Tayyipçi AKP...
Amerikancı çizgiye ve 3 Kasımda yapılacak genel seçimlerden kendilerini rahatlatacak bir siyasal tablonun çıkması için, burjuvazi tüm olanaklarını seferber etmiş durumda. Bugün yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında Tayyip Erdoğanın AKPsi birinci parti konumunda. Burjuvazi AKPnin önünü kesmenin solda birlikle mümkün olduğunu düşünüyor. Bundan dolayı Derviş ekseninde solda birlik çalışmalarına hız verildi, ama bu gerçekleştirilemedi. Peki, gündeme kasetler, mal varlıkları ve sözleriyle gelen Erdoğanla anılan bu partinin, AB, İMF, ABD hakkındaki düşünceleri neler? Ortadoğuda yaşanan süreç hakkında neler söylüyor? Ekonomik programı nedir? AKP, ekonomide liberal, fikirde sözde demokrat, özel yaşamda çağdaş muhafazakar bir programa sahip. En belirgin diğer özelliği ise, tabanın tepkisinin çeken olaylara ilişkin tutumunu hiçbir şey söylemeyerek geçiştirmesi. Buna en iyi örnek İsrailin Filistin halkına karşı giriştiği katliam ve yıkımlar ile Iraka saldırı konusudur. AKPnin emperyalist tekellerin en etkin sömürü mekanizması olan İMF hakkındaki görüşleri diğer düzen partilerinden hiçbir farklılık taşımıyor. TOBB eski başkanı ve ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı Ali Coşkun bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor: Biz İMFye karşı değiliz. Ayrıca devlette de devamlılık esastır. Ancak, ülke gerçeklerini anlatarak daha gerçekçi politikalar izleyeceğiz. İMF hedefler koyar, bunun nasıl yapılacağını konuşuruz. Bu zamana kadarki İMF politikalarının başarısızlığı ise programı destekleyecek sürdürülebilir siyasi otorite bulunmamasıdır. Bu yüzden ülke ekonomisi için yararlı olan hususlar gerçekleştirilmedi. Bazı konular ise kısa vadede Türkiye gerçeklerine uymadığı için ters etki yaptı. Doğal olarak halkın nazarında da bu olumsuzluğun sorumlusu İMF gözükmeye başladı. Halbuki ne İMF ne de Kemal Derviş sorumludur. Asıl sorumlu hükümettir. Programın eleştirilecek yönü ise sadece parasal politikaların öne alınmasıdır. Programlarında yabancı sermayenin önemine vurgu yapan ve İMF ile ilişkilerin ulusal çıkarlar doğrultusunda sürdürülmesinin önemine değinen AKP, önümüzdeki dönemde İMF politikalarını en iyi uygulayacak parti gözüküyor. Çünkü programlarında İMF programlarının uygulanabilmesi için gerekli altyapı mevcut. Buna göre; 1) Özelleştirmeyi benimser. 2) Uluslararası rekabet gücünün arttırılmasını destekler. 3) Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser. 4) Piyasa ekonomisini savunur. 5) Garanti altına alınmış mülkiyet haklarını korur. 6) Hızlı ve şeffaf özelleştirme. AKPnin borçlar hakkındaki programı ise, hızlı özelleştirmeyle elde edeceği gelirlerle borcu kapatmak. Yabancı sermayenin önemli olduğunu, bunun için gerekli altyapının oluşturulacağını programına koyan AKP, ABnin bu konuda ülke için bir atılım olacağını ve ülkeyi zenginleştireceğini iddia ediyor. Tabii ABye bir diğer destek nedeni ise Genelkurmay ile ilişkileri. ABye girişle ordunun fonksiyonunun gerileyeceğine, rahat bir siyasal alan açılacağına inanıyor. ABD ile ilişkilere gelince. AKP bu ülkede hükümet olmak için ABDden icazet almanın şart olduğunu çok iyi biliyor. Bu konuda derslerini iyi çalışıyor. Erdoğan ABD gezisiyle kendini Amerikan makamlarına kabul ettirmek için elinden geleni yaptı. ABDnin AKPye ilişkin tutumu 3 Kasım sonrasında anlaşılacak. Eğer seçim sonrasında Tayyip bir hükümet kurarak güvenoyu alırsa, kendini ABDli efendilerine kabul ettirmiş demektir. AKPnin Filistin halkının katledilmesi ve Irakın karşı karşıya bulunduğu emperyalist saldırı konusundaki tutumunda ise hiçbir açıklık yok. Bu tür konularda takkiyeye başvuruyor, ya da susarak geçiştiriliyor. Programının dış politika bölümünde Ortadoğuya ilişkin şunları söylüyor: Ortadoğuda akan kan tüm dünya kamuoyunda olduğu gibi, bu bölge ile yakın kültürel ve tarihi ilişkileri olan Türk halkını da üzmekte ve endişeye sevk etmektedir. AK parti din ve ırk ayırımı yapmaksızın, kime ait olursa olsun, dökülen kanın ve gözyaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yolun, kalıcı bir barıştan geçtiğine inanmaktadır. Bu çerçevede Türkiye, barışın tesisine yönelik çabaları desteklemeye