22 Mayıs'04
Sayı: 2004/20 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist-siyonist katliamcılığa karşı Ortadoğu'da direniş ateşini büyütelim!
  Türkiye boydan boya bir Ebu Garipler ülkesidir!
  12 Eylül faşizminin hükmü sürüyor!
  DGM'ler tabela değiştiriyor...
  NATO'nun yeni misyonu: Ortadoğu'nun Balkanlaştırılması
  NATO ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Halkların kardeşliği ve barış için NATO Zirvesi'ne karşı hazırlanmalıyız!
  Türk-İş Başkanlar Kurulu yılın ilk toplantısını yaptı...
  Sümerbank işçileri ile konuştuk...
  Çiğli İşçi Kurultayı'na çağrı...
  1 Mayıs aynasında NATO Zirvesi'ne hazırlık
  NATO karşıtı kampanyada yeni bir çalışma düzeyine doğru...
  Kukla yönetimin başı da öldürüldü...
  30 Haziran'da yönetim Iraklılar'a mı devredilecek?
  ABD'nin yenilgiyi kabul etmesi uzun sürmeyecek"!
  "Uygar dünya" siyonist vahşeti izliyor
  Cenevre'de kamu çalışanları ayakta!
  Ekmek ve Adalet Dergisi Genel Yayın Yönetmeni'nden mektup...
  Bültenlerden...
  Türkiye'nin "gururu": 2004 Eurovision şarkı yarışması!
  ODTÜ'de sol içi çatışma sorumsuzluğu...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Sömürüye ve kuralsızlığa karşı
derneğimizde birleşelim!

Sanayi siteleri, sömürü çarkının en acımasız ve en vahşi biçimde işlediği yerlerdir. Gün doğumundan gün batımına kadar binlercemiz, bu çarkın kanlı dişlilerinde her gün biraz daha ömür törpüleriz. Yarı aç, yarı tok, 12 saati aşan çalışma süreleri içerisinde her türlü iş güvencesinden, iş güvenliğinden yoksun bir şekilde çalışırız. Aldığımız üç kuruşluk sefalet ücreti bile zamanında ve tam olarak verilmez. Sigorta hakkına bile en şanslılarımız sahip olurken, asgari ücretten ve eksik yatırılan primlerle bu sevincimiz bile kursağımızda bırakılır. Hiçbir sosyal hakka sahip olmadığımız gibi, sendikanın adı bile duyulmaz sanayi sitelerinde. Asalak patronlar karşısında yanında çalıştırdığı kölelerden öteye itibar görmeyen biz site işçilerine yine en ucuz ve kalitesiz yemekler reva göruuml;lür. Masraf olur gerekçesiyle iş güvenliğine yönelik hiçbir tedbir alınmazken, patronların aşırı üretim baskısı nedeniyle her gün bir çoğumuz iş kazalarına maruz kalırız. Tabii bu kazalar esnasında anında müdahale edecek tam teşekküllü bir hastane de bize layık görülmediği için canımız “Allah’a” emanet edilmiştir. Okul çağında olan yüzlerce çocuğun “&ccdil;ıraklık” adı altında patronların ucuz işgücünü karşıladığı, yabancı uyruklu işçilerin de yine çok düşük ücretlerle çalıştırıldığı yerlerdir sanayi siteleri. Kısacası birçoğumuzun umudunun, sevincinin, gençliğinin çalındığı yerlerdir sanayi siteleri.

Bunlar sadece bizim sıralayabildiğimiz sorunlardır. Oysa hepimizin bildiği, gördüğü, yaşadığı nice sorunlar daha vardır sanayi sitelerinde. Peki bu yaşadıklarımıza kader deyip geçebilir miyiz? Bize kader olarak dayatılan bu koşulları değiştirmeye gücümüz yok mu? Elbette böyle bir güce sahibiz. Ancak bu güç, işlenmeyi bekleyen bir cevher misali farkedilmeyi beklemektedir. Üstelik patronlar, bizimfarkında olmadığımız kadar farkındadırlar bu cevherin. Zira yapılan herşey ve alınan tüm önlemler bu gücün açığa çıkmaması içindir.

