ABD hesabına Irakla savaşa girmenin zemini hazırlanıyor... Düzen medyasının savaş çığırtkanlığı ABD emperyalizmi Iraka saldırmak için gün sayıyor. Ve elbette ki zamanını boşa geçirmiyor. Gerçekleştireceği saldırı için yoğun bir şekilde hazırlık yürütüyor. Hazırlıkların en önemli ayaklarından birini ise dünya kamuoyunu Iraka bir ABD askeri müdahalesinin haklılığına inandırmak için yürütülen propaganda faaliyeti oluşturuyor. Aslında bu kampanya 11 Eylül saldırısının hemen ardından ve teröre karşı mücadele söylemi altında başlatılmıştı. Hedefi ise Irakla sınırlı değildi. Dünyada ABD emperyalizminin bir biçimde canını sıkan ne kadar ülke, halk ya da örgüt varsa hepsi de uluslararası terörizme destek vermekle suçlanıyor, bunlara dönük emperyalist şiddet meşrulaştırılıyordu. Yakın zamana kadar, önce Afganistandaki Taleban rejimi ve Bin Laden, hemen sonrasında ise Filistin halkı bu propaganda bombardımanının öncelikli hedefleri durumundaydılar. Şimdi bunların yerini Irak halkı ve Saddam rejimi almış bulunuyor. Son bir iki aydır özellikle Amerikan, İngiliz ve İsrail basınında Iraka düzenlenecek askeri operasyonla ilgili birbirinden ilginç savaş senaryoları yer almaya başladı. Açıktır ki bu senaryo bombardımanı ile amaçlanan, Iraka ABD müdahalesini tüm insanların beynine kazımak; aksi mümkün olmayan kaçınılmaz bir şeymiş gibi algılanmasını sağlamaktı. Şimdilerde benzer bir beyin yıkama kampanyasının Türkiyedeki burjuva medya tekelleri tarafından da yavaş yavaş başlatıldığına tanık olunmaktadır. Görüldüğü kadarıyla Türkiyede yürütülen çarpıtma ve yalan haber yayma kampanyası iki kısımdan oluşmaktadır. Kampanyanın ilk basamağı Amerikanın Ortadoğuya müdahale hakkını meşrulaştırmaktır. Bu amaçla hemen her gün gazete ve televizyonlarda ABD, İngiliz veya İsrail basınından kopya edilmiş savaş senaryoları işlenmektedir. Amerikanın savaşta hangi modern silahları, hangi gelişmiş uçakları kullanacağı uzun uzun anlatılmaktadır. İstenmektedir ki kimse Amerikanın Ortadoğuda ne aradığını sorup soruşturmasın. İstenmektedir ki emperyalist saldırganlığın gerçek amaçları unutulsun ve ABD ordusu dünyayı kurtaran kahraman olarak görülsün. Bu kampanyanın doğal bir sonucu ve uzantısı olarak bugün ne basında ne de televizyonlarda Amerikanın Iraka müdahalesinin haklılığı (bir takım köşe yazarlarının makaleleri dışında) neredeyse hiçbir şekilde tartışılmamaktadır. Türkiyenin ABDnin çıkar ve dayatmaları doğrultusunda Irak operasyonuna katılacağı çoktan kesinleştirilmiş bir durumdur. Ecevitin ABD gezisi sırasında İMF kredileri karşılığında bu konuda anlaşmaya varılmıştır. ABD Savunma Bakan Yardımcısı yakın zaman önce Türkiyeye gelerek bu konudaki son talimatları Ankaraya ulaştırmış bulunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse Türkiyenin bu savaşa girip girmeyeceği şeklinde bir tartışma bulunmamaktadır. Basında Türkiyenin koşulları olarak ifade edilen şartlar kan parasının bedelini yukarı çekme çabasıyla ilgilidir ve ABD tarafından kabülü mümkün olmayan şeyler değildir. Bugün için emperyalistler ve işbirlikçi sermaye açısından çözülmesi gereken