9Ağustos '03
Sayı: 31 (121)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte iyimserlik bombardımanıyla sersemletilmeden kitleleri mücadele ateşiyle buluşturmalıyız!
  İMF kredisi, Irak'ta jandarmalığın bedeli
  Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu yasalaştı...
  Toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevirmek için tabanda örgütlenelim!
  İşçi eylemlerinden...
  Sınıfa öncü müdahalenin zorunluluğu ve artan olanakları
  İMF'ye köle, ABD emperyalizmine jandarma olmayacağız...
  Ekim Gençliği'nden...
  GATS: Emekçilerin kafasına dayalı namlu!
  Ey Türk basınının satılmış uşak kalemleri...
  Ankara'dan destek yerine Amerikancı telkin...
  Amerikan barışına giden yol (haritası) tıkanmaya başladı bile
  Liberya: Emperyalist yağma talanın sonuçları
  Kürt halkı çifte kıskaç altında!
  Pişmanlık Yasası'nda ısrar etmenin anlamı...
  TC, ABD, İmralı Partisi KADEK ve devrimci yurtsever tutum...
  Zorunlu bir açıklama...
  ABD asker istiyor
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevirmek için tabanda örgütlenelim!

15 Ağustos’ta hükümet yetkilileri ile kamu sendikaları arasında toplugörüşme süreci başlayacak. 4688 sayılı yasayla hakları için mücadele eden bir sınıf örgütünden çok derneğe dönüştürülen sendikalar görüşme sürecine “görüşleri” alınmak üzere katılacaklar.

Toplu görüşme süreciyle ilgili basına hükümet yetkililerinin “iyiniyetli” açıklamaları yansımaya başladı. Hükümet adına görüşmeleri yürütecek olan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, kişisel görüşünü dile getirerek “gönlünden geçenin” memurlara işçilerden daha yüksek zam verilmesi olduğunu belirtti. İşçi ücretlerine üç kuruş artış yaptıklarına göre kamu emekçileri için kastettikleri beş kuruş olmalı. Ancak kamu emekçilerinin yaşadığı sorunlar salt ücret artışları ile sınırlı değildir. Böyle olmakla birlikte ekonomik talepler sosyal ve demokratik taleplerle birleştirilemediği ve fiili-meşru mücadeleye konu edilemediği koşullarda, görüşmelerin seyri ücret artışları üzerinden belirlenecek ve hükümetin dayattığı şekilde sonuclanacaktır.

Sahte yasa sonrası yapılan ilk görüşmelerde yaşanan süreç kamu emekçileri adına bir kazanımla sonuçlanmamıştır. Üstelik geçen bir yıllık sürede kamu emekçilerine yönelik saldırılar yoğunlaşmış, İMF’yle girilen kölece ilişkiler boyutlanmış, ekonomik yaptırımları siyasal yaptırımlar izlemiştir.

Saldırıların hedefi olan işçi sınıfı ve emekçiler sermaye iktidarının karşısına örgütlü bir güç olarak çıkamadıkları için kaybeden taraf oldular. Bu kadar ağır ve önemli bir süreçte kamuda “görüşme” süreci başlamış durumda. Bu çerçevede geçen seneki görüşme sürecinden öncü kamu emekçilerinin çıkarması gereken önemli dersler var. Sendika yönetimlerinden çözüm beklemenin bir çözüm üretmediği ortadadır. Açlık sınırı 400 milyona dayanmışken bugün halen en düşük memur ücretinin 398 milyon olması bunun en somut kanıtıdır.

İşyeri örgütlülüğünün önemi

Kamu emekçilerinin elini kolunu bağlayan tek başına sahte yasa değil. Buna ek olarak sendika yönetimlerinin izlediği uzlaşmacı-icazetçi mücadele yöntemi bugün hükümetin elini güçlendiren en önemli etkenlerden biri. Sendika yönetimleri emekçilerin sorunlarından uzaklaşıyor ve mücadele kaçkınlığı yapıyorsa bunun en temel nedeni işyeri örgütlülüğünün zayıflığı ve öncü kamu emekçilerinin sendikalarına sahip çıkmamasıdır.

Yasa gereği 15 Ağustos’ta başlayacak görüşme süreci, hem sendika yönetimlerini mücadeleye zorlamak hem de hükümete geri adım attırmak için değerlendirilmesi gereken bir süreç olmalıdır. Görüşme sürecini fiilen toplusözleşmeye çevirmek, sendika yönetimlerini mücadele alanlarına çekmek için öncü kamu emekçileri yüzlerini işyerlerine dönmek zorundadırlar.

Tabanda kendisini zorlayan bir dinamik bulamadığı durumda sendika yönetimleri umutlarını “hükümete” bağlayacak, görüşme masasında savurdukları balonlar da hükümetin dayatmaları karşısında hemencecik sönüverecektir. İşyeri örgütlülüğünün önemi hem sendika yönetimlerini harekete geçmeye zorlaması, hem de kamu emekçilerinin saldırılar karşısında sessiz kalmayacağını hükümete göstermesi bakımından önemlidir. Masabaşında seslerini kestikleri yönetimlerin arkasında tabanda örgütlü ve harekete geçmeye hazır bir emekçi ordusunun varlığı sermaye iktidarının en büyük korkusudur. Sendikal anlamda hareketin başını satın alarak kamu emekçilerinin mücadelesini bitiremeyeceklerini onlara gösterebilecek güç tabanda örgütlü emekçilerin gücüdür.

