19 Temmuz'03
Sayı: 28 (118)


  Kızıl Bayrak'tan
  Özgür ve onurlu bir gelecek işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle kazanılacaktır!
  Blair Pentagon patentli saldırgan doktrine destek arıyor!
  Yolsuzluk bu sistemin doğasında!
  Kamu emekçilerine sefalet zammı dayatılırken KESK reformistleri yetki yarışında...
  İşçi ve emekçi eylemlerinden...
  YÖK Yasa Tasarısı'na geçit vermeyelim!
  Emperyalist saldırganlığın dayanağı yalanlar bir bir ortaya çıkıyor
  İşgale kılıf geçirme manevrası...
  >Hükümet kamudaki ücret artışlarında İMF anlaşmalarını öne sürüyor...
  ABD emperyalizminin Irak hezimeti
  Casttle Blair işçisi direndi ve kazandı!
  Örgütlülük en önemli silahımızdır!
  OSB-İMES Bülteni'nden...
  Bush'un Afrika gezisi...
  14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi ve "Cumhuriyetin temel ilkelerine katılım" üzerine...
  GATS ya da "kâr ve daha fazla kâr"
  "Yalancının mumu..."
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Direnerek kazanacağız!

Sabır taşı yavaş yavaş çatlıyor artık. Özelleştirmeler ve sendikasızlaştırma saldırıları bardağı taşırdı. Şimdiye kadar direnerek ve bedeller ödeyerek elde ettiğimiz haklarımız kölelik yasasıyla birlikte yok edilmeye çalışılıyor. Şimdi artık silkinme ve ayağa kalkma zamanı, yeter deme zamanıdır.

Bulunduğumuz sanayi sitesindeki Dönmez Deri Fabrikası’nın sendikalı işçileri işten çıkarıldıkları için direniyorlar. Bu öyle önemli bir örnek ki, sanayi içerisinde ihtiyaçlarını söyleyip yakınan fakat bunun için kılını bile kıpırdatmayan birçok insana yol göstermelidir. Hakkını aramak istiyorsan örgütleneceksin, bunu geleceğin için yapacaksın, çocukların için yapacaksın, ama hemen yapacaksın. Tamam çok dağınık bir sanayide çalışıyor olabiliriz, ama hemen hemen her sokağında bir arkadaşımız çalışıyor. Bunlara ulaşarak başlayabiliriz, sanayi işçileri olarak birleşebiliriz. Ve isteklerimizi masaya yatırır ve alırız. Nedir bu isteklerimiz? Sigorta, yemek, günde 7 saat haftada 35 saatlik işgünü, mesai ücreti, haftada 2 günlük kesintisiz tatil (Cumartesi-Pazar).

Çok şey değil, hakkımız olanı istiyoruz. Oto boyahanelerinde, cilahanelerde küçük yaşlarda çocuklar çalıştırılıyor ve bu çocukların yuttuğu zehirlerin bedenlerine verdiği zararın asgari düzeye indirilmesini, böyle yerlerde koruyucu maske ile yoğurt, süt gibi zehirin etkisini azaltacak gıda maddelerinin verilmesini istiyoruz. Bu istemlerimizi elde edebiliriz, yeter ki birleşelim. Tek başımıza hiçbir şey yapamayız. Artık herkes, işi olan ve olmayanın bu direnişlerden ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum.

Kim mi kurtaracak seni aç insan

Bize gel ekmek istiyorsan

Bize gel kıvrananlara açlıktan

Seni yoksullar kurtaracak kurtaracaksa

Ya hep beraber ya da hiçbirimiz

Kurtulmak yok tek başına!

Bir küçük sanayi işçisi/İzmir



Sermayenin saldırılarına karşı
“esnemektense kırılmayı” tercih etmeliyiz!

Artık her şey çok açık ve net. Sermaye sınıfı işçi sınıfına yönelik saldırılarını gizlemek için kılıf uydurmaya bile gerek duymuyor. Bunu en açık bir şekilde yapıyor. Hiç kuşkusuz, bu saldırıları bu denli rahat yapmasının en önemli nedeni, örgütsüz ve kendi sendikaları tarafından ihanete uğramış bir işçi sınıfı gerçekliğidir. Aslında sınıflar arası çelişkilerin derinleştiğini işçi sınıfı da görüyor, işçi sınıfının devrimci partisi de. Bunları yok edecek politikaları da biliyoruz. Ama bunu yaşamda somut ve elle tutulur bir hale getirmekte zorlanıyoruz.

Çok zorlu süreçlerden geçiyoruz. Bir yanda sermayenin yoğun saldırısı, bir yanda ise bu saldırılara karşı tepkisini ortaya koyamayan işçi sınıfı. Bunun devrimci saflarda da etkisini görmek mümkün. Daha dün çok keskin devrimci laflar ve iddialar ortaya atıp da bugünün zor koşullarını görünce devrimci safları terk edenlerin nasıl bir politika izlediğini de görüyoruz. Asıl devrimcilik böyle zorlu süreçlerde belli olur. Yoksa her gün her sokak arasında çatışmaların yaşandığı ve genel grevlerin patlak verdiği süreçlerde devrimcilik yapmak o kadar zor değil. Safları terketmenin nedenlerinden biri, bireyin inancını bilimsel bir temele oturtamaması, ideolojik-politik donanımının zayıflığıdır.

