15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Elif Kılıç Mamak'ta yaşayan emekçi kadınların sorunlarını dile getirdi...

Mamaklı kadınların sosyal alana ve özgürlüğe ihtiyacı var!

Herşeyden önce Mamak herşeye layıktır. Sinema, tiyatro gibi alanlar burada da olmalı. Kadınlarımız gitgide körleşiyor. Kapıdan çıkacak bir yeri yok. Çevre düzeni hiç yok Mamak'ta. Yollar çukurlarla dolu. Çocukların oyun alanı yok. Yol üstünde oynayan çocuk çamur çaylak eve geliyor. Anne ne yapsın; yıkamak, silmek ona kalıyor. Kadın okula çocuğunu kendi getiriyor-götürüyor. Çünkü yıllardır okul önlerine üst geçit yaptıramadılar. Her gün bir çocuk trafik kazasına kurban gidebiliyor. Yine ağlayan sızlayan anneler oluyor.
Kadınların ekonomik durumu da kötü. Akşama kadar dört duvar arasına kapanan kadın, dünyadan habersiz, aile içinde hizmetçilikten başka bir şey yapamıyor. Ne bir spor alanı var, ne bir sosyal alan. Mamaklı kadınların %90'ı ev kadını. %70'inin okumuşluğu yok. Kadınlarımız okutulmalı, bilgilendirilmeli, sosyalleştirilmeli. Herşeyin başı eğitim. Herkes aya çıkarken biz geri gidiyoruz. Hani insan hakkı!
Herşeyden yoksun olan kadınlarımız bir de şiddete boyun eğip kabullenmek zorunda kalmış. Ne yapsın çaresiz... Çok çocuk doğuran, ekonomik geliri az olan ailelerde yine kadın yıpranıyor. Ocağa koyacak yemeği yok anlayacağınız. Un bulsa gün bulamıyor, gün bulsa un bulamıyor. Marketler ateş pahası. Kadınlar bundan çok şikayetçi. Hele de Tuzluçayır semtinin on yıldır pazarı elinden alındı. Yerine kocaman bir market açıldı. Parası olana iyi, parası olmayana yazık değil mi' Bazıları et yerken, çoğu aile yavan ekmeğe muhtaç. Kadınlar çocuklarına alıp yedirecek bir şey bulamıyor. Kocası asgari ücretle çalışan bir kadın evini mi geçindirsin, çocuğunu mu okutsun, kendisi için bir şeyler mi yapsın' Eve katkım olsun diye içeri kapanıp akşama kadar dantel, patik, lif ören kadınlar bu sefer de satacak yer bulamıyorlar.
Okullarda yeterli eğitim yok. Çocuklar yüksek okul kazanamıyor. Üniversiteye giremiyorlar. Sokaklarda işsiz-güçsüz dolaşarak serseri, eroinci, kokainci olup çıkıyorlar. Yine olan anaya oluyor. Büyütüp yetiştirdiği çocuğunun iş bulamaması, akşama kadar kahvede, internette çocuklarının ziyan olması anneleri kahrediyor. Okullarda seminerler verilmeli, aileler bilinçlendirilmeli.
Mamak büyük bir ilçe ama doğru dürüst bir gelişme yok. Yakın yerde hastane yapılıyordu yarım kaldı. On yıldır ‘ameliyat masası'nda kaldı. Doktor yok, hemşire yok ki ameliyat tamamlansın. Daha ‘70'li yıllarda açık hava sinemaları vardı. Şimdi her yeri meyhaneler aldı. Ayyaşlar, berduşlar volta atıyor. İleriye gitmek bir yana kadınlara daha da geriye adım attırıyorlar.
Akşam olduğunda kadınlar sokağa çıkamıyor. Bir de Avrupa Birliği'ne girecekmişiz! Kırsal bölgedeyken en azından tarlaya, bağa, bahçeye gidiyorduk. Burada sokağa dahi çıkamıyoruz. Özgürlük yok, insan hakkı yok, sosyal faaliyet yok. Çok kadın parayı bile bilmiyor. Yalnız başına çarşıya gidemiyor. Daha Kızılay'ı, Ulus'u bilmeyen ya da yalnız gidemeyen kadınlarımız var. Mamaklı kadınların sosyal alanlara ihtiyacı var.

(Mamak Türküsü'nün Ocak 2005 tarihli sayısından alımıştır...)

