13 Mayıs 2006 Sayı: 2006/18 (18)
  Kızıl Bayrak'tan
   Çözümsüzlük, istikrarsızlık, bunalım içinde kısırdöngü!
  Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır konuşması üzerine...
  Şemdinli davası: İçeriye çekidüzen verme operasyonu!
  Sosyal yıkım yasasına Çankaya rötarı
  ATO Raporu üzerine; Yoksulluk ve açlık kader değildir, değiştirmek elimizdedir.
  ABD işbirlikçilerinin utanç verici taşeronluk misyonu
Beytepe'de jandarma terörüne karşı kitlesel öğrenci eylemi
"Toplumla Mücadele Yasası"na karşıyız!
Has Alüminyum Direnişi sürüyor!
OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı ile röportaj; Kadınlar mücadele ile özgürleşecek
  Gençlik Kurultayı'ndan Gençlik Kampı'na: Özgürlük ve gelecek için yürüyoruz / (Orta sayfa)
  2006 1 Mayıs'ı ve gençliğe düşen görevler
  1 Mayıs'tan aldığımız güçle birleşik bir gençlik kurultayı için yürüyoruz!
  6 Mayıs anmalarından : Denizler mücadelemizde yaşıyor!
  "Silahların zoru"na boyun eğmeyen Filistin halkı "açlık zoru"nun da üstesinden gelecektir.
  Bolivya'da petrol ve doğalgaz kaynakları kamulaştırıldı
  Savaş suçlusu Tony Blair'in koltuğu sallanıyor
  Enerjide özelleştirme; Yağma programına tüm hızıyla devam!
  20. İTÜ Şenliği çizgi halini almış zorbaca tehditlerin gölgesinde geçti
  HÖC'den saldırılara ilişkin açıklama
  Birlik çabaları / M. Can Yüce
  1 Mayıs ve "Uzun Dalga" / Ergin Yıldızoğlu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Kürt milliyetçi hareketinin bu saldırılarına karşı çıkmayan hiç bir kişi veya örgüt, ‘sol içi şiddet'e karşı olduğunu iddia edemez!”

HÖC'den saldırılara ilişkin açıklama

Kürt Milliyetçi Hareketi Devrimcilere Saldırıyor!

Kürt milliyetçi hareketi, aylardır kendilerine yapılan çağrılara ve uyarılara kulaklarını tıkayarak, devrimcilere karşı saldırılarını tırmandırmaktadır. Sadece son bir hafta içinde HÖC'lülere karşı dört ayrı saldırı düzenlenmiş, iki demokratik kurum basılmıştır.

Saldırı ve tehditler uzun süredir sürmekteydi, gerek Haklar ve Özgürlükler Cephesi olarak biz, gerekse de Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, saldırıların durdurulması için her düzeyde durmaksızın çaba harcadık. Ancak saldırılar durmak bir yana, 1 Mayıs'tan itibaren tırmanarak devam etmiş ve bu açıklama zorunlu hale gelmiştir.

Saldırılar, ve neyi amaçladıkları, Kürt ve Türk halkı tarafından, tüm devrimci, demokratik kesimler tarafından açıkça bilinmelidir. Bilinmelidir ki, kimse habersiz ya da duyarsız kalmasın. Bilinmelidir ki, herkes ona göre tavrını belirlesin.

1) Beş Günde Dört Saldırı; Saldırı Kararı Merkezidir!

Saldırı 1: 1 Mayıs günü saat 16.30 civarı. Gençlik Federasyonu'ndan bir öğrenciye Taksim Tünel hattında son durakta saldırıldı. Saldıranlar tanınıyor; İstanbul Üniversitesi'nden üç YÖGEH'li. Gençlik Federasyonu'ndan arkadaşa siyaseti sorulur ve arkadaş “evet” deyince, ellerindeki demir sopalarla vururlar. Gençlik Federasyonlu öğrenci, tünelde tramvayın işlediği demir raylar üzerine düşürülür.

