6 Mart'04
Sayı: 2004/01


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için görev başına!
  Ekonomik "canlanma" masallarının iç yüzü...
  Hükümet işçi ve emekçilerle alay ediyor!
  Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  İLGP kuruldu...
  ÖO Direnişi'nde 108. şehit: Muharrem Karademir
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı... "Yerel yönetimler" ve liberal hayaller
  Yerel seçimler, EMEP reformizmi ve sosyal demokratlaşma
  Süresiz iş bırakmayı örgütleyelim!
  Kapitalizm ve kadın
  Türkiye'de işçi-emekçi kadın olmak!
  Savaş çetesinin "Büyük Ortadoğu Projesi"
  "Büyük Ortadoğu Projesi"nin merkez ülkesi Türkiye!..
  İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor
  Haiti'ye emperyalist müdahale
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Neo-liberalizme karşı reformist savunma
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kapitalizm ve kadın

Herşeyin pazar için olduğu bu dünyada metalaşan kadın... Herşeyin sömürüldüğü bu dünyada sömürülen kadın... Herşeyin tüketim konusu olduğu bu dünyada tüketilen kadın... Herşeyin çürüdüğü bu dünyada yozlaştırılan kadın...

Kapitalist sistemde kadın, emek sömürüsünden payını katbekat alır. Kapitalistlerin “ucuz ve yedek “ işgücü olarak gördüğü kadınlar, evlerinden iş yaşamına bu nedenle çıkartılmışlardır. Evde bırakılanlarsa “ev kadını” olarak tanımlanıp kapitalist sistemin ihtiyacı olan insanın yeniden üretiminden ve bir sonraki iş gününe hazırlanmasından sorumlu tutularak “ödül”lendirilirler. Kutsal ve mutlu aile özendirilir ve kadın kimliğinin sınırları çizilir. Tıpkı reklamlardaki, aileye sıcak ve güzel yemekler hazırlayan uyumlu, fedakar ve itaatkar anneler, eşler gibi olmaya özendirilirler.

Kapitalizmin ihtiyacı bunlarla sınırlı değildir tabii ki. Meta üretmek için emek-gücü ihtiyacı çözüldükten sonra, üretilen malın alıcı bulması için piyasaya sürülmesi gerekir. Alıcı kitlesi olarak kadınlar, kapitalizmin pazarı için önemli bir ihtiyaçtır. Kadın bedeni, oldukça kârlı bir pazar olarak iş görür. Kadının kelimenin tam anlamıyla “tepeden tırnağa” her parçası bir sektöre dönüşmüş durumdadır. Reklamlardaki o “güzel”, “bakımlı” kadınlar gibi olabilmek ve onların kullandıkları her üründen alabilmek için oldukça fazla para harcayan bir kadın kitlesi kapitalistler için vazgeçilmezdir. Saçlarımız için boya, tırnaklarımız için oje, kırışıklıklarımız için krem vb. vb... Bunların yanı sıra ”moda” adı verilen ve kadınların giysi tüketimi içinbaşını döndüren şeyse, oldukça kârlı bir başka sektördür. Her yıl değişen renklerde ve modellerde alınan ihtiyaç fazlası birçok giysi için yine oldukça fazla para harcanır.

Kapitalizmin ihtiyaçları hiç bitmez. Ürettiğini satabilmek, pazarda alıcı bulabilmek, rekabet ortamında seçilebilmek için reklama ihtiyacı vardır ve “kadın” bu amaçla da kullanılır. Mutfaktaki anne, makyajla güzelleşen bakımlı kadın, en son moda giyinen şık bayan dışında artık kadın, pazardaki erkek alıcı kitlesi için ürün tanıtımında kullanılan cinsel objedir. Mantık aramadan hemen her üründe çıplak kadın görüntüleri kullanılır. Kadın kimliğinin cinsel objeye indirgenerek bu derece aşağılanması kapitalizmin kadına bakışının en net görünüşüdür. Tanıtım amaçlı kadın bedeninin teşhir edilmesindeki mantık ile kutsal ve mutlu aile içindeki kadın tiplemesi aynı ihtiyacın ürünüdür; kapitalizmin kâr ihtiyacı! Çünkü bu sistemde herşey para içindir!

