlikçilerin olan vatan haini partilerin sana yardımı olmayacak. Bu son uyarıdır, derhal buradan defol. Bu mektup Kuzey Jyllland’da bulunan ulusal sosyalistler tarafından gönderilmiştir.” ifadelerinin yer aldığı tehdit mektuplarına Danimarka Neo Nazilerinin lideri Jonni Hansen ise tam destek verdi. Danimarka’daki ırkçı saldırı ve tehditlerde geçen yıl büyük artış görüldü. Avrupa’nın ilk ve tek Neo-nazi radyosu Oasen’in (Serap) 1996’dan beri yayın yaptığı ülkede, Kopenhag merkezli Radyo Holger de geçen yıl ‘Müslümanları öldürün’ çağrısı yapmıştı.

--------------------------------------------------------------------------------------

Dünyadaki gecekondu nüfusu 2020’de 1.4 milyara ulaşacak

‘’3. BM Dünya Şehircilik Forumu’’ Kanada’nın Vancouver kentinde geçtiğimiz günlerde başladı. Hafta sonuna kadar süreceği açıklanan Forumun açılışında konuşan Kanada Başbakanı Stehpen Harper, şehirciliğin geri döndürülemez bir olay olduğunu belirtti. Harper, özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük kentlere göçün yaşadığımız çağın en önemli tehditlerinden biri olduğunu, insanlığın geleceğinin ve toplumun sağlığının kentlerin temizliğine bağlı bulunduğunu ve tarih boyunca büyük kentlerin başarılı toplumların simgesi haline gelmiş olduğunu dile getirdi.

Vancouver’da bir araya gelen yaklaşık 15 bin delege, kentlerin ve dünya şehirciliğinin geleceği, yoksulluk ve dünya metropollerinin kirliliği gibi konuları ele alacak.

BM’nin yayınladığı raporda, dünya nüfusunun yarısının şu anda kentlerde yaşadığı ve bu sayının 2030’da yüzde 60 oranına ulaşacağı belirtiliyor. Yine BM’ye göre, dünyadaki gecekondu nüfusu 2020’de 1.4 milyara ulaşacak.

--------------------------------------------------------------------------------------

Dolar milyonerlerinin sayısındaki artış

Dünya ölçüsündeki yoksulluk oranı her geçen gün inanılmaz boyutlarda artarken, diğer taraftan milyoner sayısı o oranda artmaya devam ediyor. Merril Lynch Yatırım Bankası ve Capgemini Danışmanlık Fonu’nun ortak araştırmasına göre, dünyada 1 milyon dolardan fazla serveti olanların sayısı geçen yıl, bir önceki yıla göre yüzde 6,5 oranında artarak 8,7 milyona ulaşmış..

Araştırmaya göre milyonerler en çok, Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalara yaptıkları yatırımlardan kazanıyor. Burjuva uzmanlara göre, zengin sayısının artmasında meta fiyatlarındaki artış ve yerel borsalardaki yükseliş etkili oldu.

Milyoner sayısının en hızlı arttığı bölge Afrika ile Ortadoğu oldu. Afrika’daki milyoner sayısı yüzde 12’ye yakın artış göstererek 100 bini bulurken, Ortadoğu’daki milyoner sayısı yaklaşık yüzde 10 artışla 300 bin oldu. Milyoner sayısının artış hızında, Latin Amerika üçüncü sırada. Ülke bazında artışta Güney Kore yüzde 21.3 ile ilk sırayı alırken, bu ülkeyi Hindisan ve Rusya izledi. Dünya genelindeki milyoner sayısına bakıldığında ise, ABD ve Avrupa önde.

Bu dolar milyonerlerinin kontrol ettiği toplam zenginliğin 33,3 trilyon dolarla, dünyanın en zengin ülkesi ABD’nin yıllık gayri safi milli hasılasının iki katını aştığı bildiriliyor.

Araştırmaya göre ‘süper zenginler’ zümresine giren insan sayısı ise geçen yıl, bir önceki yıla göre yüzde 10’dan fazla artışla 84 bin 500’e ulaşmış.

Kapitalizm bir yandan zenginlik biriktirirken diğer yandan milyonlarca insanı yoksulluk ve sefalete sürüklüyor. Sosyalizm ihtiyacı hiçbir dönemde olmadığı kadar yakıcı hale geliyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

Dünyada mülteci sayısı azalıyor, Geçen yıl mülteci sayısı 8.4 milyona indi

Dünyada mülteci sayısı geçen yıl sonunda 8,4 milyona indi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla yayımladığı rakamlara göre, mülteci sayısı 1980’den bu yana en alt düzeyde bulunuyor. Rakamlar, mülteci sayısının 5 yıldır azalmaya devam ettiğini, geçen yılki azalma oranının yüzde 12 olduğunu gösteriyor.

