1 Temmuz 2006 Sayı: 2006/25
  Kızıl Bayrak'tan
   Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...
  Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...
  İETT otobüs zammı geri alınsın!
  İğneden ipliğe her şey zamlanıyor... Sermaye faturayı emekçilere kesiyor!
  DTP 1. Kongresi… Seçim gündemli bir samimiyet sınavı!
  Devşirme yeni bir “sol” parti kuruluyor
Şeker özelleştirmeleri ertelendi...
HAS Alüminyum’da eylemli süreç devam ediyor
Direnişlerden
Bahçelievler Belediyesi işyeri temsilcisi Şenol Karakullukçu ile TİS süreci üzerine konuştuk...
10 Haziran tarihli BMİS Genel Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin gösterdikleri…
  Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I - Yüksel Akkaya
  “Zeytin Dalı”: Ölü doğmuş politikanın aydınlattığı gerçekler
  ÖDP’nin “Bir arada yaşamı savunalım” kampanyası üzerine
  Halkevleri temsilcisi İlknur Birol ile sınıfın mücadelesi ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  “Uygar batı”nın ikiyüzlülüğü!
  Sömürge valisinden suç itirafı: “Irak’ta durum vahim!”
  Engellemelere rağmen Küba BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçildi...
  Dünyadan...
  Sivas katliamının 13. yılında: Yine semahlar dönülüyor, yine türküler söyleniyor!
  Trabzon’da yeni bir linç girişimi daha...
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -V-
M. Can Yüce .
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali’ni birlikte örgütleyelim!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmek...

Oyunun parçası değil mücadelenin öznesi olmak!

KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul 23 Haziran tarihinde KESK Danışma Kurulu’nun aldığı kararları açıklamak üzere basın açıklaması düzenledi. Toplantı Eğitim-Sen’in yetkiyi kaybetmesinden sonra KESK’in fiili-meşru mücadele hattı temelinde bir program oluşturması noktasında önemliydi. KESK yeniden toparlanmak için gerekli olan iradeyi göstermedi. Yaşanan tıkanıklığı dışındakilere yıkarak sorumluluktan sıyrılmaya çalıştı. Eğitim-Sen’in yetkiyi kaybetmesinin ardından yaşanan suskunluk sendika bürokrasisinin yönelimini gösteriyor. Ve bu yönelim Tombul’un basın açıklamasıyla resmiyet kazanmış oldu.

Sorumluluktan ve özeleştiriden kaçmak

KESK bugün kuruluşunun öngünlerinde ortaya çıkardığı devrimci dinamizmden uzaklaşmıştır. Kısır bir döngü içinde debelenmektedir. Tabanla bağları zayıflamış, işyerleri üzerinden eylem örgütleyemez duruma düşmüştür. Bu nedenle sonucu önden belli, görev savmacı basın açıklamalarına dayalı bir tepki örgütüne dönüşmüştür. Emekçilerle bağı zayıfladıkça göstermelik basın açıklamaları gündeme gelmiştir. Devletin öngördüğü alanlarda yapılan sınırlı-güdük eylemler temel eylem biçimi halini almıştır. Mücadele deneyimleri göstermiştir ki, iş bırakmalar, grevler, işyeri işgalleri taban örgütlülüklerinin sağlam olduğu ya da emekçilerin sorunlarına yabancılaşmadığı yerlerde mümkün olmaktadır.

KESK ise her geçen gün emekçilerden uzağa düşmektedir. Bugün KESK’te hakim olan edilgenlik içinde çözülme halidir. Ancak bu kendiliğinden yaşanan bir süreç ya da tersine KESK’in iradesine rağmen ortaya çıkmış bir durum değildir. KESK kendini temize çıkarmak için her ne kadar genel sendikal krizden, devletin faşizan uygulamalarından, şoven dalgadan medet umsa da, sonuçtan birinci elden sorumludur. Yapması gereken bu sorumluluğu kabul etmek ve kamu emekçileri hareketinin yeniden yapılandırılmasının önünü açmaktır. Ancak biz biliyoruz ki, kuruluşunda itibaren KESK’in başına çöreklenerek şu veya bu biçimde bundan nemalananlar (ister kendi siyasi partilerinin arka bahçeleri olarak kullanarak, ister başka bir biçimde) bunu kendiliğinden yapmayacaktır. KESK içinde fiili mücadele hattını yeşertmeye dönük eleştiri, saflaştırma, müdahale ancak öncü kamu emekçilerinin iradesiyle gerçekleştirilebilir.

Toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye çevirmek

İ. Hakkı Tombul yaptığı açıklamada her zamanki gibi sorunun kaynaklarını bir kenara bırakarak konfederasyon olarak geçen sene mutabakat metnine koydukları şerhten dolayı ne denli haklı olduklarının altını çizdi. Ancak hükümet 2005 toplu görüşmelerinde mutabakata vardığı maddeleri nasıl uygulamıyorsa, 2004 yılında da benzer bir biçimde davranmış, altına imza attığı maddeleri uygulamaya koymamıştır. 2005 yılında KESK’in yapması gereken bir önceki görüşmelerin takipçisi olmak, uygulanmadığı sürece masaya oturmamak, toplu görüşmeleri bu anlamda teşhir etmek iken KESK bir kez daha masaya oturmayı tercih etmiştir.

Buna rağmen Tombul, sanki yeni bir şeymiş gibi, “Bütün bunlar göstermektedir ki 4688 sayılı yasa çerçevesinde gerçekleştirilen toplu görüşmeler, hiçbir bağlayıcılığı olmayan bir tiyatro oyununa dönüşmüştür” ifadelerini rahatlıkla kullanabilmektedir. Ancak bunu Eğitim-Sen yetkiyi kaybettikten, masada KESK’in gücü büyük ölçüde yok olduktan sonra bu denli açık söyleyebilmektedir. Ardından “Ekonomik ve sosyal taleplerimizin karşılanması ve insanca yaşanacak bir ücret için toplu görüşme değil, toplu sözleşme yapmak istiyoruz. Toplu sözleşme yapmamızın önünde herhangi bir yasal engel yoktur” cümleleriyle devam ediyor. Tombul hala yasal engellerden bahsetmektedir. Bugün toplu sözleşme yapmanın önündeki en önemli engel KESK’in toplu sözleşme talebini sakıza dönüştürmüş olmasıdır, emekçiler nezdinde elde edilebilir değil, propagandatif bir talebe indirgemiş olmasıdır. Bu yanıyla asıl engel KESK yönetiminin yöneliminin kendisidir.

Ne yapılmalı?

Bu olumsuz tabloya rağmen halihazırda açıklanmış bir eylem takvimi bulunmaktadır. 14 Temmuz’da başlayacak takvim, hazırlıkları şimdiden başlayacak Kasım-Aralık ayında gerçekleştirilecek iş bırakmaları da kapsamaktadır. Eylem takvimi taban örgütlülükleri oluşturma noktasında kullanılmalıdır. İş bırakma üzerine yapılan ‘şimdiden’ vurgusu ete-kemiğe büründürülmelidir. Sendika şubelerine bu noktada basınç uygulanmalı, sendikanın tüm olanakları sonuna kadar kullanılmalıdır. Bunun ön koşulu ise devrimci, öncü kamu emekçilerinin bu sürece en etkin biçimde müdahale etmesidir.

Buna ek olarak, KESK içinde belirleyici olan Eğitim-Sen Tüzük Kurultayı Kasım ayında gerçekleştirilecek. “Kapitalist küreselleşme, emek süreci ve sendikalar; Toplumsal sorunlara yönelik politikalar; Ekonomik, özlük ve mesleki sorunlara yönelik politikalar; Sendikal örgütlenme ve örgütlenme stratejisinin oluşturulması; Örgütsel işleyiş ve emek örgütleri ile ilişkiler” başlıkları etrafında sürdürülecek tartışmaların etkin bir tarafı olmak, fiili-meşru mücadele hattını sendikanın geneline yaygınlaştırmak öncü kamu emekçilerinin görevidir.

Halihazırda kimi illerde çalışmalara başlanmıştır. Bu çalışmaların yaygınlaştırılması, geniş kamu emekçilerine maledilmesi gerekmektedir. Unutmayalım ki, yaşanan erozyona rağmen KESK fiili-meşru-militan mücadelenin yaratılması için gerekli olan dinamikleri hala içinde barındırmaktadır.

