13 Mayıs 2006 Sayı: 2006/18 (18)
  Kızıl Bayrak'tan
   Çözümsüzlük, istikrarsızlık, bunalım içinde kısırdöngü!
  Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır konuşması üzerine...
  Şemdinli davası: İçeriye çekidüzen verme operasyonu!
  Sosyal yıkım yasasına Çankaya rötarı
  ATO Raporu üzerine; Yoksulluk ve açlık kader değildir, değiştirmek elimizdedir.
  ABD işbirlikçilerinin utanç verici taşeronluk misyonu
Beytepe'de jandarma terörüne karşı kitlesel öğrenci eylemi
"Toplumla Mücadele Yasası"na karşıyız!
Has Alüminyum Direnişi sürüyor!
OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı ile röportaj; Kadınlar mücadele ile özgürleşecek
  Gençlik Kurultayı'ndan Gençlik Kampı'na: Özgürlük ve gelecek için yürüyoruz / (Orta sayfa)
  2006 1 Mayıs'ı ve gençliğe düşen görevler
  1 Mayıs'tan aldığımız güçle birleşik bir gençlik kurultayı için yürüyoruz!
  6 Mayıs anmalarından : Denizler mücadelemizde yaşıyor!
  "Silahların zoru"na boyun eğmeyen Filistin halkı "açlık zoru"nun da üstesinden gelecektir.
  Bolivya'da petrol ve doğalgaz kaynakları kamulaştırıldı
  Savaş suçlusu Tony Blair'in koltuğu sallanıyor
  Enerjide özelleştirme; Yağma programına tüm hızıyla devam!
  20. İTÜ Şenliği çizgi halini almış zorbaca tehditlerin gölgesinde geçti
  HÖC'den saldırılara ilişkin açıklama
  Birlik çabaları / M. Can Yüce
  1 Mayıs ve "Uzun Dalga" / Ergin Yıldızoğlu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Silahların zoru”na boyun eğmeyen Filistin halkı “açlık zoru”nun da üstesinden gelecektir!

İsrail'deki ırkçı-siyonist rejim cinayet işlemeye aralıksız devam ederken, bu rejimin hamisi ABD emperyalizmi ile batılı müttefikleri de Filistin halkını açlığa mahkum ediyor. Filistin Yönetimi'ne verilen mali “yardım”ı kesmekle yetinmeyen bu gerici güç odakları, Filistin Yönetimi ile ticaret yapılmasına da engel olarak, Filistin halkını “açlık terörü”yle teslim almaya çalışıyor. Bu vahşetin gerekçesi; sandık başına giden Filistin halkının, İsrail işgaline karşı direnen bir hareketi tercih etmesidir.

Seçimleri dayatan emperyalist-siyonist güçlerdi, ama sandıktan bekledikleri sonuç çıkmayınca, Filistin halkının tepesinde açlık sopasını sallamaya başladılar. Ekonomisini çökerterek Filistin Yönetimi'ni dış yardıma muhtaç hale getiren bu gericiler, siyonist terörle amaçlarına ulaşamayınca, silahların zoruyla birlikte açlığın zorunu da devreye koydular. İsrail devleti her ay Filistin Yönetimi'ne ödemesi gereken 50 milyon dolarlık vergi gelirini gaspedip, ABD ile AB “yardım”ı kesince, Filistin Yönetimi iflasın eşiğine geldi.

Hamas hükümeti Mart ayından beri Filistin Yönetimi'nin istihdam ettiği 160 bini aşkın çalışanının maaşlarını ödeyemedi. Büyük çoğunluğu yoksulluk sınırı altında yaşayan Filistin halkının dörtte birinin bu maaşlarla geçindiği gözönüne alındığında, aç bırakma saldırısının boyutu daha iyi anlaşılır. Aynı dönemde Gazze Şeridi'nin dış dünya ile bağlantısını kesen işgalci İsrail ordusu, Gazze'ye en temel ihtiyaç maddelerinin girişini dahi engelliyor. Bu da emperyalist-siyonist güçlerin Filistin'de toplu kıyıma yol açacak bir felakete davetiye çıkardığını göstermektedir. BM'nin açıklaması da buna işaret ediyor.

Gazze Şeridi'ndeki BM Filistinli Mültecilere Yardım Kurumu (UNRWA) yetkilisi John Ging, “iki hafta önce Gazze'de insani kriz için geri sayım başladı. Şimdi, insani kriz kapımıza dayandı” dedi. Gazze'de Filistin yönetiminden para alan 55 bin kadar aileye 2 aydan bu yana maaş ödenemediğini belirten Ging, çok sayıda ailenin UNRWA merkezlerine başvurduğunu söyledi. Ging, Gazze Şeridi'ndeki devlet hastanelerinde yeni tıbbi gereçlerin olmadığına da dikkat çekti.

Batı Şeria'da da benzer sorunlar yaşanıyor. Batı Şeria'daki Nablus Hastanesi'nden sağlık görevlisi Ahmed Musallam, “Böbrek hastaları, diyaliz aletlerinin ve filtrelerin hastanemizde ve Sağlık Bakanlığı depolarında bulunmaması nedeniyle ölecekler... İhtiyacımız olan gereçleri karşılayacak paramız yok. Ve İsrail kontrol noktalarını kapattığı için bize tıbbi malzeme ulaşmıyor” dedi.

Tablo bu kadar vahimken, Arap ülkelerinden gelen mali yardım, ABD'nin bankaları tehdit etmesinden dolayı Filistin Yönetimi'ne aktarılamıyor. Siyonist canilerin en büyük destekçisi Bush yönetimi, bankaların Hamas'la işbirliği yapmaları halinde cezalandırılacağı tehdidini savuruyor.

Hamas hükümeti ise, Amerika'nın Hamas ile çalışan bankaları tehdit etmesini önlemek amacıyla, Arap Birliği'nden gelen yardımları doğrudan çalışanların hesaplarına geçirme planını gündeme getirdi. Filistinli yetkililer, Reuters haber ajansına yaptıkları açıklamada, Hamas'ın yönetimindeki Maliye Bakanlığı'nın hükümet çalışanlarının isim ve banka bilgilerini Arap Birliği'ne ilettiğini söylediler. Bu girişim de engellenmezse eğer, çalışanların maaşları Hamas hükümetinin eline geçmeden ödenmiş olacak.

Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ise, Dünya Bankası'nda Filistin Yönetimi çalışanlarına ödemelerin yapılabilmesi için özel fon oluşturulmasını önerdi.

Bu arada Almanya başbakanı Angela Merkel'le birlikte Amerikan Musevi Komitesi'nin 100. kuruluş yıldönümü toplantısına katılan Bush, burada yaptığı konuşmada, “Hamas, uluslararası toplumun İsrail'i tanıma, silahsızlanma, terörizmi reddetme ve barışa giden yolu engellemekten vazgeçme taleplerini kabul etmelidir” nakaratını tekrarladı. Merkel de, savaş çetesinin başı Bush'la aynı fikirde olduğunu söyledi.

Emperyalist-siyonist güçlerin kuşatmasıyla derinleşen mali kriz, Filistin'de siyasi ortamın da gerilmesini tetikliyor. Filistin Yönetimi çalışanları, maaşların ödenmemesi durumunda greve çıkmaya hazırlanırken, Hamas ile El Fetih militanları, son dönemde ilk defa ciddi bir silahlı çatışmaya girdiler.

Filistinli yetkililer, Gazze'de Beni Suheyla kasabasında çıkan çatışmalarda, biri Hamas, ikisi El Fetih'e mensup üç kişinin öldüğünü, çok sayıda yaralı olduğunu belirtti. Yetkililer, çatışmaların Hamas'ın, El Fetih örgütünü üç adamını kaçırmakla suçlaması üzerine başladığını bildirdi. El Fetih yetkilileri ise, örgütlerine mensup beş kişinin Hamas tarafından alıkonduğunu söyledi. Uzlaşmanın çabuk sağlanması, iki tarafın da rehineleri serbest bırakmasını getirdi.Yaşanan silahlı çatışmanın ardından Hamas hükümeti, herkese sükunet çağrısında bulundu.

Gazze'de yaşanan talihsiz olay, Filistinli hareketler arasındaki gerilimin giderek tırmandırıldığını gösteriyor. Bu çatışmaların Tel Aviv'le Washington'daki Filistin halkının cellatlarını sevindireceğine kuşku yoktur. Filistin halkının bu güçler tarafından açlık terörüyle kıskaca alındığı bir dönemde, Filistinli hareketlerin silahları birbirine değil, bu acımasız düşmanlara çevirmesi gerektiği açık bir olgudur.

-------------------------------------------------------------------------------------

İşkenceci Amerikan rejimi sanık sandalyesinde

ABD başkanı Bush liderliğindeki savaş kundakçıları, “işkenceci” suçlamasıyla sanık sandalyesine oturdu. Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceyi Önleme Komitesi önünde Bush yönetimi adına ifade veren 25 kişilik heyet, gülünç iddialar öne sürerek Beyaz Saray'daki canileri korumaya çalıştı.

