22 Mayıs'04
Sayı: 2004/20 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist-siyonist katliamcılığa karşı Ortadoğu'da direniş ateşini büyütelim!
  Türkiye boydan boya bir Ebu Garipler ülkesidir!
  12 Eylül faşizminin hükmü sürüyor!
  DGM'ler tabela değiştiriyor...
  NATO'nun yeni misyonu: Ortadoğu'nun Balkanlaştırılması
  NATO ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Halkların kardeşliği ve barış için NATO Zirvesi'ne karşı hazırlanmalıyız!
  Türk-İş Başkanlar Kurulu yılın ilk toplantısını yaptı...
  Sümerbank işçileri ile konuştuk...
  Çiğli İşçi Kurultayı'na çağrı...
  1 Mayıs aynasında NATO Zirvesi'ne hazırlık
  NATO karşıtı kampanyada yeni bir çalışma düzeyine doğru...
  Kukla yönetimin başı da öldürüldü...
  30 Haziran'da yönetim Iraklılar'a mı devredilecek?
  ABD'nin yenilgiyi kabul etmesi uzun sürmeyecek"!
  "Uygar dünya" siyonist vahşeti izliyor
  Cenevre'de kamu çalışanları ayakta!
  Ekmek ve Adalet Dergisi Genel Yayın Yönetmeni'nden mektup...
  Bültenlerden...
  Türkiye'nin "gururu": 2004 Eurovision şarkı yarışması!
  ODTÜ'de sol içi çatışma sorumsuzluğu...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
ODTÜ’de sol içi çatışma sorumsuzluğu...

Herkesi gençlik hareketine karşı
sorumluluğa çağırıyoruz!

Bir süredir ODTÜ’de çeşitli sol gençlik grupları ile TKP’li öğrenciler arasında süregelen bir gerginlik var. Bu gerginliğin karmaşık nedenleri var. Ve yine bizce, gerginlik yaşayan her grup ve her birey farklı nedenlere ve kaygılara sahip. TKP’nin bilinen sorumsuz ve şımarık siyaset tarzı, sorunun temel nedenlerinden biri durumunda. Grupçu ve ‘ben yaptım oldu’cu bu siyaset tarzı, kendisi dışında herkes tarafından haklı olarak tepkiyle karşılanıyor. TKP’li öğrencilerin özellikle ODTÜ’ye yükledikleri özel anlam, bu grubun bakışını daha da sekterleştiriyor ve davranışlarını iyice kontrolsüz hale getiriyor. Yaşanan sayısız örneği burada sıralamak gereksiz ve anlamsızdır. Kaldı ki üniversitelerde ya da toplumda sol politika ile bir biçimde ilgilenen herkes bu tarzı iyi-kötü bilmektedir.

Gelelim sorunun karmaşık olarak nitelediğimiz yönüne. ODTÜ’deki sol grupların özellikle son bir-iki yılda yaşadıkları zayıflama, bazıları için fiili tasfiye, ciddi sorunlara yol açmıştır. Okulda yaşanan apolitizasyonun önemli nedenlerinden biri de bu durumdur. Üniversitede çalışma sürdüren deneyimli kadroların önemli ölçüde erimesi ya da okuldan ayrılması, ayrıca genel bir düzey sorunu da yaratmış, örgütsel ve politik süreklilik sekteye uğramıştır. Son derece öznel bir yorum olarak değerlendirilebilecek bu son tespit, aslında bugün yaşananları da anlaşılır kılacak çok işlevli bir anahtardır. Tüm bunlara ek olarak, yine uzunca bir süredir hemen hiçbir siyasal grubun okulda ciddi bir politik etkinlik örgütleyememesi ve bu durumun yarattığı moral ve politik zayıflık, gerek gençlik gruplarını gerekse bağımsız unsurları ya ütünüyle politikanın dışına sürüklemiş, ya da kolaycı beklentiler ve anlık gelişmeler üzerinden iş yapmaya yöneltmiştir. Gelinen yerde bu bir tarza dönüşmüştür. Bu sakat ve sorunlu tarz ise, sözkonusu grupları ve kişileri çalışmanın asli muhatabı olan öğrenci kitlesinden koparmış, uzaklaştırmış ve yalnızlaştırmıştır. Kimileri bu durumdan hiçbir biçimde rahatsız olmamakta, bilakis sorunu daha da derinleştirmeye &ccedl;alışmaktadırlar. Rahatlıkla söylenebilir ki ODTÜ yakın tarihinde hiç bu kadar apolitik, ODTÜ’nün solcuları hiç bu kadar güçsüz, dağınık ve çaresiz olmamışlardı. Dağınıklık, örgütsüzlük, moral zayıflık, politikasızlık ve tüm bunların sonucu derin bir çaresizlik hissi... İşte bu kasvetli hava onu soluyan solcuları giderek daha çok öğrenci kitlesinden kopmaya itmiştir.

