9Ağustos '03
Sayı: 31 (121)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte iyimserlik bombardımanıyla sersemletilmeden kitleleri mücadele ateşiyle buluşturmalıyız!
  İMF kredisi, Irak'ta jandarmalığın bedeli
  Sosyal Güvenlik Kurumu Teşkilatı Kanunu yasalaştı...
  Toplu görüşmeyi toplusözleşmeye çevirmek için tabanda örgütlenelim!
  İşçi eylemlerinden...
  Sınıfa öncü müdahalenin zorunluluğu ve artan olanakları
  İMF'ye köle, ABD emperyalizmine jandarma olmayacağız...
  Ekim Gençliği'nden...
  GATS: Emekçilerin kafasına dayalı namlu!
  Ey Türk basınının satılmış uşak kalemleri...
  Ankara'dan destek yerine Amerikancı telkin...
  Amerikan barışına giden yol (haritası) tıkanmaya başladı bile
  Liberya: Emperyalist yağma talanın sonuçları
  Kürt halkı çifte kıskaç altında!
  Pişmanlık Yasası'nda ısrar etmenin anlamı...
  TC, ABD, İmralı Partisi KADEK ve devrimci yurtsever tutum...
  Zorunlu bir açıklama...
  ABD asker istiyor
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İnsan yaşamının ve tüm ihtiyaçlarının alanları sermayenin kâr hırsına açılıyor...

GATS: Emekçilerin kafasına dayalı namlu!

Yıllardır sistemli ve adım adım sürdürülen kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi-piyasalaştırılması saldırısı, AKP hükümeti tarafından büyük ölçüde tamamlanmak isteniyor. Devletin sosyal görevleri arasında sayılan ve parasız vermekle yükümlü olduğu temel hizmetler, çıkarılacak yasalarla birlikte alınır-satılır birer piyasa konusu haline getirilecek. Böylelikle söz konusu hizmetler (eğitim, sağlık, sosyal güvenlik vb.) tümüyle ticarileştirilirken, emekçi halkın bu hizmetlerden yararlanma imkanı da ortadan kaldırılacak.

Bununla birlikte hizmet sektörlerinde çalışan kamu emekçileri de mevcut tüm iktisadi ve sosyal kazanımlarla birlikte iş güvencelerini kaybedecek. Yani kamu emekçilerini de, işçi sınıfının geniş kesimlerinin maruz kaldığı ve yeni iş kanunu ile resmileştirilip kural haline getirilen esnek çalışma uygulamaları ve azgın sömürü yöntemleri bekliyor.

Söz konusu olan, kapitalizmin ‘70’li yıllardan itibaren içerisine girdiği kârlılık krizini aşmaya dönük uluslararası planda tasarlanan ve DTÖ-İMF-DB gibi emperyalist kuruluşlar aracılığıyla dünya çapında uygulanan bir saldırıdır. Sermaye aşırı üretime dayalı krizini aşmak için yeni pazarlar ve kâr alanlarına ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayı daha önce gerek işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin kazanımları, gerekse kapitalizmin ‘29 dünya bunalımından çıkış yolu olarak görülmesi nedeniyle kamusal hizmet olarak tanımlanan hizmetler birer piyasa konusu haline getirilmektedir. Bunun içerisinde temel insan hakkı olarak sayılanlar da bulunmaktadır.

Yaşamsal ve vazgeçilemez olmaları, bu hizmetleri devasa bir kâr alanı haline getirmektedir. DTÖ’nün kurulduğu ‘95 yılında uluslararası hizmet ticareti 1.230 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu bir önceki yıla göre yüzde 14’lük bir büyümedir. Bu rakam, aynı yıl 4.875 trilyon dolar olarak gerçekleşen uluslararası mal ticareti dikkate alındığında, toplam dünya ticaretinin yüzde 20’sine tekabül etmektedir. Yine yapılan hesaplamalara göre sağlığın 3,5 trilyon dolar, eğitimin 2 trilyon dolar, su hizmetlerinin ise 1 trilyon dolar hacminde piyasa büyüklükleri bulunmaktadır.

