13 Mayıs 2006 Sayı: 2006/18 (18)
  Kızıl Bayrak'tan
   Çözümsüzlük, istikrarsızlık, bunalım içinde kısırdöngü!
  Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır konuşması üzerine...
  Şemdinli davası: İçeriye çekidüzen verme operasyonu!
  Sosyal yıkım yasasına Çankaya rötarı
  ATO Raporu üzerine; Yoksulluk ve açlık kader değildir, değiştirmek elimizdedir.
  ABD işbirlikçilerinin utanç verici taşeronluk misyonu
Beytepe'de jandarma terörüne karşı kitlesel öğrenci eylemi
"Toplumla Mücadele Yasası"na karşıyız!
Has Alüminyum Direnişi sürüyor!
OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı ile röportaj; Kadınlar mücadele ile özgürleşecek
  Gençlik Kurultayı'ndan Gençlik Kampı'na: Özgürlük ve gelecek için yürüyoruz / (Orta sayfa)
  2006 1 Mayıs'ı ve gençliğe düşen görevler
  1 Mayıs'tan aldığımız güçle birleşik bir gençlik kurultayı için yürüyoruz!
  6 Mayıs anmalarından : Denizler mücadelemizde yaşıyor!
  "Silahların zoru"na boyun eğmeyen Filistin halkı "açlık zoru"nun da üstesinden gelecektir.
  Bolivya'da petrol ve doğalgaz kaynakları kamulaştırıldı
  Savaş suçlusu Tony Blair'in koltuğu sallanıyor
  Enerjide özelleştirme; Yağma programına tüm hızıyla devam!
  20. İTÜ Şenliği çizgi halini almış zorbaca tehditlerin gölgesinde geçti
  HÖC'den saldırılara ilişkin açıklama
  Birlik çabaları / M. Can Yüce
  1 Mayıs ve "Uzun Dalga" / Ergin Yıldızoğlu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Stratejik Vizyon Belgesi”: “ABD ve Türkiye nükleer bir tehdide karşı ortak mücadele edecek”!

ABD işbirlikçilerinin utanç verici taşeronluk misyonu!

Geçtiğimiz hafta Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT/ECO) Zirvesi'ne katılan Tayyip Erdoğan, yine zirve için Bakü'ye gelen İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'la basına kapalı kısa bir görüşme yaptı. Görüşmeye dair bir açıklama yapılmasa da, içeriği önceden biliniyordu. Zira görüşmenin içeriği bir yana biçimi bile Washington-Tel Aviv direktifleri doğrultusunda belirlenmişti.

Onur kırıcı müdahaleleri sineye çekiyorlar

Türk burjuvazisinin Ankara'daki siyasi temsilcilerine Washington-Tel Aviv merkezli kaba müdahaleler sık sık gündeme gelmeye başladı. Özellikle Türkiye ile Suriye, Filistin, İran gibi, emperyalist-siyonist güçlerin düşman bellediği bölge ülkeleri arasındaki her görüşme, Washington-Tel Aviv icazetine tabi kılınmak isteniyor. ABD ile İsrail rejimlerinin kaba küstahlığı biliniyor. Ankara'daki sermaye temsilcilerinin bu onur kırıcı müdahaleleri sineye çekmeleri ise utanç vericidir.

Başbakan'ın Bakü ziyareti öncesinde ABD-İsrail kaynaklı “resmi olmayan” açıklamalarda, “bu temasa sıcak bakmıyoruz”, “Erdoğan'ın Ahmedinecad'la biraraya gelmesini istemiyoruz”, “illa alacaksa, Erdoğan-Ahmedinecad görüşmesi üst düzey formatında olmasın” türünden direktifler verilmeye başlandı. Bu kaba emirlere tepki göstermek bir yana, sermaye iktidarı temsilcileri bu direktiflere uygun pozisyon alma telaşına düştüler. Nitekim Türk Dışişleri kaynakları “Bizim randevu talebimiz yok. İran tarafından da böyle bir talep gelmiş değil. Ama Erdoğan ve Ahmedinecad Bakü'de toplantı marjında ikili görüşme yapabilir…” açıklaması yaparak, ABD-İsrail ikilisine olan sadakatini dile getirmek ihtiyacı duydu.

Bu bilgilerin basına yansıması nedeniyle de, konuyla ilgili açıklama yapan bakanlık sözcüsü Namık Tan, “Biz hiçbir ülkenin telkinine ve tavsiyesine göre ziyaretimizi programlamayız. Biz gerekli görürsek her türlü ziyareti yaparız, herkesle de görüşürüz” deme ikiyüzlülüğünü sergiledi.

Erdoğan-Ahmedinecad “ayaküstü” görüştü

Ankara'daki işbirlikçi takımının ABD-İsrail direktiflerine uyarak geliştirdiği formüle göre Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı ile “ayaküstü” bir görüşme yaptı. Washington-Tel Aviv tarafından çizilen çerçeveye uyan Erdoğan, emperyalist-siyonist güçlerin İran'ı hedef alan tehditlerini Ahmedinecad'a aracısız iletmenin ötesine gidemedi.

