18 Şubat 2006 Sayı: 2006/06 (06)
  Kızıl Bayrak'tan
   Bahar döneminin yakıcı gündemleri ve
sınıf mücadelesinin öncelikli görevleri
  Emekçi halklara “medeniyetler
çatışması” tuzağı
  Kulp’ta bulunan toplu mezardaki kemiklerin köylülere ait olduğu
kanıtlandı
  TEKEL’de direniş sermayeye geri adım
attırdı
Kapatma kararına karşı direnişte olan TEKEL işçilerinin eylemi sona erdi
  BDSP’nin TEKEL direnişine destek
çalışmaları
Tersane İşçileri Kurultayı yapıldı
Tersane İşçileri Kurultayı’ndan
gözlemler
  Tersane İşçileri Kurultayı Sonuç
Bildirgesi
  Danıştay Telekom yağmasına onay verdi
“Bölgesel Kalkınma” kimin için?
Sağlıklı bir yaşam için kapitalizme ölüm!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
ve KESK’in tutumu
  Günümüzün burjuva toplumunda genel
boyutlarıyla kadın sorunu
(Orta sayfa)
  Filistin halkı teslimiyetçi çizginin
sonuçlarına mahkum değildir
   ABD Kongresi 2007 askeri bütçesini
onayladı
   İşgalciler Irak'ta yeni kukla hükümet kurma
hazırlığında
   Avrupalı kapitalistlerin blok saldırısına karşı kitlesel protestolar
  Strasbourg’ta coşkulu, öfkeli ve kitlesel protesto
  Fransa’da yüzbinlerce işçi, emekçi ve
genç alanlara çıktı
  İsviçre’de Swisse Metal grevi ve kitlesel dayanışma eylemleri
  15 Şubat ve çöküş
  Direnişteki BPO işçileriyle konuştuk
  Kapitalizm sevgiyi de metalaştırıyor
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kulp'ta bulunan toplu mezardaki kemiklerin köylülere ait olduğu kanıtlandı...

Sermaye devletinin katliamcı kimliği bir kez daha gözler önüne serildi

Mehmet Şah Atala 1993 yazında evlenmişti. Aynı yılın sonbaharında düzenlenen bir operasyonda gözaltına alındı. Gözaltına alındığında eşi üç aylık hamileydi. Annesi, askerlerin gözaltına aldığı kişileri tuttukları yere günler boyunca yiyecek taşıdı. Yaşlı kadın burada yaşananlara tanıklık etmişti. Mehmet Şah annesine “Bizim yaşama şansımız yok” demişti. Mehmet Şah'ı en son gören annesi oldu.

Mehmet Şah Atala, 1993 yılında Bolu Dağ Komando Taburu'na bağlı birliklerin Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde düzenledikleri operasyonda gözaltına aldığı köylülerden sadece birisiydi. 11 kişi; Mehmet Şah Atala, Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet Tutuş, Bahri Şimşek, Şerif Avar, Hasan Avar, Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Ümit Taş ve Abdi Yamuk bu operasyonda gözaltına alındı. Gözaltına alınan köylüler, 10 gün boyunca elleri bağlı bir şekilde köye 20 dakikalık mesafede bulunan Keper Mezrası'nda tutuldu. Gözaltındaki köylülerin akrabaları bu süre içerisinde zaman zaman onlara yiyecek götürdü. Askerler son gün köylülere bir daha yiyecek getirmemelerini söyledi. Bu süre içerisinde, köye bir kez daha operasyon gerçekleştirildi ve köy boşaltıldı. Gözaltındaki köylülerden de bir daha haber alınamadı. Aileler o dönemde İnsan Hakları Derneği'ne başvurarak, 11 kişinin askerler tarafından gözaltına alındığını bildirdi. Köy daha sonra boşaltıldı ve köylüler 2001 yılına kadar güvenlik gerekçesiyle köye gidemedi. Gözaltındaki köylülerin akıbetleri hakkında veya cesetleri ile ilgili herhangi bir bulguya ulaşılamadı. Bu dönemde köylüler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Mahkeme dosyayı inceledikten sonra Türkiye'yi suçlu bularak mahkum etti. Köylüler yıllarca köylerine giremedikleri için kayıp yakınlarına ait bulgulara ulaşamadılar.

2 Kasım 2004'te çobanlar, bazı insan kemiklerine rastladılar ve köylüler İHD'ye başvurdular. Aslında onlar buldukları kemiklerin kimlere ait olduğunu çok iyi biliyorlardı. 11 yıl önce askerlerin bir daha yiyecek getirmeyin dedikleri yerde buldukları 11 insan iskeleti, onların yıllarca haber alamadıkları oğullarına, babalarına, kardeşlerine aitti. İHD heyeti, 11 köylünün yakınları ile birlikte inceleme yaptılar. Belirtilen yerde insan kemikleri, mermi kovanları ve elbise parçaları bulundu. Bir kayıp eşi, eşinin gözaltına alındığında giydiği giysinin parçasını teşhis etti. Eşinin alınırkenki hali, gözlerine asılı kalmış bir fotoğraftı muhtemelen. 11 yıllık bu fotoğraf hala aynı netliğiyle zihnindeydi. Keper Mezrası'nda kemiklerin arasında bulduğu çürümüş, yırtılmış bir giysi parçası çok tanıdıktı ve bulduğu kemikler ona eşinden son kalanlardı.