Emperyalistler bunun için ‘80’li yıllardan başlamak üzere hizmet ticaretinin önündeki tüm engelleri kaldırarak tüm dünyayı serbest bir piyasa haline getiriyorlar, sömürünün önündeki tüm sınır ve sınırlamaları kaldırarak emekçileri vahşi bir sömürü çarkı altında inletiyorlar. Dünyanın emperyalistler tarafından yakılıp yıkılması, yağmalanması da bu nedendendir. Özelleştirme ve yaşamsal kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması da yine bu nedene dayanmaktadır.

GATS’ın kapsamı

Kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi programı, GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) anlaşmasına bağlı olarak DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) bünyesinde yürütülmektedir. 1994 yılında imzalanan GATS anlaşmasıyla, içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu taraf ülkeler bir dizi kamusal hizmet alanını piyasaya açmak, bu hizmet alanlarında faaliyet gösteren kamu kurumlarını piyasa koşullarına uygun olarak yeniden yapılandırmak ve uluslararası tekellerin faaliyetlerinin önündeki engelleri kaldırmak yükümlülüğü altına girmiştir. GATS anlaşmasıyla özelleştirme-piyasalaştırma kapsamına sokulan 11 temel hizmet kategorisi şöyledir:

- Telekom, Posta Hizmetleri, Görsel ve İşitsel İletişim Hizmetleri
- İnşaat ve Bağlantılı Mühendislik Hizmetleri
- Eğitim
- Enerji, su iletim sistemleri ve atık su işleme
- Tüm çevresel hizmetleri
- Finansal, mali ve bankacılık hizmetleri
- Sosyal hizmetleri de kapsayacak şekilde sağlık ve bağlantılı hizmetler
- Turizm, seyahat ve bu iki sektörle bağlantılı tüm hizmet ve ürünlerin üretimi
- Kültürel ve sportif hizmetler
- Kara, hava, deniz ve tüm diğer ulaşım hizmetleri
- Ve diğer hizmet alanları

Ancak GATS, sadece bu listedeki hizmetlerin ticaretine ilişkin yükümlülükleri değil, bu hizmetlerle bağlantılı akla gelecek tüm sektörleri (üretim sanayi de içerisinde olmak üzere) kapsamaktadır. Dünya Ticaret Örgütü eski Başkanı Renato Roggerio’nun anlaşma ile ilgili söyledikleri bu açıdan oldukça çarpıcı. Şöyle söylüyor eski DTÖ Başkanı:

“GATS ile, daha önce ticaret politikası içinde tanımlamadığınız alanları bile piyasa ekonomisine açabiliyorsunuz ve yabancı hizmet tacirlerine yerlilere tanıdığınız hakların aynısını tanıyıp; objektif kriterler uygulanacağını garanti ediyorsunuz. Korkarım şu anda ne hükümetler neyin altına imza attıklarının, ne de şirketler neler kazandığının farkında değiller.

GATS anlaşmasında kapsam içerisine alınmış hizmetler, “resmi otoritenin uygulanmasında sunulan hizmetler dışında kalan her sektördeki hizmetler” olarak tanımlanmıştır. Anlaşma ayrıca “resmi otoritenin uygulanmasında sunulan hizmet”leri de şöyle tanımlamıştır: “Resmi otoritenin uygulanmasında sunulan hizmet, ticari amaç dışında ve bir ya da daha fazla hizmet sunucusuyla rekabet etmeksizin sunulan hizmet anlamındadır”.

Böylelikle bir kamu hizmeti, onu piyasa konusu haline getirmiş bir tüccarın varlığı halinde kamu hizmeti olmaktan çıkarılmaktadır. Bu durumda sözkonusu kamu hizmeti ya toptan tasfiye edilecek, ya özelleştirilecek, ya da piyasa kurallarına göre çalıştırılacak, yani ticarileştirilecektir. Sonuncu durumda söz konusu hizmet alanında faaliyet gösteren devlet kuruluşuna sağlanan maddi destek ve ayrıcalıklar ya piyasadaki özel sermayeye devredilecek, ya da bu destek ve ayrıcalıklar tümüyle kaldırılacaktır.