Tüm bu eleştiri ve tespitler doğal olarak bir biçimde Ekim Gençliği’ni de kesiyor. Fakat yine de Ekim Gençliği, bu havayı dağıtmak, ODTÜ’de devrimci politik çalışma ve etkiyi geliştirmek için var gücüyle çalışıyor. Bunu, tüm ötekilerden temel önemde bir farklılığımız olarak, dile getirmek durumundayız.

ODTÜ’ye ilişkin olarak söylenebilecek daha birçok şey var. Ancak gençlik gruplarının ve politik kişilerin halet-i ruhiyesini betimleyebilmek için bu kadarı yeterlidir. Bu ruh hali okulda politik bir taraf olan TKP’li öğrencilere karşı garip, fakat yine de anlaşılabilecek bir kızgınlık yarattı. Öyle ki bazıları bu öfkeyi körüklemek, dahası bu öfkeyi örgütlemek gibi bir kaygıyla hareket etti. TKP’li öğrenciler ise tutum ve davranışlarıyla böylesi bir ‘platform’u güçlendirmek için ellerinden geleni yaptılar. Sonuçta kusursuz bir makine gibi işleyen dedikodu mekanizması, bahar şenliklerine birkaç gün kala ciddi bir gerilimin oluşmasını hazırladı. Oluşan TKP karşıtı platformun tüm sene boyunca hiçbir politik etkinliğin altına imza atmadığını belirtelim. Başlı başına bu durum bile ortada olan sakat anlayışı ve sekterliği göstermektedir.

Bahar şenlikleri tartışmalarında TKP yine bilinen üslubunu tekrarladı. Kendisi dışında kalan neredeyse tüm grupların oluşturdukları birlikteliğin kararlarını kaale almadı. Durum ciddi bir gerilime dönüşene dek bu uzlaşmaz tutum devam ettirildi. Tartışma stadyumda mumlarla yazılacak ‘DEVRİM’in nasıl bir biçimde yazılacağı idi. TKP dışında kalanlar yazıyı ODTÜ öğrencileri imzası ile yazmak ve böyle bir bütünlük içerisinde hareket etmek istediler. TKP ise kendi bayrak ve flamalarını açmakta ısrar etti. Uzun tartışmaların ardından herkesin verdiği ödünlerle tartışma bir uzlaşı ile sonuçlanmış oldu.

Ancak her zaman olduğu gibi bu kararların uygulanmasında önemli sorunlar yaşandı. Öyle ki alanda TKP’li öğrenciler ile diğer taraf arasında kısa süreli arbedeler yaşandı. Böylece binlerce öğrencinin gözleri önünde böylesi bir sorunun yaşanmaması için önden harcanan tüm çaba boşa gitmiş oldu.