O yüzden, biz işçi ve emekçiler ideolojik-politik donanımımızı sağlamalı, geçmiş süreçlerin deneyimlerinden dersler çıkararak bunu bugüne uygulamalı ve yaşama geçirmeliyiz. Artık sınıfsal çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmeliyiz. Boynumuzda gün geçtikçe daha da kalınlaşan kapitalist sömürü zincirlerini kırmanın tek yolu budur. Artık Habip gibi, Ümit gibi, Hatice gibi safları netleştirmeli, sermayenin her türlü saldırısına karşı “esnemektense kırılmayı” tercih etmeliyiz. Sosyalizmi kuruncaya dek!

Metal işçisi/İzmir


Kölelik yasasını
geri püskürtmeliyiz!

1475 sayılı iş yasası meclisten madde madde geçti. Her oylamadan geçen madde haklarımızdan bir şeyler kırptı. En sonunda yüzyıllık haklarımızı bir çırpıda yok eden, biz işçilere tam anlamıyla köleliği getiren yasa meclisten geçti.

Milyonlarca olmamıza rağmen bir avuç asalak istediği yasayı çıkartabiliyor. Biz susmayı sürdürdükçe onlar saldırıyor. Yaşamımızın her alanına girip hayatımızı zehirliyorlar. Bu yasayla birlikte bütün haklarımız elimizden alınıyor. Sendikal haklarımıza saldırılıyor, kıdem tazminatı gaspediliyor, hafta sonu tatili yok ediliyor. Örgütlülüğümüz dağıtılıyor, iş güvencemiz yok ediliyor, toplusözleşme hakkımız gaspediliyor. Esnek üretim ve daha sayamadığımız bir dizi saldırı yasallaşıyor. Oysa biz işçi ve emekçiler buna karşı gerçek inisiyatifmizi koyabilmiş değiliz. Sendika ağalarının manevralarına, yalanlarına inanarak sesimizi çıkarmadık. DİSK’i de Türk-İş’i de aynı oyunu oynuyor. Sermaye bu sessizlikten güç alarak saldırısını her geçen gün arttırıyor.

Ancak herşey bitmiş değil. Bu saldırılar yeni değil. Yasa geçmeden önce de büyük bir kısmı uygulanıyordu. Şimdi saldırılar yasallaştırıldı. Ama bu, karşı çıkamayız, geri püskürtemeyiz anlamına gelmiyor. Biz haklıyız. Üreten bizleriz ve milyonlarız. Bu saldırıları durdurabiliriz. Yeter ki bir araya gelelim, haklarımıza sahip çıkalım.

Yılların mücadelesi ve bedel ödenerek kazanılan haklar 2003 yılında birer birer yok ediliyor. Bizlerde sinemda bir filmi izler gibi izliyoruz. Sendika ağalarının ikiyüzlülüğüne, yalanlarına kanıyoruz. İşçileri her defasında sattıkları ortada. Yıllarca inandık, ne oldu! Artık bundan ders almalıyız. Hükümete mi güveneceğiz, düzen partlerine mi? Partilere oy verdik, ne oldu? Ülkeyi ABD’ye sattılar. CHP, AKP, DSP, ANAP... Denenecek parti kalmadı; hepsi başa geldi, hepsi de işçi-emekçi düşmanı, sermayenin uşağı. Güveneceğimiz tek şey var. Kendi gücümüz, birlikteliğimiz ve yükselteceğimiz mücadele... Ne sendika ağaları, ne partiler; güveneceğimiz tek güç işçi sınıfı ve onun komünist işçi partisi olmalı.

Geleceğimiz için mücadele edelim. Çocuklarımız için sınıfımızın kızıl bayrağı altında birleşelim. Sermaye sınıfına karşı işçi sınıfının savaşını yükseltelim!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bir tekstil işçisi/İzmir


Gebze Tunceli Kültür ve
Dayanışma Derneği’nin pikniği

Gebze Tunceli Kültür ve Dayanışma Derneği’nin “5. buluşma yılında özgürlüğe merhaba!” pikniği 13 Temmuz günü gerçekleştirildi. 700’e yakın kişinin katıldığı piknik dernek başkanının açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada Dersim kültürünün devrimci olduğu vurgulanarak, Dersimliler’in kültürlerine sahip çıkması çağrısı yapıldı.

Açılış konuşmasının ardından devrim ve sosyalizm yolunda şehit düşenlerin anısına saygı duruşu yapıldı. Etkinlik öğle yemeğine kadar grup Gül Kardeşler’in sevilen türküleriyle ve davul zurna ile devam etti. Yemekten sonra Enver Çelik sevilen türküleriyle, Grup Nisan Güneşi devrimci marşlarıyla, Güneşe Türkü elemanı zazaca parçalarla, yöre sanatçısı Nurettin Gülenç türküleriyle etkinliğe katıldılar.

Etkinlikte SY Kızıl Bayrak, İşçi-Köylü ve Tohum Kültür Merkezi ve Atılım’ın mesajları okundu.

Komünistler olarak piknikte içinden geçtiğimiz döneme ilişkin işçilerle sohbetler gerçekleştirdik.

SY Kızıl Bayrak/Gebze