GATS kapsamına alınan hizmetler böylesine geniş ve esnek tutulurken, piyasalaştırma derecesi için de aynı şey geçerlidir. Her ne kadar belli bir müzakere sürecine bağlanmışsa da GATS, “Piyasa işleyişi önündeki gereksiz engellerin kaldırılması” hükmüyle müzakere konusu olacak tüm hizmet alanlarında tam bir liberalizasyonu hedeflemektedir.

“Çok taraflı müzakereler yoluyla daha yüksek bir liberalizasyon düzeyine en kısa zamanda ulaşılması” amacını taşıyan GATS anlaşması, bu genel amaca uygun olmak şartıyla dinamik bir yapıya sahiptir. Yani hizmetlerin liberalizasyonunda geriye dönüş olmazken, ileriye dönük her türlü müzakere yapılmaktadır. Bu demektir ki verilen taahhütlerde geriye dönüş imkanı bulunmayacak, hizmetlerin ticarileştirilmesi süreci kapsam ve derinlik bakımından son kerteye ulaşıncaya kadar devam edecektir. Eğitimde yüksek öğretim kurumlarından sonra, ilk ve orta öğretim kurumlarının da GATS kapsamına alınması buna bir örnektir.

GATS ve ülke yükümlülükleri

GATS anlaşmasını imzalayan bir devlet, anlaşmanın kapsadığı hizmet dallarına bağlı olarak yerine getirmek üzere bir taahhüt listesi hazırlayarak DTÖ’ye bildirmektedir. Böylelikle söz konusu devlet “giderek artan bir liberalizasyon amacıyla birbirini izleyen müzakere turlarına girecektir”. Bu haliyle “Taahhüt listeleri” bir başlangıç noktası olmaktadırlar. Müzakereler süreciyle tam liberalizasyona hedefine bağlı olarak bu listenin hem kapsamı hem de içeriği sürekli değişecektir.

Taahhüt listeleri GATS’ın “Pazara giriş” ve “Milli muamele” başlıkları altında yapılan düzenlemeleri esas alınarak oluşturulmaktadır.

“Pazara giriş” başlığı altında yabancı bir şirket veya kişinin listeyi düzenleyen ülkenin iç pazarına girip giremeyeceğine, girecekse hangi koşullarda girebileceğine ilişkin düzenlemeleri kapsamaktadır. Bununla birlikte Taahhüt listelerinde aksi belirtilmedikçe bir üye ülke pazara girişlerde aşağıdaki tedbirlere başvuramayacak, böylelikle “tam bir pazara giriş” hakkı vermiş olacaktır. Bu tedbirler şunlardır:

- Hizmetle ilgili işlemlerin toplam sayısı,
- Hizmetle ilgili işlemlerin veya varlıkların toplam değeri,
- Hizmet sunan kişilerin sayısı,
- Yabancı sermayenin payı,
- Tüzel kişiliklerin varlığının bir şube veya ortaklıkla sınırlanması.

“Milli muamele” başlığı altında ise, yabancı sermayeye yerli sermaye ile aynı, eşit hakların tanınacağı biçiminde bir düzenleme bulunmaktadır. Böylelikle yabancı sermayenin ülke içerisinde hareket etmesi önündeki tüm engeller kaldırılacağı gibi, yerli sermayeye tanınan bir dizi ayrıcalıktan da otomatikman yararlanacaklardır. Bu uygulamanın pratikte uluslararası sermayeye her türlü hak ve imtiyazın tanınması biçiminde gerçekleştiğini, bununsa bir ayrıcalığa dönüştüğü bilinmektedir.

Üye ülkelerin taahhüt listelerinde değişiklik ya da geri çekme hakkı ise ancak taahhütlerin yürürlüğe girdiği tarih üzerinden 3 yıl geçtikten sonra mümkün olmaktadır. Ancak böyle bir durumda değişiklik yapan üye ülke taraflarca zarar beyanı yapıldığı takdirde bu zararı tazmin etmekle yükümlü tutulmaktadır. Tazmine ilişkin karar kesinleşmeden üye ülkenin taahhütlerinde değişiklikleri uygulama imkanı da bulunmamaktadır. Demek ki GATS, aynı zamanda Türkiye’de yürürlüğe konulmuş bulunan “uluslararası tahkim”i de içermektedir.

