1 Temmuz 2006 Sayı: 2006/25
  Kızıl Bayrak'tan
   Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...
  Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...
  İETT otobüs zammı geri alınsın!
  İğneden ipliğe her şey zamlanıyor... Sermaye faturayı emekçilere kesiyor!
  DTP 1. Kongresi… Seçim gündemli bir samimiyet sınavı!
  Devşirme yeni bir “sol” parti kuruluyor
Şeker özelleştirmeleri ertelendi...
HAS Alüminyum’da eylemli süreç devam ediyor
Direnişlerden
Bahçelievler Belediyesi işyeri temsilcisi Şenol Karakullukçu ile TİS süreci üzerine konuştuk...
10 Haziran tarihli BMİS Genel Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin gösterdikleri…
  Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I - Yüksel Akkaya
  “Zeytin Dalı”: Ölü doğmuş politikanın aydınlattığı gerçekler
  ÖDP’nin “Bir arada yaşamı savunalım” kampanyası üzerine
  Halkevleri temsilcisi İlknur Birol ile sınıfın mücadelesi ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  “Uygar batı”nın ikiyüzlülüğü!
  Sömürge valisinden suç itirafı: “Irak’ta durum vahim!”
  Engellemelere rağmen Küba BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçildi...
  Dünyadan...
  Sivas katliamının 13. yılında: Yine semahlar dönülüyor, yine türküler söyleniyor!
  Trabzon’da yeni bir linç girişimi daha...
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -V-
M. Can Yüce .
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali’ni birlikte örgütleyelim!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...

Çözümsüz sorunlarının faturasını işçi ve emekçilere ödetiyorlar

Sermaye iktidarı ekonomideki kötüye gidişin önünü kesmek için çeşitli müdahale girişimleri içerisinde. Başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve ilgili bütün bakanlar ekonomideki dalgalanmanın abartıldığını, serbest piyasa ekonomisinde bu tür hareketlenmelerin normal olduğunu söylüyorlar. Fakat bir taraftan da mevcut gidişatın sermaye sınıfına zarar vermesini önleyecek, bütün yükü olduğu gibi işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye yarayacak önlemler almaktan da geri durmuyorlar.

Bir süre önce Merkez Bankası faiz oranlarını bir miktar arttırarak ilk müdahaleyi yapmıştı. Bunun pek işe yaramadığı, sıcak para kaçışının sürdüğü görülünce Merkez Bankası bu kez döviz fiyatlarını aşağı çekmek için müdahale etti. Ancak bunun da yetmediği anlaşılınca hükümet apar topar yeni kararlar alarak açıkladı. Dış kaynaklı sıcak paradan alınan yüzde 20 oranındaki stopaj vergisi sıfırlandı. Yurtiçi yatırımcılardan alınan stopaj ise 5 puan aşağı çekildi.

Ancak bunlar da pek fayda etmeyince Merkez Bankası daha aktif bir şekilde piyasalara müdahaleye girişti. Hem yeniden faiz artırımına giderek hem de yoğun şekilde döviz satıp yeni borçlanma ihaleleri düzenleyerek dalgalanmaları belli bir düzeyin altına çekmeye çalıştı.

Bütün bunlardan sonra nihayet döviz fiyatları belli bir düzeyin altına gerileyip borsa yükselmeye başlayınca sermaye kesimindeki herkes hükümetin ve Merkez Bankası’nın müdahalelerinin başarısını kutlamaya başladı. Piyasaların düzeldiği, ekonominin ateşinin düşürüldüğü yorumları yapılır oldu.

Ancak her zaman olduğu gibi burada da büyük bir yanıltmaca söz konusu. Son 10 gündür gündeme getirilen politikalarla söz konusu çalkalanmayı yaratan sorunların hiçbiri çözülmüş değil. Gerek hükümetin, gerekse Merkez Bankası’nın ortaya koyduğu önlemlerin nerdeyse tek amacı, çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye’yi terkeden sıcak parayı yeniden ülkeye çekmekti. Bunun için stopaj vergisi sıfırlanarak, faiz oranları arttırılarak, uluslararası spekülatörlerin ve “yerli” yağmacıların önündeki bütün engeller kaldırılıp atıldı. Eskisine göre çok daha cazip vurgun imkanları yaratıldı.

Nitekim uluslararası spekülatörler hala da tam anlamıyla ikna edilebilmiş değil. Bütün bu vurgun imkanlarına rağmen sıcak para girişinde henüz bir artıştan söz edilemiyor. Bir hafta önceye göre tek farklılık dövize yatırım yapan vurguncuların buradan istediklerini elde ettikleri için dönüp bu kez borsaya girmeleri. Döviz fiyatları sabitlendi, borsa yükseldi yaygarası daha çok bu gelişmeye dayanıyor.

Birer başarı ve kararlılık öyküsü olarak anlatılan tüm bu müdahale politikalarının işçi ve emekçilere maliyeti ise çok büyük. Döviz fiyatlarının artışı zaten işçi ve emekçileri vurdu, onları yüzde 30 dolayında yoksullaştırdı. Merkez Bankası’nın döviz fiyatlarını düşürmek için yüksek faizlerle yeni borçlanma ihaleleri düzenlemesi ise ayrı bir fatura demek. Çünkü bu yüzden hazinenin borç ve faiz yükü artacak. Hazinenin borç ve faiz yükünün artması ise işçi ve emekçilerden alınacak vergilerin yükseltilmesi demek, sosyal harcamalara ayrılan üç kuruşun daha da kısılması demek.

Uluslararası spekülatörlerden alınan stopajın kaldırılması ise herhangi bir açıklama gerektirmiyor. Bu sayede vurguncular vergi yükünden tamamen kurtarılmış oluyor. Onlardan vergi alınmamasının yarattığı açık elbette ki gene işçi ve emekçiler tarafından ödenecek vergilerle kapatılıyor. Böylece sermaye ile işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki vergi adaletsizliği her türlü ölçünün de üzerine çıkmış oluyor.

Alınan önlemlerin gündeme getirilen politikaların ekonominin derdine derman olmayacağı çok geçmeden bir kez daha anlaşılacaktır. Günü kurtarmaya dönük iğreti çözümler de çok geçmeden iflas edecektir. Kalıcı biçimde çözülemeyen sorunlar bir süre sonra daha da ağırlaşmış bir biçimde yeniden gündeme gelecektir.

Bütün bunlar sermayenin işçi ve emekçilere acı ilaçlardan, döne döne ödettirilen kriz faturalarından, sömürü ve vurgunların yükünden başka verecek bir şeyi olmadığını en somut biçimde bir kere daha göstermektedir. Gerçekten de kapitalist sistem işçi ve emekçilerin yaşadığı yoksulluk, işsizlik, kölece çalışma koşulları ve ağır sömürü gibi sorunları çözme niyet ve yeteneğinden yoksundur. Bu sorunların bir parça olsun hafifletilebilmesi bile işçi ve emekçilerin kararlılıkla yürütecekleri dişe diş bir mücadeleye bağlıdır. Tümüyle yokedilmeleri ise ancak onlara kaynaklık eden kapitalist sistemin tarihin çöplüğüne atılması, sosyalizm bayrağının göndere çekilmesi ile mümkündür.