22 Mayıs'04
Sayı: 2004/20 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist-siyonist katliamcılığa karşı Ortadoğu'da direniş ateşini büyütelim!
  Türkiye boydan boya bir Ebu Garipler ülkesidir!
  12 Eylül faşizminin hükmü sürüyor!
  DGM'ler tabela değiştiriyor...
  NATO'nun yeni misyonu: Ortadoğu'nun Balkanlaştırılması
  NATO ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Halkların kardeşliği ve barış için NATO Zirvesi'ne karşı hazırlanmalıyız!
  Türk-İş Başkanlar Kurulu yılın ilk toplantısını yaptı...
  Sümerbank işçileri ile konuştuk...
  Çiğli İşçi Kurultayı'na çağrı...
  1 Mayıs aynasında NATO Zirvesi'ne hazırlık
  NATO karşıtı kampanyada yeni bir çalışma düzeyine doğru...
  Kukla yönetimin başı da öldürüldü...
  30 Haziran'da yönetim Iraklılar'a mı devredilecek?
  ABD'nin yenilgiyi kabul etmesi uzun sürmeyecek"!
  "Uygar dünya" siyonist vahşeti izliyor
  Cenevre'de kamu çalışanları ayakta!
  Ekmek ve Adalet Dergisi Genel Yayın Yönetmeni'nden mektup...
  Bültenlerden...
  Türkiye'nin "gururu": 2004 Eurovision şarkı yarışması!
  ODTÜ'de sol içi çatışma sorumsuzluğu...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Türkiye’nin “gururu”:
2004 Eurovision şarkı yarışması!

Dışarıdan bakıldığında anlaşılabilir görülmemekle beraber Türkiye insanları için Eurovision şarkı yarışması önemlidir. Bu yarışmaya ulusal bir anlam yüklenmiştir. Bu yarışmada kazanılmış bir başarı Avrupa’yı fethetmek olarak algılanır. Ve günümüz dış politika sorunlarına dair yine Eurovision’a dayanarak yorumlar yapılır. Bu yarışmaya dönük ilgiyi, yıllardır Batılı blok tarafından görmezden gelinen bir toplumun kendini kabul ettirme duygusu ve bunun arkasına saklanan, Avrupa’ya rakip olabilme beklentisi olarak algılayabilmek gerekir. Yani artık bir hastalık haline dönüşmüş olan “Eurovisionla Avrupalı olduğumuzu ispatlayacağız!” tutkusuna anlayışla yaklaşılabilir.

Eurovision dünyada varolan en uzun soluklu şarkı yarışmasıdır. Türkiye 1975’ten bu yana yarışmaya katılmaktadır. Yarışmalarda yarışmacı adayların seslendirdikleri şarkılar arasında gözle görülür bir nitelik farkı yoktur. Çünkü yarışma bir popüler müzik yarışmasıdır. Her sene birbirine benzeyen bir dolu niteliksiz parça arasından kötünün iyisi seçilir.

Bütün dünyada yaklaşık olarak 600 milyon insanın seyrettiği bu yarışmada asıl ilgiyi çeken puanlama kısmıdır. Yarışmanın şoven duyguları kamçılayan bu bölümü, yarışmayı evlerinden takip eden insanlar cephesinden oldukça önem taşır. Devletlerin birbirlerine verdikleri ve vermedikleri puanlar, ertesi günlerde gazetelerde siyasi değerlendirmelere konu edilir. Yarışmanın edilgen izleyici kitlesi bu tartışmalar ve yorumlamalar ekseninde politize olurlar. Öyle ki, Sertab Erener’in üstün başarısına dek (bu “başarı” elde edildiğinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini sağlayacakmış gibi bir hava yaratılmıştı!) Eurovision’daki başarısızlığımızın asıl sebebinin Avrupa’nın “Türk”leri çekememesi olduğunu düşünenlerin oranı toplumun %60’ını oluşturmaktaydı. Sertab Erener ile beraber Türkiye’nin makus kaderi decurren;işmiş oldu ve Avrupalılar’a sesimizin güzel olduğunu ispatlamış olduk. Bu topluma öyle bir lanse edildi ki, insanlar yaşanan onlarca sıkıntıya rağmen Eurovision sarhoşluğuna kapıldılar.