asıl sorun Türkiye kamuoyunun bu savaşa hazırlanmasıdır. Çünkü görüldüğü kadarıyla Türkiye toplumunun ezici bir çoğunluğu ülkelerinin bu savaşa bulaşmasına karşıdır. Savaşın Türkiyeye ve bu ülkenin insanlarına yıkım ve acıdan başka bir şey getirmeyeceği, bu konuda Amerikaya güvenilemeyeceği yaygın bir görüştür. Bu yüzden hükümet ve düzen medyası doğrudan doğruya savaş yanlısı bir tutum almaktan henüz kaçınmaktadır. Onun yerine Türkiyenin bu savaşa katılmasının neden zorunlu olduğuna dair teoriler üretilmeye başlanmıştır. Bu teoriye göre, Türkiye ne kadar karşı olursa olsun, ABD Irakı mutlaka vuracaktır. Eğer bir savaş zaten kaçınılmazsa Türkiye kendi çıkarlarını korumak için harekete geçmek zorundadır. Bunun için de Kuzey Irakta asker bulundurması gerekebilir. Bu propagandanın bugün için doğrudan savunuculuğunu yapmak Milliyet yazarı Fikret Bilaya düşmüştür. Düne kadar Ecevitlerin basındaki sesi olan Firket Bila, kendi yazısından da anlaşılabileceği gibi, daha çok ordu adına nabız yoklamaktadır. Kamuoyunun Kuzey Iraka (Güney Kürdistan) asker gönderilmesi fikrine kazanılması için çok geçmeden başka köşe yazarlarının da bu kervana katılacağına kesin gözüyle bakmak gerekmektedir. Eğer göle çaldıkları bu maya tutarsa bir sonraki adımda açıktan bir savaş çığırtkanlığına soyunmaktan çekinmeyecekleri de o ölçüde kesindir. İşçi ve emekçiler giderek daha da yoğunlaşacak bu beyin yıkama kampanyasına karşı uyanık olmalıdır. Düzen medyasında Türkiyenin çıkarları olarak parlatılan şey gerçekte Amerikan emperyalizminin ve onun Türkiyedeki uzantılarının çıkarlarıdır. Türkiyenin her ne şekilde olursa olsun bu savaşa bulaşması işçi ve emekçilerin çıkarlarına hizmet etmez. İşçi ve emekçilerin asıl yapması gereken şey bütün bölge halklarıyla birlikte emperyalist saldırganlık ve işgal politikasına karşı mücadeleyi yükseltmektir. Bu mücadelede ona yol gösterecek olan ise çürümüş düzenin kokuşmuş medyası değil, devrimci sınıf partisi ve devrimci yayınlardır.
Kuzey Iraka neden girilmeliymiş! ABD, Iraka müdahale ederse, Türkiye de Kuzey Iraka girer mi? Ankarada askeri konularda çalışan stratejistler bu soruya şu yanıtı veriyorlar: Bu yanıtın gerekçesini de şöyle özetliyorlar: - Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irakta kuvvet bulundurması ve gerektiğinde bunu aktif olarak kullanması doğal ve meşrudur. Çünkü, Kuzey Irak, Körfez Savaşından bu yana Türkiyenin ulusal güvenliğine ve ulusal bütünlüğüne dönük saldırıların merkez üssü olarak işlev görmüştür ve bugün de aynı yönlerde tehdit oluşturacak durumdadır. Irakın toprak bütünlüğünü veya idari yapısını değiştirecek gelişmelere Türkiye kayıtsız kalamaz. Bu gelişmeleri ise şöyle tanımlıyorlar: - Kuzey Irakta altyapısı fiilen oluşturulan devletin siyasi olarak ilanı, Türkmenlerin güvenliğini tehdit edecek bir oluşum, Türkiyeye yönelik çok büyük bir göç dalgası. Bu gelişmeler karşısında Türkiyenin müdahale etmesi meşru hakkı olur. Bu tür gelişmeler, doğrudan Türkiyenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit niteliği taşır. (...) (Fikret Bila, Milliyet, 21 Temmuz 2002) |
|||||