Bunların dışında, kapitalist mantığın kadın üzerindeki doğrudan sonucu ise kadının para karşılığı bedenini ve cinselliğini satmasıdır. Kapitalizmde özgürlük paranın ve parası olanın özgürlüğünden ibaret olduğu için, kadın bedeninin bu şekilde satılması kapitalist mantığa son derece uygundur. Reklamlardaki kutsal anne imajı, ihtiyaç duyulduğunda ahlakın, dinin öne çıkartılması ya da kadınları cinsellik baskısıyla “terbiye” eden “namus” örnekleri ile kadın bedeninin cinsel obje olarak pazarlanması aynı sistemin iki ayrı yüzüdür. Daha somut örnekler de verilebilir; devletin fuhuşu vergilendirmesi, porno sektörünün önünün açılması vb...

Kapitalist sistemi ayakta tutan önemli güçlerden biri olan medyanın ise özel bir şekilde ele alınması gerekiyor. Kapitalizmin yoz kültürünü kitlelere taşıyan medya, tüm toplumu yozluğa itiyor. Sistemin ihtiyaç duyduğu sahte gündemleri, sahte kahramanları, sanatçıları, popstarları üreten medyanın gücü azımsanamayacak etkidedir. Dini bütün bir halk olmakla övünen bu toplumda ahlak ilkeleri el üstünde tutulduğu söylenirken, örneğin porno kasetiyle medyaya “skandal” gündem olarak düşen Gülben Ergen olayı toplumda tartışma konusu oldu. Tartışılan, porno sektörü, yozlaşan değerler, sanatçılar, medyanın tutumu, ahlak vb. olmadı. TV’lerde gazetelerde topluma G.Ergen’e yazık mı oldu, haksızlık mı yapıldı, konuları tartıştıldı. Öyle ki, bir konserinde bir grup genç kız taşıdıkları “seninleyiz, senidestekliyoruz” döviziyle jest bile yaptılar. Evet, geleceğin kadınları bu genç kızların rüyasında G.Ergen gibi olmak, yani sistemin yarattığı, yaratmak istediği kadın olmak var. Bu genç kızların ve daha birçok insanın beyni, bu sistemdeki ve toplumdaki yozluğu, çürümeyi ve sistemin bunu medya ve magazin sektörüyle nasıl paraya çevirdiğini düşünemeyecek denli kuşatılmış durumdalar. Bu sistemde kdının ne hale getirildiğinin en açık örneklerinden biridir bu. Cinselliğini kullanarak bir yerlere gelen bir kadın, bunun önünü açan bir sektör ve sonuçta örnek alınacak sanatçı ve mankenler gösteren medya! Özendirilen bu olunca, toplumsal yaşamın her alanında “kadın”a bakış da bu oluyor. Gündelik yaşantıda dahi kadın kimliğinin genelleşen kriterlerinden biri oluyor “cinselliğini kullanmak.

Öte yandan, sistemin kadını cinselliği ile öne çıkarması toplumsal yaşamda kadınları zora soktuğu gibi, başında “erkek” olmaksızın yaşatmıyor. Kadına bu tarz bakışın en vahşice sonuçlarından biri olan tecavüz olayında bile, bu sistemin yasaları “tahrik edici” potansiyelinden dolayı kadını suçlayabiliyor! “Tahrik edici” olarak medyada sürekli kadın ve bedeni pazarlanırken, “tahrik edici” olarak manken, popstar vb. üretilirken, porno ve fuhuş devlet eliyle desteklenirken, toplumsal çürümenin önünü açan bu sistemin yasalarında kadının suçlanması garip değildir. Sistem kadını emeğiyle, bedeniyle, cinselliğiyle sömürüyor, eziyor, yok ediyor.

