13 Aralık'03
Sayı: 2003 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  Türk-İş: Sermayenin ve sermaye düzeninin hizmetinde yarım asır
  10-11 Aralık eylemleri ve kamu emekçileri hareketi...
  KESK eylemlerinden...
  Bir gün değil, kazanıncaya kadar direniş, kazanıncaya kadar grev!
  Sermaye uşağı hükümet cam işçilerinin grevini yasakladı...
  19 Aralık faşist katliamı 3. yılında...
  Türk-İş Genel Kurulu yapıldı...
  DİSK Tekstil'in 10. Genel Kurulu...
  Fanset direnişinin derslerinden öğrenelim!
  Kıbrıs üzerinde ABD müdahalesi yoğunlaşıyor...!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/7: Geleneksel solda kaçınılmaz akıbet
  Gürcistan'da yaşanan bir "halk hareketi" mi?
  İşgal karşıtı direniş emperyalistleri zorluyor...
  Siyonist İsrail "çözüm" adı altında işgalci konumunu meşrulaştırmak istiyor
  KONGRA-GEL programı hakkında birkaç söz...
  Almanya'da işçi eylemleri...
  Ekim Gençliği'nden...
  Öğrenci gençlik baskı ve terörle susturulmaya çalışılıyor...
  İtalya'da iki milyonu aşkın işçi-emekçi haykırdı: "Geleceğimizi savunalım!"
  Bültenlerden...
  Kültürel doku bozuklukları
  Ekim yeniden yayın yaşamında!..
  "İmparatorluk projesi" ne durumda (II)
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Gürcistan’da yaşanan bir “halk hareketi” mi?

E. Bahri

Son iki haftada Gürcistan’da gerçekleşen meclis baskını, ardından eski devlet başkanı Eduard Şevardnadze’nin istifa edip ülkeden kaçması olayı gündemde yer almıştı. Bu olayın gündeme girişi gibi, gündemden düşüşü de ani oldu. Gerçekleşen siyasi yönetim değişikliği için kimileri “kadife darbe”, kimileri de “darbe” dediler. Gazetemiz Kızıl Bayrak’ın 6 Aralık ‘03 tarihili 10. sayısında da aynı konuyla ilgili “Gürcistan: Kitle tepkisi düzenin potasına akıtıldı” başlıklı bir yazı yeraldı.

Yazının girişinde, Şevardnadze’yi deviren kalkışmayla ilgili şu ifadeler kullanılıyor; “... Parlamentonun basılarak yönetici kliğin dünyanın gözleri önünde son derece aşağılayıcı bir tarzda kapı dışı edilmiş olması, bu ülkede hızlanarak yaşanan gelişmelerin hiç kuşkusuz en anlamlı yönünü oluşturmaktadır. Şevardnadze’nin kovulması, ister istemez, bir ay önce Bolivya’da yaşananları, ayağa kalkan halk hareketini çağrıştırmaktadır (...) halk hareketinin, yöneticileri hırsız kovalar gibi kovduğuna nadir tanık olunmaktadır. Bu bakımdan, Gürcistan halkının Bolivya’daki gibi başarıyla sonuçlandırdıkları eylem, ezilen halkların ve sömürülen emekçilerin mücadelesine örnek olma açısından önemlidir.” Bu değerlendirme üç temel noktada tartışmalıdır. Bir: Gürcistan’da yaşanan bir halk hareketi mi? İki: Gürcistan’da yaşananlar ile Bolivya’da yaşananlar arasında ortak noktalar var mı? Üç: Ezilen halklar ve sömürülen emekçiler, Gürcistan’daki hareketin neyini örnek alacaklar?

Burada halk hareketleri üzerine uzun değerlendirmeler yapmayacağız. Ancak halk hareketi kavramının neyi ifade ettiğine, tarihsel ve güncel hareketlerin hangisine halk hareketi dendiğine/denebileceğine baktığımızda, Gürcistan’da yaşananların halk hareketiyle bir ilgisi olmadığını görmek zor değil.
Gürcistan’daki hareket bu ülke işçi-emekçi, yoksul kesimlerin hangi ekonomik-demokratik ya da siyasal somut talebi üzerinden, kime karşı gelişmiştir? Kasım ayı başından (seçimler 2 Kasım’da yapılmıştı) beri Gürcistan emekçilerinin hiçbir somut talebinin gündeme getirildiğine dair bir veriye rastlanmadı. Muhalefetin sisteme karşı en ufak bir tepki göstermediği, temel hedefi seçimlerin yinelenmesinden ibaret olan bir hareketle karşı karşıyayız. Bu talep, “seçimlere hile karıştırıldığı” gerekçesine dayanıyor.