Evet arkadaşlar, patronlar sınıfı gücünü örgütsüzlüğümüzden alıyor. Kendileri örgütlenirken bizlerin örgütsüz olması ve bireysel hareket etmesi için ellerinden geleni ardına koymuyorlar. Bu yüzdendir ki her sanayi sitesinde patronlar, site yönetimi ve site işverenler derneği altında örgütlenip birlikte hareket etmektedirler. Zam oranlarının belirlenmesinden tutun da, üretimi artırıp, işçileri daha iyi nasıl sömürebileceklerini tartışıp hep birlikte karar altına alıyorlar. Birçok sanayi sitesinde uygulanan sıfır zam dayatmaları, mesai ücretlerinin düşürülmesi ya da kaldırılması, çalışma sürelerinin 12 saatin üzerine çıkarılması patronların ortak kararları sonucunda hayat bulmuştur. Yine olumsuz giden bu gidişata veya herhangi bir dayatmaya karşı bir atölyede tepki gösteren işçilere karşı da, bu örgütl¨lükleri sayesinde ortak bir şekilde müdahale etmektedirler. Kurdukları bu sömürü çarkının da sorunsuzca işlemeye devam edebilmesi için, işçilerin en ufak bir ihtiyacı için bile ellerini cebine atmayan patronlar, “site güvenliği” adı altında milyarlarca lirayı gözden çıkartmaktadırlar.

Bilindiği gibi patronların gücü bizim güçsüzlüğümüz üzerine kuruludur. Bizim güçsüzlüğümüz ise örgütsüzlüğümüz ve suskunluğumuzdan gelmektedir. Hakkımızı aramaya dönük tepkilerimiz bireysel olmakta, ötesi, iş değiştirmekten başka bir yol bilmemekteyiz. Bize dayatılan “beğenmezsen çeker gidersin” anlayışını öylesine kabullenmişiz ki, bunun dışında bir alternatif veya yol olduğunu aklımıza dahi getirememekteyiz. Oysa ki her iş değiştirme girişimi dayatılan bu olumsuz koşulların devam etmesinden başka bir anlama gelmemektedir. Artık şunun farkına varmamız gerekmektedir. Çıkarlarımız için ortak mücadele vermekten ve ortak çıkarlarımızı savunmaktan başka bir çaremiz yoktur.

Böyle bir birliktelik, sözkonusu sanayi siteleri olduğunda yakıcılığı daha da öne çıkmaktadır. Zira sitelerin yapısı gereği haklarımız için mücadele ettiğimizde karşımızda tek bir patronu değil, tüm patronları görmekteyiz. O halde bizler de sanayi sitelerinde işçi dernekleri vb. kurumlarla örgütlülüğümüzü sağlayıp patronların karşısına topyekûn olarak çıkabiliriz. Dernekler bizim örgütlü gücümüzün bir ifadesi olurken, işleyişi de yine bizlere ait kültür ve değerlerle şekillenecektir. Emeği ve alınteri ile geçinen biz işçilerin anlayışına uygun bir demokratik işleyişe sahip olacaktır. Söz-yetki ve karar tüm işçilerin ortak iradesi ve talebi doğrultusunda belirlenecektir.

Arkadaşlar, böyle bir örgütlülüğe kavuşmamız ancak bizlerin vereceği mücadeleye ve bu mücadeledeki ısrara bağlıdır. Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır. Unutmayalım ki ortak kaderi paylaşanlar, ortak çıkarları savunabilir ve ortak çözüm yolları üretebilir. Bulunduğumuz sanayi sitelerinde dernek faaliyeti için girişimlerde bulunalım. Atölyelerde, bloklarda komiteler kurup dernek girişiminin altyapısını oluşturalım. “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” bir yaşamın yolu örgütlenmek ve mücadele etmekten geçmektedir.

Sınıf bilinçli bir metal işçisi

(Genç İşçi Bülteni’nin Mayıs ‘04
tarihli sayısından alınmıştır...)



NATO’ya geçit vermeyelim!

NATO zirvesi 28 Haziran’da İstanbul’da toplanacak. Eli kanlı haydutlar, dünyanın dört bir yanını yağmalamak ve talan etmek hesaplarıyla İstanbul’a geliyorlar.

Bu “büyük buluşma”nın ne anlama geldiğine bakmak için NATO’nun kanlı icraatlarına bakmak yeterlidir. NATO emperyalistlerin kullandığı savaş ve terör aygıtıdır. “Kızıl tehdit”e karşı kurulan ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeniden yapılandırılan NATO, bu kez namlusunu dünya halklarına ve emekçilere çevirmiştir. Dünya halklarını ve emekçileri baskı altında tutmak için kullanılmıştır. Bu kanlı ittifakın ilk icraatlarını Yugoslavya’da yaşadık; Yugoslavya parçalandı. Sonrasındaysa “teröre karşı mücadele” adı altında Afgan halkının katledilmesine ve Afganistan’ın emperyalistlerin bir üssü haline getirilmesine tanık olduk.

