6 Mart'04
Sayı: 2004/01


  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek için görev başına!
  Ekonomik "canlanma" masallarının iç yüzü...
  Hükümet işçi ve emekçilerle alay ediyor!
  Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  BDSP seçim çalışmalarından...
  İLGP kuruldu...
  ÖO Direnişi'nde 108. şehit: Muharrem Karademir
  Liberal solun yerel seçim perişanlığı... "Yerel yönetimler" ve liberal hayaller
  Yerel seçimler, EMEP reformizmi ve sosyal demokratlaşma
  Süresiz iş bırakmayı örgütleyelim!
  Kapitalizm ve kadın
  Türkiye'de işçi-emekçi kadın olmak!
  Savaş çetesinin "Büyük Ortadoğu Projesi"
  "Büyük Ortadoğu Projesi"nin merkez ülkesi Türkiye!..
  İşgalcilerde ahlaki çöküntü büyüyor
  Haiti'ye emperyalist müdahale
  Bültenlerden...
  Bültenlerden...
  Neo-liberalizme karşı reformist savunma
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Hükümet ve muhalefet: Al birini vur ötekine!

AKP “halka hizmet” diyerek kefenimizi biçmeye geliyor

Türlü vaadlerle iş başına gelen AKP de, tıpkı diğerleri gibi, birbuçuk yılda yaşamımızı cehenneme çeviren icraatların altına imza atarak yaman bir sermaye uşağı olduğunu gösterdi. Türkiye’yi ABD’nin savaş arabasına bağlayarak, efendisine paha biçilmez bir hizmette bulundu. Mücadele bedeli kazandığımız son kırıntıları, son kazanımları da elimizden alan kölelik yasasını çıkartarak sermayenin takdirini kazandı. “Babalar gibi satarım” diyerek özelleştirme saldırısına hız verdi. Sömürücü patronlar, emperyalist efendiler ne dediyse, AKP hükümeti harfiyen yerine getirdi. Ve sonuçta çalışma saatlerimiz artarken, gerçek ücretlerimiz azaldı. İşşizlik ve yoksulluk daha da arttı.

Şimdi sırada Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı, Yerel Yönetim Reformu diye sunulan tarihsel saldırılar var. AKP hükümeti, İMF’ye söz verdiği bu saldırıların taslaklarını daha geçen yıl hazırlamıştı. Şimdi büyük bir yalan ve aldatmaca kampanyası eşliğinde bu taslakları bir bir meclisten geçirecek. Nasıl ki, sahte bir iş güvencesiyle kölelik yasasını perdelediler, bu saldırıyı da süslü laflarla gizlemeye çalışıyorlar. Güya, sermaye devletinin amacı, belediyeleri-yerel yönetimleri daha fazla özerkleştirmekmiş! Katılımcı ve demokratik bir yönetim modeline geçerek, yolsuzlukları önlemekmiş! Belediyeleri halkın ve devletin sırtından bir yük olmaktan çıkarmak, daha kaliteli ve daha ucuza hizmet sağlamakmış!

Bütün bunlar aldatmacadır. Gerçekler bunun tam tersidir. Hazırlanan bir dizi yasayla son hizmet kırıntıları da elimizden alınacak, tüm hizmetler paralı hale getirilecek. Milli Savunma, İçişleri, Adalet, Maliye ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı dışındaki bakanlıkların (sağlık, eğitim, ulaştırma, enerji, tarım, orman ve çevre, bayındırlık, kültür ve turizm vb.) verdiği hizmetler ve sahip oldukları işletmeler, işletme haklarıyla birlikte yerel yönetimlere devredilecek. Yerel yönetimler, kendilerine bırakılan bu hizmetleri ve tüm altyapı hizmetlerini piyasaya açarak özelleştirecek.

“Kamu Yönetimi Reformu” dedikleri, parça parça özelleştirmeye başladıkları tüm kamu hizmetlerini tasfiye etmektir. Buralarda çalışan emekçilerin sayısını azaltmak, tüm haklarını elinden alarak onları da kölelik yasasına tabi kılmaktır.

“Yerel Yönetim Reformu” dedikleri, belediyeleri ve yerel yönetimleri birer şirkete dönüştürmek, içme suyundan doğal gazına, temizliğinden sağlık hizmetine, okulundan yoluna ve ulaşımına kadar tüm hizmetleri özelleştirmek, ücretli hale getirdikleri bu hizmetler için ayrıca vergi toplamaktır.

Şimdi AKP’nin ve diğer düzen partilerinin riyakar adayları, sanki bunlar yokmuş gibi, “herşeyi çözeceğiz, her türlü hizmeti ayağınıza getireceğiz”, “demokrasiyi genişleteceğiz” vb. demektedirler. Yalana dayalı vaatlerine büyük bir pervasızlıkla devam etmektedirler.

CHP’nin farkı ne ki?

Peki, tüm bunlara diğer düzen partilerinin bir itirazı var mı? Emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin önünde secde edenlerin bir itirazı olabilir mi? Mezarda emeklilik yasasına, kölelik yasasına, KİT’lerin haraç-mezat satılmasına, hangisi itiraz etti? İMF’nin dayattığı yıkım programlarına, emperyalist köleliğe hangisi karşı çıkıyor?

