1 Temmuz 2006 Sayı: 2006/25
  Kızıl Bayrak'tan
   Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İran ziyareti...
  Hükümetin ve Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale çabaları...
  İETT otobüs zammı geri alınsın!
  İğneden ipliğe her şey zamlanıyor... Sermaye faturayı emekçilere kesiyor!
  DTP 1. Kongresi… Seçim gündemli bir samimiyet sınavı!
  Devşirme yeni bir “sol” parti kuruluyor
Şeker özelleştirmeleri ertelendi...
HAS Alüminyum’da eylemli süreç devam ediyor
Direnişlerden
Bahçelievler Belediyesi işyeri temsilcisi Şenol Karakullukçu ile TİS süreci üzerine konuştuk...
10 Haziran tarihli BMİS Genel Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin gösterdikleri…
 Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I -Yüksel Akkaya
  “Zeytin Dalı”: Ölü doğmuş politikanın aydınlattığı gerçekler
  ÖDP’nin “Bir arada yaşamı savunalım” kampanyası üzerine
  Halkevleri temsilcisi İlknur Birol ile sınıfın mücadelesi ve örgütlenmesinin önündeki engeller üzerine konuştuk...
  “Uygar batı”nın ikiyüzlülüğü!
  Sömürge valisinden suç itirafı: “Irak’ta durum vahim!”
  Engellemelere rağmen Küba BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğine seçildi...
  Dünyadan...
  Sivas katliamının 13. yılında: Yine semahlar dönülüyor, yine türküler söyleniyor!
  Trabzon’da yeni bir linç girişimi daha...
  Ulus devlet üzerine kısa notlar -V-
M. Can Yüce .
  Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı Mamak 3. Kültür-Sanat Festivali’ni birlikte örgütleyelim!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kapitalist hayata karşı koyuştan teslimiyete, teslimiyetten nereye? - I -

Yüksel Akkaya

Bugün, işçi sınıfı hareketinin içine girdiği “çıkmazı” anlamak için düne bakıp, ordan dersler çıkarmak gerekmektedir. Dün, basit bir tarih olmayıp, işçi sınıfının “kandan ve ateşten” oluşan tarihinin, direnişten ihanete uzanan bir hikayesidir de. Bu nedenle, bu hikayeden deneyim adına dersler çıkarmak gerekmektedir: Yapılması ve yapılmaması gereken şeyler için.

I -Lanetli 15. yüzyıl: Kapitalizmin eşiği ve fabrikalara zincirlemeye direniş

15. yüzyılın sonuyla 16 yüzyılın başı, halkın mülksüzleştirilerek, topraktan uzaklaştırılarak “özgür” proletaryaya dönüştürülmeye başlandığı bir zaman dilimidir. Yüzyıllardır alışageldikleri bir hayat tarzından birdenbire kopan/kopartılan bu insanlar, kapitalist hayat ve çalışma tarzının gerektirdiği disipline aynı hızla uyum sağlayamadı, bir tepki olarak, kitleler halinde “dilenci”, “hırsız” ve “serseri” oldular. Bu durum, doğmakta olan kapitalizmin yasalarına aykırı idi. Ya imalathanelere/fabrikalara zincirlenmiş ücretli “özgür” köle olacaktılar ya da kentleri terkedeceklerdi. İki seçeneğin dışına çıkarak, “dilenci”, “hırsız” ve “serseri” olanlara karşı ise düzen en kanlı ve acımasız yasalarını uygulayacaktı. Kısacası, bu lanetli çağ, “ya çalış ya da yok ol” felsefesinin hayata geçirildiği kan ve ateşle yazılmış bir tarihten ibaret bir çağ idi. Bugün F tipi olarak işçi sınıfının militan savunucularına dayatılan cezalar ve mahpusluklar, dün de bugünkü işçi sınıfının atalarına daha ağır bir şekilde uygulanmıştı. Yaşı ve sağlığı itibari ile çalışabilecek olup da çalışmayanlara, “dilenci”, “serseri” ve “hırsız” oldukları gerekçesi ile VIII. Henry’nin imparatorluğunda, 16. yüzyılın ilk yarısında dayak ve hapis cezası veriliyor; bunlar bir arabanın arkasına bağlanıp, bedenlerinden kan akıncaya kadar kamçılanıyordu. Sonra da, doğduklara yere ya da son üç yıldır durdukları yere dönmeye ve “çalışmaya başlamaya” yemin ettiriliyordu. “Serserilik” nedeni ile ikinci kez tutuklananların kamçılanmaları yenileniyor, bir simge, işaret olarak da bir kulağının yarısı kesiliyordu. “Serserilik”te inat için üçüncü kez tutuklanana ise artık yaşam hakkı tanınmıyor, “azılı bir cani ve kamu düşmanı olarak” idam ediliyordu. Kapitalist uygarlığın kökenindeki bu “insani” tutumlar bu kadar değildi. Çalışmak istemeyen bir kimse, kendisini tembel ve aylak bir kimse olarak ihbar edene kölelik etmeye mahkum ediliyordu. Bu “çağdaş” kölenin efendisi, onu ekmek, su, bulamaç ile beslerken, iş ne kadar pis ve iğrenç olursa olsun, dönemin yasalarına göre, kamçı ve zincir zoruyla çalıştırmak hakkına sahipti. Eğer bu köle 15 gün süreyle ortalıktan kaybolursa, yaşam boyu köleliğe mahkum edilecek ve alnı ya da sırtı İngilizce köle anlamına gelen “slave” sözcüğünün ilk harfi olan “S” ile damgalanacaktı. Üç kez kaçan ya da efendisine karşı harekete kalkışan köleyi ise bekleyen idam idi. Bu kapitalist toplumun oluşturulması ve çalışma koşullarının oturtulması için yapılan vahşet, tarihin tanık olduğu en büyük zalimlik ve zulümlerden biridir. Kapitalizmin tarihi bu kan ve ateşten ibaret tarihtir.*

