28 Ağustos'04
Sayı: 2004/34 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Barış ve özgürlük sosyalizmle gelecek!
  Emperyalizm saldırganlık ve savaş demektir!
  Çakıcı-MİT-Yargıtay ilişkisi bir kez daha çürüyen düzen gerçekliğini ortaya serdi...
  Hazine’nin sosyal güvenlik raporu yalan ve çarpıtmalara dayalı...
  İncirlik Üssü emperyalist saldırganlığın merkezi haline getirilmek isteniyor...
  Kamu Personeli Kanunu Taslağı: İş güvencesi gaspediliyor, esnek çalışma koşulları dayatılıyor...
  Kamuda toplu görüşme oyununa seyirci kalmayalım... Süresiz iş bırakma eylemini örgütleyelim!
  Direnişteki Castleblair işçileri: Tüm sınıf kardeşlerimizi ve dostlarımızı direnişimize güç vermeye çağırıyoruz!
  Direnen Castleblair işçilerinden içerdeki Castleblair işçilerine çağrı...
  Bir Castleblair işçisiyle konuştuk...
  “Endüstriyel ilişkiler” mi, sınıf mücadelesi mi?
  MESS ile sendikalarımız arasındaki TİS görüşmeleri başladı...
  Metal TİS’leri ve sorumluluklar
  Sendikalar ve sınıf mücadelesi
  Altınbaşak işçilerinin mücadelesi sürüyor
  Necef’te direniş sürüyor
  Filistinli tutsakların açlık grevi ikinci haftasında...
  İşgal ordusuna eşlik eden Amerikalı doktorlar da işkenceci
  Almanya’da sermayenin yeni saldırısı dalgası...
  PWD girişiminin ideolojik ve politik duruşu üzerine
  Faela ve Afrika’nın kadın kurbanları
  Dünya, Türkiye ve Sol Hareket
  İşçi sınıfı davası şimdi daha güçlü...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Faela ve Afrika’nın kadın kurbanları

Dünyada savaşların ağır ve yıkıcı etkilerini en fazla kadınlar hissetmişlerdir. Sevdiklerinin ölüm acısını yaşamalarının ötesinde, onurlarını inciten en ağır insanlık suçlarından biri olan cinsel tacize ve tecavüze maruz kalırlar. Militarizm ve savaş denildiğinde, belki de ilk akla gelenlerden biri, savaş esiri kadınların tecavüze uğramasıdır. Fakat bizim burada aktaracağımız küçük kadın ne bir savaş esiri, ne de ona tecavüz edenler düşman askerleri.

Faela 13 yaşında genç bir anne. Kongo’nun Bunia kentinde yaşıyor. Bunia, bir zamanlar bölgenin ticaret merkezlerinden biriymiş. Şimdi ise yarı yarıya boşalmış binalarıyla sessizliğe gömülmüş durumda. Hükümet askerleri ile milisler arasında süren çatışmalar sebebiyle sokaklarda sürekli devriyeler geziyor, en ufak bir seste herkes bir yerlere kaçışıyor. Faela bu kargaşa ortamında askerler tarafından tecavüze uğrayan binlerce küçük kızdan sadece biri. Hamile kalan Faela, çocuğunun babasının kim olduğunu dahi bilmiyor. Kendi babasının da dışladığı Faela, çareyi BM sığınması altında yaşamakta bulmuş. Şu an 6 aylık oğlu ile birlikte Bunia’da kurulu en büyük mülteci kampında kalıyorlar. “Geceleri askerlerin yanına gidersem ve onlarla birlikte olursam, bazen bana yiyecek –kek veya muz– veriyorlar. Bunu yapmak zorundayım, çünkü benden başka Joseph’e bakabilecek kimse yok. Tek sahip olduğum şey oğlum ve ona bakmam gerek” diyor. Sözü edilen askerler, herhangi bir savaşın herhangi bir tarafında çarpışan askerler değil. “Barış” gücü olarak bölgeye gönderilen, “tarafsız” diye lanse edilen BM askerleri.

Bunia’daki BM mülteci kampında kurulu çadırlarda BM sığınması altına girmiş 15 bin kişi yaşıyor. Bunia’daki BM ekibinin başında bulunan Dominique Mc Adams, böyle bir sorun olduğunu kabul ediyor ve “Bu konuda söylentiler duydum. Bana kalırsa kampta cinsel şiddet olduğu açık” diyor. Haziran ayında BM de kamptaki tacizlerle ilgili bir soruşturma başlatacağını açıklamıştı. Ama soruşturma hala başlatılmış değil. Konuyla ilgili en önemli sorun ise, tecavüze uğrayan kızların askerler aleyhine konuşmaktan çekinmeleri. Cinsel şiddet daha önce de Kongo Cumhuriyeti’nde askerler, yabancılar ve yerel yetkililer tarafından savaş boyunca uygulandı ve tacize uğrayan kız çocukları o kadar çok korkutuldu ki, konu soruşturma aşamasına geldiğinde hiçbir şey yapılamadı.

Tecavüz sadece bu kampla sınırlı değil, Afrika’daki savaş bölgelerinde kadınların cinsel istismarı sık rastlanılır bir durum. BM Mülteciler Komisyonu ve Çocukları Koruyun Kuruluşu’nun 2001’de hazırladığı bir raporda, Batı Afrika’da mülteci çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddetin çok yaygın olduğu belirtiliyor. 2002’de iki kuruluş da kamplarda kadın ve çocuklar için özel koruma istediler.

