15 Ocak 2005
Sayı: 2005/03(03)


  Kızıl Bayrak'tan
  CHP operasyonu ve yansımaları
  Sağlıkta özelleştirmenin ilk adımı atıldı
  İlaç üretiminde "veri imtiyazı" geliyor
  Afet bölgesine yardım sahtekarlığı
  Düzenin her kurumundan pis kokular yükseliyor
  İÜ'de iki kutup, iki farklı seçim
  Beytepe'de faşizme geçit yok!
  Sermayenin yeniden yapılanması ve "emeğin Avrupası"
  Fethullah Hoca'ya kulak verin!
  "İnsanlık için Küresel Kadın Şartı..."
  Sağlıkta tasarruf ölüm demektir
  Güvencesiz Çalışmaya Geleceksiz Yaşamaya Hayır Kampanyası
  Bilinç katliamının derinleştirilmesi
  Filistin; bölge barışı ve Mahmut Abbas
  Kirli savaş taktikleri işgalcileri kurtaramaz
  Kanlı pastadan beslenen leş kargaları
  Felaketin sorumluları bölgeye askeri yığınak yapıyor
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  I. Ekim Gençliği kampı
  İLGP kampanyası
  Bültenlerden
  Düzenin yoz kültürü ve "Kurtlar Vadisi"
  Bir damlacık hayatlar...
  2005'te imparatorluk .
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Ağır çalışma koşulları can ve beden güvenliğimizi tehlikeye atıyor...

Sağlıkta tasarruf ölüm demektir!

Okmeydanı'nda işine giden hemşire N. T.'ye saldırıldı. Saldıran şahıs birkaç gün içinde bulundu ve ‘adalete' teslim edildi. Böylelikle sorun da halledilmiş oldu. En azından resmi kurum ve medyanın bizlere söylediği buydu. Ne resmi kurumlar ne de medya saldırının nedenleri üzerinde durmadı. Neden hemşirenin gece vardiyasına kendi olanaklarıyla gitmek zorunda kaldığı, neden tasarruf tedbirleri nedeniyle servislerin kaldırıldığı, nöbet sisteminin kadın çalışanların ihtiyaçlarına uygun olarak neden düzenlenmediği, kentsel planlamanın kadınları gözeterek yapılmadığı vb. dile bile getirilmedi. ‘Sokaktan geçen bir sapık bir kadına saldırmıştı', onlar için tüm olay bundan ibaretti.
Sağlık çalışanlarının son yıllarda yaptıkları eylemlerin ana şiarlarından biri ‘Sağlıkta tasarruf ölüm demektir!'. Öncesinde yaşananlar ve hemşire N. T.'ye saldırı olayı, sağlıkta tasarrufun sadece hastalar için değil, sağlık çalışanları için de saldırı ve ölüm olduğunu göstermiştir.
Sağlık çalışanları kendi olanaklarıyla işe gitmek zorundalar. Gündüz çalışanlar için özellikle büyük şehirlerde sorun olan ulaşım, gece vardiyasında çalışanların hayatını daha da zorlaştırmaktadır. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur eliyle özel sağlık işletmelerine trilyonlar aktaranlar sağlık çalışanları için servis koymamaktadır. Tasarruf tedbirleri adı altında varolan servisleri kaldırabilmektedir. Bugüne kadar olduğu gibi tasarruf tedbirleri sadece işçi-emekçilerin omuzları ve N. T. olayında olduğu gibi bedenleri üzerinden uygulamaya konulmaktadır.
Olaydan sonra ne Sağlık Bakanlığı ne de başka bir yetkili uygulamanın değiştirileceği üzerine herhangi bir açıklama yapmamıştır, hatta olay görmezlikten gelinmiştir. Bunun anlamı, bundan sonrada tasarruf tedbirlerinin bedenlerimizin parçalanması pahasına uygulanmaya devam edeceğidir.
Sağlık çalışanı kadınlar servis dışında da pek çok sorunla boğuşmaktadır. Ağır çalışma koşulları, vardiya sistemi, annelik haklarının korunmaması, kreş yetersizliği bunlardan sadece birkaçıdır. Yasalara göre haftalık çalışma saatleri 40 iken, sağlık çalışanları personel yetersizliğinden dolayı 45 saat çalışmak zorunda kalmaktadır. Ve dışarda binlerce hemşire ve sağlık personeli iş beklerken durum budur. Sermaye iki sağlık çalışanın yapacağı işi tek sağlık çalışanına yaptırmaktadır. Vardiya sistemi, gece nöbetleri kadın sağlık çalışanlarına uygulanan şiddeti arttırmaktadır. Sağlık sistemindeki aksaklıklar nedeniyle hasta yakınları çalışanları suçlamakta ve hınçlarını ezmekte zorluk çekmedikleri kadın sağlık emekçilerinden almaktadırlar. Devlete yönelmesi gereken tepki ve öfke sağlık emekçilerine, özellikle de kadın emekçilerine yönelmektedir.
Yasalarla annelik hakkı korunmasına rağmen uygulamada yasanın esamesi bile okunmamaktadır. Öncelikle sağlık kuruluşlarında 24 saat açık kreşler yoktur. Cinsiyete dayalı toplumsal işbölümü çocuk bakımını kadının işi olarak gördüğünden, kadın emekçi çocuk bakımıyla da uğraşmak zorunda kalmaktadır. Yasalara göre 6 ay boyunca günde iki defa 45 dakika olan emzirme izni çalışma koşulları nedeniyle kullanılamamaktadır. Çünkü kreş olmayan sağlık biriminden eve gitmek, çocuğu emzirmek, sonra da işe geri dönmek pratikte imkansızdır. Böylelikle kadın emekçi ağır çalışma koşulları, nöbetler, çocuk arasında sıkışıp kalmaktadır.

