14 Eylül '02
Sayı: 36 (76)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş hazırlıkları ve Türk burjuvazisinin uğursuz rolü
  "İMF solcuları" göreve hazırlanıyor
  CHP kimin partisi?
  İlke yoksunu reformist solun maskesi düştü
  Amerikan halkı kendi tarihiyle yüzleşiyor!
  ABD emperyalizminin Irak'a saldırı hazırlığı
  Hak kazanımının yolu fiili-meşru mücadeleden geçiyor!
  Gençlik geleceğe güvenle bakmak istiyorsa, çözüm "seçim" değil devrimdir!
  12 Eylül'den 11 Eylül'e...
  ÖO direnişçisi Hamide Öztürk şehit düştü...
  Seçimler ve devrimci sınıf çizgisi
  Kapitalist sisteme karşı mücadele kadınların tek kurtuluş yoludur
  MHP'nin yalanları ve gerçekler
   Amerikancı çizgiye ve İMF-TÜSİAD programına sadakat
   Amerikan müdahaleciliği konusunda tarihçi Howard Zinn ile söyleşi...
   Reha Tekstil'de patron-sendikacı işbirliği ile 70 işçi işten atıldı
   Alman işçi sınıfına yönelik kapsamlı bir saldırı
   11 Eylül ve sonrası
   Faaliyette sabır, soluk ve kararlılık
   11 Eylül 1973: Şili'de askeri faşist darbe!
   Savaş senaryoları yalan üzerine kurulu
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Gençlik geleceğe güvenle bakmak istiyorsa,
çözüm “seçim” değil devrimdir!

Seçimlere hazırlığın ilk ayağı olarak ABD, İMF, AB ve TÜSİAD’a bağlılık yeminleri edip gerekli taahhütleri vermek için birbiriyle yarışan düzen partileri, seçim bildirileri ve başlattıkları seçim turlarıyla, işçi ve emekçilerin oyunu alabilmek için hummalı bir propaganda çalışması içine girmiş durumdalar. Bu çalışmanın önemli bir ayağını da 4 milyonluk yeni katılımla birlikte seçmenlerin önemli bir bölümünü oluşturan gençliğin oyunu alabilmek oluşturuyor. Bu nedenle her biri gençliğe gelecek imkanı sağlamaktan dem vurup,” iş ve eğitim olanağı yaratacağız” yalanlarını birbiri ardına sıralıyor. Bu sahneler yıllardır her seçim döneminde tekrarlanıyor. Bugüne kadarki uygulamaları ile gençliğe gerçekte ne verdikleri ve “yeni”, “genç”örnekleri ile sunulanların ne ifade ettikleri ortada.

Bugüne kadar yaptıkları bundan sonra
yapacaklarının teminatıdır!

Bizler eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim isterken, onlar paralı eğitimi, YÖK yasa tasarılarını, ÖSS sınavlarını, AOÖBP’yi, gerici-faşist eğitim müfredatlarını, soruşturmaları ve benzeri saldırıları uyguladılar.

Bizler insanca çalışabileceğimiz bir iş isterken, onlar hergün binlercemizi kapı önüne koyup, diplomalı işsizler ordusuna yeni neferler eklediler. Ağır ve sağlıksız çalışma koşullarında sefalet ücretlerini dayattılar.

Bizler yaşanabilir bir gelecek isterken, onlar kanımızı ABD haydutuna pazarlıyorlar. Eğitim ve sağlığa ayrılan payı her yıl daha da kısarken, silahlanmaya ve savaşa ayrılan payı arttırıyorlar.

Bunlara karşı çıktığımızda, polis ve jandarma copu, hukuk ve soruşturma terörü, gözaltı ve işkenceler, F tipi hücreler ile karşımıza dikiliyorlar.

Kimi “sağ”, kimi”sol”, kimi “ortayol”, kimi de “İslamcı” yaftasıyla karşımıza geçip binbir türlü vaatte bulunup oy isteyenlerin, geçen seçimlerde de aynı vaatleri sıraladığını ve ardından ise tüm bu saldırıların uygulayıcısı olduklarını unutmayalım. Şimdi bunlar içinden hangisine oy versem diye düşünmenin değil, şu soruları sormanın zamanıdır.

Amerikancı düzen partilerine oy vermek, bu saldırıları onaylamak ve bundan sonrakileri kabullenmek anlamına gelmiyor mu?

Bu ülkede işçi ve kamu emekçilerinin maaşlarının İMF tarafından belirlenmesi; ABD istedi diye, bölgenin yıkıma uğratılacağı, Irak ve Türkiye halklarının kanının akacağı bir savaşa sürülecek olmamız; sermayenin birliği AB’ye girebilmek için istenen yasaların demokratikleşme yalanıyla hızla onaylanması, tüm bunlar bu ülkeyi gerçekte kimin yönettiğini, düzen partilerinin kime hizmet ettiğini ve bu seçimin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını göstermiyor mu?

Bizden istenen seçim; ABD, AB, İMF ve TÜSİAD’ın isteklerinin kim tarafından uygulanacağını ve bizi kimin sömüreceğini seçmemizden başka bir şey değildir.

Sermayenin “Genç”, “Yeni” ve “Ak” partileri

‘99 seçimleri sonrası iktidara gelen 57. DSP-MHP-ANAP hükümetinin sonu kendinden önceki hükümet partilerinden pek farklı olmadı. Geçen seçimlerde yüzde 22 oy alarak birinci parti olan DSP bugünkü anketlerde yüzde birlerde, yine diğer hükümet ortakları da DSP ile aynı kaderi paylaşarak barajın altına düşmüş durumda. Dünün bu en büyük üç partisi 3 yıllık uygulamalarının sonucu olarak şimdiden sandığa gömülecek durumda.

Hükümetin dışında olan partilerin büyük bir bölümü için de benzer bir durum söz konusu. Bu nedenle bu partilere güvenini yitiren seçmenin düzen sınırları içinde tutulması için yerine yalnızca ismi yeni olan bir takım partiler konuyor. Bu partilere konulan isimlere ve kullandıkları argümanlara bakmak ise, gençliği kazanabilmeye yönelik yaptıkları hesapları görmeye yetiyor. Bunların başında ise AKP, YTP ve Genç Parti geliyor. AKP ve YTP’nin kadrolarının tümünün dünün SP ve DSP’sinde olduğu düşünüldüğünde, değil politik bakımdan kişi olarak da hiçbir yenilikleri olmadığı görülüyor. Bu partilerin kurucuları yıllardır düzen siyasetinin tanıdık yüzleridir. Milletvekilliğinden belediye başkanlığına, bakanlığa kadar birçok yerde görev yapmışlardır. Bu g&oml;revleri sırasında işçi ve emekçi halkın, gençliğin sorunlarıyla ne kadar ilgilendikleri ortadadır. Bu iki partinin yeniliği açısından söylenilebilecek tek şey ABD ve AB’ye uşaklıkta, İMF programlarına bağlılıkta, DSP ve SP’den daha iddialı olduklarıdır. Gelelim Genç Parti ve lideri Cem Uzan’a; çünkü içlerinden siyaset arenasının tek “yeni”si o. Holdinglerin, gazetelerin, bankaların, televizyon veradyoların patronluğundan sonra parti liderliğine de soyunan Cem Uzan’ı biraz da yakından tanıyalım.

Uzan hakkında açılan davalarda isnat edilen suçlar:

Halka açık Çukurova Elektrik AŞ’nin (ÇEAŞ) paralarını grup bankaları Adabank ve İmar Bankası’nda düşük faizle tutarak şirketi zarara uğratmak, SPK’ya muhalefet, emniyeti suistimal.

Kepez Elektrik hisselerini kendi şirketine satarak haksız kazanç sağlamak.

Motorola şirketini 1.5 milyar dolar tutarında dolandırmak.

Siyasi Partiler Yasası’nın, yalnızca Türk vatandaşlarının siyasi parti kurma hakkına sahip oldukları açık hükmüne rağmen, Ürdün vatandaşlığına geçip sonra da parti kurmak.

Hakkında açılmış bunca dava olan Cem Uzan’ın milletvekili seçilebilmek için gösterdiği azim, öyle görünüyor ki, bir an önce dokunulmazlık zırhına bürünmek istemesinden kaynaklanıyor. İngiltere’den sınırsız oturma izni almasına rağmen İngiltere’de görülen Motorola ve Nokia davası sonucu İngiltere’deki tüm mal varlığına el konulmasından ders çıkarmış olsa gerek, milletvekili olabilmek için hiçbir şeyi esirgemiyor. Kurduğu partinin seçim hakkını kazanamamış olmasından dolayı “YDP”yi satın alarak ismini Genç Parti olarak değiştirdi. Üyesi dahi olmadığı partiyi satın alarak genel başkan olan Uzan, “paranın açamayacağı kapı yok” dercesine hiçbir engel tanımıyor. Vergi yüzsüzleri listesinin en başında yer alan Uzan, halkın karşısına geçip alay edercesine “devlet, devlet gibi olack” diyor.

İMF’ye sırtını dayayan, İMF’den alınan kredileri bankaları aracılığıyla hortumlayan ve bunun faturasının ise emekçi halka ödetilmesinde hiçbir sakınca görmeyen bu zatı muhterem, şimdi de kalkıp ikiyüzlüce İMF’yi eleştiriyor. Uzan bu servetini İMF’ye ve onun uşağı devlete borçludur. Bu kurumlara el uzatması kendi varlık zeminini ortadan kaldırması anlamına gelir. Bu nedenle de Uzan’ın bu sözlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. İMF ve uşağı sermaye devleti Uzan’ların çıkarlarını temsil ettiği sürece onun en sadık savunucusu hiç kuşkusuz Uzan’ın kendisi olacaktır. Bugüne kadar yolsuzluğun, hırsızlığın her birini yapacaksın, bir düzine sanatçıya konser verdirip dinlemeye gelen kitleyi kendi taraftarın gibi sunacaksın, hatta konser alanlarında boş kalan yerleri fotomontajla adam kopyalayarak doldurup, gazetende “Uzan mucizesi” diye sunacksın, sonra kalkıp ben yaş itibarı ile diğerlerinden daha “genç”im, sizi temsil ediyorum, diye karşımıza geçip oy isteyeceksin.

Alternatifsiz değiliz!

Bu ülkedeki işçi ve emekçilerin emeğini çalarak lüks ve sefahat içinde yaşayanlar, bizleri eğitimsiz ve işsiz bırakanlar, kanımızı ABD haydutuna pazarlayanlar, boğazına kadar hırsızlığa, yolsuzluğa, sahtekarlığa gömülmüş olanlar bizleri temsil edemezler.

Kurtuluşumuz fabrikalarda anamızın-babamızın emeğini çalanlarda, bizlerin yüzüne okulların kapılarını kapatanlarda, işsiz bırakıp, ağır çalışma koşullarında sefalet ücretine mahkum edenler de değildir.

Gençliğin kurtuluşu, ezenlere karşı ezilenlerin safında mücadele etmekte, devrim ve sosyalizm davasını yükseltmektedir. Başka bir alternatifimiz, başka bir seçimimiz yoktur.