27 Temmuz'02
Sayı: 29 (69)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak'a karşı emperyalist savaşı durduralım!..
  Siyonist işgal ve katliamlar devam ediyor, Filistin halkı ayakta!..
  Düzen medyasının savaş çığırtkanlığı
  Irak'ın yıkımından azami kazanç elde etmek için kirli pazarlıklar
  Bir kez daha ABD'nin Irak'a saldırı planları üzerine
  Hükümetin 3 yılı/2
  Yine yağmur yine sel, yine yıkım yine ölüm...
  Paşabahçe'de işgal ve direniş!..
  '96 ÖO Direnişi'nde ölümsüzleşen devrimcileri saygıyla anıyoruz...
  Devrimci şair Adnan Yücel'i uğurladık...
  Yeni döneme hazırlık
  İş Kanunu Ön Tasarısı'nın saldırı ayaklarından biri de Özel İstihdam Büroları!..
  Borç batağında boğulan sistem
   Borç krizinin çanları çalıyor
   İzmir İşçi Bülteni'nden...
   Söz İngiliz işçi sınıfında
   İSDEMİR işçileri mücadeleyi sürdürme kararlılığında
   Pratik faaliyetlerden...
   "Öğrenci gençlik etkinliklere gelmesin" anlayışı üzerine...
   Batsın bu imparatorluk!..
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  ABD hesabına Irak’la savaşa girmenin zemini hazırlanıyor...

Düzen medyasının savaş çığırtkanlığı

ABD emperyalizmi Irak’a saldırmak için gün sayıyor. Ve elbette ki zamanını boşa geçirmiyor. Gerçekleştireceği saldırı için yoğun bir şekilde hazırlık yürütüyor.

Hazırlıkların en önemli ayaklarından birini ise dünya kamuoyunu Irak’a bir ABD askeri müdahalesinin haklılığına inandırmak için yürütülen propaganda faaliyeti oluşturuyor. Aslında bu kampanya 11 Eylül saldırısının hemen ardından ve “teröre karşı mücadele” söylemi altında başlatılmıştı. Hedefi ise Irak’la sınırlı değildi. Dünyada ABD emperyalizminin bir biçimde “canını sıkan” ne kadar ülke, halk ya da örgüt varsa hepsi de “uluslararası terörizm”e destek vermekle suçlanıyor, bunlara dönük emperyalist şiddet meşrulaştırılıyordu.

Yakın zamana kadar, önce Afganistan’daki Taleban rejimi ve Bin Laden, hemen sonrasında ise Filistin halkı bu propaganda bombardımanının öncelikli hedefleri durumundaydılar. Şimdi bunların yerini Irak halkı ve Saddam rejimi almış bulunuyor.

Son bir iki aydır özellikle Amerikan, İngiliz ve İsrail basınında Irak’a düzenlenecek askeri operasyonla ilgili birbirinden ilginç savaş senaryoları yer almaya başladı. Açıktır ki bu senaryo bombardımanı ile amaçlanan, Irak’a ABD müdahalesini tüm insanların beynine kazımak; aksi mümkün olmayan kaçınılmaz bir şeymiş gibi algılanmasını sağlamaktı.

Şimdilerde benzer bir beyin yıkama kampanyasının Türkiye’deki burjuva medya tekelleri tarafından da yavaş yavaş başlatıldığına tanık olunmaktadır. Görüldüğü kadarıyla Türkiye’de yürütülen çarpıtma ve yalan haber yayma kampanyası iki kısımdan oluşmaktadır.

Kampanyanın ilk basamağı Amerika’nın Ortadoğu’ya müdahale hakkını meşrulaştırmaktır. Bu amaçla hemen her gün gazete ve televizyonlarda ABD, İngiliz veya İsrail basınından kopya edilmiş savaş senaryoları işlenmektedir. Amerika’nın savaşta hangi modern silahları, hangi gelişmiş uçakları kullanacağı uzun uzun anlatılmaktadır. İstenmektedir ki kimse Amerika’nın Ortadoğu’da ne aradığını sorup soruşturmasın. İstenmektedir ki emperyalist saldırganlığın gerçek amaçları unutulsun ve ABD ordusu “dünyayı kurtaran kahraman” olarak görülsün.

Bu kampanyanın doğal bir sonucu ve uzantısı olarak bugün ne basında ne de televizyonlarda Amerika’nın Irak’a müdahalesinin haklılığı (bir takım köşe yazarlarının makaleleri dışında) neredeyse hiçbir şekilde tartışılmamaktadır.
Kampanyanın ikinci ve asıl tehlikeli bölümü ise henüz yeni başlamaktadır ve öne çıkartılacak temel fikir Türkiye’nin kendi çıkarlarını korumak için bu savaşa girmeye zorunlu olduğudur.

