9Ağustos '03
Sayı: 31 (121)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte iyimserlik bombardımanıyla sersemletilmeden kitleleri mücadele ateşiyle buluşturmalıyız!
  İMF kredisi, Irak'ta jandarmalığın bedeli
  Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu yasalaştı...
  Toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevirmek için tabanda örgütlenelim!
  İşçi eylemlerinden...
  Sınıfa öncü müdahalenin zorunluluğu ve artan olanakları
  İMF'ye köle, ABD emperyalizmine jandarma olmayacağız...
  Ekim Gençliği'nden...
  GATS: Emekçilerin kafasına dayalı namlu!
  Ey Türk basınının satılmış uşak kalemleri...
  Ankara'dan destek yerine Amerikancı telkin...
  Amerikan barışına giden yol (haritası) tıkanmaya başladı bile
  Liberya: Emperyalist yağma talanın sonuçları
  Kürt halkı çifte kıskaç altında!
  Pişmanlık Yasası'nda ısrar etmenin anlamı...
  TC, ABD, İmralı Partisi KADEK ve devrimci yurtsever tutum...
  Zorunlu bir açıklama...
  ABD asker istiyor
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
TC, ABD, İmralı Partisi KADEK ve
devrimci yurtsever tutum...

Son dönemde Kuzey Kürdistan’ın geleceği ile ilgili önemli gelişmeler yaşanıyor. TC, ulusal kurtuluş mücadelesini tasfiye etmek için geleneksel yöntem ve araçlarını devreye sokuyor; yeni bir pişmanlık yasası, imha ve teslimiyete zorlama operasyonları gibi... ABD ile ortak planlar geliştirmeye çalışıyor. ABD ise İmralı Partisini Güneyden çıkarmanın planlarını geliştiriyor. Bunlara karşılık İmralı Partisi KADEK ve lideri Öcalan, Cumhuriyetin temel ilkelerine katılım konusunda devletin ve ilgili çevrelerin “bastırılmasını” dayatıyor, yani af karşılığında “onurlu” teslimiyetin politikasını umutsuzca uygulamaya çalışıyor. Devrimci yurtsever kesimler ise güçsüz ve örgütsüz olmanın getirdiği bir müdahalesizliği yaşıyor. Bu genel tablo içinde bugün kesin bir şeyler yapmanın kaçınılmaz zorunluluğu ortada... Anılan bu tabloyu biraaçmakta yarar var, acil güncel görevlerimizin altını bir kez daha çizmek bakımından bu gereklidir.

ABD’nin Irak işgali, kaçınılmaz olarak Güneyde konumlanan KADEK güçlerinin geleceğini de tartışma konusu haline getirmişti. ABD emperyalizmi tutumunu net açıklamıştı: “Irak genelinde, Güney Kürdistan’da egemenliğimle bağdaşmayan ve çelişen hiçbir askeri ve politik güç istemem! Bu bağlamda KADEK de ya teslim olur, silahlarını bırakır, ya da bu alanı terk edip gider, burada onun varlığına izin veremeyiz, vermeyiz!”

Gerektiğinde kendi politikalarının başarısı için KADEK’i kullanma yaklaşımı da bu genel yaklaşımla çelişmez. Doğrusu KADEK ABD’ye yaranmak için çaba gösteriyor, onun çizdiği çerçevede bir rol üstlenmeye son derece istekli, bu doğrultuda epey çaba da harcadı, ancak ABD, KADEK’e işbirlikçi bir rol verme taraftarı değil.

ABD bu tutumuyla TC’nin Güney’deki askeri varlığını ve siyasal etkinliğini gerekçelendirecek etkenleri ortadan kaldırmak ve böylece TC’nin etkinliğini Misak-ı Milli sınırları ile sınırlandırmak istiyor. Bu çerçevede TC ile çok yönlü görüşmeler geliştirdi. Kendi egemenliği altında başka güçlerin cirit atamayacakları mesajını çok net, açık ve aşağılayıcı tarzda vermek için Süleymaniye’deki özel savaş elemanlarına karşı bilinen operasyonu gerçekleştirdi. Sonuçta A. Gül’ün son ABD gezisinde KADEK ve TC’nin Güney’deki varlığı, etkinlikleri konusunda belli bir anlaşmaya vardıkları anlaşılmaktadır.