Muhalefet liderleri seçimde hile yapıldığı gerekçesiyle 4 Kasım’da binlerce kişiyi parlamento binası önünde toplayıp gösteri yaptılar. Ardından Şevardnadze ile görüşen muhalifler, anlaşma sağlanamayınca tüm Gürcistan’dan adam toplayıp Tiflis’e yığmaya başladılar. Ülkenin dört bir yanından Tiflis’e adam yığarken finansman sorunu yaşamıyorlardı, zira keselerinde dünyanın en büyük spekülatörü George Soros’un dolarları vardı. Buna rağmen Şevardnadze geri adım atıp istifa etmedi. Adı geçen yazıda da ifade edildiği gibi, “CİA ve ABD özel kuvvetlerinin komutasında olan Gürcistan polisi ve ordusunun gelişmelere seyirci kalması...” (ya da yeşil ışık yakması) sonucu muhalifler meclisi işgal edip Şevardnadze’yi kovdular. Yani ABD ile Rusya arasındaki rekabetten faydalanmaya çalışan bir başkanın yerine, ABD’ye tam uşaklık yaacak bir başkan seçmek için zemin hazırlandı. Olayın hemen ardından, Bush’un savaş çetesinin önde gelen isimlerinden ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice’nin Tiflis’i arayarak şu mesajı iletmesi de bunu gösteriyor. “ABD, Gürcistan’a yardım etmeye ve geçiş sürecini desteklemeye hazırdır.”

Muhalefetin öne çıkardığı lider Mihail Şaakaşvili’nin bir Amerikan ajanı olduğu da sır değil. Amerika’da yetişen bu uşağın CİA güdümündeki “düşünce” kuruluşlarıyla organik ilişki içinde olduğu, dahası bu kuruluşlar tarafından doğrudan yönlendirildiğine dair haberler basında da yer aldı. Bu kişi aynı zamanda 4 Ocak ‘04’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Şevardnadze muhalefetinin, demek oluyor ki ABD’nin tek başkan adayıdır.

Gürcistan’daki olayın finansörü Soros iken, organize eden de ABD’nin Tiflis büyükelçisi Ricrahd M. Miles’tir. Bu kişi, Ekim ‘00’de Miloseviç’i deviren Sırbistan’daki hareketin yönlendiricisiydi aynı zamanda. 1996’dan 1999’a kadar, -yani Amerikancı bir yönetimi işbaşına getirmek için gerekli hazırlığın yapıldığı dönemde- ABD’nin Belgrad Misyon Şefli’ğini yapıyordu. Kirli işler uzmanı Miles önderliğinde çalışan ekip, hem Sırbistan’da hem de Gürcistan’da kendi güdümlerinde gençlik örgütlenmeleri kurmuş, Soros’un kasasından bunları finanse edip yönlendirmiştir (Miloseviç’i deviren Amerikan uşaklarını da Soros finanse etmişti.) Üstelik bu iki ülkede kurulan örgütlerin sloganları da (Yeter!), amblemleri de (siyah daire içinde sıkılmış yumruk) aynı. Kısacası Gürcistan&146;da bir halk hareketinden çok, CİA ajanları ile güdümündeki işbirlikçilerin hazırladığı, harekete geçirip önderlik ettiği ve ilk hedefine (Şevardnadze’yi devirip, ABD kuklası Şaakaşvili’ye başkanlık yolunu açma) ulaştırdığı, tamamen gerici bir kalkışma var. Eğer ortada kendi dinamikleriyle gelişen bir halk hareketi olsaydı, bu düşkün takımı öyle kolayından başına geçip istedikleri yöne çekemezlerdi. Görüldüğü kadarıyla Gürcistan halkı, yaşadığı ağır sorunların, sisteme duyduğu tepkinin, devrimci bir siyasal önderlikten yoksun olmanın da etkisiyle, bu gerici harekete kolayından dolgu malzemesi olmuştur. İki gerici güç arasında kalan, önderlikten yoksun bir halkın trajedisidir bu.