Görünürde bir tek CHP, hazırlanmakta olan reform adı altındaki saldırıların ruhuyla ve hedefleriyle hiçbir ilgisi olmayan ve bütünüyle demagojiye dayalı bir temelde sahte bir muhalefet yürütmektedir. “Laiklik elden gidecek, bölücüler güçlenecek, merkezi devlet yönetimi zayıflayacak” diyerek prim yapmaya çalışan MGK solcusu bu parti, bu saldırların bizzat sermaye devleti eliyle yürütüldüğünü elbette biliyor. Devletin merkezi otoritesinin zayıflaması bir yana, daha da pekiştirileceğini; saldırıların asıl hedefinin işçi sınıfı ve emekçiler olduğunu elbette biliyor. Saldırıların emperyalist tekeller ve onların işbirlikçi uşaklarınca dayatıldığını da biliyor. Ama dil ucuyla bile olsa, bu gerçeğe dokunmuyor.

Tüm bunlara itirazı olmadığı ve meseleyi çarpıtarak bilinçleri bulandırmak işine geldiği için, sahte bir eksende sözümona muhalefet etme yolunu seçiyor. AKP’nin islamcı kimliğini ve bir takım manevralarını öne çıkarıp, hedef saptırmaya çalışıyor. Çünkü onun da amacı, işçi ve emekçilerden yükselecek tepkileri oya tahvil etmektir. Bunun içindir ki, “halkçı, katılımcı belediye” boş lakırtısı dışında ortaya bir şey koyamıyor/koyamaz.

CHP, özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya karşı çıkmaz. Sosyal hakların tasfiyesine, belediyelerin şirketleşmesine, hizmetlerin ücretli hale getirilmesine itiraz etmez. Yerel yöneticileri-belediye başkanları yolsuzlukta diğerlerinden aşağı kalmaz. Sermayenin programına, İMF’ye sonuna kadar bağlıdır. Milyonların hak ve özgürlüklerini gaspeden devleti en üst perdeden savunur. Kardeş Kürt halkına karşı inkarcı ve katliamcı politikaları destekler.

Peki bu durumda, düzenin sol koltuk değneği olmak dışında, CHP’yi farklı kılan nedir?



İşçi ve emekçilere çağrımızdır:

Bu köhnemiş düzene son verip,
insanca yaşayacağımız bir düzen kuralım!

Senin gücünle dönüyor bu hayat. Dünyayı besleyip doyuran sensin. Uygarlığın harcı senin ellerinle karıldı. Senin emeğinle yol katetti insanlık. Senin emeğinle hayat buluyor kentler. Senin taşıdığın ışıkla aydınlanıyor sokaklar. Yerin derinliklerinden madeni sen çıkartıyorsun. Gökte uçan uçaklar, uzayı keşfe gönderilen araçlar senin ellerinden çıkma. Fabrikalar, binalar, yollar, işleyen makinalar senin eserin.

Ama aç-açıkta kalan da sensin, yarattığın-ürettiğin herşeyden mahrum olan da... Milyonlarca işsiz arasından sıyrılıp iş bulursan ne mutlu sana! Çalışınca çok mu farklı? Köle gibi çalışarak sefalet ücretine talim ediyorsun. Her geçen günün dününden daha da beter. Çocuklarına bırakabileceğin, güvenle bakabileceğin bir gelecek yok. Her an işini kaybetme, her an bir felakete uğrama korkusu içindesin.

Peki neden böyle? Buna yaşamak mı denir? Niye villalar, köşkler, saray yavrusu evler ayakta da, yılların emeğiyle aldığın ev senin başına çöküyor? Niye lüks semtleri bizimki gibi sel basmıyor, niye onlar da karda-kışta mahsur kalmıyor? Niye yarattığımız herşeye gıpta ile bakıp çaresizce yutkunuyoruz?

“Beterinden saklasın” diyerek işi Allaha havale etmenin, çözümü başkalarından bekleyerek kendini kandırmanın faydası yok. Sırtından geçinen yalancı, rantçı, rüşvetçi düzen partilerinden medet ummak, sana ve seninle aynı durumda olan milyonlarca emekçiye şimdiye kadar ne kazandırdı? “Hemşerimdir, güvenirim”, “yeteneklidir, bu işi yapar”, “bize de faydası dokunur” diyerek oy verdin de ne değişti? Hep yanıldın, hep çözüm bekledin, hep yenildin. Bu bir kader mi?

Çözüm örgütlü sınıf mücadelesindedir!

Yaşadıkların ne kader-kısmettir, ne de doğal afetlerin bir sonucudur: Yaşadığın sefaletin, uğradığın yıkımın sebebi, yarattığın herşeye el koyan bir avuç asalak ve sömürü düzenidir, sermayenin sınıf diktatörlüğüdür. Onlar iktidarda olduğu, bu sömürü düzeni ayakta kaldığı sürece, yıkıma uğrayan hep biz olacağız!

Artık sormanın zamanıdır: Sefalet içinde yaşamaya, yıkımlara uğramaya mahkum muyuz? Sefil çıkarları için hayatımızı karartmalarına daha ne kadar izin vereceğiz? Onlara inanmaya, yalanlarına kanmaya mecbur muyuz?

Hayır, çaresiz ve yalnız değiliz. Onların sefil düzenlerine mahkum değiliz. Çünkü biz bir sınıfız, işçi sınıfıyız! Dünya bizim omuzlarımızda dönüyor. Milyonlarca el, milyonlarca yürek demektir bu. Milyonlarcamızın bir araya geldiği koşullarda üstesinden gelemeyeceğimiz tek bir sorun yoktur. Bu çarkı tersine çevirecek güç bizdedir. Bu köhnemiş dünyanın rahminden, yeni bir dünyayı çıkarıp alacak, yeni bir hayata can verecek hüner bizdedir. Yeter ki sınıf gücümüze güvenelim! Yeter ki safımızı doğru seçip, bir sınıf olarak kavgaya atılalım! Yeter ki, “bu sömürü, bu zulüm, bu talan artık yeter!” deyip ayağa kalkalım! İşte gün o zaman bizim günümüz olacaktır!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)