Onlar kayıp yakınlarının izini sürerken, savcı olay yerine gidip inceleme yapmak yerine köylülere “kemikleri getirin inceleyim” cevabını verdi. Devletin yetkili ağızları bulunan kemiklere meşru bir açıklama getirme çabasına giriştiler. Cumhuriyet Başsavcılığı itirafçı Arif Sakık'ın ifadelerine dayandırarak, bunun örgüt içi bir hesaplaşma olduğunu ve bulunan kemiklerin PKK'lilere ait olduğunu söyledi. Orgeneral İlker Başbuğ ise “TSK'nın hedef haline getirildiğinin görüldüğü,… devlete ve güvenlik güçlerine yönelik çoğu iddianın, AİHM kanalıyla tazminat almak ve terör örgütü yandaşlarına destek sağlamak için yapıldığı bilinmektedir. İddiaların profesyonelce organize edildiği düşünülmektedir” diyerek yıllardır yakınlarından haber alamayan kayıp yakınlarını tehdit ediyor, onları da hedef tahtasına sürüveriyordu. Hükümetten de benzer açıklamalar geldi. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin yaptığı açıklamada, Genelkurmay Başkanlığı, Adalet Bakanlığı ve MİT açıklamalarına da yer verdi. Adalet Bakanı Cemil Çiçek de yazısında, olay yerinde mermi, kovan gibi herhangi bir bulguya rastlanılmadığını, olayı PKK'nin gerçekleştirdiğini savundu.

Oysa onlarca köylü bu kişilerin askerler tarafından gözaltına alındığına tanıktı. Günler boyunca tutuldukları yere yiyecek taşımışlardı. Dahası kemiklerin bulunduğu yerde mermi kovanları bulmuşlardı. Ama onlar ne deseler kimseler duymayacaktı. Yargı kulaklarını tıkadı, medyanın ağzını ise bıçak açmıyordu. Kayıp yakınları zaten tanıklıkları sayılmayanlardı. Şemdinli olayında başbakan bunu açıkça dile getirmişti.

Ama kemikler herşeyi söylüyordu. İnsanın kanını donduran katliamı görmezden gelen herkesin yüzüne haykırıyordu. Adli Tıp Kurumu'nun kemiklerle ilgili DNA testi tamamlandı. Bu rapor ile toplu mezardaki kemiklerin 11 köylüye ait olduğu kesinleşti. Raporun açıklanmasının ardından Kulp Cumhuriyet Savcılığı'nın Kulp'ta görev yapan dönemin üst düzey askeri yetkililerinin ifadesine başvurabileceği açıklandı.

Farklı yerler ama benzer hikayeler

Geçtiğimiz yılın Kasım ayında yine Diyarbakır'ın Savur ilçesinde köylüler bir toplu mezar buldular. Savur Savcılığı köylülerin söyledikleri yerde inceleme yaptı. Arazide yağmur ve heyelan nedeniyle açığa çıkmış iki kafatası, iki kaval kemiği, üç kalça kemiği, üç yelek, iki şalvar, iki poşu ve benzeri giyim eşyaları bulundu. Savcılık, mezardaki kemiklerin “1995'te güvenlik kuvvetleriyle çatışan ve ölen dokuz teröriste” ait olabileceği ihtimali üzerinde duruyordu. Kemiklerin tamamı olay yerinden toplandı, numaralandı ve ilçe mezarlığına gömüldü. Savcılık ise çocuklarından haber alamayan ailelerin başvuru yapması halinde kemiklerin DNA testiyle sahiplerine verileceğini bildirdi. Yıllardır çocuklarından haber alamayan insanların ellerine “alın işte oğlunuz, kızınız, eşiniz” diyerek kemiklerini tutuşturacaklardı.

Şemdinli olayları patlak verdiğinde pek çok yetkili kişi olayın kesinlikle aydınlatılacağını ve suçluların cezalandırılacağını, aksi takdirde kamu vicdanının zedeleneceğini söylüyordu. Yargı sürecinde katiller serbest kaldı, olayı ortaya çıkaran kişiler kamu malına zarar vermekten ve örgüt üyeliğinden tutuklandı. Uğur'u ve babasını öldürenler cezalandırılmak şöyle dursun terfi ettirilerek ödüllendirildi. Tüm bunlar büyük bir pervasızlıkla gerçekleştiriliyor. Ve bütün bunlara sessiz kalmak katliamcıları cesaretlendiriyor, yeni katliamların yolunu açıyor.

1993'te katledilen Mehmet Şah Atala'nın çocuğu bugün 12 yaşında. O kanın, gözyaşının ve sürgünlerin içine doğdu. Tıpkı birçok yaşıtı gibi, Uğur Kaymaz gibi. O babasının kaybolmadığını, katledildiğini, onlara bu topraklarda yaşama şansı verilmediğini çok iyi biliyor. Onlar; yıllardır haber alamadıkları yakınlarının kemikleriyle karşılaşanlar, bu topraklarda “faili meçhul”un gerçekte faili meçhul olmadığını, insanların nasıl kaybedildiklerini çok iyi biliyorlar. Yıllardır süren kirli savaşta çok büyük acılar yaşandı. İşkenceler, katliamlar, tecavüzler… Arka arkaya bulunan toplu mezarlar yıllar boyunca yaşanmakta olan o karanlık günlerin izlerini gün yüzüne çıkarıyor. Arjantin'de darbeden yıllar sonra bile balıkçıların ağlarına insan cesetleri takıldı. Dalgalar işkencede öldürülenleri kıyılara taşıdı. Diyarbakır'da da toprak katledilen insanların kemiklerini saklıyor. Abdülkadir Aygan'ın açıklamaları pek çok yerde daha toplu mezarlar olduğunu gösteriyordu. Kimilerine ulaşılsa da topraklar nice “kayıp” insanın kemiklerini kusacağı günü bekliyor.