Artık yeter!

Söylenecek hiçbir şey N. T.'nin parçalanan benliğini onaramayacaktır. Belki de N. T. bu olayın izlerini hayatı boyunca üzerinde taşıyacak. Ancak N. T., ne saldırıya uğrayan ilk kadındır, ne de sonuncusu... Saldırıların önünü almak herşeyden önce çalışma koşullarında radikal değişiklikleri gündemimize almakla mümkün olacaktır. Bunun için sendikalarımızı, kadın emekçilerin sorunlarına sahip çıkmak için harekete geçirmek gerekiyor. Son bir yıl içinde sadece KESK iki tane kadın kurultayı gerçekleştirdi (Eğitim-Sen ve KESK Kadın Kurultayları). Bu kurultaylarda kadın emekçilerin hayatını kolaylaştıracak pek çok önerge kabul edildi. Ancak alınan kararların salt kağıt üstünde kaldığı görülmektedir. Kağıt üstünde varolanları hayata geçirmek için örgütlenmenin, dayanışma ağı kurmanın önündeki tek engel mevcut duruma boyun eğmemizdir. Artık kaybedecek zamanımız yok; bedenimize, emeğimize sahip çıkmak için daha fazlasını yapmanın, daha fazlasını istemenin zamanıdır.
---------------------------------------------------------------

6 bin emekçi SEKA'nın özelleştirilmesine karşı yürüdü...

"Söz bitti, sıra eylemde"!

SEKA'nın özelleştirmesine karşı 8 Ocak günü İzmit'te bir miting gerçekleştirildi. Mitinge yaklaşık 6 bin kişi katıldı. SEKA işçileri ve aileleri dışında Türk-İş, DİSK ve KESK'e bağlı bazı sendikalar da mitinge destek verdiler.
‘SEKA kapatılmaz!' yazılı pankartlar açan, dövizler taşıyan SEKA işçileri miting için fabrikalarının önünde toplandılar. Fabrikadan çıkıldığında korteje diğer sendikalardan işçiler de katıldı. ‘SEKA halkındır kapatılmaz!', ‘SEKA işçisi yalnız değildir!', ‘SEKA'ya uzanan eller kırılır!', ‘Ferman İMF'ninse fabrikalar bizim!' sloganlarıyla katılımcılar Perşembe Pazarı'na doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş sırasında halkın eylemcilere yakın ilgi gösterdiği, alkış ve kornalarla destek sundukları gözlendi.
İlk konuşmayı Selüloz İş Sendikası Genel Başkanı Ergin Alşan yaptı. Alşan, SEKA'nın daha önce de kapatılmak istendiğini, ancak SEKA'yı kapatmak isteyenlerin bugün siyasal olarak ölü durumda olduğunu vurguladı. ‘Her seçimden önce ağzımıza bir kaşık bal çalıp bizi onunla aldatıyorlar, ama artık söz bitti sıra eylemde, sıra SEKA işçisindedir' diyen Alşan hükümete seslenerek, ‘İzmit burada, SEKA işçisi burada, gücünüz yetiyorsa gelin kapatın' diye konuştu. SEKA işçileri olarak 19 Ocak'tan itibaren yeni bir eylem süreci başlatacaklarını söyleyen sendika genel başkanı ‘Bu kapatılma kararı ortadan kaldırılmazsa, sorumlular işlerinin gereklerini yerine getirmezlerse, 19 Ocak arife günü sizlerle beraber o fabrikaya giriyoruz, bir daha da çıkmıyoruz' dedi.
Daha sonra Türk-İş Genel başkanı Salih Kılıç da bir konuşma yaptı. Miting konuşmaların ardından sona erdi.