13 Aralık'03
Sayı: 2003 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  Türk-İş: Sermayenin ve sermaye düzeninin hizmetinde yarım asır
  10-11 Aralık eylemleri ve kamu emekçileri hareketi...
  KESK eylemlerinden...
  Bir gün değil, kazanıncaya kadar direniş, kazanıncaya kadar grev!
  Sermaye uşağı hükümet cam işçilerinin grevini yasakladı...
  19 Aralık faşist katliamı 3. yılında...
  Türk-İş Genel Kurulu yapıldı...
  DİSK Tekstil'in 10. Genel Kurulu...
  Fanset direnişinin derslerinden öğrenelim!
  Kıbrıs üzerinde ABD müdahalesi yoğunlaşıyor...!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/7: Geleneksel solda kaçınılmaz akıbet
  Gürcistan'da yaşanan bir "halk hareketi" mi?
  İşgal karşıtı direniş emperyalistleri zorluyor...
  Siyonist İsrail "çözüm" adı altında işgalci konumunu meşrulaştırmak istiyor
  KONGRA-GEL programı hakkında birkaç söz...
  Almanya'da işçi eylemleri...
  Ekim Gençliği'nden...
  Öğrenci gençlik baskı ve terörle susturulmaya çalışılıyor...
  İtalya'da iki milyonu aşkın işçi-emekçi haykırdı: "Geleceğimizi savunalım!"
  Bültenlerden...
  Kültürel doku bozuklukları
  Ekim yeniden yayın yaşamında!..
  "İmparatorluk projesi" ne durumda (II)
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Filistin sorununa iğreti “çözüm” arayışları
sonuç vermiyor...

Siyonist İsrail “çözüm” adı altında
işgalci konumunu meşrulaştırmak istiyor

ABD emperyalizmi İsrail’e askeri, mali, diplomatik, kısacası her alanda tam destek veriyor. Yanı sıra Amerika’daki siyonist lobi de bu konuda özel çabalar sarfediyor. Bush’la savaş çetesinin Ortadoğu politikasını İsrail rejimini de rahatlatacak tarzda dizayn ettikleri de biliniyor. İsrail devleti bu durumu bir çeşit “dokunulmazlık” zırhı gibi kullanıyor. Kural tanımaz vahşi uygulamalarının sıradan bir icraatmış gibi kabul görüp, kanıksanmasını istiyor. Bu yüzden en sıradan eleştiriyi bile tahammülsüzlükle karşılıyor.

ABD’nin ardına sığınan siyonist devlet BM kararları da dahil herhangi bir kurala uymadığı halde, şimdiye kadar ciddi bir yaptırıma tabi tutulmuş değil. Emperyalist güç odakları ile gerici rejimler eğer İsrail’i doğrudan desteklemiyorlarsa, zorbalığına sessiz kalarak dolaylı destek veriyorlar. Gerici Arap rejimleri ise, siyonist saldırganlığın ucu defalarca kendilerine dokunduğu halde, Tel Aviv’deki ırkçı rejime karşı biraz olsun dişe dokunur bir tavrı geliştirmekten bile acizler. Suriye ve Lübnan ile İsrail arasında yaşanan gerginlikler, bu iki ülke topraklarının yıllardır siyonist devletin fiili saldırılarına maruz kalmalarından kaynaklıdır. Bunlar da, saldırgan tutumundan vazgeçip, işgal ettiği topraklarından çekilmesi karşılığında siyonist devletle anlaşmaya hazırlar. Böylesi bir konjonktürde İsrail’in huzurunu kaçıran, kendini güvende hissetmesini engeleyen tek güç direnen örgütlerdir. Siyonistler bu direnişi ezmek için akılalmaz bir şiddet uyguluyorlar. Buna karşın saldırganlığın sonuçlarından biri direniş örgütlerinin güçlenmesidir. Ne kadar vahşi katliamlara başvursalar da direniş karşısında aciz kalıyorlar.

Gerici Mısır rejimi devrede

Arap milliyetçi akımının önde gelen önderlerinden Cemal Abdülnasır’ın ölümünden sonra devlet başkanlığına gelen Enver Sedat, Mısır burjuvazisinin ihtiyaçları doğrultusunda hareket ederek Sovyetler’e sırtını dönüp, ABD uşaklığına soyunmuştu. Washington’daki efendilerinin telkiniyle 1979 yılında Camp David anlaşmasına imza atan Sedat rejimi, Filistin davasını sırtından hançerleyerek siyonist devlete tarihinin en derin soluğunu aldırtmıştı. Bunun karşılığında İsrail ordusu işgal ettiği Sina Yarımadası’ndan çekildi. Tabii Washington’daki efendiler de bu jesti karşılıksız bırakmayarak, Kahire’deki uşaklarını kredilerle, hibelerle ödüllendirdiler. Gerici Mısır rejimi o yıllardan beri siyonist İsrail’le yakın işbirliği içinde oldu. Bu açık ihaneti yüzünden diğer Arap rejimleri bile Mısır’a karşı uzun süre tavır alara, Arap Birliği üyeliğini askıya almışlardı.

Arap ülkelerinin en etkin devleti olan Mısır, İsrail’in Filistin halkına karşı giriştiği katliamlara seyirci kalmış, daha çok siyonistlere akıl vermekle yetinmiştir. Filistin direnişine hamasi nutuklarla “destek” veren Kahire rejimi, pratikte ise, hep direnişi pasif bir çizgiye çekmek için uğraştı, halen de uğraşıyor.