Bu sistem, beyinlerini tutsak aldığı insanları, istediklerini vermek suretiyle zehirliyor. Kadının da, erkeğin de bu zehirden kurtulabilmeleri, bu yozluğa alet olmamaları için, hedefinde insan olan bir sisteme ihtiyaçları vardır. İnsani değerlerin yok edildiği, toplumsal çürümenin giderek arttığı bu sistemden ancak; insanı, eşitliği, paylaşımı hedef alan bir sistemle, yani sosyalizmle kurtulabiliriz. İnsan soyunun yarısı kadın yarısı erkek diyen, sınıfsız, sömürüsüz, özgür ve mutlu bir dünyayı ancak sosyalizmde yaşayabiliriz. Kadın kimliğini kapitalist sistemin rollerinden, yani işyerinde ve evde köle olmaktan, reklamda malzeme olmaktan, pazarda satılık bir mal olmaktan, sömürüden, ezilmişlikten ve tükenişten kurtarmak için, kadınları sosyalizme kazanmak ve kadınlarla birlikte sosyalizmi kazanmak için mücadele etmek gerekiyor!



8 Mart’ta alanlara !

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kapitalizmle beraber üzerindeki sömürü ikiye katlanan kadınların, sosyalizm mücadelesinde saf tutmalarının öneminin bir kez daha vurgulandığı ve alanlara taşındığı bir gündür.

Kapitalizmde üretim araçlarının gelişmesi kadının ucuz işgücü olarak üretim sürecine çekilmesini sağladı. Sanayi üretimi içerisinde hızla yerini alan kadın bir yandan ataerkil aile düzeninde olduğu gibi ezilirken, diğer yandan ucuz emek sömürüsünün bir parçası haline geldi. Burjuva devrimi kadına kağıt üzerinde de olsa eşitlik vermekten geri durdu, başta oy hakkı olmak üzere pek çok hak zorlu mücadelelerle kazanıldı.

Kapitalizmde azgın bir çifte sömürüyü yaşayan kadın emekçiler, erkek emekçilerle kolkola mücadelenin yolunu tuttular. Sınıfsal ezilmişlikle birlikte cins olarak ezilmelerine karşı da kavga bayrağını yükselttiler. O günlerden bugüne kadınlar, mücadele içerisinde sayıları artarak yer aldılar.

Birçokları için içi iyiden iyiye boşaltılmış bir sloganın ötesine geçemeyen “Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz” şiarı artık çok daha fazla önem arzediyor. Bugün birçok devrimci-demokrat çevrelerce “kadının kurtuluşu” sözü son derece sığ algılanıyor, kadının hak arama mücadelesi işçi sınıfı mücadelesinden bağımsız düşünülüyor ve kadınların kaderi feminizmin ellerine terk ediliyor. Kızıl feministler, sol feministler vb. sıfatların taşıyıcısı olmaktan gurur duyan çevreler, kadını sınıfsal konumu itibariyle yer alması gereken mücadelenin dışına itiyorlar.

Sistemin de desteklediği bir görsellik ve simgesellik üzerinden yürüyen bu tür kadın çalışmaları 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün anlamını yitirmesine neden olamasalar bile yanlış anlaşılmasına yol açıyorlar. Kadın sorununu çoğu kez töreler, cinsel sömürü ve aile içi şiddet ile sınırlı algılayan bu tür bir kadın çalışması, kadının üretim sürecinde işçi sınıfının bir mensubu olarak yaşadıklaryla ilgilenmiyor.

Kadın sorununun kaynağında özel mülkiyet düzeni vardır. Bu düzene karşı devrimci sınıf mücadelesi yükseltilmeden, kendi içinde törelere, yasalara, dine karşı verilecek bir mücadele kadının konumunda hiçbir değişiklik sağlamayacaktır. Bu mücadele, kadın ve erkeğin ortak çabasıyla başarıya ulaşacaktır. Kadın bizzat bu mücadele içinde özgürleşecek, kimliğini ve kişiliğini bu mücadele içinde kazanacak, kadın-erkek işçiler omuz omuza bu mücadeleyi zafere taşıyacaklardır. Bunun aksini iddia etmek cinsel ayrımcılıktır. 8 Mart’ta, emekçi kadınlarla erkeklerin dayanışmalarının alanlara taşınması gereken günde, erkekleri alana almama çabası, cinsel ayrımcılığın ve sınıf bilincinden yoksunluğun ifadesidir. 8 Mart emekçilerin dayanışma günüdür. Bu sene de 8 Mart’ta tüm coşkumuzla alanları dolduraca&curen;ız. Kadın-erkek emekçiler olarak hep bir ağızdan mücadele şiarlarını haykıracağız.

A. Eylül