------------------------------------------------------------------------

Geleceğimiz ve gençliğimiz çürütülmeye çalışılıyor!

Geçmişimiz, günümüz ve geleceğimiz. Yani bütün yaşamımızın eserleri, tarihin kalıntıları, göstergeleri, delilleridir aslında yaşadığımız semtler. Her semt içinde yaşattığı insanlarıyla ancak bütünlük kazanır ve asıl tarifini bulur. Her semtin insanı da yaşadığı alana göre şekillenir. Burada semtler üzerinde sistemin uyguladığı politikaları es geçmemek lazım. Öyle ki yaşamın her alanında belli politikalar mevcuttur.
Sistem kendi varlığını ayakta tutabilmek için işçi ve emekçilerin yaşadığı semtleri yozlaştırmak istemektedir. Ve her geçen gün bunun için yeni araçlar yaratmakta, mevziler oluşturmaktadır. Geçmiş tarihlerden bu yana sürekli ikili oyunlar oynanmakta. Yaşamımızın her alanında karşılıklı çatışmalar yaratılmakta (iyi-kötü, doğru-yanlış, temiz-kirli, aç-tok vb.) Ama nedense herşeyin en güzeli, en iyisi her zaman bir avuç zenginin hakkıymış gibi algılatılmakta. Bugünlerde bunların en açık örneklerini semtlerimizde görebiliyoruz.
Her geçen gün semtlerimize sızmaya çalışan sistemin kirli oyunları, özellikle gençleri kendi çeperinde sıkı sıkıya toparlamış durumda. İşçi-emekçilerin yoğun olduğu alanlarda sistemin iğrenç ve kokuşmuş politikaları, kendi sorunlarından uzak duran, çevresinde olup biteni görmezlikten gelen, soru sormayan, sorgulamayan insanlar yığını yaratabilmek amacıyla uygulanmaktadır. Özellikle şu an içinde yaşadığımız Mamak üzerinden de bütün bunları görmek mümkündür. Son yıllarda tamamen gençliği hedef alan saldırılar bu semtin temiz insanlarını yoketmeye dönüktür.
Eşi benzeri görülmemiş yaşam tarzları, hiç olmaz diyebileceğimiz davranışlar, bu semtin insanına yakışmıyor diyebileceğimiz kişilikler her geçen gün artmakta. Duyarsızlığın alıp başını gittiği, esrarın, eroinin her yere rahatlıkla girebildiği, internet kafelerin, kahvehanelerin her köşe başında yeraldığı, gazinoların pervasızca her köşeye yerleşebildiği bir yaşam alanında gençlik ne kadar mantıklı ve sağlıklı bir düşünceye sahip olabilir. Ve kendi yaşamını sorgulayabilir. Evet, işte sistemin istediği tam da budur.
Yoksulluğun derinleştiği, işsizliğin bir çığ gibi arttığı, özentiden ibaret bir yaşamın içine sürüklenmiş, yozlaşmış bir gençlik yığını yaratılmakta. Hiçbir zaman bir avuç zenginin çocuğu bu tür araçlarla tehdit edilmiyor. Ya da hiçbir zenginin semtinde bu tür oyunlar oynanmıyor.
Sistem Mamak halkını gerçekten çok ciddiye almakta. Çünkü onun için yabana atılacak bir sayı değil Mamak nüfusu. Bu nüfusun yozlaşması (hatta milyonlarla beraber) kirlenmesi ve sosyal-kültürel alanlardan uzak durması elbette bu sistemin bilinçli bir politikasıdır. Ve biz gençlik eğer geçmişimizi, günümüzü ve geleceğimizi sorgulamazsak yarın çocuklarımız bu bataklıkta boğulmaya mahkum kalacaklar. Sistemin azgınlığı Mamak'ın çöplüğü gibi sürekli artacak ve bize güzelim semtlerimizi daretmek isteyeceklerdir.
Aslında geçmişi direnişlerle dolu olan semtimiz her zaman bu direngenliğini ayakta tutabilir. Ancak bunun araçlarını bulup sistemin bütün saldırılarına karşı bilinçlenmek ve bu doğrultuda özellikle gençliği üretime yöneltmek şart. İşte o zaman geleceğimize ve semtimize sahip çıkabiliriz. Yeter ki ortak sorunlarımıza ortak çözümler üretmek için biraraya gelelim.

