28 Ağustos'04
Sayı: 2004/34 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Barış ve özgürlük sosyalizmle gelecek!
  Emperyalizm saldırganlık ve savaş demektir!
  Çakıcı-MİT-Yargıtay ilişkisi bir kez daha çürüyen düzen gerçekliğini ortaya serdi...
  Hazine’nin sosyal güvenlik raporu yalan ve çarpıtmalara dayalı...
  İncirlik Üssü emperyalist saldırganlığın merkezi haline getirilmek isteniyor...
  Kamu Personeli Kanunu Taslağı: İş güvencesi gaspediliyor, esnek çalışma koşulları dayatılıyor...
  Kamuda toplu görüşme oyununa seyirci kalmayalım... Süresiz iş bırakma eylemini örgütleyelim!
  Direnişteki Castleblair işçileri: Tüm sınıf kardeşlerimizi ve dostlarımızı direnişimize güç vermeye çağırıyoruz!
  Direnen Castleblair işçilerinden içerdeki Castleblair işçilerine çağrı...
  Bir Castleblair işçisiyle konuştuk...
  “Endüstriyel ilişkiler” mi, sınıf mücadelesi mi?
  MESS ile sendikalarımız arasındaki TİS görüşmeleri başladı...
  Metal TİS’leri ve sorumluluklar
  Sendikalar ve sınıf mücadelesi
  Altınbaşak işçilerinin mücadelesi sürüyor
  Necef’te direniş sürüyor
  Filistinli tutsakların açlık grevi ikinci haftasında...
  İşgal ordusuna eşlik eden Amerikalı doktorlar da işkenceci
  Almanya’da sermayenin yeni saldırısı dalgası...
  PWD girişiminin ideolojik ve politik duruşu üzerine
  Faela ve Afrika’nın kadın kurbanları
  Dünya, Türkiye ve Sol Hareket
  İşçi sınıfı davası şimdi daha güçlü...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Necef’te direniş sürüyor...

Emperyalist zorbalık
Irak halkını teslim alamıyor!

Necef kentinde Hz. Ali Türbesi çevresinde üç haftadır devam eden direniş, bu süre içinde dikkatlerin Irak’a çevrilmesine vesile oldu. ABD tankları son olarak Hazreti Ali Türbesi’ne 20 metre mesafeye kadar yaklaştı. Necef’te bulunan az sayıdaki gazeteci, ABD askerlerinin ateşi yüzünden türbeye kimsenin girip çıkamadığını duyuruyorlar. Türbenin tüm kapılarının Amerikan keskin nişancıları tarafından sürekli ateş altında tutulduğu bildiriliyor. Savaş uçaklarından atılan füzeler sonucu ise, türbenin dış duvarları yer yer isabet aldı.

İşgalci efendilerinden güç alan kukla yönetimin kimi sözcüleri tarafından yapılan açıklamaların tümü kan kokmaya başladı. Örneğin Irak “Savunma Bakanı” Hazım El-Şalan adlı soysuz Amerikan uşağı, teslim olmamaları durumunda Necef’teki direnişçilerin yokedileceğini söyledi. Bu ve benzer açıklamaları yapan kukla yönetim mensupları, en az işgalciler kadar cani olduklarını kanıtlamış oldular. Kendilerini bile korumaktan aciz olan bu düşkünler, işgale karşı direnenleri tehdit etme cüretini emperyalist ordulardan almaktadırlar.

Tüm tehdit ve kuşatmaya rağmen direnişçiler teslim olmayı reddediyor. Sadr, türbenin zarar görmemesi için boşaltmayı kabul etti ve Şiiler’in en önemli dini lideri olan Ayetullah Ali Sistani’ye bırakmaya hazır olduğunu açıkladı. Ancak Necef’i terketmeyi ve silah bırakmayı reddetti. Bunun üzerine Sistani’nin yardımcıları türbenin anahtarını almaktan vazgeçtiler. Bu da ABD ordusunun türbe çevresindeki ablukayı daraltmasına bahane oldu. Türbede halen Sadr’a bağlı bin direnişçi direniyor.