Saldırı 2: Aynı gün, saat 16.00 civarı. Yer: Eminönü. Gençlik Federasyonu'ndan bir öğrenci ve onunla birlikte 1 Mayıs'a katılan iki kişiye saldırılıyor. “Siz HÖC'lü müsünüz?” diye soruyor ve cevap beklemeden saldırıyorlar.

Saldırı 3: Ertesi gün, 2 Mayıs. Saat 14.00 civarı. Devrimcilerin faaliyet yürüttüğü İstanbul Üniversitesi Halkbilim Kulübüne baskın düzenlendi. Aralarında Kürtçe konuşan 15 kişilik grup, ellerindeki demir sopalarla kulübe baskın yapıp, orada bulunanlara saldırıyor, Kulübü dağıtıyorlar.

Saldırı 4: 5 Mayıs. Saat 21.30 civarı. 1 Mayıs Mahallesi'ndeki Anadolu Temel Haklar Derneği, “Biji serok Apo” sloganlarıyla içeriye giren yüzleri maskeli, ellerinde kalaslar ve silahlar bulunan yaklaşık 15 kişi tarafından basıldı. Bir yandan saldırırken, bir yandan da “bir dahakine öldürmeye geleceğiz...” diye tehditler yağdırıyor, dernek üyelerimizin kafasına silah dayıyorlar.

Dört saldırıda da birçok arkadaşımız kalas, demir çubuk, yumruk darbeleriyle yaralanmıştır.

2) Yüzleri maskeli saldırdılar. Ancak maske düştü!

Saldırganların kimlikleri konusunda hiçbir şüpheye yer yoktur. Hiçbir belirsizlik yoktur. Gençlik örgütlenmesi üyelerine saldıranlar, bizzat saldırıya uğrayanlar tarafından teşhis edilmişlerdir. YÖGEH içinde örgütlü Kürt milliyetçileridir.

Fakat, maske asıl olarak, Anadolu Temel Haklar Derneği'ni bastıklarında düşmüştür. Mecazi anlamda değil, gerçek anlamda düşmüştür maskeleri. Dernek üyelerinin direnmesiyle ortaya çıkan boğuşma sırasında saldırganlardan birinin maskesi düşmüş ve onun dernek üyelerinin hiç de yabancısı olmadığı biri olduğu görülmüştür. Maskesi düşen, dernektekilerin tanıdığı biriydi: DEHAP (ve sonra DTP) gençlik kollarından tanıyorlardı onu. Dernek üyesi bir arkadaşımızın maskesi düşene hitaben “Ben seni tanıyorum, seni DTP'de gördüm, sen Gençlik sorumlususun.” demesi üzerine hızla toparlanıp çıkmışlardır dernekten.

3) Kürt Milliyetçi Hareketin Devrimcilere Saldırı Bilançosu:

Hatırlanacağı gibi, Kürt milliyetçi hareket 9 Ocak 2005'te Gazi-Nurtepe ve Alibeyköy'de devrimcilere saldırmış, Haklar ve Özgürlükler Cephesi'nin önerisiyle kurulan bir komisyon bu saldırıları incelemiş, solun bir çok kesiminin katıldığı bu tartışmalarda saldırı mahkum edilmiş ve DEHAP bu saldırının siyasi sorumluluğunu üstlenmişti.

Fakat bugün artık açıkça ortadadır ki, samimi bir özeleştiri yapılmamış, sadece o gün teşhir olmalarının sonucunda, “özeleştiriyi” ve “Sol içi komisyon” çalışmasını saldırgan politikalarının üstünü örtmek için kullanmışlardır. Bu özeleştirinin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, aynı Gazi'deki, Nurtepe'deki “gerekçeler” ileri sürülerek saldırılar sürdürülmüştür. (Hemen burada belirtmeliyiz ki, aşağıda sıralayacaklarımız sadece son iki yıllık saldırılarından bir kesittir. Değilse, herkesin çok iyi bildiği gibi, Kürt milliyetçi hareketinin sola, devrimcilere saldırısının bilançosu, birkaç sayfalık bir bildiriye sığmayacak kadar uzundur.)

