27 Temmuz'02
Sayı: 29 (69)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'a karşı emperyalist savaşı durduralım!..
  Siyonist işgal ve katliamlar devam ediyor, Filistin halkı ayakta!..
  Düzen medyasının savaş çığırtkanlığı
  Irak'ın yıkımından azami kazanç elde etmek için kirli pazarlıklar
  Bir kez daha ABD'nin Irak'a saldırı planları üzerine
  Hükümetin 3 yılı/2
  Yine yağmur yine sel, yine yıkım yine ölüm...
  Paşabahçe'de işgal ve direniş!..
  '96 ÖO Direnişi'nde ölümsüzleşen devrimcileri saygıyla anıyoruz...
  Devrimci şair Adnan Yücel'i uğurladık...
  Yeni döneme hazırlık
  İş Kanunu Ön Tasarısı'nın saldırı ayaklarından biri de Özel İstihdam Büroları!..
  Borç batağında boğulan sistem
   Borç krizinin çanları çalıyor
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Söz İngiliz işçi sınıfında
   İSDEMİR işçileri mücadeleyi sürdürme kararlılığında
   Pratik faaliyetlerden...
   "Öğrenci gençlik etkinliklere gelmesin" anlayışı üzerine...
   Batsın bu imparatorluk!..
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Gençliğin işçi sınıfı ve emekçilerle kaynaşması temel önemde bir ihtiyaçtır...

“Öğrenci gençlik etkinliklere gelmesin”
anlayışı üzerine...

Sermaye devleti adı üstünde tüm düzenlemelerini sermayedarlardan yana yaparken bir yandan da hayatımızın tüm alanlarına yozlaşmayı, tükenişi ve rekabeti sokmaya çalışmakta. Bencillik vazgeçilmez bir öğe olarak kullanılmakta, sistemin tüm çarkları adeta yarış atına dönüştürülen insanlar tarafından işletilmektedir. Zira bu yolla iki şeyi kazanmaktadır burjuvazi. Rekabetle daha yetenekli ve eğitimlileri kullanarak diğerlerine şu mesajı vermeyi istemekte: sorun sistem sorunu değil sorun sende. Bak iyi çalışan ve nitelikli özelliklere sahip olan kişileri nasıl değerlendiriyorum. Tabii bu niteliklerin nasıl kazanıldığından, bu ülkede okumak için bile milyarlarca lira harcamak zorunda kalındığından bahsetmez.

Bu iki türlü sonuç yaratır. Birincisi niteliksiz iş gücü kullanımı için gerekli insanı yalnızlaştırır ve onda başarısızlığı sistemleştirir. İkincisi onun tepkisi ya onu okutmayana ya da okuyamadığı için kendine yönelir. Sistemin suçlu olduğu, tüm sorunların ondan kaynaklandığı ile ilgilenmez pek. Ya aklına gelmez ya da sistem kendi işleyişi ile bunu ortadan kaldırır. Tele-volelerle, zengin yaşamlarını anlatan ucube dizilerle, fakirlikten şöhrete son moda şarkıcıların hayatları ile emekçileri tam bir kuşatma altına almıştır. En niteliklisinden en basitine kadar tüm organizasyonları bu sistemin ufak eleştirilerini içinde barındırsa da son kertede sistemi kutsamaktan vazgeçemez.

İşte milyonlarca emekçinin uyutulmasına yarayan burjuvazinin araçları. Medya, TV’ler ve televizyon programları... Ki programlar kitleleri sersemletmekte, sistem için nereden bakış önerilirse olaylara oradan doğru bir bakış sağlanmaktadır.

Tüm işçi sınıfı ve emekçilere uygulanan bu uyutma politikası sadece onlara değil toplumun diğer katmanlarına da uygulanmaktadır. Bunlardan işçi ve emekçiler kadar etkilenen diğer bir kesim de öğrenci gençliktir. Toplumsal statüsü daha oturmamış, sınıfını belirlememiş ama belirleme aşamasında olan bir katmandır öğrenci gençlik. Dünü bugününü tutmaz, bir bakarsınız binlerce kişi alanlarda, bir bakarsınız yüz kişi bile çıkamamış alana. Tabii bunda sınıflar mücadelesinin etkisi de tartışılmaz.

