15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Bir damlacık hayatlar, özgürlüğü ve adaleti çiseleyecek üzerimize...

Doğarsınız ve hiç bilmediğiniz, sevebileceğiniz veya nefret edeceğiniz, adına da yaşam dediğimiz bir sahnenin içinde bulursunuz kendinizi. Önce bebeksinizdir, sonra çocuk, daha sonra ergin, yetişkin ve bir de bakmışsınız ki yaşlanmışsınız bile.
Bebekliğiniz ve çocukluğunuz bilinçsizliği, saflığı, masumiyeti, samimiyeti, güzelliği, oyunu yani kocaman bir masal dünyasını barındırmalıdır içinde. Ama izin vermez bir türlü kötü kalpli üvey anne... Küçücük ellerine, yumruk kadar yüreğine kötülükler koyarlar inat ettikçe... Yetinmezler, varlığını birilerinin varlığına armağan etmeni isterler. Umursamazlar, yaşından daha çok saat çalışmanı isterler fabrikada, atölyede, belki de sokakta... Sonra bir gün bedenini para babalarına lime lime pazarlarlar bir köşe başında. Ve her akşam yemeğinde kadehlerinde senin kanını içmek isterler fütursuzca.

Farkında mısın? Biliyorum ki farkındasın. Ama gözlerini ve ruhunu onların varlıklarından kaçırıp bütün farkındalıkları silmeye çalışıyorsun hayatından.
İstatistikler dünyanın isli pisli yüzünü buz gibi gerçekliyor bize.
Dünyada, yani senin de yaşadığın bu dünyada 1 milyarın üzerinde çocuğun güvenli ve sağlıklı bir çocukluk için gerekli koşulardan yoksun olduğunu biliyor muydun'
Peki 640 milyon çocuğun yeterli barınma olanaklarına sahip olmadığını biliyor muydun'
Ya 90 milyon çocuğun ciddi beslenme yetersizliği çektiğini. Çoğunu kızların oluşturduğu 140 milyon çocuğun hiçbir şekilde okula gitmediğini.
Bir de 400 milyon çocuğun temiz içme suyuna erişememesi ve 270 milyon çocuğunda temel sağlık hizmetlerinden yararlanamaması var. Eğer gücün ve cesaretin varsa getir gözünün önüne... Hindistan'da haftada 4 milyon liraya bütün gün taş kıran 3 yaşındaki kız çocuğunu, ABD tarafından tutuklanıp işkenceye uğrayan yüzlerce Iraklı çocuğu, ucuz emek olarak sömürülen 9 yaşındaki Ali'yi, Tayland'da 10 yaşına gelmeden pazarlanan çocukları, Napalm bombasının grili-siyahlı dumanları önünde koşuşturan iki Vietnamlı çocuğun fotoğrafını, simsiyah bedenleri bembeyaz kefenlere yar olan aç Afrikalı çocukları, ayağında terlikleriyle vurulan ve terörist ilan edilen Uğur'u, savaşlarla, AİDS ile, yoksullukla hiçe sayılan, horlanan, hırpalanılan çocukluğumuzu'

Ölü çocuklar büyümüyor!

Hiroşima'da öleli
Oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar

Çocuklar gözlerimizin içine bakarak boşluğun karanlığına gidiyor. Dünyada her gün 35 bin çocuk çeşitli sebeplerden dolayı ölüyor ve ABD'nin silahlanma bütçesi artıyor... Dünyada her gün 35 bin çocuk ölüyor ve ‘hayalet öfke' bir kentin çocuklarını uykularında vuruyor... Dünyada her gün 35 bin çocuk ölüyor ve 6 Ağustos günü Hiroşima'da ‘küçük oğlan' binlerce çocuğu öldürüyor... Dünyada her gün 35 bin çocuk ölüyor ve kır saçlı şişman bir adam deri koltuğuna oturmuş kazanacağı dolarların hesabını yapıyor... Dünyada her gün 35 bin çocuk ölüyor ve sen kişiliğine zırhlar geçirip steril bir hayat yapıyorsun kendine. Ama dünyada hala, her gün çeşitli sebeplerden dolayı 35 bin çocuk ölüyor. Ve sanki artık çocuk olmak hiç kimsenin hakkı olmuyor.
İnsancıl gözlerle bakmalıyız hayata ve dünyaya. Kapitalist sistemde, yani paranın tanrılaştığı bu sistemde, yani çocukları oyunlarından kaldırıp ölüme peşkeş çeken bu sistemde, yani insanın insanı sömürdüğü, bütün insani değerlerin yok olduğu ya da yozlaştığı bu sistemde, aldığımız bir kağıt mendille ya da avuçlarına tutuşturduğumuz birkaç kuruş parayla ya da içlerinden birinin okul masraflarını karşılamakla sadece sistemi meşrulaştırıp vicdanımızı rahatlatırız. Milyonlarcasının hala orada olduğunu bilirken, ihtiyacımız olan, anlık vicdan rahatlamaları değil, tüm insanlık ve bir damlacık bedenler için yaşanılası gerçek bir dünyadır.

N. Asya
(Ekim Gençliği'nin Ocak 2005 tarihli
son sayısından alınmıştır...)

-------------------------------------------------------------------------------

Yaralı Anka

               I.
Derin bir çığlık olup
        geceyi deliyor zaman.
Ölü kuşlara dokunuyor ellerim.
Zambak tarlalarında mayın patlıyor.
        Parçalanmış yüzlerinde çocukların
                           yüreğim kanıyor.
Ve uzamın üstünde
       ölü yıldızlar parıldıyor.
Kartalların kanlı pençelerinde
       nefes nefese soluyor yaşam.
Şelale sesiyle
       ses verirken sessizlik;
çığlık çığlığa, yaralı anka,

                II.
Ey ömrünü yeraltında tüketen
       maden işçileri.
-Bu ölü kokan denizlere
       yetmiyor mu gücünüz'
-Siz ısıtmadınız mı bu ölü toprağı'
Ey karınca misali uykularını iğlere saran
iplik işçileri:
-Siz dokunmadınız mı haki  yeşilini
asker kaputlarının,
       ölüm kusan mangalar ısınsın diye'
Ey sabahların sessiz sahipleri
-Siz dokumkadınız mı kefeni ve patiskayı'
-Niye al rengi şafaklarda
       kana bulanmakta ak gömlekleri
                                     gençlerin'
Oysa tutuşmuş güneşten alıp da
        ahengini, rengini...
bir daha sis ve barut ortasında  
        asılmayacak mı Kızıl Bayrak
şafak sökümünde ak alınlarınıza'

                   III.
Ve sofralardan aç kalkılmayacaksa
                                     bir daha,
kaldırıp da yorgun göç akşamlarında
                                     yüzünüzü,
hele seyreyleyin gök-gözlü yıldızı...
Hele tek bir yumruk olup da
tepenizden indirin hırsızı...
Daha, çok yazılacak sizin için
ve kıyımlarına bahar-gözlü çocukların
çok bakılacak daha...
Siz emeğinize sahip çıkmadıkça.
                                        Rahime Henden