Emperyalist-kapitalist sistem 90lı yıllarda Yeni Dünya Düzenini ilan etti. Yeni düzenin ilk uygulama alanı Körfez savaşı ile Ortadoğu oldu. Yüzbinlerce Iraklı katledildi, Irak baştan sona tahrip edildi. 99da Yugoslavyanın yıkımıyla devam eden emperyalist saldırganlık, 11 Eylül sonrasında büsbütün azgınlaşarak Afganistana yöneldi. Ardından hedef ülkeler listesi genişletilerek, işgalin başka ülkelere yayılacağı ilan edildi. Demokratik kazanımların gaspedilmesi süreci hızlandı 11 Eylül saldırısı, sadece yeni ülkelerin işgalinin, Amerikan kuklası yönetimlerin kurulmasının değil, aynı zamanda ülke içi demokratik kazanımların gaspedilmesinin ve polis devleti uygulamalarının hayata geçirilmesinin de bir olanağına çevrildi. Amerikada son dönemde kabul edilen yeni bir yasayla birçok hak fiilen ortadan kaldırılırken, devlet, muhalif olma ihtimali olan insanları da fişlemeye başladı. PATRİOT (vatansever) olarak bilenen bu yasa ile devlet güçlerine, izinsiz ev baskınları, iletişimin dinlenmesi ve şüpheli kişileri gizlice takip edilmesi ve hakkında hiçbir suçlama yapılmadan aylarca hapiste tutma yetkisi tanındı. Bu anti-demokratik baskılar Müslüman ve özellikle Ortadoğu kökenlilere karşı bir yıldan beri fiilen uygulanıyordu. Bu yasa ile bu uygulamalar genelleşmiş oldu. Yasanın bir diğer dikkat çekici yanı ise, muhalif kesimler üzerinde sistemli bir baskı kurmayı ve fişlemeyi amaçlıyor olması. Eylemlere katılanlar, özellikle küreselleşme karşıtları potansiyel terörist muamelesi görmeye başlayacaklar. Zira emperyalist egemenler bu eylemlere katılanları El Kaide militanları ile aynı kefeye koyan açıklamalar yapıyorlar. Öte yandan kitapçılara, kütüphanelere ve gazete bürolarına, kendilerinden satın ya da ödünç alınan kitap, dergi ve gazetelere ilişkin bilgiyi devlete verme zorunluluğu getiriliyor. Bu uygulama ile sol-sosyalist yayınları okuyanlar anında fişlenecekler. Diğer emperyalist ülkeler de 11 Eylülü vesile ederek polis devletine geçiş doğrultusunda önemli adımlar attılar. Burjuva demokrasisinin beşiği kabul edilen Avrupa ülkelerinde birçok hak gaspedilirken, muhaliflere karşı baskılar arttı ve kıta çapında sistem karşıtlarının hareket alanını daraltan polisiye önlemler alındı. Yabancılara karşı ırkçı saldırılar yoğunlaştı, vb. Teröre karşı ittifak çatırdıyor Afganistanı yakıp yıkma, ardından ülkeyi işgal edip kukla bir yönetimi başa geçirmenin gerekçesi Bin Ladin ve El Kaidenin bu ülkede üslenmesiydi. Amerikan saldırganlığı büyük bir destek bulmuş, emperyalist ülkeler başta olma üzere Türkiye gibi uşaklar da Afganistan işgalini hararetle desteklemişler, teröre karşı ittifak kurmuşlardı. Ancak ABD Afganistan bahanesiyle Hazar bölgesindeki eski Sovyet cumhuriyetlerine de askeri güç yığdı. Afganistanda kalıcı olduğunu ilan etti. Böylece petrol ve doğalgaz yönünden zengin olan bu bölgeye yerleşti. Haydut başı ABD bu amacına ulaşırken, Bin Ladinin adı unutuldu, El Kaideyi kimse hatırlamaz oldu. Zira yeni hedef belirlenmişti bile: Ortadoğu. Sıra Ortadoğuya gelince teröre karşı ittifak çatırdadı. Çünkü bölge üzerinde diğer emperyalist odakların da hesapları var. Bölge barındırdığı petrol rezervleriyle diğer emperyalistlerin de hayati çıkarlarını doğrudan ilgilendiriyor. Bu nedenle Amerikanın kuyruğuna takılmaktan uzak duruyorlar. Haliyle bu iş Türkiye gibi onursuz uşaklara kaldı. Iraka saldırı için zemin hazırlama çabaları 50 yılı aşkın bir süredir siyonist işgali her bakımdan destekleyen Amerikan emperyalizmi bölge halklarının derin nefretini kazanmış durumda. Filistin halkına karşı vahşi bir şekilde devam eden işgal, yıkım ve katliamlara karşı oluşan tepki, Ortadoğuya saldırmayı riskli hale getirmiştir. Bundan dolayı bölgenin en önemli direnç noktası olan Filistin halkını ezmek için her yola başvuruldu. Ama Amerikayı arkasına almış, en modern silahlarla donatılmış ve tarihin tanık olduğu en kıyıcı güçlerden biri olan siyonist ordu bu emeline ulaşamadı. Filistin direnişi, ağır kayıplar verilmesine, halkın işsizliğe, yoksulluğa, açlığa ve ölüme mahkum edilmesine karşın halen kırılabilmiş değil. Bu gerçeğin farkında olan haydut Bush ve kasap Şaron, sorunu geçici olarak geri plana itip oluşan tepkiyi yumuşatmaya çalışıyorlar. Iraka saldırı hazırlığı kapsamında kabul edilmesi gereken bu konudaki ilk açıklama Şarondan geldi. Katliamlar günübirlik devam ederken, Şaron aniden barış açısından yeni olanakların ortaya çıkmaya başladığına dair bir açıklama yaptı. Iraka saldırı için zemin hazırlamayı amaçlayan bu açıklamanın elbette hiçbir inandırıcılığı yok. Şaron gibi kanlı bir katilin barış diye bir sorunu olamaz. Amaç, Iraka saldırdıktan sonra Filistin direnişine yeniden yüklenip tamamen ezmek için zaman kazanmaktır. Bu hesapların tutması durumunda Ortado&currn;uda yeni bir düzenleme yapmak mümkün olabilecektir. Ancak gelişmelerin seyri sadece saldırganların hesapları tarafından belirlenmeyecektir. Bölge halklarının anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmeleri durumunda bu hesaplar altüst olacaktır. Dayanaktan yoksun bir savaşın hazırlıkları sürüyor 11 Eylülün yıldönümünde savaş çığırtkanlığı yapan Bush ve ekibi Iraka saldırı için hiçbir dayanağa sahip değil. Teröre karşı başlattıkları haçlı seferlerinin gerekçelerinden biri olan Bin Ladinin Irakla ilişkisi olduğuna dair herhangi bir kanıt yok. Ortaya atılan iddiaların uydurma olduğu bilindiği için, kimse tarafından ciddiye alınmıyor. Bu saldırgan politika önleyici vuruş hakkı olarak ifade ediliyor. Buna göre Amerikan emperyalizmi, herhangi bir ülkenin kendi çıkarları açısından tehdit oluşturduğunu ilan edip saldırıya geçebilir. Bu tutum diğer emperyalistler tarafından bile orman kanunlarının geri getirilmesi olarak değerlendiriliyor. Bu saldırganlık ABD kongresinde bile tepki yaratıyor. Demokratlar, Iraka saldırmak için ortada ikna edici nedenler bulunmadığını, Bushun saldırıya geçmeden önce bu konuda ikna edici belgeler ortaya koyması gerektiğini savunuyorlar. Bu yaklaşım Bushun partisi Cumhuriyetçiler saflarında da taraftar buluyor. Amerikan emperyalizmi istediği desteği bulmasa da, tüm hazırlıklarını savaşa göre yapmaktadır. Askeri yığınak, silah ve yedek parça depolama, değişik bölgelerden Ortadoğuya güç kaydırma vb. bunun somut göstergeleridir. Bush ve Blair tarafından yapılan açıklamalar da bu hazırlığı tamamlamaktadır. Hiçbir ülkeden destek bulmasalar dahi Irakı işgal etmek konusunda kararlı olduklarını tekrarlayıp duruyorlar. 11 Eylül saldırılarında ölenlerin kanı üzerine politika yapmayı sürdüren ABD yöneticileri artık hiçbir uluslararası kural, yasa ve anlaşmayı tanımayacaklarını, belirleyici olanın Amerikan silah ve petrol tekellerinin çıkarları olduğunu ilan etmiş bulunuyorlar. Bu haydutlar, ölen Amerikalılar için yas tutulmasını isterken, yoğun bir biçimde yüzbinlerce insanı katletmenin hazırlıklarını yapıyorlar. Gelişmelerin yönü, Ortadoğunun hızla bir felakete doğru sürüklenmekte olduğunu gösteriyor. Emperyalist haydutların kesintisiz bir hazırlık içinde olmalarına karşın, bu savaşa karşı ciddi bir tepki ortaya konulamıyor. Bu suskunluğa son verilemediği koşullarda, emperyalist savaş ve saldırganlığın önü daha da açılacak, halkların ödeyeceği faturalar daha ağır olacaktır. Tüm güç ve olanaklarımızı bu suskunluğu parçalamak için seferber etmek günün acil görevlerinden biridir. |
|||||