GATS’ın en önemli hükümlerinden biri olan “En çok kayrılan ülke” hükmü ile de, bir üye ülke, çeşitli nedenlerle farklı bir ülkeye tanıdığı yatırım ve ticaret ayrıcalıklarını GATS üyesi bütün ülkelere de tanımak zorundadır. Bu hüküm, taahhüt listelerinin kapsamadığı bütün hizmet alanlarını kapsayıcı niteliktedir. Bu biçimiyle de Osmanlı kapitülasyonlarına benzetilebilir. Bilindiği gibi Kanuni zamanında Fransa’ya tanınan çeşitli ayrıcalıklar daha sonra bir dizi anlaşmayla birlikte diğer devletlere de tanınmak zorunda kalınmış, böylelikle zamanla emperyalist boyunduruğun en önemli araçlarından biri haline gelmişti.

GATS’a bağlı uygulamalara örnekler

GATS hükümlerine uygun biçimde taraf ülkelerde gerçekleştirilen bazı uygulamalara yakından bakarak bu anlaşmanın niteliğini daha somut biçimde görmek mümkün.

GATS kapsamında sayılan eğitimin piyasaya açılması süreci iki biçimde gerçekleştirilmektedir. Ya ilk biçimiyle, kamu eğitim kurumları piyasa mekanizmalarına uygun bir işleyiş ve yapılanma sürecine sokulacaktır, ya da ikinci biçimiyle devlet eğitim hizmeti vermekten çekilerek bu alanı piyasada bu işi yapan özel sermayeye bırakacaktır. Eğer ilkine uygun bir piyasalaştırma süreci öngörülüyorsa, eğitim piyasa ölçülerine göre fiyatlandırılarak parası olanın yararlanacağı bir ticaret konusu haline getirilecek, çalışanların her türlü ekonomik ve sosyal kazanımı ortadan kaldırılacaktır. Bu durumda eğitim kurumları kâr esasına göre çalışan “özerk” kuruluşlar haline getirilecektir. Devlet ya kamu eğitim kurumlarına sağladığı destek ve ayrıcalıkları ortadan kaldıracak, ya da özel okullara teşvikve ayrıcalıklar sağlayarak, böylece devlet okulları karşısındaki mevcut zayıflıklarını giderecektir. Bununla birlikte eğer devlet okulları kaliteli eğitim veriyorsa, fiyatlandırmada da buna uygun bir artış sağlayacaklardır. Böylelikle amaçlanan özel okulların devlet okullarıyla rekabet etme imkanlarının yaratılmasıdır. Merill Lynch ve benzeri mali tekeller kamu eğitimi sisteminin önümüzdeki 10 yıl içerisinde tüm dünyadaözelleştirileceğini ve bu süreçte akıl almaz kârların elde edileceğini dillendirmektedirler.

Aynı süreç sağlık alanında da benzer biçimde işletiliyor. Üye devletler sağlık hizmetlerini de piyasa mekanizmalarına uygun biçimde çalışır hale getirmek zorundalar. Sağlık alanında faaliyet gösteren ticari işletmelerin önünün açılmasıyla birlikte, sağlığa bütçeden ayrılan pay sürekli kısılmakta, devlet hastaneleri piyasa mekanizmalarına uygun biçimde çalışacak biçimde yeniden yapılandırılmaktadır. Bu süreç yine, sağlık hizmetlerinin piyasa ölçütlerine uygun biçimde fiyatlandırılması ve çalışanların ücret ve sosyal haklarının tırpanlanarak rekabete uygun bir maliyet hesaplamasına konu edilmesiyle birlikte yürümektedir. Döner sermaye ve sözleşmeli personel uygulamaları buna sadece birer örnektir. Böylelikle devlet hastaneleriyle özel hastaneler arasında fiyat ve çalışma koşullarıaçısından “haksız rekabet şartları” ortadan kaldırılmaktadır. Bunun anlamı, emekçi halkın sağlık hizmetlerinden yoksun kalması ve salgın hastalıkların önünün açılmasıdır.

