18 Şubat 2006 Sayı: 2006/06 (06)
  Kızıl Bayrak'tan
   Bahar döneminin yakıcı gündemleri ve
sınıf mücadelesinin öncelikli görevleri
  Emekçi halklara “medeniyetler
çatışması” tuzağı
  Kulp’ta bulunan toplu mezardaki kemiklerin köylülere ait olduğu
kanıtlandı
  TEKEL’de direniş sermayeye geri adım
attırdı
Kapatma kararına karşı direnişte olan TEKEL işçilerinin eylemi sona erdi
  BDSP’nin TEKEL direnişine destek
çalışmaları
Tersane İşçileri Kurultayı yapıldı
Tersane İşçileri Kurultayı’ndan
gözlemler
  Tersane İşçileri Kurultayı Sonuç
Bildirgesi
  Danıştay Telekom yağmasına onay verdi
“Bölgesel Kalkınma” kimin için?
Sağlıklı bir yaşam için kapitalizme ölüm!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
ve KESK’in tutumu
  Günümüzün burjuva toplumunda genel
boyutlarıyla kadın sorunu
(Orta sayfa)
  Filistin halkı teslimiyetçi çizginin
sonuçlarına mahkum değildir
   ABD Kongresi 2007 askeri bütçesini
onayladı
   İşgalciler Irak'ta yeni kukla hükümet kurma
hazırlığında
   Avrupalı kapitalistlerin blok saldırısına karşı kitlesel protestolar
  Strasbourg’ta coşkulu, öfkeli ve kitlesel protesto
  Fransa’da yüzbinlerce işçi, emekçi ve
genç alanlara çıktı
  İsviçre’de Swisse Metal grevi ve kitlesel dayanışma eylemleri
  15 Şubat ve çöküş
  Direnişteki BPO işçileriyle konuştuk
  Kapitalizm sevgiyi de metalaştırıyor
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

QDR-2005

Geçen hafta Pentagon'un Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu'na (QDR 2005) , ABD dış politikasında, neo-conların etkisi azalırken Dışişleri Bakanı Rice'ın temsil ettiği “neo-realist'' çizginin güçlenmesine bağlı olarak şekillenen bir değişim bağlamında değinmiştim. Şimdi, QDR-2005'e biraz daha yakından bakmak istiyorum.

QDR 2001-QDR 2005

QDR-2001, dünyada genel olarak ve uzun süre ilgi çekmemiş, birçok yorumcu tarafından atlanmıştı. Bu kez, QDR, hazırlanmaya başlandığından bu yana, medya tarafından yakından izleniyor. QDR-2001, her ne kadar görünüşte 11 Eylül'ün ardından, onun etkisiyle, biraz da aceleyle hazırlanmış gibi sunulduysa da, New American Century adlı ‘neo-con' kurumun, 2000 yılında hazırladığı bir rapora dayanıyordu, esas olarak teorik bir belgeydi.

QDR-2005, hem QDR-2001'e, hem de dört yıllık siyasi, askeri, diplomatik deneylerden çıkarılan derslere dayanıyor. The Economist'in aktardığına göre arkasında yaklaşık 500 kişilik bir uzmanlar, bürokratlar ordusu varmış. Hazırlanmaya başladığından bu yana, 10 ay boyunca yoğun bir biçimde tartışılan QDR-2005'in üzerinde bir anlaşmaya varılmaya çalışılmış, çok daha fazla siyasi, pratiğe dayalı ve yönelik bir belge olduğu söylenebilir. QDR-2001, bir imparatorluk iddiası manifestosuna benziyordu. QDR-2005 çok daha somut, adeta bir çalışma tarzı prensipleri el kitabına benziyor. “Ortaklık'' (partnership) sözcüğü, 2001'de yalnızca 13 kez geçerken, 2005'te 113 kez geçmesi de anlamlı. NATO sözcüğü 2001'de hiç yer almazken, 2005'te 22 kez geçiyor.