Bir Mamak İşçi-Gençlik Kültür Evi çalışanı

(Mamak Türküsü'nün Ocak 2005 tarihli sayısından alınmıştır...)

----------------------------------------------------------------------------

AKP'nin patronlara yeni yıl hediyesi

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yeni asgari ücreti net 350 milyon (350 YTL) olarak belirledi. Üstelik bu ücret 2005 yılının tamamı için geçerli olacak. Asgari ücrete yapılan bu yüzde 10'luk artış işçiler cephesinde tam bir hayal kırıklığı yarattı.
Sendikaların yaptığı araştırmaya göre açlık sınırının 513 milyon, yoksulluk sınırının 1 milyar 562 milyon lira olduğu koşullarda asgari ücrete yapılan bu gülünç zam, işçi ve emekçilerle alay etmekten başka bir anlama gelmiyor.

İMF ve patronlar emrediyor, AKP uyguluyor!

AKP hükümet olduğundan bu yana işçi sınıfı ve emekçilere dönük kapsamlı saldırılar gerçekleştirdi. Özelleştirmeler, 4857 sayılı kölelik yasası, soysal güvenlik kurumlarının tasfiyesi, sıfır zamlar bunların belli başlıları. Bunları yaparken işçi ve emekçilerle alay ediyor. Bu saldırılara karşı çıkan işçi ve emekçilere ise tehditler savuruyor.
Yeni asgari ücret açıklanmadan birkaç gün önce Başbakan Tayyip, ‘asgari ücrette sürpriz yapabiliriz' diyordu. Bu sözler, takıyyeci Tayyip'e kanan bir kısım işçilerde iyimser bir beklenti yaratmıştı. Birçok kişi asgari ücretin yüksek olacağını düşünüyordu. Sermaye medyasında da bu yönde yorumlar yapılıyordu. Ama açıklanan yeni asgari ücretle birlikte işçiler tam bir hayal kırıklığı yaşadılar. Bu işçiler için acı bir sürpriz oldu. AKP, gerçekte sürprizi patronlara yaptı. Yani asgari ücret, AKP'nin patronlara yeni yıl hediyesi oldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, bu artışla patronların 1.5 katrilyonluk bir gelir elde ettiklerini söylüyor. Bir kez daha İMF'nin, patronların dediği olmuştur.
Şu an asgari ücretten bir miktar fazla alan işçi arkadaşlarımız, ‘asgari ücret benim sorunum değildir' diye kendini avutabilir. Ama bilinmelidir ki, 2005 sözleşmeleri ve zamları asgari ücrete yapılan zam baz alınarak belirlenecektir. Bu ise tüm işçileri ve emekçileri doğrudan taraf haline getiriyor. Dolayısıyla örgütlü-örgütsüz, asgari ücret ya da bir miktar daha fazla alan ayırımı yapmadan ortak bir karşı koyuşu örgütlemek görevimizdir.
İnsanca yaşamaya yeten bir ücret almak bizim en temel, en meşru hakkımızdır. Çünkü bizler çalışıyor, bizler üretiyoruz. Bizler 12-14 saate varan kötü, sağlıksız koşullarda çalışıyoruz. Onlar da kasalarını dolduruyor.
Bu mücadelenin aktif tarafı olmadığımız, olamadığımız müddetçe sadece yakınmakla yetiniriz. İşçi sınıfına, sefil sınıf muamelesi yapan burjuvaziye karşı örgütlü bir tepki gösteremediğimiz sürece değişen bir şey olmayacaktır. Değiştirmek işçi sınıfının çıkarları için taraf olmaktır. Biz işçiler ‘uyuyan dev' olmaktan çıkıp, kim olduğumuzu sınıf düşmanlarımıza bir kez daha göstermek zorundayız.
Bizimle alay etmelerine, sefalet ücretini bize reva görmelerine engel olmak elimizde. Ama bunu başarmak için kaderine razı olan ‘kurbanlık koyun' değil, hak almak için mücadele etmesini bilmek gerek. Bunu yapmadığımız sürece değişen bir şey olmayacaktır.
İnsanca yaşmaya yeten, vergiden muaf bir ücret istiyoruz!
Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

(Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nin Ocak 2005 tarihli son sayısından alınmıştır...)

-------------------------------------------------------------------------

Bülten'den...