İkinci soruya gelince. Bolivya’da gelişen halk hareketinin Gürcistan’daki harekete benzeyen tek yönü biçimsel sonucu, yani devlet başkanının kovulmasıdır. Bolivya halk hareketi; gelişim seyri, mücadelenin Amerikan uşağı rejimin fiili saldırılarına karşı (doğalgazın ABD şirketlerine peşkeş çekilmesi, 500 yıldır baskı altında olan yerli halkın kendi talepleri etrafında mücadeleye kitlesel katılımı) yükselmesi, direnişin somut talepler etrafında örülmesi, ordu ve polisin katliamlarına karşı öfkesi kabaran kitlelerin eylemlerini daha da militanlaştırması, hareketin ilerici bir önderlik tarafından yönlendirilmesi ile Amerikan emperyalizmi ve yerli uşaklarına karşı gelişen bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma elbette hedefine ulaşamadı. Rejimin bazı tavizler vermesi, devlet başkanının kaçması ile yatıştırıldı.

Gürcistan muhalefetinin başkan adayı Şaakaşvili Amerikan ajanıyken, Bolivya muhalefetinin başkan adayı Sosyalizme Doğru Hareket’in lideri Bolivya yerlilerinden Eva Morales’tir. Morales bir söyleşide şöyle diyor. “Kapitalizm dünyanın, insanlığın ve kültürün düşmanıdır. ABD hükümeti, bizim yaşam tarzımızı ve felsefemizi anlayamaz. Biz taleplerimizi ve yaşam tarzımızı, Bolivya halkıyla birlikte savunmaya devam edeceğiz (...) Biz yerliler, 500 yıllık bir direnişin ardından iktidarı yeniden ele alıyoruz. Bu iktidar değişikliğinin amacı; kendi zenginliklerimize, doğal kaynaklarımıza yeniden sahip olmak...” Morales’in sözlerinin devrimci sınıf perspektifine denk düşüp düşmedikleri tartışılabilir elbet, ama iki önderlik arasındaki farkı göstermesi açısından taşıdığı önem ortada. Bu durumda Bolivya ile Gürcistan’daki hareketlerin öze dair br benzerliğinden söz etmek mümkün değil.

Gürcistan’daki hareketin, “ezilen halkların ve sömürülen emekçilerin mücadelesine örnek olması açısından önemi” meselesine gelirsek. Kısaca belirtmek gerekirse, işçi sınıfı, emekçiler, ezilen halklar ne yapmaları gerektiğine değil ama, ne yapmamaları gerektiğine örnek teşkil etmesi açısından Gürcistan’a bakmalıdırlar. Zira Gürcistan halkı somut talepleri etrafında kenetlenmediği, mücadelede emekçilerden yana tutumu sınanmış bir önderlikten mahrum kaldığı (böyle bir önderlik yaratamadığı) koşullarda iki düşmandan birinin peşine takılmış oldu. Gerici halk düşmanı Şevardnadze rejimine karşı emekçilere düşmanlıkta rejimden aşağı kalmayan düşkün bir ABD ajanının peşinden sürüklenip dünya halklarının celladı ABD emperyalizmine hizmette bulunmuş oldular. Ezilen halklar, sömürüln emekçiler bu trajik duruma düşmemek için Gürcistan deneyiminden ders almalıdırlar.

Bugün başta ABD olmak üzere emperyalist gerici güç odakları artık kirli işlerini çeşitli vakıflar, “insani yardım” kuruluşları, “sivil toplum örgütleri”, “düşünce” kuruluşları vb. üzerinden yürütmeye bakıyorlar. Bu kurumlar hem maske işlevi görüyor, hem de toplumların kimi kesimlerini çeşitli vaatlerle ya da aldatarak bir şekilde harekete geçiriyorlar. Sermaye medyasını da aynı amaçlar doğrultusunda etkin bir şekilde kullanıyorlar. Sırbistan ile Gürcistan olayları bunun somut göstergeleridir. Dolayısıyla halkın kimi kesimlerinin katılımı olsa da, bu tür kalkışmaların halk hareketleriyle bir ilgileri yoktur.