Saldırganlığın kendini yeniden gösterdiği yer bu kez Diyarbakır oldu.

- 20 Ekim 2005, 25 Ekim 2005, 24 Kasım 2005 ve 6 Aralık 2005'te, BAGEH üyeleri, Gençlik Federasyonu üyesi öğrencilere defalarca saldırdılar.

PKK, Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu, defalarca “saldırıların durdurulması” çağrısı yapmış, çözüm için YÖGEH'le, DTP ile görüşmeler gerçekleştirmiş, ama saldırılar durmadığı gibi, Türkiye solunun farklı kesimlerini de içine alacak şekilde genişlemiştir.

- 1 Ocak 2006'da, Lavrion Mülteci kampında PKK'liler, Cephe taraftarlarına saldırdı.

- 6 Mart 2006; Diyarbakır'da TKP'li bir öğrenciye BAGEH'liler tarafından bıçak çekildi ve burada çalışma yapmayacaksınız diye tehdit edildi. Aynı günler içinde Maslak'ta, Avcılar'da TKP'lilerin faaliyetlerine yine BAGEH'liler tarafından müdahale edildi.

-22 Mart 2006; YÖGEH'liler İstanbul Üniversitesi'nde Ekim Gençliği'nden öğrencilere saldırdılar. Ekim Gençliği dergileri yırtıldı.

Saldırıların senaryosu hep aynıdır.

Birincisi; “önderliklerine, değerlerine saldırıldığını” iddia etmekte, ikincisi, saldırıların “tabanlarının kendiliğinden tepkisi” olduğunu iddia etmektedirler.

Bir: “önderliklerine, değerlerine hakaret edildiğine” dair iddialarınızı ispat edin denilmiş, ve hiçbir saldırıda buna ilişkin tek bir kelime kanıt gösterememişlerdir. Çünkü yoktur böyle bir şey. İki: Saldırılarının “merkezi” olmadığı, her seferinde bizzat saldırıya katılanların kimlikleri ve saldırıların gelişimi tarafından yalanlanmış olup, kimsenin ne dün, ne de bugün inanmadığı ve inanmayacağı bir sorumluluktan kaçıştır.

4) Niye Saldırıyorlar?

Saldıranların KİM olduğu belli olduğuna göre, burada cevaplanması gereken NİYE saldırdıklarıdır.

Son dört saldırıda gerekçe olarak “siz bize 1 Mayıs'ta saldırdınız” gerekçesi gösterilmiştir.

Birincisi; 1 Mayıs'ta HÖC'ün DTP ve YÖGEH'lilere karşı bir saldırı tutumu olmamıştır. Bir DTP'linin bir HÖC'lüye küfürü üzerine bir arbede yaşanmış, alandaki tüm HÖC sorumluları ve kortej görevlileri arbedeyi durdurmak üzere müdahale etmişler ve durdurmuşlardır.

İkincisi, eğer saldırıların öncesi olmasaydı, bu gerekçe belki ciddiye alınabilirdi ki o durumda da mesele oturulup konuşulurdu. Ama besbelli ki mesele 1 Mayıs'taki olay değildir. Kürt milliyetçi hareketi gerekçe arıyor. Bu herhangi bir gösterideki bir gerginlik de olabilir, dergide yayınlanmış bir satır da. Onu da bulamazlarsa, Diyarbakır'da olduğu gibi asla kanıtlanamayan ve kanıtlanamayacak olan yalan iddialarda bulunulur.

Bunlar saldırıların bahanesidir.

Kürt milliyetçi hareketi, devrimcileri sindirmek ve kendine tabi kılmak istiyor.

