22 Mayıs'04
Sayı: 2004/20 (12)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist-siyonist katliamcılığa karşı Ortadoğu'da direniş ateşini büyütelim!
  Türkiye boydan boya bir Ebu Garipler ülkesidir!
  12 Eylül faşizminin hükmü sürüyor!
  DGM'ler tabela değiştiriyor...
  NATO'nun yeni misyonu: Ortadoğu'nun Balkanlaştırılması
  NATO ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Halkların kardeşliği ve barış için NATO Zirvesi'ne karşı hazırlanmalıyız!
  Türk-İş Başkanlar Kurulu yılın ilk toplantısını yaptı...
  Sümerbank işçileri ile konuştuk...
  Çiğli İşçi Kurultayı'na çağrı...
  1 Mayıs aynasında NATO Zirvesi'ne hazırlık
  NATO karşıtı kampanyada yeni bir çalışma düzeyine doğru...
  Kukla yönetimin başı da öldürüldü...
  30 Haziran'da yönetim Iraklılar'a mı devredilecek?
  ABD'nin yenilgiyi kabul etmesi uzun sürmeyecek"!
  "Uygar dünya" siyonist vahşeti izliyor
  Cenevre'de kamu çalışanları ayakta!
  Ekmek ve Adalet Dergisi Genel Yayın Yönetmeni'nden mektup...
  Bültenlerden...
  Türkiye'nin "gururu": 2004 Eurovision şarkı yarışması!
  ODTÜ'de sol içi çatışma sorumsuzluğu...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Türk-İş Başkanlar Kurulu yılın ilk toplantısını yaptı...

İşbirlikçi sendikacılığın cenaze merasimi

Türk-İş Başkanlar Kurulu uzun bir aradan sonra nihayet geçtiğimiz hafta toplandı. Bu Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 2004 yılında gerçekleştirdiği ilk toplantı oldu.

Aslında, sırf ayları bulan bu gecikme bile, sınıfın muhatap olduğu saldırı ve sorunların Türk-İş’i pek de ilgilendirmediğini gösteriyor.

Başkanlar Kurulu beş aydır ilk kez toplanıyor

Düşünün ki hem Türk-İş üyeleri, hem de bir bütün olarak ülkedeki işçi ve emekçiler sermayenin çok yönlü yıkım saldırılarıyla karşı karşıyalar. İMF programının kararlılıkla uygulanması, buna bağlı olarak sosyal hakların gaspı, kamunun tasfiyesi, özelleştirme, tarımın ve tarıma dayalı sanayinin yıkımı türünden saldırı başlıkları yüzünden ülkedeki işçi ve emekçiler işsizlikle, açlık ve yoksullukla boğuşuyorlar. Kölelik yasasını çıkartan hükümet şimdi de benzer bir yasa olan Kamu Reformu Yasası’nı meclisten geçirmeye çalışıyor.

Diğer yandan ülkenin ve bu ülkede yaşayan işçi ve emekçilerin yaşamını, geleceğini çok yakından ilgilendiren önemli siyasal gelişmeler yaşanıyor. Bir komşu ülke ABD emperyalizmi tarafından işgal edilmiş durumda. Ve emperyalistler hem direnen Irak, Filistin halklarını dize getirmek, hem de bütün Ortadoğu’yu çok daha ilerden köleleştirmek için yeni planlar peşindeler. Bunun gereği olarak Haziran ayında çakal sürüleri gibi İstanbul’a gelecekler ve bir zirve yapacaklar. Çok büyük bir ihtimalle bu zirvede alınacak kararlar sonucunda Türkiye savaş batağının içine çekilecek.

Saldırı ve sorunlar işçi ve emekçileri bunaltmış durumdayken ve bütün bunlara karşı mücadelenin görevleri orta yerde dururken, ülkenin en büyük işçi sendikaları konfederasyonunun yönetimi aylardır gelişmeleri kayıtsızlıkla izliyor. Ve nihayet 5 ay sonra insafa gelip Başkanlar Kurulu’nu toplayarak gündemdeki konuları görüşüyor. Buna ciddiyetsizlik ve samimiyetsizlikten başka bir şey denemez.

Peki 5 ayın ardından toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda bir şey konuşuldu mu? Elbett, toplantıda gündemdeki hemen her konu konuşuldu. Ama sadece “konuşuldu”. Sorunlarla ilgili herhangi bir mücadele programı ya da eylem takvimi ortaya konulmadı. Her konu beylik laflarla, yuvarlak ifadelerle geçiştirildi.