NATO, bir yandan emekçi halklara karşı işlenilen suçların yönetim merkezi olarak çalışırken, diğer yandan da birçok ülkede kontra örgütlenmeleri oluşturmuş, toplumun ileri unsurlarını “bin operasyonlar” düzenleyerek yoketmeye çalışmıştır.

Yine NATO’ nun icraatlarına kendi topraklarımızda yaşanmış örnekler üzerinden de bakabiliriz. 12 Martlar, 12 Eylüller, darbeler bizzat terör örgütü NATO tarafından tezgahlanmış, yerli örgütlenmelerince de uygulanmıştır. Kontra örgütlenmeleriyle binlerce kişi katledilmiş, çeşitli provokasyonlar tezgahlanmıştır.

İşte emperyalist haydutlar, bu kirli ve kanlı icraatlarına yeni halkalar eklemek, ittifaklarını tahkim etmek için İstanbul’da bir araya gelecekler. Dünyayı ve ülkemizi cehenneme, kan gölüne çevirmek için gelecekler. Bu “büyük buluşma” bundan dolayıdır ki; kendi geleceğimize, kardeş Ortadoğu halklarına karşı bir savaş ilanıdır. Madem ki, “Burjuvazi kavgaya davet etti bizi, davetleri kabulümüzdür” bilinciyle harekete geçelim. Dünya halklarına, işçi ve emekçilere savaş ilan eden emperyalist haydutların hesaplarını bozmak için alanları dolduralım.

Savaş ve terör örgütü NATO dağıtılsın!

(Genç İşçi Bülteni’nin Mayıs ‘04
tarihli sayısından alınmıştır...)



“İstersek, birlik olursak herşeyin
üstesinden geliriz!”

Merhaba işçi kardeşlerim. Ben bir matbaa işçisiyim. Yıllardır hep aynı düzen içerisinde çalıştık ve hep ezildik, bütün haklarımız gaspedildi. Yaşadığımız sorunlar hep aynı; düşük ücret, sigortasız ve sağlıksız koşullarda çalışma. Biz bunlara dur demeliyiz. Sanki bizler hayatımızdan çok memnunmuşuz gibi televizyon ve gazeteler hala işçi ve emekçileri suçluyorlar. Hep “kemerleri sıkın, acı reçeteyi ödeyin” diyorlar.

Bu zamana kadar birçok işyerinde çalıştım ama hep aynı sorunlarla karşılaştım. Bir örnek vereyim: Şirketin birinde işbaşı yaptım, daha ilk günlerde işçi arkadaşlar diyorlardı ki paralarımız geç ödeniyor, sigortalarımız yapılmıyor. Ben tabii huzursuz olmuştum, işyeri müdürüyle konuştum. Bana söyledikleri ilk mesainin ve maaşın yarısı içeride kalacakmış, sigortam 3 ay sonra olacakmış, iş olduğu sürece sınırsız mesai yapacakmışız vb. bir sürü angarya ve dayatma. İlk ay maaşı ayın 12’sinde aldık daha sonrasında iki ay bolca mesai yaptık, ama paramızı istediğimizde çok ucuz bahaneler öne sürdüler. Ama bu süre içerisinde iki adet milyarlarca lira değerinde makine aldılar. Anlayacağınız hep kendilerine yatırım yaptılar. İşçiler umurlarında bile değildi. İşçiler aç çocuğuna bırak sütü, kuru ekmek bile götürmiyorlardı. Bu da yetmezmiş gibi emekli bir polis memurunu işçilerin başına müdür diye getirdiler. Bu adam işçinin en ufak şikayetini hemen patrona ispiyonluyordu. Sonuçta olan hep biz işçilere oluyordu. Bu şartlar altında daha fazla çalışamadım, işten ayrıldım. Asıl sorun ayrıldıktan sonra başladı. İçeride kalan paramı üç aydan fazla uğraşıp zar-zor alabildim. Sonrasında bu yüzsüz adamlar –nasılsa işçidir alışkındı- diyerek, sanki yaptıkları unutulur bir şeymiş gibi beni işe geri çağırdılar, tekrardan sömürmek için.

Bizler bunları hak etmiyoruz. Emek veren, üreten bizleriz, ama bunlardan faydalanmayı bırakın, üç kuruşluk maaşları bile bize çok görüyorlar. Eğer istersek, birlik olursak bunların üstesinden geliriz. Haydi işçi emekçi kardeşlerim, omuz omuza verelim, sömürünün hesabını soralım.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Topkapı’dan genç bir matbaa işçisi

(Genç İşçi Bülteni’nin Mayıs ‘04
tarihli sayısından alınmıştır...)