Bundan önce, Dicle Üniversitesi öğrencilerinin ODTÜ’ye girişinde, jandarma ve öğrenciler arasında çatışma yaşanmış, rektörlük öğrencilerin ODTÜ’ye girmelerine engel olmuştu. Eylem, Emek Gençliği’nin ‘arkadaşlarımızı almaya gidelim’ önerisiyle, Ekim Gençliği, devrimci gençlik grupları ve TKP’li öğrencilerin de aralarında olduğu yaklaşık 100 kişilik bir öğrenci kitlesi tarafından gerçekleştirildi. Barikatın yanı başına gelindiğinde, Emek Gençliği, jandarmanın baskılarına ve tehditlerine boyun eğerek etkinliği kapı önünde gerçekleştirme önerisinde bulundu. Ekim Gençliği ve devrimci grupların buna karşı çıkması ve yoldaşlarımızdan birinin megafonla ‘Eğer buraya arkadaşlarımızı almak için gelmediysek bizi niye çağırdınız!’demesi, Emek Gençliği’nin ‘provokasyona gelmeyelim!’ söylemi ile yanıtlandı. Bu sırada devrimcilerin barikatı zorlamasını TKP’li öğrenciler fiilen, devrimciler ile jandarma barikatı arasına girerek, ‘olay çıkmasın’ mantığı ile engellediler. Bu sırada herkes gerilmiş ve sonrasında sorun olacak bir çok yanlış davranış sergilenmiş durumdaydı. Eylemde takındığı pasifist tutumla Emek Gençliği’nin taşıdı&curen;ı özel sorumluluğun ve özellikle Ekim Gençliği’ne karşı takındığı hasmane ve saldırgan tutumun da bu arada altını çizmek durumundayız.

Böyle özetlenebilecek gelişmeler, ODTÜ’deki zaten gergin ortamı, iyiden iyiye germiş, ciddi sorunların ortaya çıkmasını koşullamıştır.

***

17 Mayıs Pazartesi günü, yani Blair’in Türkiye’ye geldiği gün –ki bu bilhassa önemlidir-, aralarında Ankara Gençlik Derneği, Özgür Gençlik, DPG, ÖDP ve DGH’ın da bulunduğu bir grup öğrenci, yaşananlara ilişkin olarak ‘Devrimci ve demokrat öğrenciler’ imzasıyla kaleme aldıkları bir bildiriyi dağıtmaya başladılar. Bildiri ilk iki paragrafında saldırıdan ve şenliklerden bahsediyor, hemen ardından TKP’yi eleştirmeye geçiyordu. Yazık ki bu bildirinin tarzı ve içeriği siyasal eleştiri sınırlarını fazlasıyla aşıyor, böylece gerilimi tırmandıracak bir potansiyel taşıyordu.

Bildiri dağıtılırken biz de Blair’in gelişi ile ilgili düzenlenen eyleme çağrı afişlerini asıyorduk. O sırada TKP’li öğrencilerin kalabalık bir grup halinde beklediklerini gördük. Bildiriden haberdar olduklarını ve toplamaya başlayacaklarını söylemeleri üzerine, böyle bir şeyin ciddi sorunlar yaratacağını ve bunu yapmamaları gerektiğini önemle kendilerine hatırlattık. Ancak faydası olmadı. Yaklaşık 40 kişilik bir grupla bildirileri toplamaya başladılar. Hazırlıkta bildiriyi dağıtan grupla karşılaşan TKP’liler, dağıtımın yapıldığı kantine girmek için, o sıra kapıyı tutan arkadaşları zorla uzaklaştırarak bildirileri toplamaya yöneldiler. Sonuçta TKP’liler orada bulanan solcu arkadaşlarımızı ağır biçimde döverek yaraladılar. Yaralanan dört kişi medikoya götürüldü.

Devam etmeden önce bu saldırgan ve zorbaca tutum üzerine söyleyeceklerimiz var. Hiç kimse, içeriği ne denli tartışmalı olursa olsun, bir bildiri ya da yazıdan hareketle sol içi şiddeti gündeme getirme hakkına sahip değildir. Değil şiddet kullanmak, dağıtılan bu türden bir bildiriyi toplatmaya kalkmak hakkına da sahip değildir. Böylesi durumlar karşısında yapılabilecek tek şey, kendisine yöneltilen saldırıyı aynı yolla, yani bir karşı bildiri ya da açıklamayla yanıtlama yoluna gitmek olabilir ancak. Bir bildiri ya da yazı metninin içeriği, sol içi şiddete başvurmanın haklı dayanağı olabilseydi eğer, bu durumda sol içi şiddet önüne geçilemez, gündelik olağan bir iş haline gelirdi. Zira bu, yani bir metnin üslubu ve içeriği, tümüyle öznel, dolayısıyla her türden farklı ve keyfi yoruma açık bir alandır Bu tür keyfiliklerin önünü almanın tek yolu, dili ve üslubu ne olursa olsun, düşünsel eleştirileri aynı yolla yanıtlama yoluna gitmek, hiçbir durumda bunu şiddete başvurmanın dayanağı olarak kullanmaya kalkmamaktır.