Bazı rakamları şöyle:

Geldikleri ülke Sığındıkları ülke Sayı

Afganistan Pakistan/İran 2.414.695

Sudan Çad/Uganda 730.914

Burundi Tanzanya/Demokratik Kongo 485.506

Demokratik Kongo Tanzanya/Zambiya 461.248

Somali Kenya/Yemen 390.026

Filistin Suudi Arabistan/Mısır 349.828

Vietnam Çin/Almanya 348.446

Liberya Gine/Fildişi Sahili 336.115

Irak İran/Almanya 312.480

Filistin ile ilgili rakam Gazze Şeridi, Batı Şeria, Ürdün, Lübnan ve Suriye’de yaşayan 4 milyon Filistinli mülteciyi kapsamıyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

AB’li emperyalistler tassaruf için deney hayvanı kullanımını azaltıyor

AB bünyesindeki ilaç, kimya ve kozmetik sektörleri, yeni ürünler geliştirirken deney hayvanları kullanımını azaltmayı ya da başka teknikler kullanmayı taahhüt etti. AB Komisyonuyla üreticiler arasında sağlanan anlaşmayla ilgili sektörlerin kobay kullanmadan geliştirdikleri ürünlerin ambalajlarında “Havyanlar üzerinde test edilmemiştir” yazısı bulunacak. Böylece toplumsal duyarlılıkları etkin Pazar yaratma amacıyla kullanacaklar.

AB Komisyonu’nun bilim ve araştırmadan sorumlu üyesi Janez Potocnik, kamuoyu araştırmalarında Avrupalıların hayvan haklarına verdiği önemin görüldüğünü belirterek, bilimsel gelişmeler sayesinde hayvanlar üzerinde deney yapmadan ürün geliştirmenin mümkün olduğunu vurguladı. Hesaplamalara göre kimyasal ürünlerde deney hayvanlarının kullanılmaması halinde 10 yıl içinde yaklaşık 1 milyar euro tasarruf sağlanırken, 1 buçuk milyon havyan da telef olmaktan kurtulacak.

Yapılan anlaşmayla gönüllü olarak deney hayvanları kullanımından vazgeçmeye hazırlanan tekelci kapitalist şirketler arasında BASF, Bayer ve Henkel, Johnson Johnson, L’Oreal, Pfizer, Procter Gamble ve Unilever de bulunuyor. Vahşi kapitalizmin maliyet hesabı dışında gözünün hiç bir şeyi görmediği yeni düzende pazardaki talebin toplumsal yanı tekelcileri asla ilgilendirmez. Kapitalizm toplumsal olanı sadece Pazar alanını genişletmek için kullanır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Volkswagen tekeli azgın saldırı hazırlığında

Üretim tekniklerinin günden güne geliştiği, dolayısıyla emek üretkenliğinin katbekat arttığı günümüzde kapitalistler, iş saatlerini uzatmak için her yola başvuruyor. Oysa emek üretkenliğinin artışı, insanların maddi malların üretimi için ayırdıkları sürenin azaltılmasını, yani iş saatlerinin düşürülmesini olanaklı ve de gerekli kılar. Ancak üretim araçları halen kapitalistlerin özel mülkiyetinde olduğu için, emek üretkenliğindeki artış, işçi sınıfının felaketine dönüşüyor.

Bu pervasız saldırı sadece bağımlı ülkelerdeki kapitalistlerin başvurduğu bir yol değil, emperyalist metropollerdeki kapitalistler de, en az bağımlı ülkelerdeki sınıfdaşları kadar pervasızdır. Volkswagen’de yaşanan gelişmeler bu saldırganlığın somut göstergelerindendir.

Avrupa’nın en büyük otomotiv tekeli olan Volkswagen, yeniden yapılanma planları dahilinde; haftalık çalışma sürelerini ücret karşılığı olmadan 28,8 saatten 35 saate çıkarmak ve böylece ‘fazlalık’ hale gelecek 30 bin işçiyi de işten çıkarmak istiyor. Geçmişte iş saatleri 35’ten 28,8 indirildiğinde de ücretlerde yüzde 20’lik bir kesinti yapılmıştı. Şimdi ise, 28,8 saat için tam ücret ödemesi gereken tekel, hem iş saatlerini uzatmak, hem de daha önce ücretlerden yapılan yüzde 20’lik kesintiyi işçilere ödemek istemiyor.

VW’nin uzun bir süredir değişik alanlarda önlemler aldığını söyleyen şirket şefi Wolfgang Bernhard, saldırgan niyetini saklama gereği duymuyor. Bu asalak, “Hammadde giderlerini düşürdük, üretimdeki hataları kaldırarak mümkün olanın en mükemmelini başardık, şimdi sıra ücret giderlerini düşürmeye geldi. Eğer bunu başarırsak o zaman Wolfsburg’da da, dünya piyasalarında rekabet edebilecek araçlar üretebiliriz” diye konuştu.