Burjuvazi bir yandan öğrencileri kendi mekanlarında üniversitelerde soruşturmalarla, yoğun ders programları ile tam bir sersemletme politikası uygularken, diğer yandan da sınav sistemine kadar keskin bir rekabet ortamında piyasaya hazırlamaktadır. Zira “çan eğrisi” denilen sistem sizin başarınızı arkadaşınızın başarısızlığı saymakta, bu da öğrencilerin birbirlerine not vermemelerine, yardım etmemelerine kadar varmaktadır. Zaten halihazırda tam bir yarış atı psikolojisi ile üniversiteyi kazanan öğrenciler, kazandıkları andan itibaren yeni bir yarışa sürüklenirler. Bu sistemin yaşamda karşılığı ise bencilleşme, yardımlaşmaya ve paylaşmaya yabancılaşmadır. Eğitim sistemindeki bir çarpıklık illaki yaşamda da karşılığını bulacaktır. Ayrıca öğrenci gençlik politizasyondan uzak ortamlarda toplumun diğer kesimlerinden de yalıtılmakta ve yalnızlaştırılmaktadır. 70’li yıllarda kitlesel olarak grevlere destek veren, eylemler yapan 15-16 Haziran direnişlerine fiilen katılan öğrenci gençlik yoktur artık. O yanı başındaki uygulamalara bile sesini çıkartmazken işçi sınıfı ile de ilgilenemez artık. Tam bir apolitazasyon süreci yaşar.

İşte genç komünistler üniversitelerde siyasal faaliyet yürütürken bu tür güçlüklerle karşı karşıyadırlar bugün. Tersinden işçi ve emekçiler arasında çalışma yapan yoldaşlarımız da aynı şekilde güçlüklerle karşılaşıyorlar.

Bu durumda sınıfın alternatif kültürünü yaratma noktasında birçok etkinlik yapılmaktadır. Gerek İşçi Kültür Evleri’nde gerekse pikniklerde bu sorunların giderilmesine dönük programlar hazırlanmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Öğrenci gençliğin kurtuluşunun işçi sınıfının yanında olacağını bilen kesimi işte bu bakışaçısı ile İşçi Kültür Evleri’ndeki etkinliklere ve pikniklere kan taşımaya çalışmakta ve yeni ilişkilerini orada politize etmektedir. Bu tip etkinliklerin amaçlarından birisi bu ortaklığı yakalamaksa, diğer önemli amacı genç unsurlara partili kimliği, proleter kültürü, yaşam tarzını tanıtmaktır.

Bunun karşısında öğrenci gençliğin pikniğe ya da etkinliklere gelmemesini söylemek yanlış bir yerde durulduğunu gösterir. Biz devrimci bir siyasal hareket olarak öğrenci gençliğin genç unsurları ile işçi gençliğin genç unsurlarını biraraya getiremiyorsak, onların ortak etkinliklerini, ortak örgütlenme araçlarını kuramıyorsak eğer, dönüp asıl bunun eleştirilmesi gerekir. Ama öğrenci gençlik pikniğe gelmesin demek tam bir kolaycılıktır. Temel önemde bir birleşme ve kaynaşma ihtiyacının üzerinden atlamaktır bu.

Bazı özel durumlar olur ve biz de öğrenci gençliğin gelip gelmemesini tartışabiliriz. Ancak Kızıl Bayrak’ın geçen sayısında çıkan yazısında İ. Deniz arkadaşın öğrencilerin gelmemesi üzerine yaptığı değerlendirme ve bunu oturttuğu mantık tümüyle yanlış bir yerde durmaktadır. Öğrenci gençlik ilişkilerinin daha yoğun olmasından kaynaklı olarak pikniklerde kendine kapanık bir tavır sergilemiş olabilir. Ki bu da bahsi geçen piknikte hemen uyarılarla (uyarıyı yapanlar da zaten gençlik güçlerinin kendi içindendi) giderilmiştir. İşte bu eksik tavır eleştiri konusu yapılmalıdır. Ama pikniklerde öğrenci gençliğin teknik işlerden programa kadar aldığı sorumluluklar, sergilediği performans, kimsenin söz söyleyemeyeceği bir düzeydedir. Sofranın hazırlanmasından tutun da insanların birlikte türkü souml;ylemesine, bilgi yarışmasına katılımdan sohbetlere kadar, öğrenci gençlik kendi üzerine düşeni yapmıştır.

