6 Mart'04
Sayı: 2004/01


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için görev başına!
  Ekonomik "canlanma" masallarının iç yüzü...
  Hükümet işçi ve emekçilerle alay ediyor!
  Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  İLGP kuruldu...
  ÖO Direnişi'nde 108. şehit: Muharrem Karademir
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı... "Yerel yönetimler" ve liberal hayaller
  Yerel seçimler, EMEP reformizmi ve sosyal demokratlaşma
  Süresiz iş bırakmayı örgütleyelim!
  Kapitalizm ve kadın
  Türkiye'de işçi-emekçi kadın olmak!
  Savaş çetesinin "Büyük Ortadoğu Projesi"
  "Büyük Ortadoğu Projesi"nin merkez ülkesi Türkiye!..
  İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor
  Haiti'ye emperyalist müdahale
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Neo-liberalizme karşı reformist savunma
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Hakkari’de her mevsim yokluk!

Hakkari’den merhaba,

Burada olmak farklı bir duygu. Unutulmuş bir kentteyim, unutulmuş insanların yanında. Henüz para ilişkilerinin o kadar gelişmediği bir yerdeyim.

Burası çarpıklıkların en yoğun görüldüğü yerlerden birisi. Bir tarafta organize uyuşturucu trafiğinden elde edilen parayla alınan son model jipler, diğer yandan yoğun olarak hissedilen açlık ve çöpten ekmek toplayan çocuklar. Hiç hoş olmayan bir portre, ama kimin umurunda! Buradakiler fena alışmış buraya. Çoğu kimse yaşananların farkında bile değil. Kaderleri olarak görüyorlar artık. Zaten dinsel öğeler oldukça önemli burada. Öğretmenden önce imamı sorarlar buralarda. Öğretmenin ilk Cuma namazına gidip gitmediğine bakılır, mesleki yeterliliğinden önce. İlerici görünen çevrelerde bile durum benzer.

Eğitim denen olgudan ne halkın ne de Milli Eğitim’in haberi var. Beşinci sınıfı bitiren çocuklar (sadece erkek çocukları, çünkü kızlar köy dışındaki okullara gönderilmez), YİBO’lar için sıra beklemeye başlar. 17-18 yaşındaki çocuklardan daha ilköğretime devam edenler var bolca. İlköğretimi bitirenler ise aynı durumla lise kayıtları için karşılaşırlar. Üniversite sınavında da tahmin edileceği gibi hüsranla karşılaşırlar. Birkaçı bitirince işsizler ordusuna katılacağı bir bölüme yerleşmeyi başarır.

Okulların fiziki ve teknik donanımlarından bahsetmeme gerek yok sanırım. Bu sene Dünya Bankası’nın her köy okuluna gönderdiği bilgisayarlar ve tepegözleri saymazsak... Ama DB, köylerde devamlı elektrik olmadığını bilmiyordu tabii ki. Devletin temel görevi olan bu hususu unutacağını tahmin edemezdi. Amerikalı efendiler, çoğu okulda prizin olmadığını da tahmin edemezlerdi... Ortaya çıkan komik tabloyu siz tahmin edersiniz. Haftada bir-iki gün ya çalışır ya çalışmaz olan telefonlardan bahsetmeme de gerek yok sanırım. Hastaların sağlık ocaklarından bile daha donanımsız olan hastanelere nasıl taşındığından da.. Aralık’ta düşen karla birlikte, köyde karakol yoksa eğer, patikaya benzeyen, kaderine terkedilen yolları da unutun. Unutmadan belirtmeliyim ki, olmayan doktorlara yardımcı olsun diye birçok sözleşmeli personel alındı.

Yabancı dilde eğitim almak zorunda bırakılan çocukların akademik olarak ne durumda olduğunu tahmin edersiniz. Tabii ki en zor ders Türkçe buradaki öğrenciler için. İlköğretimi bitirip de okumaya geçemeyen öğrenciler bile var. Hepsi de kendini Türkçe olarak ifade etmekten yoksun. Gerçi anadillerini iyi konuşuyorlar ama yine de Türkçe’den geçer not alamıyorlar nedense. Bir de her köşede olan görkemli karakollardan bahsetmek isterim biraz. Tabii ki onların ne elektrik ne de yollarının tıkanması gibi bir sorunları olmuyor hiçbir zaman... Savaş uçakları, helikopter ve silah seslerine kimse tepki vermiyor bile artık. Görüntüsünün bile ürküttüğü silahlar çocuklar için sıradan bir şey ve rahatça oynayabilecekleri bir oyuncak adeta.