Brezilya’da üretim masrafları yükseldiği için 2008 yılına kadar 5773 işçinin işten atılması gerektiğini bildiren VW, işçilerin ve sendikanın yeniden yapılanma planlarına destek vermemesi durumunda, işçilerin tazminatsız atılacakları tehdidini savuruyor. Sömürü ve yağmada sınır tanımayan bu asalak kapitalistler, Almanya’da da işçi sınıfının kazanımlarını Asya ve Afrika ülkelerindeki seviyeye indirmeye, yani ortadan kaldırmaya çalışıyor.

İşyeri temsilcileriyle sendika bu saldırıya geçit vermeyeceklerini söylüyorlar. Ancak sermayenin bu türden azgın saldırısına karşı durmak, söylemle olacak bir şey değil, sert sınıf çatışmalarına hazırlanmaktan geçiyor.

Kapitalizmin ileri düzeyde geliştiği bir ülkede iş saatlerini uzatma teşebbüsü, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki zıtlığın çarpıcı bir örneğidir. Salt bu örnek bile, emekçilerin, aynı anlama gelmek üzere insanlığın sağlıklı gelişimi için kapitalizmin aşılmasının şart olduğunu göstermeye yeter. Zira emek üretkenliğindeki artış, emekçilerin iş saatlerini düşürüp, diğer aktivitelere daha çok zaman ayırmasına olanak sağlayacağı yerde, işçilerin bir kısmını işsizlik karanlığına iterken, işten atılmayan ‘şanslı’ kısmını ise uzun ve tüketici iş saatlerine mahkum etmektedir.

--------------------------------------------------------------------------------------

İşçiler Panasonic tekelinin saldırısına karşı direniyor!

Bağımlı ülkelerde işçi ücretlerinin düşük olmasını istismar eden sermaye, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfının nispeten iyi sayılabilecek kazanımlarını gaspediyor. “Rekabet gücümüzü arttırmak için maliyetleri düşürmek zorundayız” demagojisine sarılan kapitalistler, işçileri, “Ya koşullarımızı kabul edersiniz ya da fabrikaları işçi maliyetlerinin ucuz olduğu ülkelere taşırız” tehdidiyle teslim almaya çalışıyor. Kimi zaman da, “Burada maliyet çok yüksek, fabrikayı kapatmak zorundayız” demagojisiyle işçileri sokağa atıyor; ardından işletmeyi Asya, Latin Amerika, Kuzey Afrika ülkelerine taşıyorlar.

Panasonic tekelinin Almanya’daki fabrikasında çalışan işçiler de böylesi bir saldırıyla karşı karşıya bulunuyorlar. Almanya’nın Esslingen kentinde kurulu bulunan fabrikasını, “Burada maliyetler çok yüksek” diyerek kapatma kararı alan Panasonic tekeli, 600 işçiyi sokağa atmaya hazırlanıyor.

Fabrikada, yıllar önce Lorenz adı altında, ardından Nokia, 12 yıldır ise Panasonic olarak televizyon tüpü üretilmektedir. Her isim değişikliği, işçilerin bir kısmının işten atılmasına ve kalan işçiler üzerinde baskının yoğunlaşmasına neden olmuş. Kâr ettiği halde fabrikanın kapanacağı kesinleştiğinden bu yana işçiler değişik eylemlerle seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Panasonic işçileri bugüne kadar; Münih, Japon Konsolosluğu, Frankfurt Borsası önünde, Esslingen ve Stutgart şehir merkezinde yürüyüş ve mitingler gerçekleştirdiler. Panasonic işçileri eylemlere sorunlarını dile getiren pankart ve dövizleriyle katıldılar. Yanısıra dört aya yakın bir süredir kar kış demeden kendi olanaklarıyla fabrika önüne kurdukları çadırda 24 saat bekleyerek direniyorlar.

Aylardır devam eden eylemleri görmezden gelen, ya da sorunu Panasonic tekeli cephesinden kamuoyu gündemine taşıyan medya, işçi sınıfına olan düşmanlığını bu vesileyle bir kez daha gösterdi. Ancak işçiler, “biz hakkımız olanı istiyoruz bunun için sonuna kadar mücadele edeceğiz ve bu temelde yirmi kişiyle açlık grevine başlıyoruz” kararını açıkladıkları zaman eylemlerini gündeme sokabildiler.

İşçiler, Panasonic patronunun azgın saldırısına karşı kararlılıkla direniyorlar. Yine de bu çatışmadan zaferle çıkabilmeleri için güçlü bir sınıf dayanışması hayati önemdedir.