II. Kapitalist zalimin zulmüne daha “uygar” tepki: Ludist hareket

Yukarıda dile getirilen bu zalim tarihe, elbette ki “özgür” proleterler sessiz kalmamıştır. Pek çok münafık, modernist, uygarlıkçı solcu, kapitalizmin yukarıda dile getirilen uygulamalarına karşı çıkan Ludist hareketi, kapitalizme karşı bir isyan olarak algılamak yerine, hurafelerden ibaret bir sol resmi tarih yaratarak, onları makine kırıcı, tarihin çarkını tersine çeviren “başıbozuklar” olarak ilan etti. Bu tutumu ile, 15. ve 16. yüzyılda, kapitalizmin doğuş eşiğinde, yeni hayat tarzına uyum sağlamak adına “özgür” insanlara yapılan ve insanlık tarihinin işlenmiş en büyük suçlarından biri olan uygulamalara karşı çıkanları nerdeyse “hain” ve “gerici” ilan etti. Bildikleri, ne yazık ki, bilmediklerinden daha fazla değildi. Zira, bir hapishaneden farkı olmayan çalışma hayatına ve özgürlüklerini kısıtlayan, boş ve de hoş zamanını elinden alan yeni yaşam biçimine direnen bu asi çocuklar, kapitalistlerin yaptığı gibi, insana değil, onların üretim araçlarına ve ürettikleri ürünlere “zulmettiler”. Kuşkusuz, her iki davranıştan en “uygar” olanı Ludistlerinki, en kaba, vahşi ve acımasız olanı insana işkenceyi ve yaşamı ortadan kaldırmayı reva ve yasal hak gören kapitalistinki idi. Ol sebeple, Ludist hareket basit, uygarlık dışı, ilerlemeye direnen bir hareket değil, tam tersine ekonomik, sosyal ve politik bir harekettir.

Çünkü;

Bir: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, çalışma ilişkilerinin en sert, en çatışmacı eylem biçimidir, pazarlık şeklidir.

İki: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, döneminin en güçlü “örgütlü” hareketidir. Bu “örgütlülük” İngiliz sendikacılığının temellerini oluşturur.

Üç: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, döneminin en sert toplu pazarlık biçimidir.

Dört: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, döneminin en iyi sonuç alan grevidir.

Beş: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, burjuvazinin en çok korktuğu işçi hareketidir, “mevzuat dışı, özgür ve haklı” bir başkaldırıdır, işçilerin hakları kadar kişiliği ve özgürlüğünü de gözetir. Bu nedenle, kapitalizmin kurallarına, yasalarına karşı büyük bir başkaldırıdır.