Bir işyerinde sendika üyelerinin bulunması, işyeri temsilcisinin olması o işyerinin örgütlü olduğu anlamına gelmiyor. İşyeri örgütlülüğü sendikasına sahip çıkan, karar alma süreçlerine müdahale eden, saldırılar karşısında bilinçli olan çalışanların birliği demektir. Öncü kamu emekçileri saldırılar hakkında işyerlerini bilgilendirmek ve sendika yönetimlerinin izlediği uzlaşmacı tutumu teşhir etmek için toplantı yapmak, işyerlerini bilinçlendirmek durumundadırlar. Saldırıların püskürtülmesi, hakların kazanılması için kamu emekçilerinin devrimci sınıf mücadelesini yükseltmesi gerektiğini anlatmak, işyerlerini buna ikna etmek zorundadırlar.

Ücret sendikacılığı değil
devrimci sınıf mücadelesi

Kamu emekçilerinin yaşadığı sorunlar ekonomik hak kayıpları ile sınırlı değildir. Bugün emekçilere yönelik her saldırının altından İMF çıkmakta, ücret artışlarını dahi İMF belirlemektedir. Kamu emekçileri İMF’nin kölesi olmayı reddetmeli, emperyalistlerle girilen kölece ilişkilere son verilmesi talebini de yükseltmelidirler.

ABD emperyalizmi Irak işgalinde kendisine suç ortağı ve piyon aramakta, bunun için sermaye iktidarına dayatmalarda bulunmaktadır. ABD’nin jandarmalığını yapmak için kardeş bir halkın üzerine sürülecek olan yine işçi sınıfı ve emekçilerdir. Dışarda Irak batağına sürüklenmek istenirken içerde kölece çalışma koşullarına, işsizliğe ve sefalete maruz kalacak olan yine işçi sınıfı ve emekçiler olacaktır. Komşu bir ülkenin işgaline ve kardeş bir halkın katliamına ortak olmamak için emekçilerin yükseltmesi gereken taleplerden bir diğeri de Amerikan emperyalizminin jandarmalığını reddetmek olmalıdır.

Kardeş Kürt halkına uygulanan imha ve asimilasyon politikaları, devrimci tutsaklara yönelik tecrit saldırısı ülkede yaşanan ve emekçileri ilgilendiren demokratik sorunlar arasındadır. Kamu emekçileri bu sorunlar karşısında tavrını belirlemeli, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ve sınıfın öncüsü devrimci tutsakların sorunlarını sahiplenmelidir. Kamu emekçilerinin aynı işyerinde çalıştığı, aynı saldırılara maruz kaldığı kardeş Kürt halkı ile bir sorunu olmadığı gibi, hakkını aramak için eyleme geçtiğinde yine aynı devletin terörüne maruz kalmaktadır. Saldırılar aynı merkezden din, dil, ırk ayrımı gözetmeden tüm sınıfa yönelik uygulanıyorsa emekçiler de taleplerde ve mücadelede ortaklaşmalıdır. Sermaye iktidarının yapay olarak yarattığı ayrımlar dışında bunun önünde hiçbir engel yoktur.

Halihazırda sendika yönetimleri ülkede yaşanan sosyal ve demokratik sorunlar için mücadele etmiyor, bu tür söylemleri şubelerde varolan öncü, devrimci kamu emekçilerinin gözünü boyamaya dönük söylevler şeklinde kullanıyorsa bunun sorumlusu yine öncü kamu emekçileridir. İşyerlerinde ülkeyi ve sınıfı ilgilendiren ekonomik, sosyal ve demokratik hak gaspları ve bu talepler için mücadelenin zorunluluğu anlatılmıyor, işyerleri buna ikna edilemiyorsa bunda öncü emekçilerin de payı vardır.

Sendika yönetimlerinin toplu görüşmeyi ücret artışlarına indirgememesi için öncü kamu emekçileri bir an önce harekete geçmelidirler. Ücret sendikacılığı anlayışının kamu emekçilerine kaybettirdiklerini ve kaybettireceklerini geniş emekçi kesimlere anlatabilmek için yaşanan son bir yıllık süreç dahi yeterince örnek sunmaktadır. Gerçek kazanımın ancak devrimci sınıf mücadelesi ile mümkün olabileceğini geniş kesimlere anlatmak kararlı ve ısrarlı bir çalışmanın sonucu olabilir ancak. Bu zor ancak imkansız değildir.

Direnişi örgütleyelim!

15 Ağustos’ta başlayacak ve iki hafta sürecek toplu görüşme sürecini kamu emekçilerinin gerçek ve acil talepleri ile toplusözleşmeye çevirmek için henüz geç kalınmış sayılmaz. Bunun için işyerlerinde toplantılar yapılmalı, saldırılar bütünlüklü bir şekilde ortaya konulmalı ve buna karşı izlenmesi gereken mücadele yöntemi belirlenmelidir. Bu yöntem işyerlerinde örülen ve sahte yasayı da fiilen boşa düşürecek olan genel grev, genel direniş sürecinin örgütlenmesidir.

KESK yönetiminin 23 Ağustos’ta Ankara’da merkezi olarak yapacağı ve beş kuruş artış sonrası emekçileri geri göndereceği mitingden eli boş dönülmek istenmiyorsa, öncü kamu emekçileri bir an önce kolları sıvamalı ve harekete geçmelidirler. 23 Ağustos’ta KESK yönetimini kazanıncaya kadar alanda kalmaya ve direnişi yükseltmeye zorlamak için bugünden işyeri ve bölge toplantıları örgütlenmeli, direniş komiteleri oluşturulmalı ve Ankara’ya tabanda örgütlü bir güç olarak çıkılmalıdır.