Emperyalist orduların Necef’e karşı saldırıya geçtiği günlerde Sistani’nin sağlık sorunları gerekçesiyle Londra’ya gitmesi, Necef’teki direnişin ezilmesini uzaktan seyretmeyi tercih ettiği şeklinde yorumlandı. Zira Irak’ta olması halinde tutum almak zorunda kalacaktı. Ancak beklendiği gibi direniş halen devam ediyor. Gelinen aşamada bu sorundan kaçma şansı kalmayan Sistani, Londra’dan dönerek Necef’e gitmek zorunda kaldı. Yardımcısı Hamid el Hafaf, El Sistani’nin tüm Iraklılar’dan “yanan Necef’i kurtarmak için” kente yürümelerini istediğini belirtti. Hz. Ali Türbesi’nin tüm Şiiler için kutsal kabul edildiği gözönüne alındığında, Sistani’nin bu kararı almak zorunda olduğu anlaşılır.

Necef’e gitmek için harekete geçen Sistani işgalcilerle zımni bir anlaşma yapmış gibi görünüyor. Kukla hükümet içinde yeralması, Necef bombalanırken Londra’ya gitmesi, türbenin anahtarını almaktan geri durması, en önemlisi işgale karşı direnişi tercih eden Sadr’ın tutumundan rahatsız olması... Tüm bu veriler işgalcilerle bir anlaşmanın yapılmış olduğuna işaret ediyor.

Bu arada direnişi sürdüren Sadr da, Necef’i işgalcilerden kurtarmak için kente yürümeleri çağrısında bulundu. Çağrıya karşılık veren Küfe halkı, Necef’e doğru yürüyüşe hazırlanırken saldırıya uğradı. Üstüne havan mermisi atılan ve otomatik silahlarla taranan kitleden onlarca kişi katledildi. Buna karşı kitle Necef’e doğru yürüyüşüne devam etti.

Hatırlanacağı gibi emperyalist ordular Felluce’yi kuşattığı zaman, Bağdat’tan Felluce’ye yürüyen binlerce Iraklı kuşatmayı yararak direnişçilerle kucaklaşmış, açlık çeken kent sakinlerine gıda ve ilaç götürmüştü. Felluce halkının kararlı direnişi karşısında pes eden küstah emperyalistler, arkalarında bine yakın ölü bırakarak geri çekilmişlerdi. Şimdi de binlerce Iraklı’nın Necef’e yürümesi işgalcilerle yardakçılarının aczini derinleştirecek. Zira Necef’te yaşananlar, işgalciler ile kukla başbakan Allavi gibi CİA ajanlarının yaptıkları tek şeyin yakıp yıkmak ve kitle kıyımları yapmak olduğunu tüm dünya bir kez daha apaçık görmüş oldu.

Hz. Ali Türbesi’nde bulunan bin civarında direnişçiye karşılık binlerce silahlı kişiden oluşan askeri birlikler var. Sayısal üstünlüğün yanısıra, işgalcilerin eli altında savaş uçakları, helikopterler, tanklar, zırhlı araçlar bulunmaktadır. Yani emperyalist işgalciler, askeri açıdan, direnişçilerden kat kat üstün durumdalar. Dahası her an takviye güç getirme olanakları var. Buna rağmen emperyalist orduların Necef’te zafer kazanma şansları yok. Belki büyük bir insan kıyımı yapabilirler, ama bu tür katliamlar politik açıdan her zaman zafer anlamına gelmez. Direnişle alınmış bir askeri yenilgi, gelecek zaferlerin hazırlayıcısı olur çoğu zaman.

Direnen halklar sözkonusu olduğunda, işgalci haydutların her girişimi kitlelerin direnişi karşısında aciz kalır. Modern silahlarla donanmış, büyük oranda soğukkanlı katillerden oluşan İsrail ordusunun taş atan Filistinli çocuklar karşısında acze düşmesi örneğinde olduğu gibi.

