15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Kavramların içinin boşaltılması ve
bilinç katliamının derinleştirilmesi...

Serhat Ararat

TC'nin çok yönlü tasfiye konsepti derinleştirilerek devam ediyor... Bunun içinde bilinç katliamının çok özel bir yeri var. Bilinç katliamında en çok başvurulan yöntem, kavramların içini boşaltmak, kavramlara çok farklı anlamlar yüklemek ve böylece ulusal ve toplumsal bilinçte onulmaz ve dönülmesi çok güç tahribatlar yaratmaktır.
Önce Demokratik Cumhuriyet denildi. Bu kavrama yüklenilen anlam, aslında genel literatürdeki anlamından farklı bir anlamdı; bu kavramla güdülen amaç, Kürtler'in bilincinde yıkılan TC ve devlet kavramlarını yeniden yerleştirmekti. Resmi tezler ve TC'nin kendisi ‘Demokratik Cumhuriyet' kavramına yüklenilmiş ve yedirilmişti. Bu kavramla Kürtler TC'ye yaklaştırıldı, varolan çelişkiler önce yumuşatılmaya ve giderek ortadan kaldırılmaya çalışıldı.
Bu kavramı tamamlayan başka kavramlar da türetilmiş ve yaygınca kullanılmıştı. ‘Barış', ‘federasyon ve otonomi istememe', ‘iktidar fikrini ve mücadelesini reddetme', Kürt sorununun sıradan bir kültürel kırıntılar sorununa indirgenmesi, mücadele kavramı yerine teslimiyet ve dilenme anlayışının günlük olarak işlenmesi gibi... Sonra bunların yetersizliği görülünce ‘Türkiye ulusu' kavramı geliştirildi. Bununla ulusal bilince son darbe vurulmak istendi...
Ancak bu da yetersiz görülünce bu kez ‘Konfederalizm' diye bir kavram geliştirildi. Birkaç haftadır bu kavram tartışılmak isteniyor.
Bizim bildiğimiz konfederalizm, gevşek bağlarla birbirine bağlanmış devletler birliğidir. Konfederal hükümet ile konfedere devlet veya kantonlar arasındaki yetki ve iktidar paylaşımında denge genel olarak konfedere devlet veya kantonların lehinedir. Kısacası bu kavramda iki öğenin varlığı şattır. Biri, farklı devletlerin varlığı ve diğeri, bu devletlerin gevşek birliğinde yetkilerin paylaşımında denge ‘yerel' ağırlıklıdır!
Öcalan'da dile getirilen konfederalizme yüklenilen anlam çok farklıdır. Yüklenilen anlam çok keyfi ve hiçbir bilimsel temele sahip değildir. Bu konuda söyledikleri çok açık, ama müritleri için aynı açıklıkta mı' Söyledikleri şunlar:
‘ABD milliyetçiliği kışkırtıp bir yüzyılın kaybına yol açabilir. Milliyetçilik bir yüzyılı kaybettirdi, bu yüzyılın da kaybolmaması için demokratik konfederalizmi tabandan örgütlemek gerekir. Bu ana çizgidir. Demokratçılığa dayanan sosyalizm olmalı. Bunun özü daha önce program için açtığım altı maddedir. AB demokratikleşiyor, Türkiye demokratikleşiyor, Kürt Hareketi demokratikleşiyor. Bunlar bir sentez oluşturmalı. Yanlış anlaşılmasın, Türkiye konfederalizm olsun demiyorum. Üniter yapısını koruyarak, ama demokratik bir cumhuriyet olsun diyorum. Talabani-Barzani devleti yerine Kürdistan Demokratik Konfederalizmi diyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti ile dost olmalı. Demokratik konfederalizm Kürt milliyetçisi değildir. Milliyetçi devletçilikten uzak durulması, demokratik ulusçuluğa önem verilmesi ve AB sürecinin bir sentez olarak algılanması gerekir. Bu temelde halkın seferber olmasını istiyorum. Bunu yeni yıl mesajı olarak düzenlersiniz.' (5 Ocak 2005 tarihli görüşme notlarından')
Görüldüğü gibi, burada dile getirilen konfederalizm kavramı, TC'nin resmi tezleri ve güncel politikasını Kürtler'in bilincine yedirme anlayışının bir ürünüdür. TC'nin üniter devlet yapısı korunsun, bunu Kürtler'e kabul ettirmek için de biraz demokrasi cilası ile süslensin; Güney'deki devletleşme ise reddedilsin, içi boşaltılmış bir konfederalizmle Türk devletinin resmi politikalarının bir eklentisi olsun! Güney'in TC'nin istemleri tarafından şekillendirilmesi, genelde Kürtler'in ulusal ve iktidar bilincinin yokedilmesi, bunun yerine içi boşaltılmış bir demokratizm ve konfederalizm ile Kürtler'deki tepkilerin törpülenmesi, işte İmralı tasfiye konseptinin özü ve hedefi bundan başka bir şey değildir!