Salih Kılıç pişkinlikte sınır tanımıyor

Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç bu ciddiyetsiz toplantıda bir konuşma yaptı. Konuşmasında dünyayı kana bulayan egemenlere çattı, Irak’ın işgalini kınadı. Kıbrıs’tan girdi, özelleştirmeye, asgari ücrete, çalışma yaşamıyla ilgili yasa değişikliklerine, Kamu Reformu Yasa Tasarısı’na değindi ve geçen hafta verdiği bir demeç nedeniyle AB Birliği Türkiye temsilcisine çatarak konuşmasını bitirdi.

Salih Kılıç’ın konuşmasının özet biçimi “sonuç bildirgesi” adıyla yayınlandığı için ayrıntılara girmeye gerek yok. Ama bu konuşmada Türk-İş’in örgütlenme konusundaki görüş ve hedefleriyle ilgili bir bölüm var ki, yüzsüzlüğün de ancak bu kadarı olur dedirtecek cinsten.

Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz Aralık ayında yapılan Türk-İş Genel Kurulu’na Tayyip Erdoğan da davet edilmişti. Erdoğan Genel Kurul’da yaptığı konuşmada sendikacıları ve kamuda çalışan işçileri azarlamış, “sırtüstü yatarak sendikacılık yapma devri bitti, gidin özel sektörde örgütlenin” gibi laflar etmişti. Bu sözleriyle Erdoğan aslında kamuya ait işyerlerindeki mevcut sendikal örgütlenmeyi bitirme kararlılığını dile getirmişti. Bir anlamda örgütlü kamu işçilerine meydan okumuştu. Yüzüne tükürülse yağmur yağdı diyecek kadar utanmazlaşan Türk-İş yöneticileri meğer bu sözleri kamudaki örgütlülüğü bitirme niyet ve kararlılığı olarak değil de, samimi ve iyiniyetli bir örgütlenme çağrısı olarak algılamışlar. Salih Kılıç.ı Başkanlar Kurulu’nda söylediklerinden bu çıkıyor.

“Önümüzdeki yıllarda Türk-İş’in önemli hedefleri vardır. Bunların başında örgütlenme gelmektedir. Sayın Başbakan, Türk-İş Genel Kurulu’nda sendikalarımıza örgütlenme çağrısı yapmıştır. Ülkemizde örgütlenmenin önünde, yasalardan ve uygulamalardan kaynaklanan zorluklar ve engeller vardır. Türk-İş’e örgütlenme çağrısı yapan Sayın Başbakan’ın bu engelleri ortadan kaldırmasını bekliyoruz.

“Bu engeller sendikalarımızın ellerini bağlamakta, sendikalaşmak isteyen işçilerimizi işsiz kalma riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak Türk-İş tüm engellere rağmen örgütlenme mücadelesini sürdürecektir. Tüm teşkilatımız bu konuda duyarlıdır ve büyük bir çaba içerisindedir.”

Salih Kılıç, örgütlenmeyle ilgili sözlerini “2004 yılı Türk-İş için örgütlenme yılı olacaktır” diye bitiriyor ki artık diyecek bir şey de kalmıyor. Zira 2004 yılına gireli tam 5 ay olmuş, bazı sendikaların kendi çabalarını saymazsak ortada örgütlenmeyi yaygınlaştırma konusunda en ufak bir gayret ve ilerleme yok, hatta sendikaların üye kayıpları devam ediyor, Türk-İş Genel Başkanı kalkıp büyük bir pişkinlikle 2004 yılının örgütlenme yılı olacağını iddia ediyor.

Tartışmalar incir çekirdeğini doldurmuyor

Başkanlar Kurulu’nda sadece Salih Kılıç konuşmuyor elbette. Hükümetin meclisten geçirmeye çalıştığı Kamu Reformu Yasası ile “bilim kurulu”nun hazırladığı bazı yasa taslakları hakkında katılımcılar bilgilendiriliyor. Ayrıca bütün katılımcılar farklı gündemler üzerinden kendi sendikalarının görüşlerini ortaya koyuyorlar. Sonuç bildirgesiyle Salih Kılıç’ın konuşma metni yanyana konulduğunda, aralarındaki büyük benzerlik hemen dikkat çekiyor. Tabii bu sonuç bildirgesinin içeriğinin baştan belli olduğu anlamına da geliyor. Bu da toplantıda yapılan konuşmaların sadece usulen yapılan konuşmalar olduğu, kimsenin konuşmaları dikkate almadığı, zaten konuşanların da kendi ifade ettiği görüşlerin dikkate alınması için bir çaba göstermediği izlenimini uyandırıyor. Eğer tersi bir durum olsaydı, Salih Kıç’ın konuşmasıyla sonuç bildirgesi arasında ufak da olsa bazı fikir farklılıkları bulunurdu.