2004 Eurovision’u ise farklı bir anlam ve öneme sahipti. Bu kez Türkiye Avrupa’ya, Avrupa standartlarında bir organizasyon yapabileceğini ispat etmeliydi. Bununla da yetinmeyip, geçen sene aldığı birinciliğin rastlantı olmadığını, başarısının bundan sonra bir sürekliliği olacağını ortaya koymalıydı. Bu kaygılarla hazırlanan şov, gerçekten ayrıntılara dikkat edilerek hazırlanmış, büyük bir şenlik havasında geçti. Türkiye, Avrupa Birliği tartışmalarında arkasına kitle desteği almayı kafasına koymuştu. Bu yarışma Türkiye açısından bir kitle çalışmasıydı. Yarışmadan kazanılmış olan milyarları, yarışma organizasyonu için harcanan milyarların karşısına koyduğumuzda, elde kalan yalnızca dillerden düşürülmeyen iki sözcük oluyor: “Türkiye’nin tanıtımı”.

Eurovision gecesi Türkiye Avrupa’ya tanıtılmış oldu. Tarihi güzelliklere, estetik danslara ve böyle bir organizasyonu yapabilecek teknolojiye sahip olduğunu ispatlamış oldu. Makyajlanmış Türkiye manzaralarından oluşan bir tanıtım kataloğu sunulmuş olundu.

Bu manzarada elbette, şovun yapıldığı Abdi İpekçi Spor Salonu’nun çevresinde dolaşan selpakçı çocuklar, geceleri sokakta kalan tinerciler, açlık sınırının altında yaşayan yorgun ve hasta insanlar yoktu. Altyapı sorunları çözülememiş, en ufak bir depremde yıkılıp darmadağın olacak kentlerin fotoğrafları da yoktu.

Türkiye Avrupa’ya sevimli görünme işini o kadar abartmıştı ki, bütün ülke bayrakları kalp şekline bürünmüş, puanlama için bağlanılan ülkelere, o ülkelerin dillerinde sevgi sözcükleri iletiliyordu. Verilen sevgi dolu mesajların hedefi, Avrupa devletleri yöneticileri miydi, yoksa Avrupa halkları mıydı bilinmez, ama ortada açık olan bir şey vardı: Türkiye Avrupalı olarak kabullenilebilmek adına hiçbir şeyden çekinmemişti!

Avrupa’da yarışmaya olan ilginin seneden seneye azaldığını söyleyebiliriz. Ancak Türkiye açısından yarışmaya girildiği günden bugüne değişen bir şey yok. O günlerde doğmamış olanlar bile Eurovision hikayeleri ile büyüdüler. Türkiye ne yarışma ile ilgili stratejisini değiştirdi, ne de puanlama ile ilgili yapılan değerlendirmelerini... Önceden Avrupa’ya hoş görünmek için “Aman petrol” diyerek, politik tutumunu şarkı sözlerine net olarak yansıtmış bir Türkiye vardı. Sonra Opera çıktı, ki bu şarkının söz yazarı Aysel Gürel, şarkının sözlerinin anlamlı olmasını düşünerek değil, operayla ilgili teknik terimleri kullanarak yazmıştı. Amacı Avrupalılar’ın yabancı olmadıkları sözcükleri kullanmakmış. Yarışmaya yollanan şarkıların seçiminde Avrupa merkezli düşünmek bakışı, “Every Way That I Can ve For eal” ile sürdü. Bir anda İngilizce’ye dönülmesi bu yüzdendir.