Bir eğitim emekçisi/Hakkari



Kamu emekçilerinin gündemi kölelik yasalarıdır

Kamu Yönetimi Temel Kanunu Yasa Tasarısı meclis genel kurulunda madde madde geçerken ne yazık ki KESK’ten doğru saldırı yasasını püskürtecek güçte bir eylem süreci örgütlenmedi. Zayıf geçen 10-11 Aralık eylemlerinin ardından uzun süre sessiz kalan KESK yönetimi, son süreçte açıkladığı eylem takvimi ve pratiğiyle bu eylemlerin de gerisine düşmüş durumda.

Geçen hafta yapılan bölgesel mitingler ve arkası boş bırakılan 6 Mart Ankara mitingi de bu saldırıyı püskürtebilecek nitelikte değil. KESK içerisinde ise açıklanan eylemlere ilişkin ciddi bir hazırlık yapılmıyor. Bu eylemsizlik halinin yönetimlerdeki mevcut anlayışın bir ürünü olduğu, yasaya karşı çıkmak bir yana tersinden destekleyen bir eğilim olduğu aşikar.

Kamu emekçilerini yakından ilgilendiren kölelik yasasına karşı mücadelenin örgütlenmesi birinci gündem maddesi olması gerekirken, KESK yönetimine hakim anlayışlar yaklaşan yerel seçimleri birinci gündem maddesi yapmışlardır. Hatta bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, Eğitim-Sen 3 No’lu Şube yönetimi, 28 Şubat günü La Bella Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen dayanışma yemeğini “Demokratik Güçbirliği” ile dayanışma yemeğine çevirmiştir. Yemek başlamadan önce konuşma yapan şube başkanının tek gündemi yerel seçimler ve “Güçbirliği” olmuştur. Mücadeleye, saldırı yasasına dair tek kelime bile etmeden yemekte bulunanları “AKP’ye karşı oluşturulan Demokratik Güçbirliği’ne destek vermeye” çağırmıştır.

Kamu emekçileri son yılların en yoğun ve azgın saldırısıyla yüzyüzeyken, yönetimleri tutan anlayışın mevcut durumu tersine çevirme niyeti bulunmamaktadır. Bu niyeti taşımak demek, saldırıyı püskürtmeyi hedef alan hak alıcı bir mücadele programı oluşturmak ve bu doğrultuda hareket etmek demektir. Bu da ancak üretimden gelen gücün kullanımıyla mümkündür. KESK MYK’sı yüzünü bir an önce kamu emekçilerinin gerçek sorunlarına çevirmeli ve yasa geri çekilinceye kadar devam edecek biçimde süresiz iş bırakma kararı almalıdır. Bu doğrultuda işyerlerinden başlayarak yoğun bir hazırlık kampanyası örgütlenmelidir.

Eğitim-Sen üyesi bir emekçi/İstanbul



Kapitalizm pislik üretiyor!

Uyuşturucu kullanımı son yıllarda hem dünyada hem de Türkiye’de son derece yaygın bir hale geldi. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de 7 milyon uyuşturucu bağımlısı var. Yani her on kişiden biri uyuşturucu kullanıyor. Özellikle uyuşturucu kullanımı emekçi semtlerinde öyle yaygın hale gelmiştir ki, artık köşe başlarında uyuşturucu satılıyor, esrar denilen ot birçok evde saksıda yetiştiriliyor.