“Büyük Ortadoğu Projesi'nde ABD ile vizyonumuz ortaktır. Bu proje çerçevesinde müttefikimiz ABD ile ortak çalışıyoruz” mealindeki açıklamaların Ankara'daki işbirlikçiler tarafından gerekli gereksiz tekrarlandığını biliyoruz. Bu durumda Erdoğan'ın üstlendiği uğursuz misyon gereği -resmen böyle açıklanmasa bile- Ahmedinecad'a, “Nükleer enerji hakkınız, ancak buna ulaşmanız için ABD'nin tüm taleplerini kabul etmeniz gerekiyor. Eğer kabul etmezseniz, Irak'ın başına gelenler sizin için de kaçınılmaz olacaktır. Biz bunu istemeyiz, ama uluslararası toplumla ortak hareket etmek zorundayız…” türünden telkinlerde bulunduğu biliniyor.

İran Cumhurbaşkanı ise, nükleer programlarıyla ilgili olarak, “Bu başarının İslam dünyasını yüksek düzeyli bilim ve teknolojiler alanında daha da ileriye götürmede öncülük edeceğine inanıyoruz” dedi. Ahmedinecad, “Dost ve kardeş ülke liderleriyle birlikte yeraldığımız EİT zirvesinde bir kere daha dile getirmek isterim ki, dünyadaki zorba güçlerin bize karşı yönelttiği asılsız suçlamalar bizim ilerleme ve gelişme yolunda devam etmemize engel olamaz”diyerek, zirveye katılan ülke liderlerinden destek istedi.

Ali Laricani'de benzer telkinlerle karşılaştı

Bir süre önce Ankara'ya gelme teşebbüsü, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın ziyaretinden dolayı boşa düşen İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri, baş nükleer müzakereci Ali Laricani, MGK Genel Sekreteri Yiğit Alpogan'ın davetlisi olarak 8 Mayıs'ta Ankara'ya geldi. Bu ziyareti de yakından denetleyen Bush yönetimi, aynı günlerde Ankara'ya bir heyet göndererek, Laricani'nin görüşmelerini adım adım izlemeye aldı.

Öte yandan Laricani'nin Ankara'da temaslarda bulunduğu saatlerde açıklama yapan ABD'nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) nezdindeki daimi temsilcisi Greg Schulte, İran yönetiminin, nükleer faaliyetleriyle ilgili endişelerini açıklayan ülkeleri “bölmeye” çalıştığını iddia etti.

Ankara'da MGK Genel Sekreteri, Dışişleri Bakanı ve Başbakanla görüşmelerde bulunan Laricani, tüm görüşmelerde benzer telkinlere muhatap oldu. Görüşmenin içeriğine dair ABD'ye güvence veren Abdullah Gül'ün dersini iyi çalıştığı görüldü. Gül Laricani'ye, “Irak sürecini yakından bilen bölge ülkesi olarak çok kaygılıyız. İp çok gerildi, koptuktan sonra yakınmayın. Öncelikle Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nu (UAEK) ikna edin. İsrail söyleminizi değiştirin, uluslararası camiadaki imajınıza zarar veriyor. Diplomatik çözüm için ilk adımı siz atın, çıkış yolunu siz açın. Sinir harbine girerseniz kaybedersiniz. Rusya ve Çin'e güvenmeyin, ilerde tavır değiştirirlerse, BM'den karar çıkabilir…” telkinlerinde bulundu. Laricani ile 45 dakika süren bir görüşme yapan Tayyip Erdoğan da Gül'ün telkinlerini tekrarlamakla yetindi.

Laricani'nin, “ABD PKK'yi destekliyor, ileride Türkiye'nin de nükleer programına engel olacak” türünden mesajları ise etkili olmadı. Laricani “Kendimizi karşı tarafa anlatmamız konusunda bize çok yardımınız dokunabilir” diyerek, üstü örtülü arabuluculuk talebinde de bulundu ama somut bir karşılık alamadı. Belli ki işbirlikçi takımı bu konuda Washington'dan icazet alamamış. Dahası Ankara'daki Amerikancılar, misyonlarının arabuluculuk değil, taşeronluk olduğunun da bilincindedirler.

“Stratejik Vizyon Belgesi”

ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Türkiye ziyaretinin ardından hazırlanmaya başlayan “Stratejik Vizyon Belgesi”nin tamamlanmak üzere olduğu bildiriliyor. İki sayfadan oluşan ve her iki tarafı “siyaseten” bağlayacağı söylenen belgenin özü-özeti tek cümlede ifade ediliyor: “ABD ve Türkiye nükleer bir tehdide karşı ortak mücadele edecek!”

Bu ifade, aylardır devam eden Washington-Ankara arasındaki İran gündemli görüşme ve pazarlıkların belli bir sonuca ulaştığının göstergesidir. Nitekim Washington'da hazırlanan, Ankara'da gözden geçirildikten sonra Washington'a iade edilen iki sayfalık belgenin, Pentagon'daki savaş kurmayları tarafından da beğenildiği, yakında kamuoyuna deklare edileceği bildiriliyor. Ankara'daki Amerikan uşaklarının bu belgeye imza atması ile, İran'a bir askeri saldırı sözkonusu olduğunda Türkiye'den “çatlak ses” duymak istemeyen savaş kundakçılarının hedefine ulaştığı görülmektedir.

Sermaye sınıfı adına ülkeyi yönetenler safını belirlemiş bulunuyor: Önce ABD adına taşeronluk; bu girişimler sonuç vermediği takdirde gündeme gelecek bir saldırıda emperyalistlerin safında yer almak.

İşçi sınıfı ve emekçiler, devrimci ilerici güçler ve gerçek anti-emperyalistler de İran halklarının safında olduğunu ilan etmekle ve eylemleriyle bu iddialarının arkasında durmakla yükümlüdürler.