Su dağıtım hizmetleri de yine GATS kapsamında bulunuyor. Ama salt dağıtım değil, su kaynaklarının mülkiyeti de özel sermayenin eline geçecektir. Suyun yaşamsal niteliği devasa kârların konusu olmaktadır. Böylelikle suyun fahiş fiyatlarla satılmasının önü açılarak, işçi ve emekçiler için ciddi bir yaşamsal tehdit yaratılmış olacaktır. Böyle bir gelişme ile toplum sağlığı da ciddi bir tehdit altına girecektir.

Bu gelişme, su ticaretini elinde bulunduran sermayeye, tarım üzerinde de ciddi bir kontrol imkanı ve tarım tekelleri yararına tarımın çökertilmesi gibi bir takım politikalara uygun bir araç sağlayacaktır. Şimdiden, Vivendi ve Suez Lyonnaise des Eaux of France benzeri tekeller Dünya Bankası’nı kullanarak bağımlı kapitalist ülkeleri su hizmetlerini özelleştirmeleri için zorlamaktadır.

Hapishaneler de GATS kapsamına alınmış bulunuyor. Bu bile GATS’ın içeriği ve hedeflerini özlü biçimde göstermeye yetiyor aslında. Bu alanda örnek olarak gösterilen ülke ABD’dir. ABD’de geçen yılın rakamlarına göre kâr amacıyla faaliyet gösteren 193 hapishane işletmesi bulunuyor. Bu hapishanelerde bulunanlar toplam tutuklu sayısının yüzde 7’sini buluyor. Bu şirketlerin ‘98 yılında elde ettikleri kâr ise 1 milyar dolar kadardır. Bu şirketlerden bazıları ise halihazırda uluslararası faaliyet göstermektedir. Porto Rico, İngiltere, G. Afrika, Avustralya ve Kanada bu hapishane şirketlerinin faaliyet alanı haline gelmiş durumda. Bunun yanında yine ABD’de hapishaneler bünyesinde özel şirketler için üretim birimleri oluşturulmuştur. Buralarda acımasız bir sömürü hüküm sürmektedir. Türkiye’de de düzen cephesinden yapılan tartışma ve &oml;ne sürülen planlarda buna benzer tasarıların olduğu bilinmektedir.

GATS ve Türkiye

Türkiye GATS anlaşmasına ‘94’te DTÖ kurucu üyesi olarak imza attı ve anlaşma 25 Şubat ‘95 tarihinde meclis tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Bu tarihten sonra verilen ve Hazine Müsteşarlığı’nca “bazı gelişmiş ülke teklifleriyle boy ölçüşecek nitelikte” olmasıyla övünülen “Taahhüt listesi” oldukça geniş tutulmuştur. Bu haliyle de GATS kapsamında belirlenen “sektörel sınıflandırma listesi”nde yer alan 155 hizmet faaliyetinden 72’sini içerisine almaktadır. Bu toplam hizmet sınıfı sayısının yüzde 46.6 gibi bir orana tekabül etmektedir. Bu oran OECD ortalaması olan yüzde 18’in hayli üzerindedir.

Türkiye’nin taahhütte bulunduğu hizmet kategorileri şunlardır:

1- Mesleki Hizmetler
a- Uzmanlık gerektiren hizmetler
b- Bilgisayar ve ilgili hizmetler
c- Diğer mesleki hizmetler
2- Haberleşme Hizmetleri
a- Posta hizmetleri
b- Kurye hizmetleri
c- Telekomünikasyon hizmetleri
3- Müteahhitlik ve İlgili Mühendislik-Mimarlık Hizmetleri
4- Eğitim Hizmetleri
a- İlk, orta ve diğer öğretim hizmetleri
b- Yüksek öğretim hizmetleri
5- Çevre Hizmetleri
a- Kanalizasyon hizmetleri
b- Çöplerin kaldırılması hizmetleri
c- Sağlık-Çevre ve benzeri hizmetler
6- Mali Hizmetler
a- Sigortacılık ve sigortacılık ile ilgili hizmetler
b- Bankacılık ve diğer mali hizmetler
7- Sağlık ile İlgili ve Sosyal Hizmetler
a- Hastahane hizmetleri
8- Turizm ve Seyahat İle İlgili Hizmetler
a- Oteller ve lokantalar
b- Seyahat acentaları ve tur operatörü hizmetleri
9- Ulaştırma Hizmetleri
a- Deniz taşımacılığı hizmetleri
b- Hava taşımacılığı hizmetleri
c- Demiryolu taşımacılığı hizmetleri
d- Kara taşımacılığı hizmetleri

