Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu harıl harıl çalışıyor. Raporlar hazırlıyor, rakamlar açıklıyor, eski başbakanlar ve yardımcılarının da içinde bulunduğu onlarca politikacı ve bürokrat hakkında idamlık ithamlarıyla soruşturma komisyonları kurulması kararı alıyor...
Ne var ki, Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu kendisini de yolsuzluk batağının içinde buluyor. Normalde, komisyonun hemen dağıtılması ve bileşenlerinin tutuklanmasını gerektirecek büyüklükteki bu skandal, doğal-sıradan bir vaka muamelesi görüyor.
Olayın medyada haberleştirilme dili şöyle: İzmit Büyükşehir Belediyesi su temini projesindeki yolsuzlukları araştırmak için kurulan komisyonun İstanbuldaki çalışmalarında otel paralarının İSKİ aracılığı ile dört müteahhitlik firmasınca ödenmesine ilişkin skandal büyüdü. Komisyon üyelerinin görev gezisi için Meclisten ayrıca harcırah da aldıkları belirlendi. CHPli üyeler otel paralarını firmalara iade edecek. İSKİ ise, 2 milyar 380 milyonluk faturanın müteahhitlere istihkaklarından ödeneceğini açıkladı.
Bu arada hatırlatmakta yarar var, araştırma konusu Yuvacık Barajı yolsuzluğundaki suçlamalardan biri de görevlilerin masraflarını müteahhitlere ödetmiş olması. Görüldüğü kadarıyla komisyon üyeleri çok hızlı öğreniyorlar!
Meclis Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu çalışmasını sürdürüyor. Komisyon, BDDK ve TMSFnin tüm işlemlerinin incelenmesini kararlaştırdı.
Komisyon, hükümetin çiftçilere dağıtılması için gönderdiği paraların Antbirlik tarafından bankada aylarca repoda tutulduktan sonra sadece anaparaların çiftçilere ödendiğini buldu.
İnterbank, Sümerbank, Etibank, Eskişehir Bankası, Egebank, Yurtbank ve Yaşarbank yolsuzluklarından Recep Önal, Hikmet Uluğbay, Güneş Tanere; Banco Turco Romano yolsuzluğundan Yüksel Yalova ve Hüsamettin Özkana Yüce Divan yolunu gösterdi.
Hüsamettin Özkan ve Recep Önal, Halk Bankasının usulsüz krediler kullandırması ve dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen hakkındaki murakıp raporlarına rağmen soruşturma izni vermemeleri nedeniyle kusurlu bulundular. Özkan ve Önal hakkında ayrıca, eski Başbakan Bülent Ecevitle birlikte özelleştirme uygulamalarında devleti zarara uğrattıkları iddiasıyla soruşturma komisyonu kurulması da kararlaştırılmıştı. Dün alınan kararla Yolsuzluk Komisyonu, Özkan ve Önal hakkında biri özelleştirme uygulamaları biri de Halk Bankasındaki sorumlulukları nedeniyle iki kez Yüce Divan yolunu açma kararı alınmış oldu.
Komisyon bir yandan eski politikacı ve bürokratların karıştığı yolsuzlukları açığa çıkaradursun; Ecevit hakkında, özelleştirme borçlarını ertelettiği gerekçesiyle, soruşturma komisyonu kurulmasını isteyen AKP, aynı borcu erteletebilmek için yasa değişikliği hazırlığındaydı.
Kısa bir özetini verdiğimiz bu yolsuzluklar tablosu ve yolsuzlukların üzerine gitme faaliyeti, aslında tek bir şeyi, yolsuzluğun son derece sistemli biçimde yürüdüğünü gösteriyor. Buradaki sistemden kasıt, bir mekanizmanın işleyiş performansından ziyade, egemen iktisadi-siyasi düzendir. İşlemler, ilişkiler öylesine grift, öylesine planlı-hesaplı ki, kurulu düzenin hangi kurumuna el atarsanız, eliniz kesinlikle pisliğe batacaktır.
Mesela Adalet Bakanlığı!..
Neşter davası sanıklarının cumartesi günü olmasına rağmen tahliye edilebilmelerinin arkasından Adalet Bakanlığı Müsteşar Vekili Bülent Gökgöz çıktı. Adalet Bakanlığı Müsteşar Vekili Bülent Gökgöz, telefon ederek adli emanetin açılmasını sağladı. Kardeşi Prof. Dr. Levent Gökgöz yüzer bin dolar olan kefalet ücretinin bir bölümünü yatırdı ve sanıklar tahliye oldu. Müsteşar Vekili Gökgözün Gazi Üniversitesinde kardiyolog olan kardeşi Prof. Dr. Levent Gökgözün, Neşter davası sanıklarından Doç. Dr. Mehmet Metinin iş ortağı olduğu belirlendi.
Mesela TBMM!..
Sözde yolsuzlukları araştırmak için kurulan komisyon, aynen araştırdığı yolsuzluk davasındaki yöntemle, masraflarını müteahhitlere ödetmek suretiyle (bu masrafları bir de meclisten tahakkuk etmek yoluyla) yolsuzluğa düştü.
Mesela BDDK ve TMSF!..