--------------------------------------------------------------------------------------

Guatemala’da sağlık emekçileri grevde

Toplumsal hareketlerin giderek ivme kazandığı Latin Amerika ülkelerinden Guatemala’da, ülkenin en büyük hastanelerinde hizmet veren sağlık emekçileri greve çıktı. Hastanelere gerekli malzemeyi sağlamayan hükümetin sorunu çözmesini talep eden emekçiler, sadece acil servisleri açık tutuyorlar.

Gerici Guatemala rejimi, hastaneleri tıbbi malzeme ve ilaçtan yoksun bırakarak, adeta hastaların ölümü veya sakat kalmasına davetiye çıkarıyor. Hükümetin bu pervasız politikasına tepki gösteren emekçiler, soruna net bir çözüm üretilmesini istediler. Rejime öfkelenen sağlık emekçileri, hükümet çözüm üretene kadar iş bırakma eylemlerine devam edeceklerini bildirdiler.

Hastane çalışanları, hastaların kendi imkanlarıyla ilaç almak ve laboratuvar incelemeleri için özel kliniklere para ödemek zorunda bırakıldıklarını ifade ediyor. Bu uygulama ile hükümet, özel hastane sahiplerinin kasalarını doldurmak için emekçileri soyuyor.

Grevlerin büyük hastanelerin çoğuna yayılması ve sorunun çözümü için emekçilerin gösterdiği kararlılık, kısa süre içinde gerici hükümet üzerinde etkili oldu. Nitekim koyuyla ilgili bir açıklama yapan sağlık bakanı, olayların büyümemesi için uygun bir çözüm bulmaya çalışacaklarını ve iş bırakma eyleminin ülke çapına yayılmasının önüne geçeceklerini öne sürdü. Soruna çözüm üretilmesi konusunda ısrarlı olan emekçiler ise, vaat değil somut adım istiyorlar.

--------------------------------------------------------------------------------------

Yunanistan işçi sınıfından öğrenci gençliğin dayanışma talebine olumlu yanıt

---------------------------------------------------------------

Eğitimin özelleştirilmesinin önünü açacak yasa çıkarma girişiminde bulunan Yunan hükümeti, öğrenci gençlikle eğitim emekçilerinin kararlı direnişi üzerine geri adım atarak, sözkonusu saldırıyı ertelemek zorunda kalmıştı. Ancak ertelemeyi yeterli bulmayan gençlik ve eğitim emekçileri, “mücadeleye devam” kararı almışlardı. Alınan karara uygun olarak gençlik üniversite işgallerini sürdürüyor.

Sermayenin saldırılarına karşı direnen öğrencilerin kurduğu Okullararası Öğrenci Koordinasyonu, hafta içinde, işçi sınıfı ile kamu emekçileri sendika konfederasyonlarına çağrıda bulunarak, işgallerle dayanışmayı yükseltmek amacıyla genel grev ilan edilmesini talep etti.

İşçi Sendikaları Konfederasyonu GSEE ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu ADEDY, çağrıya olumlu yanıt verdi. GSEE, ülke genelinde 3 saatlik işbırakma eylemi yaptı. ADEDY de aynı gün 24 saatlik genel grev ilan etti. Grev nedeniyle toplu ulaşım aksarken bankalar, belediyeler ve birçok özel işyerlerinde hizmet durduruldu. Her iki konfederasyondan yapılan açıklamada, sermayenin saldırılarına karşı mücadele eden öğrencilerin parasız, demokratik eğitim talebinin esasen tüm emekçilerin talebi olduğu, dolayısıyla öğrencilerle dayanışma içinde olunacağı vurgulandı.

Üniversite gençliğine destek veren Mücadeleci İşçi Cephesi (PAME) adına yapılan açıklamada ise, “Ekmeğimizden, boğazımızdan keserek çocuklarımızı okutmaya çalışıyoruz. Hükümetin planladığı yeni yasa, öncelikle sömürünün artırılması anlamına geliyor. Eğitim sorunu işçi ve emekçilerin sorunudur. İşçilerle öğrencilerin ortak mücadelesi yükselecektir” ifadesi yer aldı.

Grevin ardından binlerce işçi ve öğrenci Atina’da ortak bir gösteri düzenledi. Propilya Meydanı’nda toplanan binlerce öğrenci ve işçi, parasız demokratik eğitim sloganlarıyla meclise yürüyerek, sermaye hükümetini bir kez daha uyardı.

İşçi sınıfı ile öğrenci gençliğin dayanışmasından korkan sermaye hükümetinin Eğitim Bakanı Marietta Yannaku, “tasarıda bazı değişikliklere gidileceğini” belirterek, öğrencilerin işgallere son vermesini istedi. Öğrenci gençlik ise, bakanın ciddi bir değişiklikten söz etmediğini belirterek, “boykot ve işgallere devam kararı”nı değiştirmedi.