Puanlama ile ilgili değerlendirmelerin değişmemesinin bir sebebi, Bülent Özveren’in bu yarışmayı defalarca sunduktan sonra söyleyebileceği yeni bir şey olmamasından kaynaklansa da, diğer sebebi, Türkiye’nin bu yarışmadan beklentisinin doğrudan politikayla ilgili oluşudur ve yorumlarını da bu temelde yapar.

Bu sene de Eurovision şarkı yarışmasından “yüz akı”yla çıkılmış oldu. Şimdi önümüzde alınacak futbol kupaları, kazanılacak koşular var... Güreşte de başarılıyız, ama bu Avrupa’da prestijimizi artırmıyor! Emperyalist kültürle uyumlu olduğu ölçüde başarılara anlamlar yükleniyor. Aksi halde görmezden geliniyor.

Seneye 2005 Eurovision şarkı yarışması başlamadan önce, Türkiye yine aynı heyecanın içinde bulacak kendini. İnsanlar yine “Kıbrıs zaten 12 puanı hep Yunanistan’a verir” diyecek. Yine “Komşu ülkeler birbirlerini kayırmaya” devam edecek. Sonra Türkiye’ye puan veren ülkeler sadık dostlar ilan edilecek. Yarışmadan bir gün sonra, sanki Türkiye’nin tüm sorunları çözülebilecekmiş gibi bir hava doğacak. Ertesi gün ise “geleceğe bakacak Türkiye!” Eklemlenmeye çalıştığı emperyalist kültürün düzenleyeceği bir dolu şenliğin katılımcısı olacak!!!

A. Eylül



Zengin Mutfağı ya da yoksulluk kader değildir!

15-16 Haziran 1970 işçi direnişini anlatan “Zengin Mutfağı” toplumcu Türk tiyatrosu yazarlarından Vasıf Öngören’in en güzel oyunlarından biridir.
Kızıl sendikaya karşı tavrıyla ünlenen bir burjuvanın köşkünde ve onun mutfağında geçen komik olaylarla süslü dramatik bir oyun olan zengin mutfağında; taraf olmayan aşçının anlatımları ve hatırladığı süreçlerle oyun izleği oluşturulmuştur.

Mutfak görüntüsünün arka planında ise işçi sınıfı hareketinin en önemli eylemlerinden ve belki de en önemlisi olan 15-16 Haziran süreci; sıkı yönetim ve baskıları göstermeci bir üslupla anlatır.

Özgür Tiyatro kültürel, etik ve siyasi yozlaşmanın ayyuka çıktığı günümüzde işçi ve emekçi kesimlerin, ezilenlerin, artık “özne” olduklarını ve hayatı değiştirip dönüştürebileceklerini estetik bir yolla seyircisine hatırlatmayı kendine görev bilmiştir.

Vasıf Öngören’in ölümünün 20. yılında onu ve görüşlerini hatırlamak yolumuzu aydınlatmaktadır. Toplumcu Türk tiyatrosu sonsuza dek Öngören’i hatırlayacaktır. Vefa insani değerlerin en önemlilerinden biridir. 

Estetik ve etik soysuzlaşmaya, paranın hegemonyasına karşı insani değerleri ve sanatın özünü Özgür Tiyatro korumaya devam edecektir.

Onurumuz varlık nedenimizdir.

İyi seyirler...

Özgür Tiyatro-Genel Yönetmeni
Özgür Başkaya

Özgür Tiyatro ve Mamak İşçi Kültür Evi birlikteliği ile düzenlenen Vasıf Öngören’in yazdığı Özgür Başkaya’nın yönettiği Zengin Mutfağı adlı oyunumuzu onurlandırmanızı dileriz...

ÖZGÜR TİYATRO

Yer: Ekin Sanat Merkezi Menekşe 1. Sokak No: 8/A Kızılay
Tarih: 24 Mayıs 2004
Saat:18:30

Bilet temini ve rezervasyon için:

Mamak İşçi Kültür Evi, Tıp Fakültesi Cad.
No: 255/B Tuzluçayır Tel: 3895957