Söylenenler açıktır; birine diyor ki, derginde şu tür yazılar yazmayacaksın, birine diyor ki, şu ismi, şu imzayı kullanamazsın, bir başkasına diyor ki, şu şu şehirlerde çalışma yapamazsın.... Bu dayatmalar, saldırıların amacını da ifade ediyor zaten.

Türkiye solunun devrimci eleştirilerini susturmak, tüm sol grupları kendi politikalarına tabi kılmak istiyor. Saldırılar, PKK'ye ve onun politikalarına yedeklenmeyi kabul etmeyenleredir.

Evet biz PKK önderliğindeki hareketi sınıfsal ve ideolojik olarak “Kürt milliyetçisi” bir hareket olarak değerlendiriyoruz; bu politik bir belirlemedir. Kürt milliyetçi hareketinin stratejisini, politikalarını, eylem tarzını eleştiriyoruz. Eleştirmeye devam edeceğiz. Devrime doğru atılan her adımı destekler, emperyalizmle, oligarşiyle uzlaşmaya doğru atılan her adımı mahkum ederiz. Bu bizim Marksist-Leninist çizgimizin gereğidir.

Eğer bu saldırılarıyla devrimci eleştirinin teşhirinden kurtulmayı, devrimcileri sindirmeyi umuyorlarsa, kendilerine şunu tekrar belirtmek isteriz: Yanılıyorsunuz. Bunu başaramazsınız.

DEVRİMCİLER baskıyla, saldırılarla SİNDİRİLEMEZ.

Diyarbakır'daki saldırılarda, son olarak 1 Mayıs mahallesindeki baskında “bir dahakine öldürmekten” sözediyorsunuz. Öldürür müsünüz? Öldürün. Hiç yapmadığınız bir şey değildir. Tarihinize bakın, omuzlarınızda yüzlerce devrimcinin, yurtseverin kanını dökmenin sorumluluğu var. Daha onların hesabını vermemişken, “bir dahakine öldürmeye geleceğiz” diyerek, tarihinize yeni cinayetler mi ekleyeceksiniz?

Ancak düşüncelerine güvenmeyenler, bu yöntemlere başvururlar. Biz düşüncelerimize güveniyoruz. Bunun için korkmuyoruz.

Devrimcilerin düşüncelerini “zorla”, “baskıyla” değiştirmeyi düşünenler, bu düşünceler karşısında aciz kalanlardır. Böyle bir acizliği kendilerine yakıştırıyorlarsa, saldırmaya devam edebilirler.

Hotzotla, silahlanıp, maskeler takıp demokratik dernekleri basmakla, kafalara silah dayamakla, meydanlarda HÖC'lü avına çıkmakla devrimcileri sindirebileceğini düşünecek kadar devrimcileri tanımıyor olamaz hiç kimse. Kürt milliyetçi hareket de iyi bilir ki, HÖC'lüler, bu yöntemlerin katbekat fazlasıyla karşı karşıya oldular onyıllardır. Düşüncelerimizden vazgeçtiğimizi tarih yazmadı.

Baskınlar, çevirmeler... “Öldürürüz” tehditleri... Sonra öldürmeler, sonra misillemeler... Geçmişte “sol içi şiddet” böyle gelişmiştir. Ve sol içi şiddet tarihinin en kalın dosyasının sahibi de Kürt milliyetçi harekettir. Biz geçmişte olduğu gibi, bugün de bu yöntemi seçmeyeceğiz. Bize saldırı halka saldırıdır. Saldırıları halka götüreceğiz. Şimdi yaptığımız da budur. Kürt milliyetçi hareket, saldırılarının izahını halka yapacaktır.

5) Hangi koşullarda neyi tartışmak, neyle uğraşmak zorunda kalıyoruz?

Oligarşi, yeni Terörle Mücadele Yasası'yla, sınıra asker yığınağıyla, linç saldırılarıyla, ipini çözdüğü sivil faşist örgütlenmelerin saldırılarıyla, halklarımızın mücadelesini sindirmek için adeta halkımıza karşı yeni bir savaş açmış durumdadır. Ve işte bu ortamda, devrimciler, bir başka cepheden daha kendilerine yönelen saldırılarla yüzyüzedirler.