Piknikte öğrenci gençlik işçilerle ortaklaşma noktasında elbette bir takım eksiklikler gösterdi, ancak bu eksiklikler de oradaki yoldaşların uyarıları ile tartışılarak aşıldı. Zaten öğrenci gençlik kendi sınıfsal konumundan kaynaklanan bu sorunlarını bu tip etkinliklerle değil de nerede aşacak? Öğrenciler zaten varoldukları ortamlarda tam bir kuşatma altında iken bu tavırları geliştirmişlerdir. Biz de öğrenci gençlik pikniğe gelmesin diyerek onları o koşullara tümden mahkum ediyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Öğrencileri işçilerle, emekçilerle kaynaşmaya yöneltmek, her fırsatı ve vesileyi kullanarak emekçi ortamlarına girmelerini teşvik etmek değil midir bizim asıl yapmamız gereken?

Öğrenciler, çok yönlü ve karmaşık küçük-burjuva zaaflarını bunları bizzat üreten kendi ortamlarında değil fakat işçilerle ve emekçilerle yakın ve organik ilişkiler ortamında aşabilirler. Bu, küçük-burjuva ve öğrenci kökenli kadrolarını dönüştürme sorunu çerçevesinde, partinin daha en baştan ve bugüne dek döne döne altını çizdiği temel önemde bir çözüm yolu değil midir? Bunun somutta gerçekleşme alanı ise, işçi-emekçi eylemleri, grevler ve direnişler kadar gezi, piknik, çeşitli türden kültürel aktiviteler vb. sosyal, siyasal ve külterel etkinliklerdir.

Bizler eğer öğrenci gençliğin emekçilere yakın tabakalarını kazanılması gereken, işçi sınıfı davasını desteklemeye yöneltilecek bir kesim olarak görüyorsak, bu durumda öğrencileri burjuvazinin yaptığı gibi emekçilerden ayırarak yabancılaştırmak değil, tersine tüm zaafları ile beraber yanımıza, işçi ve emekçi ortamlarına alıp değiştirmek yolunda çaba harcamalıyız. "Öğrencilerin bulunduğu ortamlarda işçilerin yabancılık çekmesi” olgusundan hareketle, bu yabancılığı ortadan kaldıracak bilinçli bir yönelim içine girmek yerine kolayından “öğrenciler pikniklere katılmasın” demek temel önemde bir sorunun üzerinden atlamaktan, güçlüklerden kaçmaktan başka bir şey değildir. Bu bizim bakışımız olamaz, değildir de zaten. Sözkonusu yazıdaki bakışaçısının tümüyle yazarına ait olduğuna inanıyoruz.

Bundan öncekilere olduğu gibi bundan sonraki tüm etkinliklere ve pikniklere de biz komünist öğrenciler, işçiler ve emekçilerle yakınlaşmamızı sağlamak, onlarla aynı havayı solumak, onlardan öğreneceklerimizi öğrenmek, alacaklarımızı almak için kesinlikle geleceğiz. Saflarımızda sıklıkla görülen öğrenci gençliğe dönük "küçük burjuvalar" ve "her zamanki haliniz" tarzındaki eleştirilere de gereğinden fazla değer vermeyeceğiz. Zira bu eleştiriler bir noktadan sonra zaaflara yaklaşım konusunda yapıcı olmaktan uzaklaşmakta, tersinden küçük-burjuva kaygıların göstergesi olarak çıkmaktadır karşımıza. Devrimci proleter bir siyasal konum ve kimlik, işçi sınıfına yakın ve dost diğer katmanları küçümsemek ve itmek bir yana, onları kucaklamak, onlarla yakınlaşmak ve onlrla davasını, saflarını güçlendirmek için özel bir çaba gösterir. İşçi sınıfı önderliği, işçi sınıfının öncü ve sürekleyici güç olması bu değilse nedir?

Aslında pikniklere katılım vesilesi ile biz, saflarımızda kesinlikle yeri olmaması gereken bazı eğilimlere ve yanlış bakışaçılarına değinmiş olduk. Bu sadece piknikle ilgili çıkan bir yazıya cevap olarak nitelendirilmemeli ve gereken özenin gösterilerek insanlarımızın kendilerini sorgulamalarına vesile olmalıdır. Böyle bir eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını çalıştırmak hepimiz için anlamlı olacaktır.

Kapitalizmin çürümüş sisteminin tüm yabancılaştırma çabalarına, tüm saldırılarına rağmen, biz genç komünistler üniversitelerde, liselerde, fabrikalarda bu yabancılaşmaya karşı koyacağız. Benzer eğilimler saflarımızda da şu veya bu biçimlerde uç verdiğinde buna karşı da (kuşkusuz partimizin temel görüş ve yaklaşımlarından da güç alarak) ilkeli bir biçimde fakat amansızca mücadele edeceğiz.

Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!

B. Çoruh/E. Toprak