TKP sözkonusu olduğunda burada üzerinde önemle durulması gereken daha da dikkate değer bir sorun var. Siyasal mücadelede militan tutum ve davranışlardan özenle kaçınan, karşı-devrimcilere, faşist militanlara ya da devletin zorba kuvvetlerine karşı şiddete başvurdukları neredeyse hiç görülmemiş olan bu çevre, nedense sözkonusu olan ilericiler ve devrimciler olunca kolayca saldırganlaşabiliyor, işi zorbalığa ve şiddete vardırabiliyor. Bunun geçmişten bugüne çeşitli örnekleri var. Bugün içeriğini begenmedikleri bir bildiriyi toplamak için zorbalığa başvuranları biz geçmişte, içeriğini beğenmedikleri bir yayının basımını engellemek üzere matbaa basmaya kalkmalarından da hatırlıyoruz. Bu çelişkiyi ve tutarsızlığı bu denli kaba bir biçimde yaşayanların bunun üzerinde durup düşünmelerinin zamanı artık gelmiştir erhalde.

Olayların gelişme seyrine dönüyoruz. Kalabalık bir grubun 4 kişiyi bu denli ağır bir biçimde dövmeleri, doğal olarak herkesin kanını donduran bir etki yarattı. İpler koptu. Devrimcilerin de aralarında bulundukları öğrenciler, saldırının karşılığını vermek amacıyla toplanmaya başladılar. Biz ise okulda böylesi bir çatışmayı engelleyeceğimizi, gerekirse araya gireceğimizi ifade ettik. Bu tutumun gerisindeki temel neden, sorunun bu biçimde çözülemeyeceği, okulda yaşanacak böylesi bir sol içi çatışmanın oldukça ciddi sonuçları olacağıydı. Öte yandan ODTÜ’de yaşanacak böylesi bir çatışma, zaten enikonu marjinalleşmiş solu daha da kitleye yabancılaştıracaktı. Böylelikle sol okuldaki tüm ciddiyetini de yitirmekle yüzyüze gelecekti.

Fizik bölümünde toplanan solcu öğrenciler, aralarında ne yapılması gerektiğini tartışırlarken, biz de tutumumuzu insanlara anlatmaya çalıştık. Yaşanacak bir çatışmayı engelleyebilmek için mümkün olduğunca fazla insanı harekete geçirmek gerekiyordu. Fiilen diyoruz zira, bazı devrimci gençlik grupları da dahil olmak üzere birçok grup ve bağımsız arkadaş ‘TKP’lilerin kafalarını kırmak’ kararındaydı. Değil onları ikna etmek, derdimizi anlatabilmemiz bile mümkün olmadı.

Ardından TKP’lilerin bulundukları Mimarlık bölümüne, onlarla konuşmak için gittik. Durumu anlatıp, sakin olmalarını ve karşılık vermemelerini istedik. Onlar da zaten bu karardalardı. Kısa bir süre sonra solcu arkadaşların ellerinde sopalarla Mimarlık’a doğru geldiklerini işittik. Bu arada TKP’liler de ellerinde sopalarla bekliyorlardı. Çatışmayı engellemek için orada bizimle olan bağımsız arkadaşlarla hemen kapılara yöneldik. Giriş kapısında kısa bir süre de olsa arkadaşları durdurabildik. Çok geçmeden bizi aşıp geçen grup, TKP’lilerle karşı karşıya kaldı. Yaklaşık 20 dakika süren bir arbede oldu. Bu arada bir yoldaşımız sopayla başından yaralandı. Öfkeli kalabalığı bu süre içerisinde büyük ölçüde engelleyebildiğimizi söyleyebiliriz. Ciddi bir karşılıklı çatışma böylelikle bir süre için de olsa engellenebilmiş oldu