Derneklerimizde, kurumlarımızda resmi ve sivil faşistlerin saldırılarının yanında, bir de Kürt milliyetçilerinin saldırılarına karşı mı önlem alacağız? Devrimcileri böyle bir soruyu sormak zorunda bırakmak, bu saldırı politikasındaki yanlışlığı, çarpıklığı yeterince ortaya koymaktadır.

Tabloya bakın; geçen hafta İTÜ'de düzenlenen şenlikler sırasında YÖGEH'liler devrimcilere saldırıya hazırlanırken, faşistler de devrimcilere saldırıya hazırlanıyordu.

Böyle bir ortamda, devrimcilere karşı adeta kampanya halinde saldırıya geçmek, açık bir sorumsuzluk ve aymazlıktır. Ve böyle bir ortamda saldırıların sadece ve sadece oligarşiye hizmet ettiği açıktır.

6) Kürt milliyetçi hareketinin bu saldırılarına karşı çıkmayan hiç bir kişi veya örgüt, “sol içi şiddet”e karşı olduğunu iddia edemez!

Başta da belirttiğimiz gibi, Kürt milliyetçi hareketin devrimcilere karşı saldırısı adeta kesintisiz bir şekilde sürmekte ve giderek hem daha geniş kesimlere yönelmekte, hem de boyutları yükselmektedir.

Bu süre içinde solun çeşitli kesimlerinin tavrı da ne yazık ki tam bir sorumsuzluk tavrı olmuştur. Saldırılardan şu veya bu şekilde bilgi sahibi olmalarına karşın, seyredilmiştir. Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu'nun çözüm çabalarına destek verilmemiştir. Küçük hesaplar, grupçu kaygılar, “sol içi şiddet” konusunda bugüne kadar söyleyegeldikleri sözleri unutturmuştur onlara.

Kenarda duranlar, “bana dokunmayan bin yaşasın” felsefesini politika haline getirenler, bu sorumluluğa ortaktır. Kimse küçük hesaplar yapmasın. Küçük hesaplarla bugün sol içi şiddetin karşısında durmayanların yarın bu konuda söyleyecek sözü olamaz.

Ülkemizin koşullarını, sınıflar mücadelesi açısından nasıl bir dönemde olduğumuzu kısaca özetledik. Hiç kuşku yok ki, bu koşullarda solun gündemi “sol içi şiddet” olmamalıdır. Ancak bu somut durum karşısında bu bir niyetten öteye geçmiyor. Fakat şunu söylüyoruz: Eğer sol içi şiddetle uğraşacaksak, bu, sol içi şiddeti solun ahlakında ve bilincinde kesin bir biçimde mahkum etmek ve solun tarihinden silmek için olmalıdır.

Bütün sola çağrımızdır; sol içi şiddet konusunda geçmiş, bugün her yönüyle tartışılmalıdır. Konferans, Kurultay veya başka bir biçimde, solun “sol içi şiddet” tarihi tüm boyutlarıyla ortaya serilmelidir. Bu sorunu tartışmaktan kaçmanın sonu yoktur. Bu kaçış, sadece işte şimdi yaşadığımız gibi, sol içi şiddetin yeni örneklerine açık kapı bırakmaktadır. Sol bu sorunun ve bu konuda kendi tarihinin üzerine korkmadan gidebilmelidir.

Eğer sol içi şiddet, halkın sola karşı güvensizliğinde, çekimserliğinde en önemli etkenlerden biriyse, solun inandırıcılığını, adalet anlayışını ve gelecekte kuracağı iktidara güveni zayıflatan bir etkense -ki öyle olduğu tartışmasızdır bizce- o zaman kimsenin bu öneriye hayır demek için tutarlı, samimi bir gerekçesi olamaz.