Sorunlarımıza sahip çıkalım!

Bültenimizin bu sayısında Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu'nun (BDSP) ‘Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya hayır!' başlıklı sempozyum çağrısını yayınlıyoruz. Bu çağrı, işçi sınıfı ve emekçilerin içinde bulunduğu çürütücü atalete son vermek için, yeni bir başlangıç yapma ihtiyacı duyanlar tarafından gündeme getirilmiştir.
İşçi sınıfı ve emekçileri hedef alan planlı, kapsamlı saldırılar yıllardan beri devam etmektedir. Bu saldırılar, sömürü ve yağma düzeni kapitalizmin temel özelliklerindendir. Tek tek patronların ya da bir bütün olarak patronlar sınıfının sonu gelmez kâr hırsından dolayı bu böyledir. Asalak patronların bir diğer özelliği ise, kâr oranları arttıkça hırslarının da artmasıdır. İşçi sınıfı, patronların bu azgın hırslarını mücadele ile dizginleyemediği zaman, kölelik zincirleri günden güne kalınlaşır. Tıpkı son yıllarda ülkemizde olduğu gibi.
Ceylan derileriyle kaplı meclis koltuklarında oturan siyasetçi takımı da patronların bu hırsını tatmin edebilmek için canla başla çalışır. Bilindiği gibi hükümeti hangi parti kurarsa kursun, İMF-TÜSİAD imzalı reçeteler uygulanır. Sömürü düzeni, bu hizmet karşılığında siyasetçi takımına hem yüksek maaş verir, hem de çalıp çırpmalarına göz yumar. Örneğin asgari ücretli bir işçinin ücretine 32 milyon zam yapan AKP hükümeti, 6 milyar olan milletvekili maaşlarına 2 milyar zam yaparak 8 milyara çıkarmayı tartışıyor.
Bundan dolayı hükümetler değişir, ama saldırı programları aynen uygulanmaya devam eder. Son on yılda, sermaye adına siyaset yapan tüm partiler hükümetlerde görev aldı. Buna rağmen İMF programları aksamadan uygulandı. Bu sürede mezarda emeklilik yasası, 4857 sayılı kölelik yasası çıktı, özelleştirme yağması aralıksız sürdü, sağlık, eğitim vb. sosyal hizmetler büyük ölçüde paralı hale getirildi. SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devri sermaye meclisinden apar topar geçirilerek yasallaştırıldı.
Sermaye düzeni bu kadar pervasızken, saldırıların dolaysız muhatabı olan işçi sınıfı ve emekçiler, ölüm sessizliğine gömülmüş ve adeta olup biteni izliyorlar.
Sınıfın kitlesel örgütleri olan sendikaların tepesine çöreklenen sendika ağaları, mücadele etmek bir yana, patronların suç ortaklarıdır.
Bu tablo bir kader olmadığı gibi, değişmez de değildir. Ancak bu tablonun değişmesi için sınıfın ileri-öncü kesimlerine ve emekten yana güçlere önemli görevler düşmektedir.
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), işte bu sorumluluğun gereği olarak işçilerin, emekçilerin ve emekten yana güçlerin biraraya gelerek örgütlenme ve mücadele sorunlarını tartışabilmesi amacıyla bir sempozyum düzenliyor.
Sempozyum, saldırıların doğrudan muhatabı olan sınıfın ileri/öncü kesimleri ile işçi sınıfının tarihsel misyonuna inanan emekten yana güçlerin bir buluşması olacak aynı zamanda. Böylesi bir buluşma, farklı kesimlerin ortak düşünmesine, tartışmasına, iş yapmasına ve bu sayede yeni başlangıçlar için bir ilk adımı olacaktır.
Sermayenin saldırılarından rahatsız olan, bu gidişata dur denmesini isteyen, kısacası ‘Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşmaya hayır!' diyen tüm işçi, emekçi ve emekten yana güçleri bu sempozyuma güç vermeye çağırıyoruz.
Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni olarak, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu'nun başlattığı bu çalışmaya sahip çıkıyoruz, katkı sunuyoruz ve aktif tarafı oluyoruz. Duyarlı tüm işçi ve emekçi arkadaşları da aktif taraf olmaya çağırıyoruz.

Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni
(Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Bülteni'nin Ocak 2005 tarihli  son sayısından alınmıştır...)