Hazine Müsteşarlığı konuya ilişkin hazırladığı metinde; “ilgi alanlarına hizmet ticaretinin de girmekte olduğu tüm Bakanlık ve kamu kuruluşlarının gerek kendilerinin çıkaracakları tebliğ ve yönetmelikler, gerekse Bakanlar Kurulu veya TBMM’ne sunulmak üzere hazırlayacakları kararname ve kanun taslaklarının hazırlanması aşamasında, GATS ekinde yeralan listelerimizdeki taahhütlerimizi dikkate almaları büyük önem taşımaktadır” denilmektedir.

Türk sermaye devletinin, uygulama planında da “Taahhüt Listesi”nin hazırlığında gösterdiği girişkenliğe uygun bir el çabukluğuyla hareket ettiği biliniyor.

Bugüne kadar söz konusu hizmet alanlarının piyasalaştırılmasında ya önemli ilk adımlar atılmış, ya da piyasalaştırma süreci tamamlanmak üzeredir. Bu yönde bir dizi yasa çıkarılmış, halen de bu kapsamda sırada bekleyen çok sayıda yasa tasarısı bulunmaktadır. Sermaye devletinin bu el çabukluğu çeşitli emperyalist kurumlarca da övgülere konu olmaktadır. Sosyal güvenlikle ilgili yasal düzenlemeler (Mezarda emeklilik yasası, özel emeklilik yasası, işsizlik sigortası vb.), eğitimde katkı payı uygulaması ve özel üniversitelerin açılmasının önündeki engellerin kaldırılması, uluslararası tahkim, sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin yasal değişiklikler yanında; yabancı sermayenin önündeki engel ve kısıtlamaları kaldıran yasal düzenlemelerle birlikte sayısız yasa çıkarılmış bulunmaktadır. Bununla birlikte kamu hizmet kurumlarının faaliyet konularınınparçalanarak özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılması da genelleşmiş bir uygulama durumundadır.

Halihazırda AKP hükümetince hazırlanan ve “Kamu Yönetimi Reformu” başlığı altında toplanan bir dizi yasal düzenlemeyle birlikte, bugüne kadar yapılan uygulamalarla elde edilen aşamaya da dayanılarak kamu hizmet alanlarının tam liberalizasyonu-piyasalaştırılması büyük ölçüde tamamlanmış olacaktır.
“Kamu Yönetimi Reformu” ile dış ilişkiler, savunma, içişleri, adalet, istihbarat ve din gibi güvenlikle ilgili bakanlıklar dışındaki kalan tüm bakanlıkların taşra teşkilatları kapatılarak, bu bakanlıklar bünyesindeki hizmet kurumları tüm varlıkları ve çalışanıyla birlikte yerel idarelere devredilmektedir. Yerel idarelere devir, piyasalaştırmaya uygun bir zemin yaratmaktadır. Piyasalaşmanın ise uluslararası tekellere devir için bir ana halka olduğu bellidir.

Bu kapsamda çıkarılacak yasalardan biri olan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı’nda yer alan şu ifade, bu yasal düzenlemelerin GATS’a uyumlu özünü yeterli açıklıkta anlatmaktadır: “Kamu kurum ve kuruluşları piyasada rekabet şartları içinde üretilen mal ve hizmetleri haksız rekabet oluşturacak şekilde üretemez. Bu ilkelere aykırılık teşkil eden bütün birimler tasfiye edilir ve yenileri kurulamaz”!