Geçen hafta Filistin Başbakanı Ahmet Kurey ile direnişçi 5 örgütün temsilcilerini Kahire’ye davet eden Mısır hükümeti, İsrail ile kapsamlı ateşkes yapılmasını öngören bir teklif sundu. Direnişçi örgütler ise, geçici ve sınırlı bir ateşkesin şartlarını görüşmek üzere Kurey’le Kahire’de bir araya geldiler. İsrail askerleri ve yerleşimcileri değil, sadece İsrailli sivilleri hedef alan saldırıların durdurulmasını öngören bir ateşkes üzerine görüşmeler yapıldı. Fakat anlaşmaya varılamadı ve görüşmeler sona erdi.

Ardından Hamas yetkilisi Muhammed Nazal, Ortadoğu barış görüşmelerinde kilit öneme sahip toplantıdan olumsuz sonuç çıkacağını bildiren açıklamasında, “Diğer 4 örgütle birlikte vereceğimiz son cevap, ateşkes ilan etmeye hazır olmadığımızdır” dedi. Ateşkes girişiminin başarısız olması üzerine İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert, tehditkar bir açıklama yaparak, Filistin Başbakanı Ahmed Kurey’in, ateşkes konusunda Filistinli örgütlerin temsilcilerini ikna edememesi nedeniyle başbakanlık görevindeki günlerinin sayılı olabileceğini öne sürdü.

Arap Birliği: “Havanda su dövme”ye devam

21 Ekim’de BM Genel Kurulu özel oturumunda oy çokluğuyla “İsrail’in güvenlik duvarı inşasının uluslararası hukukun ihlali olduğunu belirten ve inşaatın durdurulmasını” isteyen bir karar kabul edilmişti. Tabii öneriyi sunan Arap ülkeleriydi. Ancak bu karar pratikte herhangi bir işe yaramıyor. En çok siyonist şefleri birkaç gün rahatsız edebilir, o kadar.

Bugünlerde de Arap Birliği ülkeleri İsrail’e karşı yeni bir “atağa” kalktılar. Bu defa “tecrit duvarı” inşaatını hızla sürdüren siyonistleri durdurmak için konuyu Uluslararası Adalet Divanı’na taşımaya hazırlanıyorlar. Arap ülkeleri BM Genel Kurulu’na Uluslararası Adalet Divanı’nın duvarın meşruiyeti konusunda karar almasını isteyen bir karar tasarısı sundular. Fiilen bir işe yaramayan bu tasarı da kabul edildi. Ama bu tasarılar ne siyonist İsrail devletinin katliamlarına son vermesini sağlayabiliyor, ne tecrit duvarının inşaatını durdurabiliyor, ne de yeni Yahudi yerleşimlerinin kurulmasını engelleyebiliyor. Bunu çok iyi bilen Arap Birliği ülkeleri hala tasarılar hazırlayıp duruyorlar. Bu sayede en azından belli bir süre için Arap halklarının tepkilerinden korunacaklarını düşünüyorlar.

Irkçı siyonistler tecrit duvarını
fiili sınır haline getirmek istiyorlar!

Cenevre Anlaşması’nın ilan edildiği, ateşkes görüşmelerinin yapıldığı, BM Genel Kurulu’nun tecrit duvarına karşı kararı, bütün bu gelişmeler yaşanırken siyonistler başka planlar üzerinde çalışıyorlar. İsrail’in Yediot Ahronot gazetesine konuşan ve kasap Şaron’a yakınlığıyla bilinen Ehud Olmert, yakında Araplar’ın İsrail kontrolündeki topraklarda yaşayan Yahudiler’den sayıca üstün olacağını söyleyerek, İsrail’in tek taraflı adım atmasının gerekli olduğunu belirtti. İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert, Filistinlilerle anlaşma imkanı olmadığını belirterek, İsrail’in sınırlarını kendisi çizmek zorunda kalacağını söyledi.

Halen İsrail kontrolü altında bulunan bölgede 1.3 milyon Arap ile Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki 3.5 milyon Filistinli’nin sayılarının, doğum oranının yüksek olması nedeniyle yakında 5.2 milyon olan Musevi nüfusunun üstüne çıkacağını savunan Olmert, “İsrail’in iki seçeneği var. Ya 1967 Ortadoğu Savaşı öncesindeki sınırı benimseyip Yeşil Hat’tan geri çekilecek ya da asla Yeşil Hat’la aynı olmayacak kendi sınırları dahilinde tek taraflı hareket edecek” dedi. İsrail Başbakanı Şaron §da, geçen hafta, Filistinlilerle yapılacak barış görüşmelerinin başarısız olması durumunda tek taraflı hareket edeceklerini açıklamıştı.

Bu ırkçı hezeyanlar eşliğinde yansıyan kirli niyetler, tecrit duvarının fiili sınır haline getirilmek istendiğini gösteriyor. Buna dair kaygılarını defalarca dile getiren Filistinliler, İsrail devletinin amaçlarını önceden tahmin etmişlerdi. Siyonistler, tecrit duvarı inşaatını bitirebilirlerse eğer, 5 milyona yakın Filistinli’yi gettolara hapsetmeyi deneyecekler. Bu sadece Filistin halkına değil, tüm bölge halklarına meydan okumaktır.

Hem tarihsel deneyimler hem de güncel gelişmeler Nazi zihniyetli Şaron yönetimi ile destekçisi emperyalist haydutların bölge üzerinde etkileri kırılmadığı sürece, halkları katletmeye devam edeceklerini gösteriyor. Bu koşullarda Ortadoğu halkları önünde aşılması gereken en büyük engeli bu gerici, ırkçı güçler ile işbirlikçileri teşkil ediyor.