Bu kuşkusuz belli bir zamana yayılacak bir öneridir. Fakat “sol içi şiddet”in şu anda çok daha acil ve yakıcı ve tahrip edici bir biçimiyle karşı karşıyayız. Sol içi şiddete karşı olmakta, ciddi, sorumlu ve tutarlı olanlar, ciddiyetlerini, sorumluluklarını ve tutarlılıklarını şimdi bu somut durumda göstermek durumundadırlar.

7) DTP saldırıları durdurmalıdır!

Özeleştiri yapılmalı ve halka hesap verilmelidir!

Kürt milliyetçi hareketi, saldırıları derhal ve koşulsuz durdurmalıdır.

Devrimcilere saldırı “meşru savunma” gibi bir gerekçeyle izah edilemez. Kürt milliyetçi hareketine devrimci hareketten yönelen bir saldırı mı var ki, “meşru savunma”dan sözedilebilsin?

Değerlerine hakaret edildiği, küfredildiği, saldırıldığı vb. gerekçeler yalandır. Defalarca ispata davet ettik, komisyonlar önünde ispat fırsatı verdik, bu gerekçeler tek kelime ile bile ispat edilememiştir. Herşeyimiz, tüm pratiğimiz, eylemlerimiz ve yayınlarımız ortadadır.

“Biz yapmadık... kitlemiz tahrik oldu... falan birim yaptı, onlar şuraya bağlı...” gerekçeleriyle solun karşısına çıkılamaz. Saldırıların tarihleri, saatleri, biçimleri ortadadır. Sol içi şiddet, bu tür oyunları, manevraları kaldıramayacak kadar ciddi ve vahim bir sorundur. Bizim karşımızdaki muhatap DTP'dir. İster Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu'na, ister solun daha geniş kesimlerinin katılacağı bir başka platforma gelmeli ve daha yakın geçmişte DEHAP olarak altına imza koydukları ilkeleri ve kuralları uygulamalıdır.

Saldırıları sürdürmenin oligarşiye hizmet ve her türlü provokasyona zemin hazırlamak olduğu açıktır. Saldırıyı durdurmayan DTP ve saldırıların durdurulması için sorumluluk üstlenmeyenler, gelişen ve gelişebilecek olumsuzlukların da sorumlusu olacaklardır.

DTP sorumluluğu üstlenmeli ve gereğini yapmalıdır.

Gereğini yapmak, halklarımıza bu saldırıların hesabını vermektir. YÖGEH ve DTP özeleştiri yapmak zorundadır. “Yaparım yanıma kar kalır” anlayışının solda yeri olamaz. Buna izin vermeyiz.

Haklar ve Özgürlükler Cephesi

10 Mayıs 2006

-------------------------------------------------------------------------------

AÜ'de coşkulu alternatif öğrenci şenliği

Sermaye defol, üniversiteler bizimdir!

Bu yıl Anadolu Üniversitesi rektörlüğünün gerçekleştirmiş olduğu içi boş şenliğine karşı üniversite öğrencileri olarak 5 Mayıs günü alternatif bir şenlik örgütledik. Şenlikler başlamadan önce biraraya gelen ve şenliklere nasıl müdahale edeceğini tartışan politik gençlik grupları alternatif şenliklerin örgütlenmesi gerektiği karara bağlandı ve bu çerçevede çalışmalara başlandı. Teknik sorunlardan kaynaklı etkili bir çağrı yapılamamasına ve alternatif şenliğin gerçekleşeceği gün hava şartlarından kaynaklı ses sisteminin kurulamamasına rağmen başarılı ve coşkulu bir alternatif öğrenci şenliği gerçekleştirildi.