Yine anlaşılan o ki, ABD ve TC, KADEK’in Güney’deki varlığını tümden tasfiye etmek için ortak bir plan uygulayacaklardır. Bu planın ana çizgileri de aşağı yukarı açığa çıkmıştır. TC, “Topluma Kazandırma Yasası” olarak adlandırdığı yeni bir pişmanlık yasası çıkarttı. Bu yasanın ABD tarafından da desteklendiği biliniyor. Hesapları şu: Bu yasa ile 1000-2000 kişi teslim olmak için baş vuracak, ayrıca ABD’nin girişimi ile yönetim kademesindeki isimler için İskandinav ülkelerinden birinde veya bir kaçında iltica hakkı istenecek ve geride direnişte ayak diretenler ise bastırma ve imha operasyonlarıyla etkisizleştirilecek.

Pişmanlık ve teslimiyet onursuzluk, utanç içinde bir yaşama mahkum olmak demektir! Kitlesel bir teslimiyet ve pişmanlık utancının Kürtler arasında nasıl bir kırılma ve moral çöküntü yaratacağı tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır.

Aslında Öcalan başından beri kimi kırıntılar ve kendilerini de kapsayan adı pişmanlık olmayan bir pişmanlık yasası karşılığında topyekûn bir silahsızlanmayı istemektedir. Bunu sayısız kez tekrarlamıştır, son görüşme notlarında bunu “Cumhuriyetin temel niteliklerine katılım” biçiminde özetlemektedir. Ama TC buna pek itibar etmedi, etmiyor. Tersine İmralı çizgisinin kendisine sunduğu altın değerindeki fırsatları kullanıyor, “Salam taktiği” ile teslimiyeti utanç verici bir yaşamla birlikte final noktasına taşımak istiyor. ABD de bu noktada TC ile birlikte hareket etme kararında görünüyor.

Gelinen bu aşamada KADEK ne yapacak? Gerçekten KADEK’in geleceği var mı?

İkinci sorudan başlayalım: KADEK’in kesin olarak bir geleceği yok! Her şeyden önce KADEK, teslimiyet, ihanet ve tasfiyecilik biçiminde özetleyebileceğimiz İmralı çizgisinin örgütsel adıdır. Bütün varlık nedeni kimi kırıntılar ve af karşılığında TC ile bütünleşmektir. A. Öcalan bunu “demokratikleşme temelinde Cumhuriyet ile, yasal düzenle entegrasyon” olarak adlandırmaktadır. Ancak tekeline aldığı, gaspettiği, ipotek altına aldığı mücadele değerleri, Kürt halk dinamikleri ve potansiyelleri var. Bütün bunların kısa sürede tersine çevrilmesi ve yok edilmesi mümkün değil. Bütün savaş da bu gerçeklik üzerinde yapılıyor.

Şu anda fiziki olarak tasfiye ve imha ile karşı karşıya olan eski gerilla güçlerinin varlık nedeni de af dilenciliğinden başka bir şey değildir. 2 Ağustos 1999’da alınan karar, bir geri çekilme, geçici bir ateşkes değil, silahlara nihai olarak veda, topyekûn bir silahsızlanmadır. Dahası silahlı mücadelenin teorik olarak mahkum edilmesidir! Sonradan türetilen “meşru savunma” kavramı ise herhangi bir teorik ve stratejik temele ve çizgiye dayanmayan, içi boş, biraz da göz boyamaya, iç tepkileri bastırmaya, mevcut fiili durumu meşrulaştırmaya dönük uyduruk bir kavramdı. Şimdi yeni bir tarihten söz ederek blöf yapmaktadırlar. “Ya 1 Eylüle kadar kimi adımlar atılır, bir yol haritası çizilir, ya da savaş yeniden başlar” tehdidinde bulunuyorlar. Aslında TC ve ABD’nin yeni bir tasfiye ve imha savaşına hazırlandıkları bir sır değildir. Dolayısıyla Topluma Kandırma Yasası temelinde teslimiyet ve direniş dışında başka bir seçenek kalmıyor!

Peki direniş, ama nasıl bir direniş, hangi anlayışla, hangi stratejik çizgi temelinde ve hangi hedeflere bağlı olarak? Af dilenciliği için mi, “Cumhuriyetin temel niteliklerine candan katılım” için mi? Şu anda açıklanmış bir stratejileri var mı?