Dünya çapında tutuklulara kötü muameleyi (işkenceyi) yasaklayan 22 yıllık anlaşmayı denetleyen Komite'nin Cenevre'deki toplantısı iki gün sürdü. Toplantıda ABD Dışişleri Bakanlığı hukuk danışmanı John B. Bellinger başkanlığında, Savunma, Adalet ve İç Güvenlik bakanlıkları yetkililerinden oluşan 25 kişilik bir heyet, Bush yönetimi adına hesap vermek için sanık sandalyesine oturdu.

Sanık heyetine başkanlık eden John Bellinger, tutuklulara kötü muameleyle ilgili gerçekliği olan çok az vaka bulunduğunu iddia etti. Bu yalanla yetinmeyen hukuk danışmanı, Bush yönetiminin işkencenin kökünün kurutulması konusundaki ulusal ve uluslararası hükümlülüklerinin arkasında olmayı kesinlikle taahhüt ettiğini öne sürdü. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın insan hakları yetkilisi Barry Lowenkron ise verdiği ifadede, hükümetin işkenceyi reddettiğini, ABD yasalarının da işkenceyi yasakladığını savundu. Ancak bu aynı yetkili, Bağdat'taki Ebu Garib zindanındaki vahşi işkenceleri savunamadı.

BM Komitesi ise ABD'nin, neden gizli tutukevleri kurduğunu, hangi sorgulama metodları ve ilkeleri uyguladığını, Bush yönetiminin ABD toprakları dışında yapıldığı bilinen işkence uygulamalarının sorumluluğunu üstlenip üstlenmediğini açıklamasını istedi.

Savaş çetesini “işkence karşıtı” göstermekle yükümlü kılınan 25 kişilik heyetin kaba bir riyakarlık örneği olan açıklamaları, kimse için inandırıcı bulunmadı. Zira işkence belgelerinin sadece yayımlanan kısmı bile binleri bulmuşken, gizli işkencehaneler ortaya çıkmışken, işkence uçaklarından oluşan filonun varlığı kanıtlanmışken, ikiyüzlü açıklamaların inandırıcı bulunması zaten mümkün değildir.

Öte yandan Uluslararası Af Örgütü, ortaya çıkan skandallara rağmen işgal ordularının tutuklulara yaygın şekilde işkence yapmaya devam ettiğini açıkladı. Af Örgütü ABD'ye, Ebu Garib, Guantanamo ve Afganistan'da ortaya çıkan işkence skandallarının ardından uluslararası tepkilere rağmen, tutuklulara yaygın olarak işkence yapılmasını engelleyemediği suçlamasında bulundu. Örgüt bu tespitin yer aldığı raporu, BM İşkenceyle Mücadele Komitesi'ne sundu. Raporda, ABD gözetimi altındaki tutuklulara, yaygın biçimde insanlık dışı uygulamaların yapıldığının kanıtlarla ortaya çıkmaya devam ettiği belirtildi.

Raporda belgelenen bir başka gerçek ise, Amerikan ceza ve tutukevlerinde de işkencenin yaygınlığıdır. Af Örgütü raporunda, ABD'nin işkenceye karşı BM sözleşmesini ülke içinde de ihlal ettiği yönündeki kaygılar da dile getirildi. Buna örnek olarak polisin aşırı güç kullanımı, elektro-şok silahlar ve cezaevi sisteminde kadınlara karşı kötü muameleyle cinsel taciz uygulamaları örnek gösterildi.

Kapitalizmin en iğrenç görünümlerinden biri olan işkencenin yaygın, sistematik olduğu, artık düzen kurumları tarafından bile itiraf edilmek zorunda kalıyor. Ancak bir ülkedeki mahkemeler nasıl kendi işkenceci katillerini “aklamak”la yükümlüyse, uluslararası mahkemeler de işkenceyi küreselleştiren canileri ve onların arkasındaki güç odaklarını “aklamak”la yükümlüdür. Zaten 10 “bağımsız” uzmandan oluşan İşkenceyi Önleme Komitesi'nin herhangi bir yaptırım gücü bulunmuyor. Ancak vardığı sonucu bir raporla açıklayabiliyor. Komite önünde ifade vermek için heyet gönderen savaş kundakçılarının amacı, bu platformu kullanarak demagoji yapmaktan ibarettir.

İşkenceci katillerin gerek ulusal, gerekse uluslararası mahkemelerde yargılanması için elbette gerekli çaba sarfedilmelidir. İşkence vahşetinin tümüyle ortadan kaldırılması için ise, barbarlıkla özdeşleşen kapitalizmin yıkılmasının da şart olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.