Emperyalist orduların tank paletleri altında çiğnen Irak topraklarında da benzer bir süreç yaşanıyor. İşgalcilerin haddi hesabı olmayan katliamları, keyfi tutuklamalar, vahşi işkenceler, işsizlik, yoksulluk, açlık gibi işgalin yarattığı musibetlerin hiçbiri direnişin güçlenmesini engelleyemiyor. Azgın saldırılar Irak halklarının birbirine kenetlenmesini sağlıyor, tüm zorluklara rağmen direnişin güçlenmesi halkların kendine olan güvenini pekiştiriyor. Böylesi bir durumda bedel ödemek korkulacak değil, onur duyulacak bir olay haline gelir. Çatışmaların keskinleşmesi, çoğunluğun safını belirlemesini zorunlu kılarken, onurunu korumak isteyenlerin direnişte yerini almak ya da en azından desteklemek dışında bir seçenekleri de kalmayacaktır.

Irak sözkonusu olunca, artık ilk akla gelen direniş olmaktadır. Kitle imha silahları, Saddam diktatörlüğü veya Saddam’ın yakalanması, Irak’a “demokrasi-özgürlük” getirmek gibi yalana dayalı iddiaların ya da psikolojik savaş kapsamında gündeme gelmiş kampanyaların esamesi bile okunmuyor.

Direnişin zayıf tarafı, dini motiflerin öne çıkması, tüm halklardan Iraklı işçi-emekçileri ve yurtseverleri bir çatı altında toplayabilen devrimci siyasal önderlikten yoksun olmasıdır. Ama her direniş potansiyel olarak kendi önderliğini de içinde barındırır.



Amerikancı rejimler emperyalist işgale karşı tavır alamazlar...

Direnen Irak halkını sahiplenmek
anti-emperyalist güçlerin görevidir!

İşgal ordusunun Amerikan ajanı Allavi başkanlığındaki kukla hükümetin desteğiyle Necef’te sürdürdüğü saldırıda yüzlerce Iraklı’nın ölmesi, Şiiler açısından kutsal kabul edilen Hz. Ali Türbesi’nin zarar görmesi, bölge halklarının öfkesinin günden güne kabarmasına neden oluyor. Hz. Ali Türbesi’nde toplanan Mehdi Ordusu’na mensup direnişçileri imha etmeye yönelik hazırlıklar ise endişe ile izleniyor.

ABD’nin giriştiği vahşi saldırı İran ve Suriye’de rahatsızlık yarattı. Bunun üzerine İran, Irak’ın komşularının Necef’teki durumu görüşmek üzere acilen bir toplantı yapması çağrısında bulundu. Çağrı İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi tarafından yapıldı. Harrazi, Ürdünlü meslektaşı Mervan Muaşer ile yaptığı telefon görüşmesinde bu teklifi getirdi. Ürdün’ün bu çağrıya nasıl yanıt verdiği açıklanmadı. Suriye’nin resmi haber ajansı ise Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın bu teklifi desteklediğini ve Necef’teki olaylardan büyük üzüntü duyduğunu bildirdi. Kuveyt, Suudi Arabistan ve Mısır’dan da çağrıya resmi yanıt gelmedi. Dışişleri Bakanlığı kaynakları Ankara’ya bu yönde ulaşan bir talep veya davet olmadığını iletti.

İran’ın girişiminden somut bir sonuç çıkmazken, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa olayı bir açıklamayla geçiştirdi. Arap ve İslam dünyası ABD saldırganlığını seyretmekle yetiniyor. Siyonist İsrail’in Filistin’deki katliam ve yıkımını seyrettiği gibi.

Irak’ın komşuları Ürdün, Suriye, İran, Türkiye, S. Arabistan, Kuveyt ve Irak’a komşu olmamakla beraber bölgesel ağırlığından dolayı Mısır, Irak sorunu nedeniyle düzenli olarak biraraya geliyor. Irak’ın komşuları, son olarak geçen ay Mısır’ın başkenti Kahire’de toplanmıştı. Çoğu Amerikan uşağı rejimlerin yönetimi altında bulunan bu ülkelerden emperyalist işgale ya da yarattığı yıkımlara karşı tavır almaları beklenemez. Zira Amerikalı efendilerini rahatsız edecek en ufak bir adım atmaları mümkün değil. İran’ın rahatsızlık duyması ve soruna çözüm üretmek için komşulara yaptığı çağrıdan kayda değer bir sonuç çıkması beklenemez.

Emperyalist işgale ve işgalcilere karşı durmak, direnen Irak halklarını sahiplenmek, başta bölge halkları olmak üzere tüm anti-emperyalist güçlerin sorumluluğudur.