Seçimler yaklaştıkça düzen partilerinin buna dönük hazırlıkları da yoğunlaşıyor. Hükümet partisi AKP de seçimlere hazırlık için devletin olanaklarını sonuna kadar kullanmaya başladı. Tayyip Erdoğan her gün ülkenin bir başka yerinde miting yaparak hükümet olarak ne büyük işler yaptıklarını anlatıyor, daha büyük işler yapmak için de halktan yeniden oy istiyor.
Tayyip Erdoğan, hükümetin icraatlarını yere göğe sığdıramadığı konuşmalarda bir taraftan da yalan ve çarpıtmalarla emekçileri kandırmaya çalışıyor. Başbakanı bulmuşken sorunlarını iletmek isteyenleri azarlayıp aşağılıyor, zaman zaman da işçi ve emekçilerle alay etmekten çekinmiyor.
Geçen hafta Burdurda yaptığı miting bu bakımdan ibretlik örneklerle dolu. Erdoğan Burdur mitinginde tam da belediyecilik işini ne kadar iyi bildiklerini anlatırken, bir pancar üreticisi pancar fiyatları ne oldu? diye soruyor. Bundan doğal da bir şey olamaz, çünkü ektiği pancarı satamamış durumdaki Burdurlu üreticiyi AKPnin belediyeciliği bilip bilmediği değil, pancar fiyatlarının ne zaman açıklanacağı ve pancara kaç para verileceği ilgilendiriyor. Bu onun için yaşamsal bir sorun. Bu soruyu doğru dürüst yanıtlamak, pancar üreticisini yıkıma uğratan politikaların yürütücüsü bir hükümetin başbakanı olarak Tayyip Erdoğanın işine gelmiyor. Ve soruyu soran üreticiyi azarlarcasına, Ben burada medeniyet diyorum, sen pancar diyorsun. Dur bakalım şehirli olmak &cceil;ok önemli karşılığını veriyor.
Tayyip Erdoğanın Burdur konuşmasında değindiği konulardan bir diğeri de son günlerde elektrik ve tekel ürünlerine yapılan zamlar oluyor. Başbakan büyük bir pişkinlikle, Bu hükümet zam yapılması gerekiyorsa yapar, yapılmaması gerekiyorsa yapmaz, bunu millet biliyor diye konuşuyor. Yani, halk hükümetin zorunluluktan dolayı zam yaptığını biliyor, bu nedenle de zamları anlayışla karşılıyor demeye getiriyor. Bu sözleri artık başbakanın utanmayı bir kenara bırakıp açıkça işçi ve emekçilerle alay etmeye başladığını gösteriyor. Başbakan işçi ve emekçilerle alay etmekle kalmıyor, onları kandırıp bir kez daha oylarını almak uğruna bütün gerçekleri de tersyüz ediyor.
Tayyip Erdoğan hükümetinin, tıpkı kendinden öncekiler gibi İMF ve TÜSİADın sözünden çıkmadığını, işçi-emekçi düşmanı politikaları büyük bir kararlılıkla uyguladığını biliyoruz. Hükümetin sermayeye en büyük hizmetlerinden biri de İMFnin hazırlayıp uygulanmasını gün gün denetlediği Ekonomik İstikrar Programının harfi harfine hayata geçirilmesidir.
Uygulanan bu saldırı programı krizler içerisinde debelenen kapitalist ekonomiyi nispeten ve geçici olarak rahatlatmış, buna karşılık işçi ve emekçiler açısından tam bir ekonomik ve sosyal yıkımın önünü açmıştır. Her vesileyle ifade edildiği gibi, İMF programı sayesinde, krizlerin yükü olduğu gibi işçi ve emekçilere ödettirilmiştir. Fakat kapitalist ekonomi o kadar kırılgan dengeler üzerinde durmaktadır ki, artık kriz atlatıldı, ekonomi düze çıktı yönlü tüm söylemlere rağmen ne İMF ne de TÜSİAD ekonomik ve sosyal yıkım programının bir parça da olsa gevşetilmesini göze alamamaktadır.
Geçtiğimiz Aralık ayında AKP hükümeti, İMF programını esnetme amacıyla değil ama bir-iki ay sonra oylarını isteyeceği emekçilere şirin görünmek için asgari ücret ve emekli maaşları üzerinden bir gürültü kopardı. Başbakan bir anda emekçi dostu havalarına girmeye, konuşmalarında asgari ücretin ne kadar da düşük olduğunu söylemeye, patronlara asgari ücret sizin çocuklarınızın bir gecede harcadığı para kadar bile değil gibi laflar etmeye başladı. Neticede onca gürültünün, atıp tutmanın ardından asgari ücrete ve emekçi maaşlarına bir parça zam yapıldı. Yapılan zamlar ücretlilerin insanca yaşamalarını sağlamaktan uzak göstermelik miktarlardı, ama gene de İMF programında öngörülen rakamların üzerindeydi. Belli ki AKP hükümeti daha sonra kepçeyle almak üzere emek¸ilere kaşıkla bir şeyler vermeye yeltenmişti.