devam edecektir. Oysa bugün ABD Iraka saldırı konusunda kesin kararını vermiş durumda ve bu saldırıda en büyük müttefiki Türkiye. Türkiyede ise seçim gündemde ve burjuva partilerin hiçbiri savaşa karşı çıkmıyor. Bu, tavrı en çok merak edilen AKP için de geçerli. AKP Iraka yapılacak saldırı konusunda bugüne kadar herhangi bir açıklama yapmış değil. Programında her ülke ile ilişkileri tek tek sıralamasına rağmen, tabanında rahatsızlık konusu olan İsrailin Filistin halkına karşı giriştiği vahşi saldırılarla ilgili tek bir kelime bulunmuyor. İsraille askeri alanda bir işbirliği mevcut, bu konuda da söylenen bir şey yok. Kısaca ateşten gömlek olan Ortadoğu konusunda AKP net bir tavır açıklamaktan kaçınıyor. Böylece hem tabanına hem de emperyalist efendilerine hoş görünmeye çalışıyor. Ekonomi hakkındaki görüşlerine İMF ile ilişkiler çerçevesinde değinmiştik. Temel anlayış piyasa ekonomisi. Özelleştirmede tabana ve yerel güçlere dayanma, üç yıl esnaftan vergi almama ve esnafların KOBİlere dönüştürülmesi politikaları savunuluyor. Programda yer alan rekabet gücü yüksek bir ülke kurabilmek için ilkesi ise çok şeyi anlatıyor. Bunun için; İşgücü maliyetini azaltma ve istihdamı teşvik edici yasal düzenlemeleri hızla tamamlama, sigorta primlerini makul seviyeye çekme vb. program maddeleri arasında. İşgüvencesi ise işçi ve işvereni mağdur etmeyecek şekilde hayata geçirilecektir. Kısacası, rekabet gücünü arttırmak için kuralsız bir iş yaşamını programlarına almış durumdalar. Eğer hükümet olurlarsa, bu konuda bir hazırlık yapmaları da gerekmiyor. Çünkü kurulacak hükümetin önüne ilk gelecek yasa, sözde bilim kurulu tarafından hazırlanan yeni iş yasasıdır. Rekabet gücünü artırmak için kapitalistlerin kuralsız sömürüsüne olanak tanıyan bu yasa, AKPyi yeni yasa hazırlama zahmetinden kurtarıyor. İşçi ve emekçilere vaadedilen ise, yoksul insanların tespit edilerek, bunlara sadaka türünden yardımların verilmesi. Kısacası, İMF politikalarını hayata geçirmeyi taahhüt eden bir ekonomik program. AKP siyasal alanda da özgürlük anlayışına sahip olduğunu savunuyor. Bu anlayış nedir? Düşünce, ifade, inanç, eğitim, örgütlenme ve teşebbüs özgürlükleri başta olmak üzere, bütün sivil ve siyasal özgürlükleri; çoğulculuğun, barış ve uzlaşmanın temel şartı olarak görüyoruz. Yani her alanda özgür olacağız, ama temel şartı barış ve uzlaşma olmak zorunda. Kiminle barış ve uzlaşma? Tabii ki sermaye sınıfı ve emperyalist odaklarla. Nasıl demokratlar olduklarını ise tüzüklerinde yer alan lider ve parti aleyhine düşünce beyanı kesin ihraç nedeni sayılır ve ön seçim zorunlu değildir maddeleri göstermektedir. Sermaye sınıfının seçimlere, işçi sınıfı ve emekçilerin devrime ihtiyacı var! Tabii ki bu hedefe öyle kolayından ulaşılamayacaktır. Komünistlerin önünde devrimci mücadeleyi ileriye taşımak için müdahalelerde bulunma görevi durmaktadır. 3 Kasım seçimleri de bunun en iyi araçlarından biridir.
İzmirde KESK eylemleri... Kamu emekçileri iş bıraktı... Kamu sendikaları ile hükümet yetkilileri arasında süren toplu görüşmenin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine KESK tarafından bir dizi eylem kararı alındı. Bu eylemlerden ilki 5 Eylül günü iki saatlik iş bırakma şeklinde yapıldı. Saat 11:00de işyerlerinde yapılan basın açıklamalarıyla başlayan eylem saat 12:00de kamu emekçilerinin Konak Sümerbank önünde toplanmasıyla son buldu. Buradaki eyleme yaklaşık bin kişi katıldı. Basın açıklamasından sonra saat 13:00te işbaşı yapmak üzere eylem bitirildi. Eylemde Sadaka değil toplusözleşme!, Toplusözleşme hakkımız grev silahımız!, Baskılar bizi yıldıramaz!, Söz bitti sıra grevde!, Direne direne kazanacağız!, Genel grev genel direniş! sloganları atıldı. 10 Eylülde ise işyerlerinde topluca bildiri okuma eylemi yapıldı. KESK üyesi emekçilerin yoğun olduğu yerlerde yapılan eylem öğle tatili sırasında hayata geçirildi. BESten eylem... Adli tatilin başladığı gün olan 6 Eylülde BES Şube tarafından İzmir Adliyesi önünde bir basın açıklaması yapıldı. Yaklaşık 70 kişinin katıldığı eylemde basın metnini okuyan Musa Sever, insanca yaşam ve çalışma koşullarının düzeltilmesini, DGMlerin kaldırılmasını talep etti. SY Kızıl Bayrak/İzmir |
|||||