Madde bağımlılığının yaygınlaştırılması sistemin kitleleri yozlaştırmak ve adı üstünde uyuşturmak amacıyla uyguladığı politikalardan birisi. Bu bizzat düzen sözcüleri tarafından da itiraf edilmiş bir olgu. MHP’nin koalisyon hükümetinde olduğu dönemde bu partinin genel başkan yardımcılarından Şevket Bülent Yahnici, “Eroin Şırnak’ta panzerlere yüklenir Diyarbakır’a getirilir, oradan da polis eskortu eşliğinde İstanbul üzerinden Avrupa’ya götürülür” demiştir. Düzen sözcüleri tarafından söylenmiş bu sözler, uyuşturucu ticaretinin adresini veriyor: Düzenin kolluk güçleri.

Sermaye için rant alanı olan uyuşturucu ticareti öncelikli olarak emekçi çocuklarını hedefliyor. Emekçi semtlerinde uyuşturucu satışı bizzat karakol polislerinin denetiminde gerçekleştiriliyor. Bir yandan ortada büyük miktarlarda para dönerken, diğer yandan da uyuşturucu gençliği yozlaştırmanın, çürütmenin bir aracı olarak kullanılıyor. Geleceksizlikten şikayetçi, umutsuzluk içerisindeki gençliğe sistem kendi alternatifini dayatıyor, “uyuşturucu alın ve uçun” diyor.

Madde bağımlılarıyla yapılan röportajlar sonucunda, geleceksizlik, umutsuzluk vb.’nin insanları madde kullanımına ittiği ortaya çıkıyor. Bizler sosyalizm alternatifini güçlendirdikçe, umudu aşıladıkça, bu tür pislikler de kapitalizmle birlikte tarihin çöplüğünde yerini alacaktır.

Bir okur/İstanbul



Bir açılış etkinliğinden bazı gözlemler...

29 Şubat günü Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun Pendik bağımsız sosyalist belediye başkan adayı Melek Altıntaş’ın Kurtköy Sanayi Mahallesi’ndeki seçim bürosunun açılış etkinliğine katıldım. Daha önce de benzer bir çalışmaya tanık biri olarak gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle dikkati çeken, 3 Kasım seçimlerine katılan bağımsız sosyalist adayların yaşadığı sıkıntı bu sefer yoktu. Gayet doğal, rahat ve ne demesi gerektiğini bilen, konusuna hakimiyet ve hazırlık söz konusuydu.

BDSP’li bir arkadaşın BDSP’nin seçim politikasını kısa ve özlü anlatımıyla başlayan etkinlik BDSP’nin İstanbul Büyükşehir ve Pendik bağımsız sosyalist adaylarının konuşmalarıyla devam etti. Kendilerini, mücadele geçmişlerini ve neden BDSP’den bağımsız sosyalist adaylar olarak seçimlere katıldıklarını anlattılar. Sınıf perspektifi ve bakışına dayalı, sınıfın örgütlenmesi ihtiyacı ve zorunluluğuna işaret eden, tatmin edici, anlaşılır ve örneklerle beslenen konuşmalar yaptılar. Daha sonra birkaç katılımcı da söz alarak düşüncelerini açıkladılar. Müzik dinletisinden önce de bir işçi iki şiir okudu. Müzik grubu çeşitli türküler ve devrimci marşlar söyledi.

Bildiğim kadarıyla mahallemizde ilk defa böyle bir etkinlik oluyordu. Mahallede oturanların büyük çoğunluğunun işçi olması ve aynı zamanda mahallenin sanayi bölgesi içinde olması çalışma için bir avantaj sayılmalıdır. Ancak yeni bir çalışma alanı olmasından kaynaklı olarak etkinliğe katılım zayıftı. Bu da doğaldır diye düşünüyorum. Yalnız bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Mahallede boya ve gaz fabrikaları bulunuyor. Bunlar sağlık ve can güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu konuların da işlenmesi gerekirdi ya da işlenmelidir.

Katılımın beklenen düzeyde gerçekleşmemesi moral bozmamalıdır. Arkadaşlardaki o inanç, kararlılık ve bizlerin katkılarıyla bu zayıflık aşılacaktır. Bu onurlu çalışmayı yaparak biz işçilerin kölelikten kurtulma davasına katkı sunan ve içinde olan herkese başarılar diliyorum. Herkesi bu dostlarımızın ısrarla sürdürdüğü mücadele çağrısına katılmaya ve güç vermeye davet ediyorum.

Etkinliğe katılan bir işçi/Kurtköy