Burjuva basında bile o günlerde asgari ücretteki ve emekli maaşlarındaki artışın İMFnin hoşuna gitmediği, bunun yaratacağı açığın kapatılması için ek kaynak paketinin gerekeceği yazılıp çizildi. Denetlemeye gelen İMF yetkilileri de aynı şeyi söylediler. Fakat hükümet yetkilileri ve en başta da başbakanın kendisi, ücret artışlarından doğan açığı kapatmak için zam yapmaya ihtiyaçları olmadığını, devlet harcamalarında kısıntıya giderek meselenin halledileceğini defalarca ilan ettiler. Ek kaynak paketi diye bir şey yoktu. Vergi artışı ve zamlar ise söz konusu bile değildi.
Fakat ikiyüzlü oldukları, bütün bunların emekçileri kandırmak için tezgahlanan bir oyundan ibaret olduğu zamanla anlaşıldı. Ocak ayında denetlemeye gelen İMF heyeti bir kez daha ek vergi ve zam konusunu hükümetin önüne koydu. Zaten hükümetin bu konuda bir hazırlığı, planı-programı da vardı. Açıkça ifade edilmese de bir vergi artışı ve zam paketi üzerinde hükümet ve İMF yetkililerinin anlaştığı, yapılan açıklamaların satır aralarından rahatlıkla okunuyordu.
İMF heyetinin tekrar geleceği günler yaklaşıncaya kadar bu sessiz oyun devam etti. Uygulanan saldırı politikalarının yoğunluğuna rağmen sınıfın hareketsizliği, sendikaların duyarsızlığı ve nihayet yerel seçimlerde AKPnin karşısında zorlayacak bir başka düzen partisinin olmadığının iyice ortaya çıkması, hükümeti daha rahat davranmaya, oyunu açıktan oynamaya yöneltti.
Başbakanın ve Maliye Bakanının konuşmalarında ek pakete ihtiyaç yok, ama gerekirse vergi artışı ve zam yapılır türünden cümleler giderek artmaya başladı. Ve nihayet hükümet geçtiğimiz hafta akaryakıt ve elektriğe zam yaptı. Bununla da kalmadı, sigaradan alınan vergilerin oranının arttırılacağını, bu nedenle fiyatlarında yüzde 12 oranında artış olacağını açıkladı. Böylelikle AKP hükümeti son iki aydır yaptığı bütün açıklamalarla işçi ve emekçileri kandırdığını, asgari ücret ve emekli maaş artışıyla verdiği üç kuruşu fazlasıyla almaya kararlı olduğunu, İMFnin sözünden çıkmadığını, sermayenin çıkarlarından başka bir şey tanımadığını bir kere daha ispatlamış oldu.
Şimdi ise karşısında kendisini susturacak bir güç olmamasının verdiği cesaretle hem saldırıyor, hem de saldırdığı işçi ve emekçilerle alay ediyor. Tayyip Erdoğan, Burdur mitinginde biz zam yapıyoruz ama halk bizi anlıyor ve destekliyor diye konuşuyor. Benzer şeyleri meclis grup toplantısında da tekrarlıyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da değişik vesilelerle benzer açıklamalar yapıyor. Söyledikleri hep aynı; halk bizi anlıyor, zam da yapsak, vergileri de arttırsak bizi destekliyor.
Dediğimiz gibi, onlara bu kadar pervasızca alay etme cesareti veren şey, işçi ve emekçilerin saldırılar karşısındaki hareketsizliğidir. Başta CHP olmak üzere diğer düzen partilerinin yerlerde sürünmesi ve seçimlerde AKPyi zorlama ihtimallerinin bulunmamasıdır.
İşçi ve emekçiler, kendilerini açlık ve sefalete mahkum eden, bu yetmezmiş gibi şimdi de alay etmeye başlayan AKP hükümetine karşı seslerini yükseltmelidirler. Bunun bir yanı seçimlerde işçi düşmanı AKPnin vaatlerine aldanmamak, ona oy vermemektir. Fakat asıl önemli olan, bir an önce örgütlenmek ve saldırılara karşı sınıf mücadelesini yükseltmektir. İşçi düşmanı AKP hükümetinin siyasal ömrünü hızla tüketecek olan şey devrimci bir sınıf hareketinin gücüdür.