Bunia’da kampın idaresini üstlenen sivil toplum kuruluşu Atlas’ın bir elemanı, “Her gece kızların BM askerlerinin yanına gittiğini biliyorum, onları durdurmamız gerekiyor. Çünkü kızların yemeğe ihtiyacı var. En iyisi sessiz kalmak, çünkü konuşursam işimi kaybederim ve benim de karnını doyurmam gereken çocuklarım var” diyor. Bir yandan soruşturma ile ilgili vaatler verilirken, bu yetkilinin tutumu ikiyüzlülüğün en açık ifadesi.

Kara Afrika’nın kara kaderi
emperyalizme karşı mücadele ile değişir!

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde şu an BM’nin 10 bin askeri var. Ortalama yaşam süresinin 30’lara kadar gerilediği, Afrika’nın en şiddetli savaşlarının yaşandığı bu bölgesinde yılda 3 milyon kişi açlık ve önlenebilir hastalıklar yüzünden ölüyor. Kadınları fuhuşa zorlayan da yine bu açlık ve yoksulluk.

Emperyalistleri ise bu tablo değil çıkarları ilgilendiriyor. “Barış” gücü adı altında bölgeye gönderdikleri güçler yaşanan karanlık tabloyu daha da çekilmez hale getiriyorlar.

Emperyalist zorbaların ezilen halklar üzerinde oynadıkları kirli ve aşağılık oyunlar, ancak ezilen halkların emperyalist barbarlığa karşı mücadelesi ile bozulacaktır. Kadının kirli savaşların kurbanı olmaması, çocuğunun açlık ile yüzyüze gelmemesi de, emperyalist-kapitalist barbarlık düzeninin yıkılmasıyla mümkün olacaktır.

Başak Utku



Kapitalizmin bataklığı fuhuş üretiyor

İnsanlığın toplumsal felaketi olan kapitalizm açlık ve sefalet üretmekle kalmıyor. Kitleler halinde yoksullaştırdığı emekçileri aşırı kârları uğruna her alanda tükenişe sürüklüyor. Toplumsal bir sistem olarak tepeden tırnağa çürüyen kapitalizmin insanlığa verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bir avuç asalağın kârı ve çıkarı için tüm ahlaki değerleri çürütmekte, aile ilişkilerini parçalayarak yozlaştırmakta, yabancılaştırmaktadır.

Kapitalizmin çürüyen bataklığında üreyen fuhuş kapitalist ekonomide giderek büyüyen bir sektör haline geliyor. Herşeyin kâr üzerine kurulduğu kapitalizmde insan bedeni de alınıp satılabilen bir meta haline getirilmiş ve bunun üzerinden sermayeye pazar alanı yaratılmıştır. Uluslararası planda yaygınlaştırılan fuhuş sektöründen büyük kârlar elde eden kapitalistler her yıl yüzlerce yoksulu çocuk yaşta fuhuş batağının içine çekiyor.

Bu sektördeki devasa kârlar kapitalist ülkelerin iştahını kabartıyor. Halkların katili olan ülkeler fuhuşta da işbirliği içerisindeler. NATO bizzat fuhuş sektörünün örgütleyicisi durumunda. Özellikle Balkanlar’da ve Ortadoğu’da beyaz kadın ticaretinin örgütlenmesine aktif biçimde katılıyor. Kosova’da kadınlar fahişeliğe zorlanıyor, alınıp satılıyor. Bununla da kalmayıp işkence görüyor, tecavüze uğruyor, kötü muamelenin her türlüsüne maruz kalıyor. Yaklaşık 2 bin kadın fuhuş ticaretinde yeralıyor. Kadınların %80’i 18, üçte biri ise 14 yaşın altında.

Fuhuş sektörü ülkemizde de dev kârlar getiren bir sektör durumunda. Bu sektörde bir yılda dönen paranın 3-4 milyar dolar olduğu açıklanıyor. Sektördeki büyük kârlar fuhuş mafyasını yaratmıştır. Tıpkı diğer yoksul ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de binlerce yoksul kadın, çocuk bu mafyanın elinde alınıp satılarak pazarlanmaktadır. Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan “Hayatsız Kadınlar Dosyası”na göre, ülkedeki hayat kadınlarının sayısı 100 bine yaklaşıyor. Kadın nüfusunun 35 milyon civarında olduğu düşünüldüğünde bu rakam her 350 kadından birinin fuhuş batağında olduğu anlamına geliyor. Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Azerbaycan ve Beyaz Rusya’dan gelen yabancı uyruklu kadınlar da bu sektörde çalışıyor.

Bu bataklığı besleyen kapitalizmdir. Ürettiği yoksulluk ve işsizlikle binlerce kadını bizzat kendi eliyle fuhuş sektörünün içine itiyor. Kapitalist sömürü düzeninin baskısını, şiddetini, sömürüsünü iki kat yaşayan kadınların cinselliği üzerinden elde edilen kârlar o kadar büyük ki, bu işin patronları vergi rekortmeni oluyorlar.

Fuhuşa sürüklenen kadınlar işkence, hakaret, eziyet, aşağılanma vb. her türlü insanlık dışı muamele ile karşı karşıya kalıyor. Bu çürümüş sistemde her türlü değer metalaştırılmıştır. Krizlerin faturasını en ağır bedellerle ödeyen kadınlar geçinebilmek için bedenlerini pazarlamak zorunda kalıyorlarsa, bu kapitalizmin sonucudur. Her alanda yıkım üreten kapitalizmin bu iğrenç bataklığı kurutulmadan insanlığın kurtuluşu mümkün değildir.