Şenlik çerçevesinde üniversitelerdeki faşist saldırıları, Kürt halkına yönelik katliamları teşhir eden, cezaevlerindeki tecridi anlatan ve 6 Mayıs'ta katledilen devrimci önderlerin fotoğraflarından oluşan bir pano hazırlandı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın fotoğraflarından oluşan kokartlar hazırlanarak dağıtımı yapıldı. Ses sisteminin hava muhalefeti nedeniyle kurulamamasından dolayı alternatif şenlik, rektörlük şenliklerinin bulunduğu alanda yapılan kısa bir açılış konuşmasıyla ve 6 Mayıs'ta katledilen devrimci önderler şahsında tüm devrim şehitleri adına yapılan 1 dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından üniversite öğrencilerinden oluşan müzik grubu sahnede yerini aldı. Bulunduğumuz alanın dar olması nedeniyle alternatif şenlik, rektörlük şenliklerinin gerçekleştirildiği alanın yakınında bir yere taşınarak burada devam ettirildi.

Geniş bir alana geçilmesiyle birlikte “Alternatif Öğrenci Şenliğine Hoşgeldiniz” yazılı pankartımızı da alternatif şenliği gerçekleştireceğimiz alana astık. Öğrencilerden oluşan müzik grubu bir süre burada da söylediği türkülerle, marşlarla ve halaylarla programına devam etti. İki arkadaşımızın okuduğu şiirlerin ardından Başka Tiyatro ekibinin hazırlamış olduğu üniversitelerdeki faşist saldırıları anlatan tiyatro oyunu oynandı. İstanbul'dan gelen Grup Yel ses sistemi olmamasına rağmen sahneye çıkarak söylediği türkülerle ve yaptığı konuşmalarla alternatif şenliğimize destek verdi. Başka Ritim Grubu bir gösteri gerçekleştirdi. Karadenizli arkadaşlar gerçekleştirdikleri horon gösterisiyle etkinliğimizi renklendirdiler. Horonlar çevredekiler tarafından da büyük ilgi gördü. Başka Müzik Topluluğu sahnede yeralan bir başka grup oldu. Etkinliğin sonunda kısa bir semah gösterisi yapıldı. Alternatif şenlik “Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”, “Ferman devletin üniversiteler bizimdir!”, “YÖK kalkacak polis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!” sloganlarıyla bitirildi.

DGH, DPG, Ekim Gençliği, EHP Gençliği, Gençlik Derneği, SGD'nin örgütlediği alternatif öğrenci şenliği tüm eksikliklerine, hava muhalefetine, Eğitim-Sen Şube Başkanı'yla düşündüğümüz söyleşinin gerçekleşememesine rağmen çevrede bulunan öğrenciler tarafından yoğun ilgi gördü.

Sonuç olarak AÜ'de başarılı ve coşkulu bir alternatif öğrenci şenliği gerçekleştirdik. Sermayenin üniversitelerdeki saldırılarını bu kadar yoğunlaştırdığı, faşist saldırıların artarak devam ettiği, ülke genelinde devletin yeni katliamlara imza attığı, cezaevlerinde devrimci tutsakların tecrit altında tutulmaya çalışıldığı, Kürt halkına yönelik imha ve inkarın sürdüğü, işçi-emekçiler ve öğrenci gençliğin hak arama mücadelesinin devlet terörüyle bastırılmaya çalışıldığı günümüzde tüm bu saldırılara, üniversitelerimizin sermaye tarafından işgal edilmesine ve biz gençliği geleceksizliğe mahkum etmek isteyenlere karşı alternatif şenliğimizi örgütledik. Üniversite yönetiminin içini boşaltmaya çalıştığı öğrenci şenliklerinin asıl sahiplerinin biz öğrenciler olduğunu, bundan sonra da üniversitelerimize ve şenliklerimize sahip çıkacağımızı dosta ve düşmana göstermiş olduk. Bu yıl gerçekleştirdiğimiz alternatif öğrenci şenliğini eksiklerimizden ve hatalarımızdan dersler çıkararak bundan sonraki yıllarda da gelenekselleştirerek sürdürmeyi düşünüyoruz.

Ekim Gençliği/Eskişehir