Ama gene de “başkan”ların hakkını yememek gerekir. Tartışmalarda dile getirilenler Türk-İş yöneticilerinin sınıfın sorunlarıyla ilgili düşüncelerini “sonuç bildirgesi”nden daha net ortaya koyuyor. Örneğin Türk-İş yöneticileri, bir önceki Genel Kurul’un aldığı “kıdem tazminatına dokunulması genel grev nedenidir” kararını uygulamaya pek niyetleri olmadığını bu tartışmalar sayesinde itiraf ediyorlar. Başta Salih Kılıç olmak üzere bazı sendika başkanları kıdem tazminatı fonunun kurulmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Salih Kılıç, Hak-İş ve DİSK’in fon düşüncesine olumlu yaklaştığını söyleyerek kendi tutumlarını da bununla açıklamaya çalışıyor.

“Başkan”lar tıpkı kölelik yasası gibi bir “bilim kurulu” tarafından hazırlanan Sendikalar Yasası ile Grev ve Toplusözleşme Yasası tasarılarıyla ilgili görüşlerini de dile getirdiler. Dile getirdikleri görüşlerin doğruluğu yanlışlığı bir yana. Ama bir kişinin de çıkıp, örneğin “bu yasaları neden sermayenin çıkarlarına hizmet edeceği ayan beyan ortada olan bir ‘bilim kurulu’ hazırlıyor, biz niçin sınıfımızın çıkar ve talepleri doğrultusunda bir tasarı hazırlayıp onu tartıştırmıyoruz” dememiş olmasını önemsemek gerekiyor. İşbirlikçiliğini ve sermayeyle uzlaşmacılığı böylesine sindirmiş “başkan”ların yasa tasarılarının içeriğiyle ilgili birkaç doğru söz söylemelerinin ise hiçbir kıymeti kalmıyor.

Uzlaşmacı sendikacılık için deniz bitiyor

Aralık ayında toplanan Türk-İş Genel Kurulu’ndan ve geçtiğimiz hafta toplanan Başkanlar Kurulu’ndan yansıyan tablonun tek bir anlamı var; uzlaşmacı-icazetçi sendikacılık için yolun sonuna gelinmektedir. Bu her iki toplantı da uzlaşmacı sendikacılığın cenaze merasimidir. Bugün Türk-İş’in ve diğer konfederasyonların yaşadığı çözülmenin, yönetimlerle taban arasındaki güven bunalımının ve yabancılaşmanın bir boyutu da budur. Başkanlar Kurulu’nun gündemdeki onca meseleyi sadece konuşmakla yetinmesinin, elini oynatacak gücü kendinde bulamamasının gerisinde sermaye ve devletle girilen çok yönlü bağlar kadar, sınıfla bağların kopmasının getirdiği yabancılaşma da yatmaktadır. Bu süreç en derin şekilde Türk-İş’te yaşanmaktadır. Türk-İş’in tepesindeki ihanet çetesi mevcut durumu bir ölçüde koruyabiliyorlsa eğer, bunun nedeni bir yanıyla sınıf hareketinde kayda değer bir canlanma olmayışı, bir yanıyla da Türk-İş tabanından ileriye çıkışların fazlasıyla cılız kalmasıdır. 1 Mayıs örneğinde görüldüğü gibi liberal reformizmin bu ihanet çetesini meşrulaştıran tutumlarının da mevcut durumun korunmasına belli bir katkısı bulunmaktadır.

Ancak bu durum geçicidir. Sınıf hareketindeki ilk ciddi canlanma bu hainlerin koltuklarını çok daha şiddetli bir şekilde sallayacaktır. Fakat Türk-İş’in konumunu yitirmesinden doğan boşluğu Hak-İş ya da DİSK’in dolduracağını kimse hayal etmesin. Onları da bugünkü konum ve tutumlarını değiştirmedikleri sürece benzer bir akibet beklemektedir.

Sınıf hareketi bir canlanma süreci içine girdiği takdirde hiç de mevcut yapılanmalara mahkum olmadığını somut olarak ispatlayacaktır. Yükselen sınıf hareketinin çürüyüp dağılanın yerine yenilerini koymakta zorlanmayacağını zaman gösterecektir.