GATS ya da kâr ve daha fazla kâr
Neo-liberal politikaların birinci hedefi, sermayenin serbest dolaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılıp sınırsız sömürü olanaklarının yaratılmasıdır. Bu yöndeki çalışmalar 1970li yıllardaki gelişmelere paralel olarak başladı. Neo-liberalizmin yalnızca bir hedefi vardır. Liberalizasyon ve kâr ve daha fazla kâr. Bunun için tüm dünya tek pazar haline getirilmek istenmektedir. Bu politikaları hayata geçirmek için İMF, DB ve DTÖ gibi uluslararası emperyalist oluşumlar kullanılmaktadır.
Türkiyede bu süreç 24 Ocak Kararları ile başladı. 12 Eylül darbesiyle gerekli atmosfer yaratıldı. OECD üzerinden çok gizli olarak yürütülen MAİ (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) MİGA (Çok Taraflı Yatırımları Garantileme Anlaşması) ve Dünya Ticareti Örgütü (WTO) tarafından yürütülen GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) dünya çapında 26 Mart 1995te resmen kabul edildi. Türkiye DTÖye üyeliği ile birlikte GATS yükümlülüğünü resmen kabul etti.
GATS ile Türkiye hangi taahhütlerde bulundu?
Birçok kamu hizmeti serbest piyasa ticaretine açılacak. Bunun için kamusal alanlar tasfiye edilecek; KİTler özelleştirilecek; devlet her türlü hizmet alanından elini geri çekecek; bu alanların uluslararası tekellere terk edilmesinin yasal olanakları sağlanacak.
GATS ile Türkiyenin piyasa ve rekabetin acımasız ellerine bırakmayı taahhüt ettiği hizmet sektörleri şunlardır:
1) Uzmanlık gerektiren mesleki hizmetler; bilgisayar vb.
2) Haberleşme hizmetleri; posta hizmeti, telekomünikasyon vb.
3) Mütaahhitlik, mimarlık, mühendislik
4) Eğitim (ilk, orta, yüksek öğretim)
5) Çevre hizmetleri (çevre temizliği, su, kanalizasyon vb. altyapı hizmetleri)
6) Mali hizmetler, bankacılık, sigorta, sosyal güvenlik hizmetleri
7) Turizm
8) Sağlık
9) Ulaşım (deniz, hava, kara, demiryolu)
10) Kültür
11) Sportif hizmet ve ürünleri
Türkiye tüm hizmet alanlarının %46,6sını taahhüt etmiştir. Gelişmekte olan diğer ülkelerde bu oran ortalama %18dir. GATS anlaşmasına göre, anlaşmayı kabul eden ülkeler taahhüt edilenlerden geri dönememektedir.
Uluslararası tekeller, İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla, borç kıskacına aldığı ülkelere GATS ve diğer anlaşmaların (MAI, MİGA) içeriğine uygun yasaları çıkarması için baskı yapmaktadır. Bu nedenle Türkiye ve İMF arasında stand-by anlaşmaları imzalandı. İMF üçer aylık denetlemeler yapıyor. Niyet mektuplarındaki hedefler tutarsa, kredi veriyor. Bu krediler yalnızca özelleştirmeleri hızlandırma ve uyum yasalarını çıkartma koşuluyla kullanılabiliyor.
İMFnin Türkiyeden istedikleri:
a) Kamu çalışanlarının maaşlarının düşük tutulması
b) Personel alımlarının sınırlandırılması
c) Kamusal alanın tasfiyesinin hızlandırılması
d) Sözleşmeli personel uygulamasına geçilmesi
e) Ücretsiz, mesai fazlası çalışmanın özendirilmesi
f) Uygun yasalarının hızla çıkarılması
g) MİGA ile taahhüt edilen yasal düzenlemelerin yapılması (Tahkim Yasası vb.)
Türkiyenin anlaşmalardan beri tutturduğu hedefler
* 15 günde 15 yasa (Derviş yasaları)
* Tarım ve bankaların tasfiyesi
* Norm kadro ile kadrolarda sınırlama, kadro iptali
* Yüzlerce kamu kuruluşunun özelleştirilmesi
* Sınavla personel alımı (KPSS-DMS)
* Maaşların düşük tutulması
* Zorunlu olarak ödenen ek ücretlerin kaldırılması
* 1475 sayılı kölelik yasasının çıkarılması
Bütün bu saldırılara ülkenin girdiği krizden kurtulması için kaynak yaratma yalanı eşlik etti. Özelleştirme propagandası yapıldı. Özelleştirilmesi hedeflenen sektörler batırıldı, zarar ettirildi veya zarar ediyor yalanları yaygın olarak burjuva medya tarafından kullanıldı. İlk özelleştirme hamlesinden elde edilen gelir 8 milyardı. Oysa özelleştirme için harcanan para 8.5 milyarı buluyordu. Amacın kaynak yaratmak olmadığı çok kısa sürede görüldü. Asıl amacın sermayeye yeni talan alanları açmak olduğu artık herkesçe biliniyor.
Bir diğer yalan kamu alanında tasarruf yapmaktır. Çünkü 2002 yılı bütçesinin %58i silahlanma ve batık bankaların kurtarılmasına, %22si faize harcanmıştır. Bu oran gösteriyor ki, borç, faiz ve savaş bütçesinden herhangi bir tasarruf söz konusu değil. AB ülkelerinde kamu harcamaları bütçenin %42sini oluştururken bu oran Türkiyede %20dir. Ülkemizde 15 milyon işsizin olmasının nedenlerinden biri de insana, üretime (sağlığa, eğitime vb.) ayrılan bütçenin düşüklüğüdür. Bugün ülkemizde tasarruf sadece ücretlilerden (işçi-emekçilerden) yapılmaktadır. İnsan sağlığı üzerinden tasarruf herşeyden önce bir insanlık suçudur.