--------------------------------------------------------------------------------------

Türkiye’de sendika bürokrasisi gerçeği

Geçtiğimiz hafta basına “Bir Türkiye gerçeği” olarak yansıyan rezalet Türkiye’de sendika bürokrasisinin halini ve bu bürokrasinin yarattığı çürümeyi ortaya koymuştur. Bu rezalet Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) her yıl düzenli olarak organize ettiği çalışma konferansı sırasında ayyuka çıkmıştır. Masraflarının sendikalar tarafından karşılandığı bu toplantıya gözlemci olarak çağrılan Kamu-Sen, Memur-Sen ve özellikle de KESK’in sendika temsilcileri toplantıdan ziyade bir turistik gezi yapmak için Cenevre’ye hücum etmiştir.

Çalışma Konferansı’na 180’e yakın ülkeden hükümet, işçi ve patron temsilcileri katıldı. Türkiye ise bu toplantıya 106’sı resmi, geri kalanı gayri resmi olmak üzere 150 kişiyle çıkarma yaptı. Türkiye’den sonra toplantıya en fazla temsilci gönderen ikinci ülke, 80 kişiyle Senegal oldu. Gözlemciler ve basın mensupları toplantı salonunda Türkiye’den gelen katılımcılardan diğer ülke katılımcılarına yer bile kalmadığını açıkladı. Asıl rezalet ise bu geziye Türkiye işçi sınıfını temsilen katılan bürokratların çoğunun sadece turistik amaçlı gelmelerinin anlaşılmasıyla ortaya çıktı. Dil bilmeyen bu sendika bürokratları toplantıda canları sıkılınca çareyi Cenevre sokaklarında gezmekte bulmuşlar, toplu halde gezen 25-30 civarındaki sendika bürokratı önce İsviçre polisi tarafından eylemci sanılmış, fakat daha sonra olayın bir turistik gezi olduğu anlaşılmış. Sendika bürokratları olayın üzerine “görgü, bilgi artsın diye bu kadar yüksek bir katılım gerçekleştirildi” açıklamasıyla örtmeye çalıştılar. Fakat bu komik açıklama skandalın üzerini örtemedi.

Bu olay Türkiye’de sendika bürokrasisinin geldiği noktayı gözler önüne sermektedir. Kamu emekçilerinin haklarının savunulmasında kullanılması gereken kaynaklar sendika bürokratları tarafından çalışma konferansı kılıfı altında turistik gezi için kullanılmıştır. Toplantıya katılım için giden çoğu kişinin dil bilmemesi, toplantıya katılmayarak İsviçre sokaklarında gezmesi bunu ortaya koymaktadır.

Toplantıya katılan örgütlerden Kamu-Sen, Memur-Sen, Türk-İş vb.’nin bugün geldiği nokta artık bilinmektedir, sergiledikleri tutumda şaşıracak bir şey yok. Asıl olarak bu olay vesilesiyle KESK’in geldiği yere bakmak önemlidir. 1990’ların başında kamu emekçilerinin ilerici kesimlerinin biraraya gelmesi ile yaklaşık on yıllık aktif bir mücadele sonucunda oluşturulan KESK’te günümüzde sendika bürokrasisinin sebep olduğu büyük bir yozlaşma gözlemlenmektedir. Zaman içinde sendika bürokrasisinin karar alma sürecindeki rolü giderek büyümüştür. KESK platformu içindeki kamu emekçileri giderek karar alma süreçlerinden dışlanmıştır. Bürokrasinin hakimiyetinin artmasıyla beraber, bağlı sendikalar ve KESK yönetimlerinde grupçuluklar ve adam kayırma artmaya başlamıştır. Yönetimler bir çıkar merkezi haline gelmişlerdir. Turistik gezi olayı da bunu ortaya koymaktadır. Kamu emekçilerini karar alma süreçlerinden dışlayan zihniyet, sınıf mücadelesi için kullanılması gereken kaynakları da kendine aktarmakta ve çarçur etmektedir.

Son olayın da gözler önüne serdiği gibi, KESK sendika bürokratları tarafından büyük bir çürümenin ve yozlaşmanın merkezi haline getirilmiştir. Sendika bürokratlarının amacı burayı bir çiftlik haline getirmektir. Öncü kamu emekçilerine düşen görev bu sendika bürokratlarının egemenliğini tasfiye etmektir. KESK’e bağlı kamu emekçileri ise seslerini duyurmak ve karar alma süreçlerinde rol almak için aktif bir şekilde mücadele etmelidirler.