Jandarmanın da harekete geçtiği duyulunca gerilim daha da arttı. Daha sonra solcu arkadaşlar bölüm binasını terkettiler. Fakat kısa bir süre sonra anlaşıldı ki, arkadaşlar bir diğer kapıdan saldırmak için dışarı çıkmışlar. Bu kapıyı da tutarak ikinci saldırıyı da engelledik. Bu çaba içerisinde olan yoldaşlarımızdan biri kırılan camlar nedeniyle yaralandı. Fakat nihayet çatışma fiilen engellenmiş oldu. Bu arada bölümde bulunan yüzlerce öğrencinin çatışmayı izlediğini, ortamın adeta bir sirke dönüştüğünü de söylemek durumundayız. Ortamın biraz sakinleşmesinin ardından dekanla beraber jandarma komutanı geldi. Jandarmaya derhal bölümden çekilmesini, yoksa sorunun daha da büyüyeceğini söyledik. Ardından dekana bu sorunu jandarmanın değil, biz öğrencilerin çözebileceğini, bunun için de andarmanın çekilmesi gerektiğini söyledik. Sonuçta talebimiz kabul edildi ve jandarma çekildi. Kaldı ki jandarma için olup biten çok da sorun değildi, komutan durumu açıkça memnuniyet ifadesi bir tebessümle karşılıyordu. Yaşananların ne anlama geldiğini bunda daha iyi anlatabilecek bir şey yoktur herhalde.

Bu çatışmadan bir saat sonra yapılan açık toplantıya katıldık. Bir ikinci saldırıda yine aynı tutumu sergileyeceğimizi ifade ettik. Öğrenci Koordinasyonu da bizimle aynı tutuma sahip olduklarını belirttiler. TKP’lilerden aynı yöntemlerle intikam almak peşinde olanlar bunu pek de hoş sözlerle karşılamadılar.

O gün tartışmalar bir ikinci çatışmanın doğru olmayacağı yönünde sonlandı. Bu arada TKP’lilerin dışarıdan yaklaşık 150 kişiyi okula soktuklarını da söyleyelim. Yapılan siyasetler toplantısında TKP’den okulu bir an evvel terketmeleri dışında ortak bir karar çıkmadı. (Olaylara yolaçan bildiride Emek Gençliği’nin TKP’lilerden geri kalmayan tutumundan nedense hiç söz edilmemişti. Başlı başına bir sorun olan bu durum, sonrasında Emek Gençliği’nin rahatlıkla toplantıya gelip söz söyleyebilmesini de sağlamış oldu.)

Ertesi gün yapılan toplantıda sol gruplar adına TKP ile konuşan yurtsever arkadaşlar görüşmenin sonucunu aktardılar. Bu konuşmaya göre TKP’den istenen, bir özeleştiri deklarasyonu yayımlanması ve okula dağıtılması oldu.

Salı akşamı siyasal gruplar TKP’li öğrencileri okulda yapılacak bir toplantıya çağırdılar. Bu toplantıda TKP’den istenecekler sıralanacaktı. Ancak TKP’li öğrenciler, önceki olaylarda bazı grupların temsilcilerinin “provokatif tutumları nedeniyle”, bu kişilerle aynı toplantıda bulunmayacaklarını söylediler ve toplantıyı terkettiler. Ardından toplantıya gelen bazı gruplarla özel görüşmeler yapmak istediler. Bizimle yaptıkları görüşme sırasında, aralarında devrimcilerin de bulunduğu bir grup, toplantının yapıldığı yurt kantinine gelip TKP’nin üç temsilcisini döverek yaraladılar. TKP’li öğrencilerin, kampüstan ve yurtlardan bütünüyle çekildikleri bir anda ve salt toplantı için çağrıldıkları bir sırada böylesi bir muamele ile karşılaşmalarını ne anlaşılabilir, ne de savunulabilir hiçbir yanı yoktur. Sıradanmahalle kavgalarındaki kurallara bile ters olan bu tutum, kaba bir sorumsuzluk ve zorbalık örneğinden başka bir şey değildir.

TKP’li öğrencilerin bu saldrının hemen ardından bir karşılık vermemesi, şu an için ek gerilimlerin önüne geçmiştir. Ancak her iki taraf kaydadeğer bir sağduyu ve sorumlulukla hareket etmezse, gerginlik devam edecek ve kısa süre içerisinde başka alanlara yayılabilecektir.