Yukarıda kısaca özetlenenler sermaye devletinin biz çalışanlara yönelik saldırılarının sadece bir kısmıdır. Fakat bunlar bile saldırının kapsamını göstermektedir. İşçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çeviren bu saldırı paketlerinin uygulanabilmesi için bir taraftan da devlet terörü uygulanmaktadır. Yani ekonomik, sosyal, siyasal, ideolojik alanlarda yürütülen bir savaştır bu. Kamu emekçisi, kamu işçisi, taşeron, kadrolu-kadrosuz işçi, işsiz, aydın, demokrat, sendikalı-sendikasız hiçbir ayrım yapmaksızın işçi sınıfı ve tüm emekçileri hedef alan bir saldırıdır. Saldırılarında sermayeyi daha da pervasızlaştıran ise, sınıfın örgütsüz oluşu, dağınık davranması, örgütlü kesimlerin sessizliği, sınıf dayanışmasının eksikliği, sınıf örgütlenmelerinin tepelerine oturmuş uzlaşmacı, reformist ihanetçi sendikal yönetimlerdir. Tai ki öncü işçi ve emekçilerin taban örgütlenmeleri yaratmamaları en önemli etkendir. Oysa bu saldırıları püskürtmenin ve insanca bir yaşam yaratmanın tek yolu bir sınıf gibi davranmaktan, sınıf mücadelesini yükseltmekten, sınıf dayanışmasını örmekten geçiyor.
Bu sessizlik devam ettiği sürece saldırıların ardı arkası kesilmeyecek, yılların mücadelesiyle kazanılmış tüm haklar geri alınacaktır. Sermayenin bu konuda bir hayli yol aldığı söylenebilir. Bugün işimizden-aşımızdan oluyoruz, sessizliğimizi sürdürürsek onurumuzdan da olacağız.
Birleşelim, direnelim, kazanalım!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Bir sağlık emekçisi/İzmir
İşçi-emekçi eylemlerinden...
* Özelleştirme kapsamındaki TEKEL fabrikalarında örgütlü Tek Gıda-İş Sendikasının merkezi bir kararla TEKEL işletmelerindeki eylemleri bir ay süreyle askıya alması üzerine, İzmir TEKEL Şarap Fabrikası işçileri 10 Temmuzda Tek Gıda-İş Sendikası İzmir merkez binasını bastılar.
Baskını gerçekleştiren işçiler, Urfa ve Antepteki fabrikaların kapatılması gündemdeyken, TEKEL işçileri eylemlerini sürdürüyorken, TEKEL Şarap Fabrikasının kapatılması konuşulurken, Nevşehir ve Tekirdağda blok satış yapılacakken böyle bir kararın alınmış olmasına tepki gösterdiler. İşçiler, sendika yöneticilerinin resen emeklilik çözümüne ağırlık verdiğini, bu sorun önemli olsa da acil olarak özelleştirme ve kapatmalara karşı eylemler yapılması gerektiğini söylediler. Sendika yöneticilerinin bu talebi savsaklamaya çalıştığını, Tek Gıda-İş bölge yöneticilerinin topu genel merkeze atarak sorunu geçiştirmek istediklerini dile getirdiler.
* KESK memur maaşlarına yapılan seyyanen zammı protesto etmek için Konak Sümerbank önünde protesto eylemi yaptı. Ücret artışının belirleneceği son gün, devlet güdümlü sendikaların yaptığı eylemlerin basıncıyla, yapılmış olmak için yapılan eyleme yaklaşık 100 kamu emekçisi katıldı. Büyükşehir Belediyesi önüne kadar alkışlı ve sloganlı yapılan kısa yürüyüş sonrası yapılan basın açıklamasında; İMFnin direktifleri doğrultusunda yapılan bu komik zammın kamu emekçilerini giderek yoksullaştırdığı vurgulandı ve kamu emekçilerinin Ağustos ayında KESK tarafından yapılacak büyük eyleme hazırlanması gerektiği hatırlatıldı. Eylemde, İMF defol, bu memleket bizim!, Sendika hakkımız, grev silahımız!, Onurlu yaşamak istiyoruz! vb. sloganlar atıldı.
* Çiğli Belediyesinde taşeron Cafesan şirketinde çalışan işçiler, ücretlerinin ödenmemesi üzerine 12 Temmuz günü iş bırakma eylemi yaptılar. 270 işçi Belediye-İş sendikasında örgütlü ve işçi başına alacakları miktar yaklaşık 4 milyar.
İHDden tek tip dayatmasına karşı eylem
F tipi cezaevlerinden sonra L tipi ve yüksek güvenlikli D tipi adı verilen yeni işkence merkezlerinin inşaatları tamamlanmak üzere. Tek tip elbise uygulamasının yürürlüğe konulmasını protesto etmek için İHD İzmir Şubesi tarafından Konak Sümerbank önünde, 11 Temmuz günü bir basın açıklaması yapıldı. Eylemde İçerde dışarda hücreleri parçala!, Tek tip elbiseye hayır!, Hücre ölümdür, istemiyoruz!, Devrimci tutsaklar yalnız değildir! vb. sloganlar atıldı.
|