QDR-2005 birçok açıdan QDR-2001'in devamı. Bu bağlamda, Prof. Barnett'in (Pentagon's New Map, 2004) Web sitesinde vurguladığı gibi hâlâ ‘neo-conların' damgasını taşıyor. Örneğin, “terorizme karşı savaş'', bilinmeyen düşmanın olası kapasitelerine göre önlem almak, “önleyici vuruş'', tüm coğrafyaların ABD ordusuna açık olacağı varsayımı, dinamik ve değişken ittifaklar vb... QDR-2005, ek olarak kitle imha silahlarına, haydut devletlere, doğal felaketlere özellikle vurgu yapıyor; iki büyük savaşı aynı anda sürdürebilme kapasitesinin yanı sıra, düzinelerle ülkede (sf.44), çok sayıda özel harekâtı sürdürebilmeyi, aynı anda, kendi ülkesinde, doğal nedenlerle, ya da terörist saldırı sonucunda oluşmuş büyük bir felaketin sonuçlarıyla da başedebilecek bir kapasite oluşturmayı amaçlıyor.

QDR-2005'te bir paradigma değişikliği olduğunu düşündüren yenilikler de var. Bunların başında, ABD'nin küresel çapta bir “Uzun Savaş'' içinde olduğuna ilişkin saptama geliyor. Bu saptama, bizi ister istemez, bir Dünya Savaşı kavramına götürüyor. Burada da “Soğuk Savaşı'' andıran bir modelle karşılaşmaya başlıyoruz. Nitekim QDR, “terörizme karşı'' kavramının yerine “terörü yöntem olarak seçmiş'' “aşırı uçlar'' (extremists) kavramını koyarak (sf. V), savaşın kapsamını, hem kendisine hem de müttefiklerine, dolayısıyla Batı merkezli, sisteme karşı yönelik tüm tehditleri (“teröristler küreselleşmeye karşıdır'' sf:21), kapsayacak bir biçimde genişletiyor. Özel kuvvetlere yapılan vurguyla (sf: 17, sf: 43), asimetrik tehdit (sf. 19) ve “aşırı uçlar'' saptamasını birleştirdiğimizde de QDR-2005'te, her türlü mücadele yönteminin mubah sayıldığı, Cenevre Anlaşması kurallarının rafa kalktığı, IV. Kuşak Savaşlar paradigmasının benimsenmiş olduğunu söyleyebiliriz. QDR-2001'de Çin sözcüğü geçmezken, QDR-2005'in “stratejik yol ayrımında'' bir ülke olarak tanımladığı (sf: 40) Çin'le ilgili etraflı saptamalar yapması da anlamlı.

Üç M: ‘Molla, Media, Military'

QDR-2001, Terörizme (radikal İslama karşı) savaşın başarılı olması için, büyük Ortadoğu çapında, gerekirse şiddet kullanarak (sert), gerekirse, rejim karşıtı demokratik güçleri destekleyerek, sivil toplum örgütlerini kullanarak (yumuşak) rejim değişiklikleri amaçlıyordu. Geçen dört yılın deneyleriyle ilgili tartışmalar, Suudi Arabistan'a yönelik eleştirilerdeki azalma, neo-con kesim içinde bile, örneğin Weekly Standard, Policy Review, National Review gibi dergilerdeki kimi yorumlar, bu rejim değişikliği-demokratikleştirme taktiğinin bir dönüşüm geçirmeye başladığını gösteriyor. Bu dönüşümün izlerini QDR-2005'te de görmek olanaklı.