Evet, açıklanan bir çizgileri var. Bu, “Cumhuriyetin temel niteliklerine katılım” temelinde “onurlu” teslimiyet, TC ile bütünleşme çizgisidir, Öcalan’ın deyimi ile 2005 yılına kadar sürecek “Yol haritasıdır”! “Meşru savunma” bu amaç için yapılacak, onlarca, yüzlerce gencimizin, devrimci yurtseverin kanı bunun için akıtılacak! Dört yılı aşkın bir süredir 400’ü geçen arkadaşımızın katli de bu amaçla gerçekleşti. Ama bunun hesabını soran olmadı. “Madem ki artık silahlara veda ettiniz, madem ki artık askeri bir stratejiniz yok, o zaman neden bu gençlerimizi TC’nin imha operasyonlarına hedef tutuyorsunuz” biçiminde soran olmadı. Ama şimdi tehlike daha büyük ve çok yönlü. Artık suskun kalmanın, olup biteni uzaktan izlemenin, daha da kötüsü bu tasfiye sürecinin peşine takılmanın gerçeanlamda suç ortaklığı olduğunu bilmek gerekir!

Açık ki, “Topluma Kazandırma Yasası” ve ona uyup teslim olmak, pişmanlık ihanettir, utanç verici bir onursuzluktur!

Hiçbir Kürdün, onurlu insanın, yurtseverin kabul etmeyeceği bir onursuzluktur. Tersine bu onursuzluğa ve ihanete karşı net ve ikirciksiz tavır almak her Kürt için onurlu kalmanın, toplum içine çıkabilmenin ve kendi yüzüne bakabilmenin kaçınılmaz bir gereğidir.

A. Öcalan’ın, “Cumhuriyetin temel niteliklerine katılım ve 2005 yılına kadar sürecek yol haritası” ile Topluma Kazandırma Yasası arasında özünde hiçbir fark yoktur, fark, kimleri kapsayacağı, uygulama biçimi ve zamanlamasıyla ilgilidir!

Dolayısıyla teslimiyet, ihanet, tasfiyecilik ve onursuzluğa karşı tavır, öncelikle İmralı çizgisine ikirciksiz tavır almaktan geçer. İmralı sadece teslimiyet, ihanet ve tasfiyecilik değil, çok yönlü imha planlarının zeminini hazırlayan, Kürdü silahsızlandıran, Kürdü silahsızlandırarak çok yönlü imha hareketlerine açık hale getiren, pişmanlık ve onursuzluğun ideolojik, politik ve ruhsal zeminini hazırlayan çizginin de adıdır; başka bir ifadeyle başımıza örülen çok yönlü ve tarihimizin en büyük felaketidir!

Çok yönlü imha politikasının yürütüldüğü, onursuzluğun bir yaşam tarzı olarak dayatıldığı günümüzde İmralı çizgisine tavır almak, öncelikle KADEK’ın etkisindeki devrimcilerin ve yurtseverlerin yurtseverlik görevi, onur savaşıdır! Bu nedenle onursuzluğa karşı devrimci çizgide tavır almaları, onurlu yaşamanın ve imhaya karşı onurlu bir direniş çizgisini geliştirmenin de bir gereğidir.

İmralı çizgisinin etkisi altındaki devrimcileri, yurtseverleri devrimci çizgide direnişe, mücadele değerlerimize sahip çıkmaya, ulusal kurtuluş mücadelesini toparlamaya ve yeniden inşa etmeye, bu doğrultuda gösterilen özverili ve cesaretli çabalara güç vermeye, daha doğrusu bu çabaları birlikte yürütmeye çağırıyoruz !
Devrimci, yurtsever ve onurlu kalmanın yolu budur!

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları



TAYAD’lı ailelerin basın açıklaması

TAYAD’lı aileler F tipi hücrelerdeki “tecrid”in kaldırılması ve bu sorunun çözümü için başlattıkları kampanya sonucu topladıkları imzaları Ankara’ya TBMM’ye götürmek için çeşitli illerden yola çıkmışlardı. 26 Temmuz günü İzmir’den de yola çıkan TAYAD’lı aileler Ankara’ya varıncaya kadar birçok engel, saldırı ve polis tarafından örgütlenen sivil faşistlerin katliam denemeleriyle karşılaştılar.

TAYAD’lı aileler bu saldırıları protesto etmek için 5 Ağustos günü saat 13:00’te Konak Kemeraltı girişinde bir basın açıklaması yaptılar. “Çözün, tecridi kaldırın/TAYAD’lı Aileler” pankartının açıldığı eylemde “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Direne direne kazanacağız!” vb. sloganlar atıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir