Türkiyenin gündemini 22 yıl sonra bile etkilemeye devam eden 12 Eylül darbesinin yıldönümünde, Türk basını, bir yıl önce yaşanan bir başka olayın, Amerikanın ikiz kulelerine yönelik saldırının yıldönümünü anmayı tercih etti. Tüm dünyanın nasıl da saldırılarda ölen 3 bin Amerikalının yasını tuttuğunu anlattı. Dünya, jandarmasının bu kara gününde karalar bağladı. Ama, aradan geçen 22 yıldan sonra bile hala bu ülkenin ufkunu karartmaya devam eden 12 Eylül konusunda, çoğu basın-yayın organında tek kelime bile bulamazdınız. Acaba, 650 bin kişinin gözaltına alınıp işkenceli sorgulardan geçirilmesi, bunlardan 230 bininin, 7 bini idam istemiyle olmak üzere yargılanması, 517sine idam cezası verilmesi, 171i işkence ile, 444ü kuşkulubiçimde, 14ü açlık grevinde, 114ü silahla, 43ü güya gözaltında intihar ederek, 73ü yine gözaltında öldüğü halde doğal ölüm raporu verilmek suretiyle ve 50si idam edilerek, toplam 909 kişinin (ki bu sayı sadece resmi kayıtlara geçenlerdir, gerçek sayı çok daha yüksektir) ölümü, üstelik de kendi ülkelerinde, kendi halklarından insanların, çok daha mı önemsiz onlar i¸in? Öyle olduğu içindir ki 12 Eylülü es geçiyor, 11 Eylüle sayfalar ayırıyorlar. Bu, medyanın gerçek vatanını, gerçek sahibini göstermesi açısından önemli bir belge sayılmalı. Gelelim, 12 Eylülü hatırlayan ve hatırlatmaya çalışan sınırlı sayıdaki basın organına. Bu gazetelerin yayınladığı kadarıyla, 12 Eylül darbesinden bugüne; bir, generallerin anti-demokratik anayasası kalmıştır. Bir de gazeteci, yazar, aydın vb.lerinin kötü anıları. Tabii bir de demokratik rejimin engellenmesi adına burjuva parlamentonun dağıtılması, partilerin kapatılması, siyasetçilerin yasaklanması. Yasaklar çoktan kalktığına, partiler ve parlamento işlemeye başladığına ve anılar da çoktan küllendiğine göre, eski defterleri karıştırmanın fazla bir anlamı kalmadığı düşünülebilir. Fakat böyle değildir. Medyanın 12 Eylül defterini kapatma gayretinin altında biraz da 11 Eylül yatmaktadır. Dönemin hemen tüm askeri-faşist darbelerinde olduğu gibi, 12 Eylül darbesinde de Amerikan parmağı olduğu biliniyor. Ancak, 11 Eylüle ulaşmak için bu kadarı yeterli değildir. Asıl, faşist cunta eliyle gerçekleştirilen uygulama ve değişikliklerle ulaşılabilir 11 Eylüle. 12 Eylül cuntası, Amerikanın yeşil kuşak projesini Türkiyede en ileri düzeyde uygulayan rejim olmuştur. Generallerin ağzında Türk-İslam sentezi adını alan proje gereği, Türk devleti, resmi öğretim kurumlarını adeta tarikatlara emanet etmiş, dinsel gericiliğin önünü sınırsız biçimde açmıştır. Yeşil kuşak esasta bir Amerikan projesi olmakla ve Amerikan çıkarlarını temsil etmekle birlikte, Türkiyedeki uygulaması, zamanlama açısından egemen sınıfın ihtiyaçlarıyla da örtüşmüştür. Buradan, darbenin asıl amacına da ulaşıyoruz. Darbeci generaller, her ne kadar burjuva parlamentonun dağıtılması, partilerin kapatılması, siyasetçilerin yasaklanması vb. yoluyla tarafsız bir görüntü yaratmaya çalışsalar da, darbenin, aslında bir sınıfın hizmetinde ve bir başka sınıfa karşı gerçekleştirildiği gerçeği gizlenememiştir. Bugün, yıldönümünde darbeyi hatırlayanlar bile işin bu asıl yanını ortaya koymuyor. Fakat, sermaye sözcülerinden birinin şimdi gülme sırası bizde sözleriyle darbeyi selamladığı unutulmadı. Ve darbecilerin ilk bildiride sergiledikleri genel grev korkusu ve işten atma ihtarı... Darbecilerin işlediği tüm suçların, son tahlilde, sınıfa karşı işlenmiş kabul edilmesi gerektiği bir yana; bir de doğrudan, daha ilk günden başlamak suretiyle sınıfa yöneltilmiş olan saldırıların bilançosu var. Darbecilerin, dinsel gericiliğin yükselmesi yanında ikinci büyük başarısı da burada, sınıf hareketine vurdukları darbede ortaya çıkıyor. Ve darbenin gerçek sebebi de. 12 Eylül darbesi yükselen sınıf hareketine ve devrimci harekete karşı gerçekleştirilmiştir. Devrimci hareketin bir kuşağı işkence, infaz ve idamlarla kırılmak suretiyle büyük oranda tasfiye edilmiş; işçi hareketi örgütlenme yasaklarıyla, binlerce öncü işçinin yıllar boyu süren yargılamaları, büyük işletmelerde dolaştırılan kara listeler vb. yollarla sanayiden tasfiyesi sonucu bastırılabilmiştir. Ülkenin bugünkü geriliği, asıl olarak, ilerlemenin bu tek dinamiğinin kırılmış olması yüzündendir. Devrimci hareket ve işçi hareketi doğal gelişmesini sürdürebilmiş olsaydı, bugün, burjuva politikacıların ABnin önünde engel diye yakındıkları faşist yasalardan hiçbiri kalmazdı. Ne örgütlenme ve ifade yasakları, ne DGMler, ne diğer yasaklar. Buradan, demokratikleşmenin tek gerçekçi imkan ve dinamiğine ulaşabiliriz. Bu da işçi sınıfının devrimci mücadelesidir. Erken seçim hazırlıklarına hız verildiği günümüzde, bir kez daha, demokrasi üzerine yalan ve demagoji furyası başlamış bulunuyor. ABci burjuva partiler bir yandan, reformist sol diğer yandan, demokrasiyi götürüp gerici parlamentoya bağlamakta yarışmaktalar. Ve elbette, demagojileriyle, bir kısım işçi ve emekçinin de aklını çelmeleri söz konusu. Sınıf devrimcileri, yayılmaya çalışılan bu demokrasi yalanlarını da boşa çıkaracak bir propaganda faaliyetini, seçim çalışmaları dahilinde yoğunlaştırmak, sahtekarlıkları teşhir etmek, gerçekleri sergilemek durumundalar. 12 Eylülün tahribatlarını gidermenin, sınıf hareketini yine gündemi belirleyecek bir düzeye çıkarmanın, onu devrimcileştirmekten başka bir yolu bulunmuyor.