***

Şimdi tüm gençlik gruplarının önünde kritik bir sorumluluk durmakta: Farklı üniversitelere yayılma eğilimi gösteren bu gergin ortamı engellemek ve mutlak biçimde fiili bir çatışmayı durdurmak. NATO Zirvesi öncesinde düzenin devrimcilere yönelik saldırılarının arttığı bir dönemdeyiz. Özellikle böyle bir dönemde bu türden bir çatışma ancak düzene yarayabilir ve ona saldırı olanakları sunar.

Bir kez daha tüm sol grupları, özellikle de devrimcileri sağduyulu olmaya, devrimci öğrenci hareketinin çıkarlarını gözönünde tutmaya, bunun gerektirdiği bir sorumlulukla davranmaya çağırıyoruz.

Ekim Gençliği/ODTÜ



ODTÜ’de olaylı öğrenci şenliği...

Reformistler bir kez daha
dalga kıran rolü oynadı

Geleneksel ODTÜ öğrenci şenliğini bu yıl Uluslararası Gençlik Topluluğu düzenledi. Bu kez şenliklere sponsor alınmadı, yine de ticari stantların bulunması engellenemedi. Ancak eskiden olduğu gibi öyle her yerde ticari standlar yoktu, sadece belli bir bölgeye açabildiler. Toplulukların çoğu sponsorsuz ve ticari standsız, tam bir öğrenci şenliği istiyordu bu sene. Bu doğrultuda da bir tutum sergilediler. Ne kadar başarılı olduğu tartışılabilinir. Ancak dayatmalara karşı gelindiği ve öğrencilerin kendi şenliklerini istediği ortadadır.

Ekim Gençliği olarak standımızı öğrenci topluluklarının arasında açmamızın, orada çalışma yapmamızın en önemli nedeni, kitle çalışması kaygımızdır. Şenliklerin ilk günü, standımızı açmamızdan kısa bir süre sonra, okul idaresinden görevliler gelerek masamızı kaldırmamız yönünde uyarıda bulundular ve “bunu bir daha demeyiz” diyerek tehdit ettiler. Kendilerine okulun öğrencisi olduğumuzu, her öğrenci ve öğrenci grubu gibi bizim de stand açma hakkımız bulunduğunu söyledik. Fiziksel ve sözlü bir müdahale olmamasına rağmen şenlik komitesindeki öğrencilerle konuşarak bir baskı yaratmaya çalıştılar. Ancak standımızı kaldırmadık.

Şenlik boyunca panolarımıza Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak’tan aldığımız yazıları astık. “Ya barbarlık ya sosyalizm!”, “NATO’ya, YÖK’e, sömürüye, talana geçit vemeyeceğiz!” şiarlarının bulunduğu pankartlarımızı ve kızıl bayraklarımızı astık. Bazı eylem fotoğraflarını sergiledik. Bildiri dağıttık. Gazete ve dergi satışı yaptık. Bu arada Eksen Yayıncılık’ın kitaplarına ilgi yoğun oldu. Sürekli masamıza gelen insanlarla konuştuk. Zaman zaman politik tartışmalar gerçekleştirdik. Gerçekleştirilen futbol turnuvasına katıldık. Zaman zaman müzik topluluğunun gerçekleştirdiği konserler bizi rahatsız etse de, geçmiş senelerde alternatifini yaptığımız şenliğin gerçek bir öğrenci şenliği olması yolunda büyük adımlar atıldı.