Altı: Ludist hareket, basit bir makine kırıcılığı hareketi olmayıp, bugünkü işbirlikçi, korporatist, panoptik sendikacılığın tam karşıtı, formel olmayan, ama emekçilere güven ve cesaret veren büyük bir “sendikacılık” hareketidir.**

Tüm bu nedenlerle, ludist hareketi proletaryanın ilkel bir tepki biçimi olarak görmemek gerekir. 19.yy’ın ilk yarısına kadar kapitalizm kurumsallaşmış tüm ilişkilerine ve sonuçlarına, özgürlük adına bir başkaldırı olan bu daha “uygar” isyan, ne yazık ki, daha barbarca ve kapitalizmin “uygarlığına” yakışır bir şekilde bastırılmıştır. 1816 yılında bir kez ve bilmedikleri bir şekilde son kez başkaldırırken çok anlamlı bir istekle yola çıktılar: “Ya ekmek ya da kan”! “Uygar” kapitalistler ekmek vermek yerine Ludistler’in kanını istediler ve aldılar. Aslında işçi sınıfının bu büyük muharebede, öndersiz, pusulasız çıktığı kavgada yenilmesi kaçınılmazdı. Zira karşısında daha güçlü, ideolojik olarak donanmış ve rotasını çizmiş bir “kapitalist hareket” vardı. Bu güçlü kapitalist hareket, ludist hareketin toplumsal temellerini ortadan kaldırsa da proletaryanın kendinde bir sınıftan kendisi için bir sınıfa doğru geçişinin önüne geçememiştir. Ancak, Ludist hareketten önemli dersler çıkararak önlemini almış; işçi sınıfının bir kez daha kendisini böylesine reddeden başkaldırısına izin vermemiştir. Ne yazık ki, işçi sınıfı, Ludist hareketin kapitalizme ve dayattığı hayat tarzına karşı bu görkemli başkaldırıdan gerekli dersleri çıkaramamıştır. Adeta Ludist hareketten kaçınmıştır. Bu tutum da, kapitalizmin vahşetine çağrı olmuş ve onun Ludist hareketten duyduğu korku ve öfkenin şiddetini, izleyen yüzyıllarda da bir birikim bir deneyim olarak hayata geçirmesini kolaylaştırmıştır. Bu nedenle, Ludist hareketin korkusunu üzerinden atan kapitalistler büyük bir güven ile işçi sınıfına yasal sınırlar içinde kalmak koşulu ile “mevzuat içi sendikacılığı ve işçi hareketini” bir rüşvet olarak önermiştir, bu kabul ise işçi sınıfına ve hareketine ihanetten başka bir şey olmamıştır. İzleyen bölümler bunun hikayesinin anlatılacağı bölümlerdir. Ne yazık ki “araştırmacılar”/araştırmamacılar bu kabulün sonuçlarını bugün “sendikal kriz” olarak ifade etmektedirler!...

Ludist hareket, kapitalizmin dile getirilen vahşetine, insanlık dışı tutumuna işçi sınıfının “uygarlık” içinde kalarak, kapitalizme karşı büyük bir başkaldırısıdır, kendisi için sınıf olmada pusulasız çıktığı bir yolda el yordamı ile attığı büyük bir adım olup, bir “geçiş aşaması” değildir. Tersine, Ludist hareket, vahşice ortadan kaldırılarak, işçi sınıfının kendisi için sınıf olma yolunda attığı bu devasa adımın yokedilmesi ile, işçi hareketinin kesintiye uğratıldığı ve saptırıldığı bir uğraktır. Bu özelliği nedeni ile de hem bugün hem yarın için çok büyük ders ve deneyimler içermektedir.

Ne hazindir ki, kapitalistlerin bu büyük “işçi soykırımına” yönelik olarak sosyalistlerin tutumu genelde yanlış olmuştur. Sosyalistler, genellikle, kapitalizmin bu vahşice dayattığı hayat tarzı ve çalışma koşullarına karşı çıkan bu görkemli ama bir o kadar da “uygar” işçi hareketini anlayamamış, kaba Marksizm’e sığınarak, onları makine kırıcısı ve dolayısı ile tarihi geriye çevirmek isteyen ilkel “işçiler” olarak kabul etmiş ve tarihinden silmiştir. Şimdi, kapitalistlerin büyük bir korku ile andıkları bu “uygar” işçi hareketini bir kez daha hatırlamanın zamanıdır. Bir kez daha sermayenin resmi tarihi dışında Ludist harekete bakmanın zamanıdır. Zira, işçi sınıfının şimdi “modern” sendikalara ve “modern” işçi hareketine değil, “ilkel” Ludist örgütlenmeye ve hareketine ihtiyacı vardır.

(Haftaya, kapitalist düzen içine çekilmenin hikayesinde buluşmak üzere...)


* Bu kısa hikaye, K. Marx’ın kapitalizmi anlamaya ve açıklamaya çalışan devasa yapıtı Kapital’in 1. cildinin 28. bölümünden aktarılmıştır. Meraklısı bölümün tamamını okuyarak daha fazla bilgi sahibi olabilir.

** Ludist hareket üzerine tartışmalar için bakınız http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=3046