Türkiye’nin ABD’nin çıkar ve dayatmaları doğrultusunda Irak operasyonuna katılacağı çoktan kesinleştirilmiş bir durumdur. Ecevit’in ABD gezisi sırasında İMF kredileri karşılığında bu konuda anlaşmaya varılmıştır. ABD Savunma Bakan Yardımcısı yakın zaman önce Türkiye’ye gelerek bu konudaki son talimatları Ankara’ya ulaştırmış bulunmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse Türkiye’nin bu savaşa girip girmeyeceği şeklinde bir tartışma bulunmamaktadır. Basında “Türkiye’nin koşulları” olarak ifade edilen şartlar “kan parası”nın bedelini yukarı çekme çabasıyla ilgilidir ve ABD tarafından kabülü mümkün olmayan şeyler değildir.

Bugün için emperyalistler ve işbirlikçi sermaye açısından çözülmesi gereken asıl sorun Türkiye kamuoyunun bu savaşa hazırlanmasıdır. Çünkü görüldüğü kadarıyla Türkiye toplumunun ezici bir çoğunluğu ülkelerinin bu savaşa bulaşmasına karşıdır. Savaşın Türkiye’ye ve bu ülkenin insanlarına yıkım ve acıdan başka bir şey getirmeyeceği, bu konuda Amerika’ya güvenilemeyeceği yaygın bir görüştür.

Bu yüzden hükümet ve düzen medyası doğrudan doğruya savaş yanlısı bir tutum almaktan henüz kaçınmaktadır. Onun yerine Türkiye’nin bu savaşa katılmasının neden zorunlu olduğuna dair teoriler üretilmeye başlanmıştır.

Bu teoriye göre, Türkiye ne kadar karşı olursa olsun, ABD Irak’ı mutlaka vuracaktır. Eğer bir savaş zaten kaçınılmazsa Türkiye kendi çıkarlarını korumak için harekete geçmek zorundadır. Bunun için de Kuzey Irak’ta asker bulundurması gerekebilir.

Bu propagandanın bugün için doğrudan savunuculuğunu yapmak Milliyet yazarı Fikret Bila’ya düşmüştür. Düne kadar Ecevitler’in basındaki sesi olan Firket Bila, kendi yazısından da anlaşılabileceği gibi, daha çok ordu adına nabız yoklamaktadır. Kamuoyunun Kuzey Irak’a (Güney Kürdistan) asker gönderilmesi fikrine kazanılması için çok geçmeden başka köşe yazarlarının da bu kervana katılacağına kesin gözüyle bakmak gerekmektedir. Eğer göle çaldıkları bu maya tutarsa bir sonraki adımda açıktan bir savaş çığırtkanlığına soyunmaktan çekinmeyecekleri de o ölçüde kesindir.

İşçi ve emekçiler giderek daha da yoğunlaşacak bu beyin yıkama kampanyasına karşı uyanık olmalıdır. Düzen medyasında “Türkiye’nin çıkarları” olarak parlatılan şey gerçekte Amerikan emperyalizminin ve onun Türkiye’deki uzantılarının çıkarlarıdır. Türkiye’nin her ne şekilde olursa olsun bu savaşa bulaşması işçi ve emekçilerin çıkarlarına hizmet etmez.

İşçi ve emekçilerin asıl yapması gereken şey bütün bölge halklarıyla birlikte emperyalist saldırganlık ve işgal politikasına karşı mücadeleyi yükseltmektir. Bu mücadelede ona yol gösterecek olan ise çürümüş düzenin kokuşmuş medyası değil, devrimci sınıf partisi ve devrimci yayınlardır.



Kuzey Irak’a neden girilmeliymiş!

“ABD, Irak’a müdahale ederse, Türkiye de Kuzey Irak’a girer mi? Ankara’da askeri konularda çalışan stratejistler bu soruya şu yanıtı veriyorlar:
- Girer ve bu meşru olur.

Bu yanıtın gerekçesini de şöyle özetliyorlar:

- Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kuvvet bulundurması ve gerektiğinde bunu aktif olarak kullanması doğal ve meşrudur. Çünkü, Kuzey Irak, Körfez Savaşı’ndan bu yana Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve ulusal bütünlüğüne dönük saldırıların merkez üssü olarak işlev görmüştür ve bugün de aynı yönlerde tehdit oluşturacak durumdadır. Irak’ın toprak bütünlüğünü veya idari yapısını değiştirecek gelişmelere Türkiye kayıtsız kalamaz.

Bu gelişmeleri ise şöyle tanımlıyorlar:

- Kuzey Irak’ta altyapısı fiilen oluşturulan devletin siyasi olarak ilanı, Türkmenlerin güvenliğini tehdit edecek bir oluşum, Türkiye’ye yönelik çok büyük bir göç dalgası. Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin müdahale etmesi meşru hakkı olur. Bu tür gelişmeler, doğrudan Türkiye’nin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit niteliği taşır. (...)”

(Fikret Bila, Milliyet, 21 Temmuz 2002)