Bir “neo-con'' kalesi sayılabilecek Hoover Institute'ün yayını Policy Review dergisinin Web sitesine ocak ayında konan Tony Corn imzalı, “World War IV as Fourth generation Warfare'' (IV. Kuşak savaş olarak IV. Dünya Savaşı) başlıklı çalışmada, bu tartışmalara ilişkin ilginç ipuçları var. ABD'nin Bükreş, Paris, Moskova büyükelçiliklerinde siyasi analist, AB ve NATO misyonlarında “kamu diplomasisi'' uzmanı olarak görev almış şimdi de US Foreign Services Institute'de bölüm başkanı olarak bulunan Tony Corn'un, sol hareketin tarihini, teorisini, akımları arasındaki nüansları çok iyi bildiği anlaşılıyor. Corn bu bilgisini de kullanarak siyasal İslamı ve cihat hareketini analiz ediyor ve buradan oldukça çarpıcı kimi sonuçlar çıkarıyor: 1) Sosyal demokrasi/Avrupa komünizmi, devrimci komünizme alternatifti, ama ılımlı İslam, radikal İslam'a alternatif değil, aksine onun ideolojik hegemonyasına hizmet eden bir araçtır. 2) İslamda reform yapmaya, bir Luther bulmaya çalışmak gereksizdir, aksine, İslam dünyasında mali ve ideolojik etkisiyle merkezi konuma yükselmiş olan Suudi rejiminin adeta bir Vatikan-II gibi davranıp İslamı denetlemesi sağlanmalıdır. 3) Demokratikleşme için kadın haklarını, gençliği öne çıkartmak işe yaramıyor. Ortadoğu ülkelerinin özellikleri göz önüne alınarak, orduya, dini liderlere ve medyaya önem vermek, dönüşüme buradan, özellikle silahlı kuvvetlerin seçkinlerini ve dini liderleri ikna ederek başlamak gerekir. 5) Silahlı kuvvetlerle siyaset ilişkisi söz konusu olunca, bölge koşullarına, ABD modeli değil Türkiye modeli çok daha uygundur.

Corn'un bu önerilerinin, ABD yönetimince ne derece benimsendiğini kestirmek zor. Ancak hem Corn, State Department'de görevli, hem de Policy Review çok etkili bir dergi. Üstelik, QDR-2005'te, Corn'unkileri anımsatan saptamalar da var. Örneğin, QDR-2001'de üç yerde rastlanan “rejim değişikliği'' kavramının, QDR-2005'te hiç kullanılmıyor olmasını, demokratikleştirme, sivil toplum örgütleri yerine, yerel siyasi liderliklerle işbirliğine öncelik verilmesi eğilimi olarak yorumlanabilir. QDR-2005, sf.14'teki, dile ve kültürel becerilere yapılan vurgu, sf. 21 ve 24'teki, medyayla ilgili saptamalar da Corn'unkilerle paralellik taşıyor. Yerel silahlı kuvvetlerin liderlikleriyle (sf. 17) kurulan kişisel ilişkilere (sf.44) yapılan vurgu, “uluslararası ortaklarının savunma sistemleriyle, ileride ayrılmalarını (taraf değiştirmelerini-E.Y) olanaksız kılacak biçimde entegre olma'' (sf.42) amacı, askeri liderliklerle birlikte çalışmaya özellikle önem verileceğini gösteriyor. Zaten sf. 17'de yabancı hükümetlerin kendi bölgelerini ve nüfuslarını denetleme, yönetme kapasitelerine katkıda bulunmaktan söz ediliyor. Bu özelliğiyle QDR-2005, ABD'nin bölgede demokratikleştirme fantezisinden vazgeçerek geleneksel politikalarına geri döndüğünü de düşündürüyor.

(Cumhuriyet, 13 Şubat 2006)

---------------------------------------------------------------------------------------

“Sosyal güvenlik reformu” na karşı basın açıklaması

BDSP, ESP ve İHD “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı”nı İHD'de gerçekleştirdikleri bir basın açıklamasıyla protesto ettiler.

Açıklamada şunlar söylendi:

“Sermaye iktidarı, İMF'ye verilen taahhütler gereğince, ‘Sosyal Güvenlik Reformu' adı altında işçi ve emekçilerin mevcut sistemdeki haklarını bile geriye götüren yasa tasarılarını Şubat ayı içinde Meclis'ten geçirmeye hazırlanıyor.

“Bu tasarı; emeklilik yaşının yükseltilmesi, prim gün sayısının artması, hesaplanma yöntemi değiştirilerek emekli maaşlarının düşürülmesi, kamu görevlilerinin prim yükü artırılarak ücretlerin düşmesi, herkesten sağlık için prim alınması gibi biz işçi ve emekçileri temelden sarsacak saldırılarla dolu… Görüldüğü gibi, saldırı püskürtülemediği taktirde, bunun biz işçi ve emekçilere ve gelecek nesillere faturası çok ağır olacaktır.”

Açıklamanın sonunda Kayserili işçi ve emekçiler 19 Şubat günü İHD binasında gerçekleştirilecek olan GSS konulu panele davet edildi.

Kızıl Bayrak/Kayseri