Komisyon, BDDK ve TMSFnin tüm işlemlerinin incelenmesini kararlaştırdı. Ayrıca, BDDKnın ilk başkanı Zekeriya Temizelin imzaladığı, İktisat Bankası şubelerinin Kıbrıstaki off-shore şubeleri ile birleştirilmesini isteme yönündeki kararı hakkında da suç duyurusunda bulunacak.
Mesela Antbirlik!..
Komisyon, Antbirlik aracılığıyla ödenen destekleme paralarında ilginç bir usulsüzlük belirledi. Komisyonun belirlemelerine göre, hükümetin çiftçilere dağıtılması için gönderdiği paralar Antbirlik tarafından bankada aylarca repoda tutulduktan sonra sadece anaparalar çiftçilere ödendi.
Başbakanlar, yardımcıları, enerjiden, ulaştırmadan, ekonomiden sorumlu bakanlar, müsteşarlar, bürokratlar hakkındaki iddia ve ithamlar zaten ayyuka çıkmış durumda. Bir de bunlara, herhangi bir yolsuzluk vakasını araştıran-karıştıran güvenlik birimindeki tasfiyeleri ekleyin. Ardından, her nasılsa mahkemeye kadar intikal edebilmiş vakalardaki aklamaları, adli skandalları, ödüllendirme gibi cezaları vb.lerini ekleyin...
Geriye ne kalıyor ki? Kapitalist sömürü ve soygun sistemi asıl olarak bu kurumlarla işletiyor çarklarını. Yolsuzluk davalarının açığa çıkardığı tek yenilik, sistem kurumlarının sadece resmi soygunlarla yetinmediği, illegal/kriminal çalışmaya başladığıdır.
Ama Susurluk vakası bu illegaliteyi, Türkçeye Susurluk Devleti sıfatını kazandıran tüm o karmaşık, kirli-kanlı ilişkileri ortalığa saçmamış mıydı zaten! Susurluk yıllarının politik ortamı daha ziyade kanla kirletildiğinden, o gün 1000 operasyon türünden siyasal cinayet vakaları öne çıktı. Sonrasında, PKKnin teslimiyeti ve tasfiyesi/Kürt direnişinin bastırılması sürecinde işsiz kalan devlet katillerinin (ve devlet katlarındaki şeriklerinin) şahsi menfaat uğruna bulaştıkları yolsuzluk-hırsızlık haberleri birbirini izledi. Bu iz bugün devletin en üst görevlilerine kadar gelip dayanmış bulunuyor.
Artık bundan ötesini aramamak gerekiyor. Çünkü yok!
ABye uyum aldatmacası sürüyor...
Bir yandan çeşitli çevrelerce ABye uyum yasaları çerçevesinde demokratikleşme doğrultusunda önemli adımlar atıldığı söylenirken, diğer yandan işçi ve emekçiler, ilerici, devrimci ve yurtseverlerin karşı karşıya kaldığı saldırılar, bu iddiaların bir aldatmacadan ibaret olduğunu gözler önüne sermektedir. İşkence bir devlet politikasıdır. İddia edildiğinin aksine münferit olarak değil, sistematik bir tarzda devlet güçleri tarafından devlet politikası şeklinde uygulanmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde DEHAP Kadın Kolları üyesi Gülbahar Gündüzün sokak ortasında polisler tarafından kaçırılarak işkenceye ve tecavüze maruz kalmasının ardından ortaya çıkan tepkiler sonrasında işkence tartışmaları yeniden canlandı. Ancak geçtiğimiz günlerde işkenceyle karşılaşan sadece Gülbahar Gündüz değildi. Kısaca birkaç haftalık sürece dahi baktığımızda, bu ülkenin karakollarında, sokaklarında, cezaevlerinde işkencenin an be an devam ettiğini görürüz.
* Vanda yapılan bir eylemde polis tarafından gözaltına alınan Faysal Yacan, panzere bağlanarak sürüklendi. Yacan yaşadıklarını Ellerimi panzerin arkasına bağladılar. Daha sonra da panzer harekete geçti. Yaklaşık 100 metre sürüklendiğimi biliyorum. Ondan sonra da bayılmışım, beni ölü diye bırakmışlar ifadesiyle anlattı.
* Şırnakın Uludere ilçesinde kendilerine yapılan işkence ve baskılara dayanamayan Ortaköy halkı, sınırdan Irak topraklarına geçtiler. Yaşadıkları sistematik işkencelerden sonra köylerini terketmek zorunda kaldıklarını belirttiler.
* İzmirde Gümüşpala Karakolunda son bir ay içerisinde 9 kişi işkence ve kötü muameleye uğradıklarına dair İzmir Barosu İşkenceyi Önleme Komitesine başvurdu. Başvuruda bulunan 9 kişinin de işkenceye uğradıkları doktor raporları ile belgelendi.
* Siirtin Eruh ilçesine bağlı Dağdöşü Jandarma Komutanlığında görev yapan Uzman Çavuş İbrahim Alıcı, evinde misafiri ile şakalaşınca, komşusu tarafından kendilerini rahatsız ettikleri gerekçesi ile karakola şikayet edildi. İfadesi alınmak üzere götürüldüğü karakolda görev arkadaşları tarafından işkence ve kötü muameleye uğrayan İbrahim Alıcının vücudunun çeşitli yerlerinde meydana gelen darp, yanık ve yara izleri doktor raporuyla tespit edildi.