Menemende kitlesel şenlik 6-9 Eylül tarihleri arasında Menemen Belediyesinin düzenlediği Kurtuluş Şenlikleri yapıldı. Binlerce insanın katıldığı şenliklerde tiyatro gösterimi, konserler ve standlar ilgi çekti. Ticari amaçla açılan standların yanı sıra PSA Derneği, Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi, Ceylan Yayıncılık, TAYAD, ÖDP, DSİP ve EMEP stand açtı. İşçi ve emekçiler tarafından standlara ilgi oldukça fazlaydı. SY Kızıl Bayrak/İzmir
Sendika ağaları muhalif işçileri Adana Genel-İş 2 Nolu Şube Yönetimi, sözleşme bitiminde Seyhan Belediye Başkanının konuşmasını protesto ettikleri için, biri işyeri temsilcisi olmak üzere 9 işçiyi disiplin kuruluna verdi. Seyhan Belediyesi işçileri sözleşmenin talep ettikleri artışla bitirilmemesine oldukça tepkiliydiler. Sendikacılar da sözleşmeden memnun olmadıklarını dile getiriyorlardı. Ancak bazı sendika yöneticilerinin timsah gözyaşları döktükleri aldıkları tutumla açığa çıktı. Sendika bürokratları kendilerine karşı çıkan, kendi varlıkları için tehdit oluşturan dürüst işçileri disiplin kuruluna vererek sindirmeyi hedefliyor. Bunu yaparken kendisine muhalif diğer unsurlara da gözdağı vermeye çalışıyor. SY Kızıl Bayrak/Adana
ÖSSde değişen bir şey yok! ÖSYM 2003 yılından itibaren geçerli olacak sözde bir reform paketi açıkladı. ÖSSde yapılacak değişikliğe göre, taban puanı 105den 160a yükseltildi. ÖSS puanları 100 ila 300 arasında değişecek. Lisans programları için ise 120 yerine 185 puan sistemi uygulanacak. Bu değişikliğin amacı ise binbir farkla okul kaçırma dönemlerini sona erdirmekmiş. Yani tercih yaparken açıkta kalma, üst tercih yerine alt tercih yapma sorunu da ortadan kalkacak deniyor. Ancak yapılan değişikler sadece sayısal hesaplamaları kolaylaştırmak için. Oranlama yapıldığında, herhangi bir değişikliğin olmadığı görülecektir. Sorun sayısal oyunlarla çözülemez. Öğretilen gerici müfredatla sınavda sorulan sorular arasındaki mesafe, 11 yılı 3 saatlik sınavla değerlendiren mantık ve parası olan için eğitim varoldukça, bu sorunun çözümü mümkün değildir. Sınav sistemi yerli yerinde duruyorken, AOBP varlığını koruyorken, bir değişiklikten sözetmek mümkün değildir. Yapılan değişiklik yalnızca açıkta kalan yüzbinlerce öğrencinin tepkilerini yatıştırmaya hizmet eden bir aldatmacadır. ÖSSde yapılan diğer bir değişiklik ise AOBPde %3lük bir artma olmasıdır. Adaylar kendi alanlardaki bir bölümü seçerse bu payın etkisi %17den %21e çıkarıldı. Farklı bir alan seçerse etkileme payı %8den %3e düşecek. Ancak ÖSS başarı ortalamasında, okul notu düşük olup, diploma notu yüksek olan bir öğrenci yine AOBPden nasibini olacak. O öğrencini AOBP başarı puanın eskisi gibi yine düşük olacak. Bu eğitim sistemindeki gedikler rakamlarla oynanarak kapanamaz. Bu sene 2017 lise birincisi üniversiteye giremedi. 1 milyon 500 bin adaydan sadece 322 bin 370i üniversiteye girebildi. Geri kalan bir milyonu aşkın öğrenci, çektikleri o kadar sıkıntıya rağmen açıkta kaldı. Yapılması gereken Herkese sınavsız üniversite hakkı talebiyle mücadeleyi yükseltmektir. ÖSS kaldırılsın! Herkese sınavsız üniversite hakkı! Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu |
|||||