Ayrıca ODTÜ’de kurulan “NATO’ya karşı ODTÜ Öğrenci Oluşumu” da toplulukların arasında bir stand açtı. Öğrenciler NATO’ya ve emperyalizme karşı mücadeleye çağırıldılar. Oluşum yaklaşık bir aydır toplantılar yapıyordu. Emperyalist katliamlar ve işgallerin fotoğraflarından oluşan bir sergi gerçekleştirmişti. Şenlikte de açtığı pankart ve çıkardığı 4 sayfalık broşür ile devrimci ve bağımsız bir öğrenci hareketinin yolunu açmıştır. Ayrıca panolara yine savaş fotoğrafları asıldı. Bir de anket gerçekleştirildi. Bu anketle hem insanlarla konuşma imkanı bulundu, hem de insanların NATO’yu tanımaları ve emperyalist amaçlarını ve uygulamalarını öğrenmeleri sağlandı.
Şenliğin ikinci günü, “Kardeşlik köprüsü” etkinlikleri çerçevesinde ODTÜ’ye gelen Dicle Üniversitesi öğrencileri okula alınmadılar. Türkiye’nin dört bir yanından öğrencilerin çağrıldığı ve geldiği ODTÜ şenliklerine bir tek Dicle Üniversitesi öğrencilerinin alınmaması, gerici-şoven bir yaklaşımın ifadesiydi. Rektörlük bu tutumuna, “Dicle’den gelenler olay çıkartacak diye ihbar aldık” gibi sudan bir bahane uydurdu.

Bunun üzerine Dicle’den gelenleri karşılamak için yaklaşık 100 kişilik bir öğrenci grubu kapıya yürüdü. ODTÜ akademisyenlerinden Prof. Dr. Semih Bilgen ve Cem Somel öğrencilerin içeri alınması için çağırıldılar, konuşmalar yapıldı. Ancak konuşmaların bir işe yaramayacağı daha başından belliydi. Bu şekilde hem dışarıda 135 kişilik Dicleliler, hem de ODTÜ’deki öğrenciler bekletildi ve pasifize edildi. Kitleyi mücadeleye ve barikatı aşmaya çağırmamız, Emek Gençliği tarafından “provokasyon” olarak nitelendirildi. Reformizmin olumsuz tutumu neticesinde kitle tepkisi güçsüzleştirildi. Bir ara ikili jandarma barikatlarından birinin açılması başarıldı. Ancak içerdeki ve dışardaki öğrenciler birleşmesine rağmen, pasif tutum sonucunda jandarma barikatı dağıtılamadı, dahası jandarma kitleyi çembere ldı. TKP’liler jandarmayı görünce bilinen tutumlarının yeni bir örneğini sergileyerek geri durdular. Panzerle su sıkıldı, biber gazı kullanıldı, coplar havaya kalktı. Çıkan arbede sonucunda 10 kişi yaralandı, 4 kişi gözaltına alındı. Hemen ardından bir oturma eylemi gerçekleşti. “Kardeşlik köprüsü engellenemez!”, “Biji bratiye gelan!”, “Eşitlik, kardeşlik, Kürt ulusuna özgürlük!” ve “Yaşasın hlkların kardeşliği!” sloganları atıldı.

Daha sonra, okulun içinde NATO forumu gerçekleştirmek için gelen öğrencilerle otoparkta bir forum gerçekleştirildi. Bu tutumun ardından Ekim Gençliği olarak eylemden çekildik. Böylesine geri tutumun ortağı olamazdık. Reformistler mücadeleyi ve eylemi geri çeken ve boşa çıkaran tutumlarını burada bir kez daha göstermiş oldular.

Her sene şenlikler esnasında gerçekleştirilen “DEVRİM” yazma etkinliği bu sene de gerçekleştirildi. Ekim Gençliği olarak, bugünkü haliyle artık devrimci bir anlam taşımadığını, dahası geçmişin devrimci mirasına bir saygısızlığa dönüştürüldüğünü düşündüğümüz bu etkinliğe katılmadık. Her ne kadar bu sene alkol kullanımına izin verilmemiş olsa da, dayanışmadan ve birliktelikten uzak bir tablo vardı. Bu etkinliği ODTÜ’deki öğrencilerin toplu bir mirası olarak değil de kendini göstermenin bir aracı olarak gören yapılar birbirleriyle yarıştılar. Hatta birbirlerine karşı saldırgan tutumlar sergilediler.

Devrimci ve gerçekten kitlesel bir öğrenci hareketi yaratabilmek için öncelikle geniş öğrenci kitlelerine yönelmeliyiz. Bu yılın şenliklerinde bizler bu bilinçle hareket ettik. Çalışmamızı ve mücadelemizi daha geniş alanlara yaymak, YÖK’e, yeni yasa tasarısına ve NATO’ya geçit vermemek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

ODTÜ Ekim Gençliği