Aynı çerçevede hazırlanan yasa taslaklarından bir diğeri de yüksek öğretim alanında hazırlanan Yeni YÖK Yasa Tasarısı’dır. Bu yasa tasarısı da öz itibariyle Kamu Yönetim Reformu kapsamında hazırlanan yasa taslaklarından farklı değildir. Bu yasa taslağının içeriği ve GATS’la ilişkisi gençlik basınımızda yeterince işlendiği için burada sadece değinmekle yetinelim. Ayrıca buna, son dönemde özel okullara yapılmak istenen kıyağı da ekleyebiliriz.

GATS’a karşı mücadele!

GATS ile birlikte dünya ve Türkiye’de eşzamanlı olarak gündeme getirilen söz konusu uygulamalar aklın alamayacağı bir kapsama sahiptir. Uluslararası sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda, bugüne kadar en temel insan hakkı olarak sayılan hizmet konuları metalaştırılmakta, alınır-satılır bir hale getirilmektedir. Uluslararası tekeller, girilmedik, satılmadık, soyulmadık ne bir coğrafya, ne de insan yaşamına ait bir alan bırakmaktadırlar. Sosyal güvenlikten eğitime, sağlıktan suya, çöp toplama hizmetlerinden hapishanelere kadar ne varsa uluslararası tekellerin ellerinde toplanacaktır. İşçi sınıfı ve toplumun ezilen yığınları ise tüm bu yaşamsal hizmetlerden yoksun kalacak, parası ne kadarına yetiyorsa o kadarına ulaşabilecektir. Yine kitlesel işsizlik, yaşam standartlarında aşırı kötüleşme, toplumsal dışlanma korkunç boyutlara ulaşacaktır.

Bu sürecin karşılanması doğrudan işçi ve emekçilerin göstereceği direnişe bağlıdır. Bugün dünyanın birçok ülkesinde GATS ve uygulamalarına karşı kitle mücadelesi giderek büyümektedir. Son dönemde gerçekleşen, hedef ve ölçek bakımından hızla gelişen küreselleşme karşıtı hareket, bu bakımdan ciddi bir düzeyi ifade etmektedir. Ancak saldırının kapsamı ve hedefleri düşünüldüğünde yine de bu hareket, gerek siyasal ufku gerekse örgütlülük düzeyi bakımından ciddi zayıflıklar barındırmaktadır. Bununla birlikte bu hareketle karşılaştırıldığında ulusal düzeyde yürütülen mücadeleler oldukça çapsız ve henüz derinlikten yoksundur.

Ülkemizde de bu açıdan durum iç açıcı değildir. Sendika bürokrasisinin malum pratiği ve sınıf hareketinin aşılamayan bir takım zayıflıkları bunun en önemli nedenidir. Saldırının doğrudan muhataplarından olan gençlik hareketi, bu tablodan farklı olarak ciddi bir bilinç ve örgütlülük düzeyine sahipse de, kendine özgü zayıflıkları nedeniyle toplumsal planda saldırıya karşı ciddi bir odaklaşmayı yaratabilmesi oldukça zor görünmektedir.

Ancak tüm bu tablo ne karamsarlığa ne de saldırı karşısında bir boyun eğişe yol açmalıdır. Sınıf ve kitle hareketindeki zayıflıklar sadece komünistlerin saldırıya karşı işçilerin, emekçilerin ve gençliğin mücadelesini örgütleme görev ve sorumluluklarının ağırlığına yapılmış bir vurgu sayılmalıdır. Saldırının içeriği ve sonuçlarının ciddi bir aydınlatma faaliyetiyle işçi sınıfı ve emekçi yığınlara anlatılması ve mevcut her türlü duyarlılığın mücadele yönünde seferber edilmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır.

Son olarak belirtmek gerekirse; GATS, emperyalist-kapitalist sistemin yapısal krizine çözüm bulmak için gündemleştirdiği kapsamlı bir “çözüm” programıdır. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçiler bu saldırıyı şurasından burasından kabul edemeyecekleri gibi, bu çerçevede tartışamazlar da. Bu nedenle saldırıya karşı örgütlenecek mücadele, emperyalist-kapitalist sisteme karşı tüm toplumsal üretimin özel mülkiyet prangasından kopartılarak toplumun ihtiyaçları için düzenleneceği sosyalist bir dünya hedefine bağlanmalıdır.