Kürdistan halkı, kendi kaderi ve geleceği üzerinde söz ve karar sahibi olacak mı, kendisine önerilen veya dayatılan öneriler bu çözümü içeriyor mu'
İşte sorulması ve yanıtlanması gereken temel soru budur. Bu soru ve yanıtını içermeyen hiçbir öneri Kürt halkının temel çıkarlarını ifade ve temsil edemez!
Dolayısıyla İmralı'da dile getirilen konfederalizm kavramı, bilinç katliamının önemli unsurlarından biridir. İktidarı veya iktidar paylaşımını, halkın çok yönlü siyasal örgütlenmesini içermeyen bir konfederalizme dünya ve tarih tanık olmamıştır.
Ama Öcalan, kavramlar bulamacını peşpeşe sıralıyor, çünkü kendisine verilen misyon bu... Bilinç katliamı ve Kürt hareketinin devletin stratejisi doğrultusunda kontrol altında tutulması, işte, anılan misyonun özü bundan başkası değildir'
Dikkat edilirse, bilinç katliamı ve Kürt halkı adına ne varsa İmralı üzerinden kontrol altında tutulması, kapsamlı ve zamana yaydırılmış bir stratejidir. Demokratik Toplum Hareketi denilen çalışma da aynı stratejinin çok önemli ayaklarından biridir. Yine aynı dönemde gündeme getirilen TC, ABD ve Irak üçlü zirvesi ve bu zirvede alınan kararlar da anılan stratejinin bir parçasıdır. ‘Yasal' ayağa oturtulmuş, bu ayak üzerinden denetim ve yönlendirme sistemi güvence altına alınmış bir hareketin ‘dağ'a pek ihtiyacı yoktur. O zaman ‘dağ' yeni bir ‘yasal düzenleme' ile tasfiye edilecek, ya da zorla indirilmeye çalışılacaktır. Bu, bir zamanlama sorunudur. Zamanlamanın kendisi, Demokratik Toplum Hareketi'nin gelişme ve kabul düzeyi tarafından büyük ölçüde belirlenecektir. Son günlerde yapılan ‘Üçlü zirve'de basına sızdırılan bir haberde ABD ve Irak tarafının PKK-Kongra-Gel için TC'den af talebinde bulunduğu, ama bunun kabul görmediği belirtiliyor. Pek dikkat çekmeyen bu haber, bir yönelime işaret ediyor. Bu da tasfiye planında yeni öğelerin devreye sokulacağı anlamına geliyor.
Belli ki TC, işi sıkı tutuyor, diğer güçleri de kendi tasfiye konseptinin etkin uygulayıcısı haline getirmek istiyor. Çıtayı en yüksek noktada tutuyor, ortak askeri operasyon seçeneğini dayatır gibi davranırken, aslında yürürlükteki stratejisinin uluslararası ve bölgesel dayanaklarını güçlendirmeye çalışıyor.
Peki, Kürt halkı, İmralı Partisi'nin etkisindeki halk yığınları bu olup bitenin farkında mı' Demokratik Toplum Hareketi'ne yüklenilen misyonun bilincinde mi' Bilinç katliamının ne kadar tahrip edici olduğunun farkında mı' Son günlerde yapılan ‘Üçlü zirve' ile anılan bu araçların aynı stratejinin bütünleyici parçaları olduğunu yeterince biliyor mu'
Ne yazık ki, hayır! Zaten bütün mesele de bu noktada düğümleniyor! Bu düğümü çözmek devrimci sosyalist hareketin en temel güncel görevi olmaktadır!